Binlerce yıllık Seymen geleneğinin temsilcisi Ankara Kulübü Başkanı Dr. Metin Özaslan:
Ankara Kulübü, Ankara’nın kadim kültürünü yaşatmayı kendine şiar edinmiş kentin en eski örgütlerinden biri. Başarılı çalışmalarıyla derneğin 2009 yılından bu yana başkanlığını yapan Dr. Metin Özaslan’ın konuğu olduk, Ankara’yı, Ahiliği, Atatürk ve Cumhuriyeti konuştuk:
Ankaralı kimdir, Ankaralı kültürü hakkında neler söylemek istersiniz?
Birkaç tane Ankara var aslında. Yüksek bürokrasi makamları, belediyeleri ile zengin bir Ankara, bir de yoksul Ankara var. Yoksul Ankara diğerinden çok daha büyük. Bir tarafta başkent Ankara, diğerinde ise bozkırın Ankara’sı. Başkent Ankara her bakımdan diğerini geri plana atar.
Bir tarafta metropol şehir Ankara’sı, diğer tarafta eski Ankara, Ahiler coğrafyası var. Ahiler coğrafyası dediğimiz eskiden Ankara sancağına bağlı olan Çankırı, Çorum, Yozgat, Kırıkkale, Kırşehir gibi diğer illerin oluşturduğu bir bölge. Ahilik kültürü mütevazı bir kültürdür, öne çıkma arzusu yoktur. Ankara metropol olarak değerlendiriliyor ancak öyle de değil; Ankara’nın hala 1/3’ü yerli nüfus, 1/3’ü eski Ankaralı yani Ahiler coğrafyası dediğimiz Ankara sancağına bağlı Çankırı, Çorum, Yozgat, Kırıkkale, Kırşehir gibi yerlerin oluşturduğu nüfus. İşte geleneksel Ankara ile bu nüfusla örtüşür.
O dönemde Ankara’da farklı etnik kökenlerden insanlar var. Ahilik nasıl kurulmuş?
Ahilik çok önemli bir kurum. Ahilik, Anadolu’yu Anadolu yapan ve göçebe Türkmenlerin Anadolu’da tutunmasını sağlayan en önemli zamklardan. Türkler gelmeden önce burada Ermeniler, Rumlar var, dünyanın en iyi ustaları. Ticarette Museviler var.
Moğol-Çin istilaları ile büyük göçler yaşanırken, Maveraünnehir’den buraya Orta Asya geleneklerini devam ettiren, obalarda yaşayan, Müslüman olmuş ve olma aşamasında, Oğuz boyları gelmiş. Bu göçler sırasında bilgili esnaflar, zanaatkarlar artık mesleklerini unutmuşlar. Anadolu’ya geldiklerinde çoban konumundalar ve Anadolu’daki Ermeni, Rum ve Musevi ustalar karşısında tutunabilmek için büyük bir örgütlenmeye ihtiyaç duyuyorlar. Ahilik bunun sonucudur.
Ahi Evran iktisadi iş bölümünü Adam Smith’ten önce anlatan, aynı zamanda uygulamaya da koyan bir düşünürdür. Tüm meslek gruplarını dernekleştirmek, loncalarda gruplandırmak ve arastalarda kümelendirmek büyük bir ekonomi dehalığını gösterir. Kıymeti daha tam anlaşılamamıştır. Ahi Evran, Durkheim ve Tonnies’ten 700 yıl önce iş bölümü ve uzmanlaşmanın öneminden bahseder.
Ahilik teşkilatı sadece Türkleri mi kapsıyor yoksa diğer etnik kökendeki bireyler de yer alabilir mi?
Çoğunlukla Türkler var. Yazılı kaynak çok fazla yok. Sözlü kaynaklar ise Türklerin esnek olduğunu ve soy-sop şeklinde ayrım yapmadığını söyler. Türkler hem seküler hem de din büyükleri devlet başkanının altında yer alıyor. Tüm dinlerin temsilcileri de mevcut ancak devlet her şeyin üstünde. Türklerde soy konuşulmaz. Ziya Gökalp Türkçülüğün esaslarını yazmıştır ama “soy-sop insanda değil atta itte aranır” der.
Ahilerde kadın-erkek eşitliği çok önemsenir. Bu sistemi büyük bir filozof kurmuştur, göçebeleri dünyanın en iyi esnaflarına, ustalarına kafa tutacak nitelikte yetiştirmiştir. Ömür boyu eğitimi öngörür. Akşamları da zaviyelerde nasıl yemek yenir, nasıl saz çalınır gibi medeni bilgiler öğretilir hem de savaş tekniklerini öğretilir.
Ahiliğin siyasi bir yapısı var mı?
Ahilik sisteminin 4 ayağı vardır; birincisi ekonomi, çarşıya pazara dirlik getirmek. Ahlaklı ustaları, çırakları, kalfaları ile işini iyi ve temiz yapan bir ticaret. Gözünde kar amacı da olmayacak. Bu sebeple bizde kapitalizm de farklı gelişmiştir. Ahlaklı olmazsan yaptırımı çok ağır, pabucun dama atılır ve toplum içine bile giremezsin.
İkincisi ise sosyal dayanışma, korporatist modeldir. Bu model dağıtımcı bir modeldir, esnaf kendi payını aldıktan sonra geriye kalanı yoksula, düşküne, kızların çeyizine dağıtır. İkinci Enternasyonel bu yönleriyle Ankara cumhuriyetini tartışır 19. yüzyıl sonunda.
Üçüncü basamak ise kültürdür. İnsanlar akşam evine gittiğinde ya da çalışmadığı günlerde kültürel, medeni bilgiler öğrenir; yemek yemeden tutun da nasıl konuşulur, saygı, sevgi nedir… İmece üzerine kurulu köy odası sistemleri, gelenek, görenek kültürel boyutudur. Zaviyeler birer okuldur aslında. Yolculara ve yabancılara yardımcı olunur. 3 gün yolcuların ihtiyaçları sandıktan karşılanır.
Ankara kendi kendini yönetmiştir, bu sebeple özgündür
Bu coğrafyada insanlar derdini söylemekten utanır, yüzü kızarır. Ahilikte makbul olan vermektir, almak değildir. Ahiliğin bu geleneği günümüzde hala vardır. Bu 3 basamak Ahiliğin olduğu her yerde görünür.
Ankara’yı farklı kılan ise 4. ve 5. basamaklarıdır. Dördüncü basamak idari birimdir. Ankara’da idari birim vardır. Ahilikte seçimle başa gelen hiyerarşik bir sisteme sahip olduğu için, merkezi devlet zaafa uğradığında bile bir yönetim zaafı oluşmamıştır. Kösedağ Savaşı sonrasında merkezi devlet dağılınca kendi kendini yönetir. Esnaflar kendi liderlerini seçer, o liderler de kendi liderlerini seçer. Bu sebeple Ankara Cumhuriyeti denmiştir. Ahiler kurumsallaşmıştır, Ankara kendi kendini yönetmiştir, bu sebeple özgündür.
Beşinci basamak ise kendi kendini yönetmesini sağlayan askeri güçtür. Seyfi alayları yani Seymenler profesyonel savaşçı değil savaş eğitimi almış askerlerdir aslında. Ahiliğin olduğu her yerde bu durum vardır ancak diğer şehirler istila altında olduğu için bunu tecrübe edemiyorlar. Kösedağ Savaşı’nda Anadolu Selçuklu devletinin Moğollar’a yenilmesi ile başlayıp Osmanlı devletinin siyasi düzeni sağlamasına kadar bir boşluk oluşmuştur. Bu boşlukta buralara gelen göçebeler dağılmasın, aç kalmasın, medeniyete dahil olsunlar ve birçok istilaya karşı korunsunlar diye kurulmuştur Ahilik teşkilatı.
Seymen geleneği Ahilik geleneğinden mi beslenen bir yapı mı?
Seymen yani sökmen, Divan-ı Lügat-it Türk’te savaşçı, düşmana karşı ön saflarda yer alan, akıncı birlikleri gibidir. Orta Asya’da da kurumsal olarak var ancak Anadolu coğrafyasında yeniden canlanıyor. Ahilik, Horasan coğrafyasından getiriliyor, seymenlik de öyle. İran’da da Sekban ismiyle vardır, gönüllü birliklerdir. Aslı gönüllülüktür ve profesyonel askerlik değildir.
Ahiler olmasa Osmanlı olmazdı
Osmanlının kuruluşu da Ahiliğe dayanır. 13. yüzyılda Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu birliği bozulur ve Anadolu Selçuklu Devleti, Moğolların eline geçer, ardından Türkmen ve Ahi avı başlar. Ahiler katledilir ve malları Mevleviler’e devredilir. Ahi Evran, Kırşehir’de katledildiğinde yanında Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi de vardır. O da katledilir. Buralardaki Ahiler, Türkmenler uç bölgelere kaçar. Polatlı’dan başlar bu bölge. Moğollar oraya girmez. Polatlı bölgesinin asıl adı Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı’dan geliyor olabilir. Biliyorsunuz kasabanın eski adı “Bacı”dır. Polatlı, bacılar bölgesi. Buralarda Türkmenlerin yaşamış olması mümkün. Polatlı’daki tepelerin arasında Velayetname’de geçen liderlerin isminde köyler vardır. Hacı Bektaş, Fatma Bacı, Yunus Emre, Taptuk Emre gibi kutsal isimler orada. Hacı Bektaş öldüğünde yüzü (Polatlı) Çile Dağı’na dönüktü.
Şeyh Edebali çok önemlidir, o olmasa Osmanlı olmazdı. Şeyh Edebali Bilecik’e yerleşiyor. Ahiler o dönem çok güçlü, Osmanoğulları ise 400 çadırlık bir beylikti. Karşısında da Bizans var. Osman Bey stratejik olarak Şeyh Edebali’nin kızını alarak Ahilerle yakınlaşıyor. Tüm Ahiler Osman Bey’in altında toplanıyorlar. Osmanlı Beyliği büyük bir güç haline geliyor ve Ahilik geleneği devam ediyor. Tüm padişahlar Ahilik eğitimi alıyor. Zaviye eğitimleri yeniçerilere de veriliyor. Yani devleti kurumsallaştıran Ahilerdir fakat tarihte bu çok zayıf olarak yazılıyor.
Ankara’ya dışarıdan gelen nüfus çoğaldı. Ankara kulübü buna nasıl bakıyor?
Burada yerli nüfus hala çoğunlukta ancak burada dışarıdan gelen yabancıya ilişkin kavga olmaz. Ahiler misafirperverdir. Bu Ankara’nın, bu coğrafyanın önemli bir meziyetidir. 50-60 yıl önce gelen için bu normal çünkü kendini ait hissetmek için ortak noktası olan diğer insanlarla birlik olmaya ihtiyacı var. Ancak diğer kuşaklar için bu durum yanlıştır ve bu ayrışmanın kutuplaşmanın da sebebidir. Bunu aşmamız lazım.
Seymenler için hala özel günleriniz, özel törenleriniz var diye biliyoruz?
600-700 yıl önce çok daha fonksiyonel olan geleneklerimiz Osmanlı merkezi sistemini kurunca işlevini yitiriyor, gerek kalmıyor. Seymenlik de artık savaşçı yapıdan bir merkezi bir durumuna geliyor. Seymenlik sadece burada değil Anadolu’nun başka yerlerinde ve Balkanlar’da da var. Burada rafine olmasının sebebi Ankara Devleti’dir. Bu dönüşümle birlikte seymenlik fonksiyonellikten, töresel, geleneksel, mitolojik hale dönüştü. Mesela eskiden kılıç selamı verilirken artık kama selamı veriliyor. Mahalleye, köye çekilen bir örgütlenme olmuştur. Savaşçı fonksiyonları yok artık. Mahallelerdeki anlayışı da ahlaklı kabadayılık kurumuna dönüştü. Tabii ortada yazılı bir şeyler yok, anlatılanlarla hareket ediyoruz.
27 Aralık fiilen bir devlet kuruluşudur
Kulübün tarihi ile ilgili biraz bilgi alabilir miyiz?
Ankara’da önemli bir geleneğin temsilcisiyiz. Ankara kulübü Atatürk tarafından 1932 yılında kuruldu yani Atatürk’ün emaneti bir derneğiz. Geniş halk kesimlerine anlatacak çok şeyimiz olduğunu düşünüyoruz; Ankara kültürü erozyona uğruyor, folklorik müziğimizin uğradığı dejenerasyon ortada, mahalleler dönüşüyor, kimliklerini yitiriyor, köy kültürü eskiyor, insanlar artık şehre geliyor, şehirde yabancılaşma var. O yüzden Ayrancı mahalle dayanışması çok önemli. Tüm mahalleler yaşayanıyla, esnafıyla bunu oluşturmalı. Komşuluk ilişkileri olmalı, çocuklar dışarı çıkabilmeli. Bu olmadan insanlar atomize oluyor ve başka yapılara kayıyor. İnsanlar yalnız ve başkalarına ihtiyaç duyuyor. Her tarafta AVM’ler kuruluyor ancak mahalle esnafı mahallenin bekçisi bir yönüyle. Bunlar korunmalı. Gelenek, görenekler çok önemli. Bizi biz yapan değerler bunlar. Sağlam gelecek inşası olacaksa köklerden beslenerek olmalı. Bir ağaç kökleri kadar vardır. Kökleriniz zayıfsa geleceğiniz olmaz.
Atatürk bizim büyük bir şansımız, çok vizyoner bir lider. Kızılcagün dediğimiz Atatürk’ün Ankara’ya gelişi, 27 Aralık bizim en önemli günümüz, fiilen bir devlet kuruluşudur. Atatürk’ün Ankara’ya gelişinde seğmen dizilişi gelin alayıdır aslında. Köylerde toplumsal ritüellerde bunların küçüğü kurulur ama Kızılcagün gibi önemli bir günde büyük bir alay kurulmuştur.
Temsil heyetinin Ankara’yı seçmesi bana Osmanlı’nın ilk dönemindeki ahilerle olan ilişkisini hatırlattı. Benzer bir neden var mı aralarında acaba?
Burada Ahi kültürü önemli ancak unutmayalım ki burası hiç işgal görmedi. Atatürk bunları biliyordu; Türk geleneklerini, Oğuzları, Bektaşileri, Ahileri, Seymenleri, Kızılcagün geleneğini, buranın çok eskiden bir cumhuriyet olduğunu biliyordu. 1924 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nin ilk sayısında Atatürk ile bir röportaj yapılıyor, orada Ankara’yı neden başkent yaptığını anlatıyor, “Ben Ankara’yı coğrafya kitaplarından değil tarih kitaplarından öğrendim” diyor, “Ankara’ya ilk geldiğim günde şahit oldum ki Ankaralılar halen cumhuriyet kabiliyetlerini (seğmen dizilimi) devam ettiriyor.”
Cumhuriyet, bu yüzden ithal edilmiş bir rejim değil içimizden bir rejim. İkinci Enternasyonelde Osmanlı aydınları Ankara cumhuriyetini tartışıyordu. Atatürk bunları biliyordu; Ankara korporatist bir devlet, bir cumhuriyet. Atatürk de çocukluğundan itibaren cumhuriyetçi, o yüzden hep fişlenmiş. Ankara’ya geleceği çok önceden belliydi. Ali Fuat Cebesoy Atatürk’ün çocukluk arkadaşı. Her ikisi de Anadolu’ya geçmek için görev bekliyor. Ali Fuat Cebesoy, Konya’daki 20. kolorduya gönderiliyor. Orduyu alıp Keçiören’e getiriyor çünkü biliyor ki Atatürk de Ankara’ya gelecek. Atatürk, Cumhuriyet ve Ankara birbirini tamamlayan bir üçgen, biri olmadan diğerleri olamaz.
Ankara kültürünün devamlılığı ve aktarımına ilişkin projeleriniz var mı?
Bilimde olsun, sanatta olsun modernizmin yorgunluğu hissediliyor. Modernizm tamamen gelecek üzerine kuruluydu. Tüm siyasi ideolojiler geleceğe dönüktü. Bu kavramlar bugün tamamen flulaştı. Geleceği şimdi ile değil geçmişle, gelenekle bağlarını kurarak oluşturmak gerek. Geleceği oluşturan şeyler değerlerden geçiyor. Kök değerler önemli, kimlik çok önemli. Bu bakımdan Ankara’da bir problem var. Ankara müziği örneğin kendini koruyamadı, dejenere oldu. Gelenekler unutuldu, pek çoğu yaşatılamadı. Dolayısıyla bir taraftan ahiliği, seymenleri, bacı erenleri, ferfeneleri, kına gecelerini yaşatalım ama bilimsel çalışmalar da yapalım. Cumhuriyeti, Atatürk’ü konuşalım. Aksi durumda kimliksiz yapılar egemen oluyor. Kadınlar hayattan çekiliyor, etkinliğini kaybediyor. Bizi biz yapan geleneklerimizi yaşatmak açısından herkese ulaşmak çok önemli.
Eski Ankara’da derneğinize ait başka temsilcilikler var mı acaba?
Geçmiş yıllarda, Murat Karayalçın döneminde bir yerimiz vardı Ankara Kalesi’nde. Melih Gökçek döneminde zorbalıkla elimizden alındı. Benim yeni başkan olduğum döneme denk geldi. Büyük sarsıntılar yaşadık. Mansur başkanımız bizim üyemiz, kendisinden derneğe bir yer tahsis etmesini bekliyoruz. Ankara’nın kadim kültürünü yaşatan Kale’de, Hamamönü’nde olmamız çok önemli. Ankara Kulübü, seymenleriyle, gelenekleriyle bu bölgede varlığını sürdürebilmeli. Ankara’da, Demetevler’de genel merkezimiz mevcut. Ayrıca Abidin Paşa Köşkü bize ait. Çankaya’da yeni bir şube açma hazırlığımız var. Bunun dışında 4-5 ilçemizde konaklarımız var, diğer ilçelerde de yakın zamanda alacağız