Güvenevler mahallesinde gündelik hayat (1950-1980)

Erken Cumhuriyet elitinin yerleşmeye imkân bulduğu ilk mahallelerden olan Güvenevler sakinlerini kent yaşamına yakınlıkları açısından soruşturan araştırmanın ilginç sonuçları var. “Dönemin Bahçelievleri ile Çankayası arasında büyük bir fark vardı. Bahçelievler, komşuluk ilişkileri daha sağlam bir komün hayatı. Çankaya ise daha gayri şahsi ve kozmopolitti. Onun için Çankaya tercihimiz vardı.”

Sözlü tarihli bir kent kültürü araştırması 

1950-1980 Ankara Gündelik Hayatının Sözlü Tarih Okuması: Güvenevler Mahallesi” isimli araştırmamızda Ankara’nın 1950-1980 dönemi sosyal ve gündelik hayatını, mahalle sakinlerinin tanıklıkları aracılığı ile anlamaya çalıştık. Erken Cumhuriyet elitinin yerleşmeye imkân bulduğu ilk mahallelerden olan Güvenevler sakinlerini, bugüne değin Ulus–Çankaya aksında tecrübe edildiği yazılan/söylenen kent yaşamına yakınlıkları açısından soruşturduk.

Erken cumhuriyet dönemi akademik literatürünün belirgin özelliği, ulus inşa sürecinin ya da daha doğru bir ifadeyle bu girişimin sebep olduğu düşünsel kopuşun anlatının merkezine yerleşmesidir. Bu eğilim, aynı döneme ilişkin mimarlık çalışmalarına da yansır. Bunun ötesine geçen çalışmalar da, kullanıcı deneyimine değil de, kullanıcıya nasıl yaşayacağını buyurmasa dahi öneren, gazete, aktüel dergi gibi ikincil kaynaklarına yönelmiştir. Söz konusu tutum, anlatılan dönemi yaşayan özneler üzerinde hat safhada bir üstencilik genelleyici çıktıları zorunlu kılmıştır.

Bu sebeple ölçeği küçültüp, kaynaklarımız elverdiği ölçüde incelikli bir araştırmanın ancak bir mahalle ölçeğinde kurgulanabileceğini öngördük ve sahayı küçük tutarak, onu tıpkı kullanıcılar gibi yerinde görerek, gezerek ve mümkünse orada vakit geçirerek anlamaya çalıştık. Katılımcılarımızın anlatıları üstünde yaptığımız inceleme ve tartışmalar sonucu “Kent ve Kent Kültürü”, “Çalışma yaşamı ve Çalışmak” ve “Hafızanın Cinsiyeti: Kadın Görüşmecilerin Ankarası” başlıklarına ulaştık. Bu başlıkta sizlerle “Kent ve Kent Kültürü” temasının çıktılarını paylaşacağız.

Kent ve Kent Kültürü

15 gönüllü katılımcının söz konusu yıllarda farklı şekillerde deneyimledikleri bir başkentin kaydını tuttuk ve literatürde az rastlanır şekilde çeşitlenen anlatıları alt başlıklar halinde ele aldık. Mahalleyi paylaşan insanların çeşitliliğine, eğlence, sanat ve kültür hayatına dair çizilen renkli Ankara portresi bizi bir kozmopolit kültür tartışması yapmaya sevk etti. İkinci tema olarak belirlenen kent mekânları, bir önceki başlıkla oldukça bağlantılı bir içerikte kurgulandı. Görüşmecilerin aidiyetlerini mekânsal olarak işaretlemeye çalıştığımız bir başlık oldu. Üçüncü tema komşuluktu. Görüşmecilerden, yaşadığı muhitteki komşuluk/arkadaşlık ilişkilerinin durumunu anlatmasını istedik ve aldığımız yanıtlar mahallede düzenlenen sosyal ilişkilerin nasıl kurulduğunu anlatırken, süreç içerisinde ne yönde evrildiğine dair de ipuçları sundu. 

Kozmopolitlik: Simmel’e göre, modern şehir insanın büyük sorunu, teorik olarak herkeste bulunan eşit potansiyelini gerçekleştirmesine imkân sağlayacak bir bireysellik alanı için duyulan ihtiyaca karşılık, toplumun ve onun kültürel yükünün bu ihtiyaçla çatışmasıdır. Söz konusu bireyselliğin ifadesi için, modern kentin olmazsa olmazı kozmopolitliğidir. Bu da kent içinde, yalnızca bir aile yahut zümrenin üyesi olmak yerine, farklı sınıftan ve kültürden insanla aynı yaşam alanını paylaşmak anlamını taşır. Literatür içinden bakınca, bu kozmopolitlik meselesi Ankara için tartışmalıdır. Meltem Ahıska’ya göre, fiziksel olarak savunulmasının kolaylığı ve bağımsızlık mücadelesinin buradan yönetilmiş olmasının dışında, Ankara’nın başkent seçilmesindeki diğer etken, onun İstanbul’un kozmopolit, tehlikeli, karmaşık yapısı karşısında korunaklı, yozlaşmamış ve saf olarak yüceltilen benliğidir. Bu tutum elbette bir meydan okumaya da işaret eder; çünkü rejim karşıtı dini yapılanmaların kolaylıkla mobilize olabileceği İstanbul’un aksine Ankara, bilimin ve tekniğin zaferiyle çölden bir yeni hayat yeşertilebileceğinin kanıtı olarak sunulmuştur.

Fakat, görüşmecilerin çevreye ilişkin yaptığı gözlemleri bahsedilen Ankara idealiyle örtüştürmek zor. 1938 doğumlu bir görüşmecinin çocukluğu, Ankara Koleji; ailesinin bu süre zarfında oturduğu Yenişehir; ve lise yıllarında taşınacakları Paris Caddesi’nde geçmiş. Yurtdışı seyahatleri ve eğitimleri dışında başkentten farklı yerde yaşamamış. İlk gençlik yıllarını bu üçgende geçiren görüşmeci, okul yıllarından başlayarak yabancı eğitimcilerin derslerine girmiş. O yıllarda şekillenmeye başlayan hobilerinin müsebbibi olarak gösterdiği kolejdeki ortamı şöyle anıyor:

…İngilizce okutulan derslerin hepsini İngilizce ana dili olan kişiler veriyordu. Native speaker hepsi ve çok ilginçti. Amerikalı, İngiliz, Avustralyalı, Yeni Zelandalı… Böyle bir karma, nerden buldular getirdilerse.

40’lı yıllarda Kızılay’daki Selanik Caddesi’nde oturmuş 4. görüşmecimiz de bu yıllarda dışarıda Björn ve Kathia isimli iki kardeşle arkadaşlık etmiş ve ilkokul yıllarında Soysal Han’daki Madam Marga’nın ritmik danslar ve bale okuluna gitmiş. Bu okulun varlığı, Alman bir vatandaşın 40’ların başkent merkezinde bir dans okulu işletebilecek sayıda talebesi olduğu gerçeği yanında, Ankara’nın o zamanki çok kültürlü yapısına işaret eden tikel bir örnek. 

Mahalledeki Amerikalıların varlığı da, kozmopolitlik teması altında değinilmeyi hak ediyor. 1960’dan beri Çankaya’da ikamet eden 12. görüşmeci, kentin yabancı sakinleri ile olan ilişkilerini, 60’lı yıllarda aynı apartmanda oturan, kendinden yaşça büyük Lorain ile olan uzun yıllar sürecek yakın arkadaşlığı üzerinden örnekliyor.

Şekil 1. Her görüşmecinin Ankara’ya dair mekânsal sınırları çıkarılmış ve çakıştırılmıştır. Kaynak: Gizem Büyücek, 2019

Kent Mekânları: Mahalle sakinlerinin gündelik hayatlarını geçirdikleri mekânlar, retorik bir temsil olarak kalmasın, görsel olarak ulaşılabilir olsun istedik. Görüşmecilerin anlatılarında bahsettiği mekânları harita üzerinde işaretleyip, her görüşmecinin kendi Ankarasının sınırlarını belirledik ve birleştirdik. Böylelikle farklı tekil anlatılar arasında yakalamanın mümkün olmadığı mekânsal verileri netlikle görme şansına eriştik (Şekil 1).

Görüşmecilerin hayatlarının kesişimini oluşturan mekânları tasnifle görselleştirip anlatılar içinde nasıl yer aldığına baktığımızda, Çankaya’nın, Güvenevler sakinlerinin gözünden projenin ilgilendiği otuz yılda ne çeşit bir kültürel odak haline geldiğini düşünmek mümkün. Bu sürede kültür-sanat ve alışveriş mekânlarına ait anlatıların öne çıktığını ve kozmopolitlik temasının içeriğiyle örtüştüğünü söyleyebiliyoruz.

Görüşmecilerimizin çoğu İhsan Şarküteri ve Güven Çiftliği’nden bahsettiler. İlki Yeşilyurt Sokak ve Cinnah Caddesi’nin kesiştiği köşede, diğeri ise bugün Ziraat Bankası’nın yerinde, Şili Meydanı’na hâkim iki katlı bir hanın girişinde bulunan marketlerin ortak özelliği, domuz ürünleri de dahil olmak üzere geniş bir ürün seçkisi sunması.

Başkentin, kültür ve sanat etkinlikleri açısından da olanaklar sunduğunu söylemek mümkün. İncelediğimiz dönem aralığında, sinema en çok tercih edilen kültür-sanat aktivitesi. Şili Meydanı’ndaki Çankaya Sineması’nın görüşmelerin büyük kısmında anıldığını, mahalle sakinlerinin buluşma adresi olduğunu söyleyebiliriz. 15. görüşmeciye göre çoğunlukla yabancı sinema gösteren Çankaya Sineması, 6. görüşmeciye göre Güvenevler sakinleri için büyük hoşlukmuş.

Şekil 2. Güven Çiftliği’nin yerini 15 numaralı görüşmecinin yaptığı çizimden izleyebiliyoruz. Kaynak: 15. görüşmeci

Bale, kadın görüşmecilerimizin hem izleyicisi olduğu, hem de pratikte uğraşı verdiği bir alan. Anlatıların merkezinde bale eğitimi veren iki mekân mevcut; Kızılay’da bulunan Fenmen Bale Stüdyosu ve Madam Marga Bale Kursu. İzleyiciler içinse, Büyük Sinema ve Devlet Opera Balesi sadece yurtta değil, dünyada popüler olanı başkentlilerle buluşturmaya çalışmışlar. Bolşoy Balesi’nin Kasım 1958’de Büyük Sinema’da gerçekleştirdiği temsil, görüşmecilerin kolektif belleklerinde yer eden olaylardan biri (Şekil 3).

Şekil 3. Bolşoy Tiyatrosu Balesi Ankara Temsili Broşürü, 1956 Kaynak: 7. Görüşmeci

Komşuluk: 30 saatten fazla süren sohbetlerimizden genellenemeyecek yaklaşımlar dinledik. İstisnalar dışında görüşmecilerimiz, 50’li yıllardan 80’lere gelinirken komşuluk ilişkilerinin devamlı olarak zayıfladığını anlattı. 5. görüşmecinin anlatısı bu noktada önemli çünkü 1942’den 2006’ya kadar Güneş Sokak’ta oturmuş. Kooperatif evlerinin sokak içindeki dağılımını ve sokağa yapılan ilk apartmanları tarihleri ile birlikte hatırlayan bu görüşmecinin anlatısı, komşuluk ilişkilerinin geçirdiği evrimi özetliyor. Görüşmeci 50’li yılları şöyle anuyor:

Bir kere çok sağlam komşuluk ilişkileri vardı. Herkes birbirini tanırdı. Birbirlerine gider gelir(lerdi)… Şimdi apartman içinde kimin yaşadığının kim farkında acaba? 3-4 yaşında olduğum vakitleri hatırlıyorum desem(?) Ve benim güçlü sesimi kullanırlardı. Ben balkondan çıkardım (gülüyor), “Melihaaa anneannem size gelecek” derdim. O da kendi oğlunu “gelsinleeer” diye bağırtırdı. Büyükler bağırmaz, biz çocuklar bağırarak birbirimize haber verirdik.

Sokağa sonradan anne-babası ile beraber taşındıklarında aynı komşuluk ilişkilerini bulamadıklarını, yalnız bu kez mahallede anne-babasının çok sayıda “eşi-dostu” olduğunu söylüyor; ilişkilerin yokluğuna değil de şekil değiştirdiğine dikkat çekiyor. 

60’larda Güvenevler’de ikamet etmiş 3. görüşmeci, kendisinin neden Çankaya’da oturmayı tercih ettiğini sorduğumuz vakit, oturduğu semti, tıpkı Güvenevler gibi bir kooperatif olarak kurulmuş Bahçelievler ile karşılaştırarak hem buradaki kent kültürü hem de muhitte kurulan sosyal ilişkilere dair anlamlı ve yargı belirten bir tespitte bulunuyor.

Bahçelievler ile Çankaya arasında büyük bir fark vardı. Bahçelievler daha bir komün hayatı. Komşuluk ilişkileri daha sağlam. Her evin bir bahçesi var. Herkes sokaklarda. Eğlencesi bol… Çankaya öyle değil; daha gayri şahsi ve kozmopolit. Onun için Çankaya tercihimiz vardı.

Bu görüşmecinin anlatısıyla aynı sokakta, 15. görüşmecinin anlatısı taban tabana zıtlık gösteriyor. Sokakta 60’ların sonundan 80’lerin sonlarına kadar yaşayan, çocukluk ve gençlik dönemini burada geçiren görüşmeci; mahalle hayatının, bireyin kendini gerçekleştirmesi için ihtiyaç duyacağı bireysellik alanını kısıtladığı fikrini yanlış buluyor. Ona göre sokak, kişinin toplum içinde kullanacağı yetenek ve görgüsünü kazandığı ortak alan, toplum içinde bir birey olarak var olmaya kişiyi küçüklükten hazırlayan yer.

Mahalleye dair yakınlıkları önemseyen görüşmecinin hikayesi ile “yeni hayat” içerisinde komşuluk gibi teklifsiz ilişkilerin yeri olmadığını söyleyen anlatılar komşuluk teması altında birlikte anlatılıyor. Fakat bu karşıt çıktıların konuştuğu ortak bir dil var. Bu ortak dili çözebilmek için, çalışmanın girişinde anlatılan “kopuş” fikrine geri dönmeliyiz. Türk modernleşmesinin “yeni hayat-yeni insan” anlayışı doğrultusunda cemaat–yurttaş ya da mahalle-sokak arasında keskin ikilikler ve kopuşlar yarattığı iddiası görüşmeci denklemimizde karşılık bulmuyor. Anlatılar bize zoraki bir bireyciliğin yeşermediği, ikili ya da çoklu ilişkileri kurgulama süreçlerinde özgün tutumlara olanak sağlayan bir başkentli profili çiziyor.


Bu içerik “1950-1980 Ankara Gündelik Hayatının Sözlü Tarih Okuması: Güvenevler Mahallesi” isimli Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Merkezi (VEKAM) destekli çalışmanın çıktılarından üretilmiştir. Gizem Büyücek & Seçkin Büyücek’in ortak çalışmasının tamamına ulaşmak için bkz. https://ankaradergisi.org/jvi.aspx?pdir=jas&plng=tur&un=JAS-59454&look4=

Yazar Hakkında

+ Yazarın diğer yazıları
+ Yazarın diğer yazıları
Ücretsiz E-Bülten Abonesi Olun

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir