Mustafa Coşar: Afete hazırlıklı olmak, kendi hayatından önce başkasını düşünerek başlar

Sayın başkan ülkemiz önce 6 Şubat depremleriyle ardından 3 Mart siyasi depremiyle sarsıldı. Ülke gündeminde bir seçim tartışması var. Bu kadar yoğun bir gündemde bizimle olduğunuz için teşekkür ederiz. 

Önce 6 Şubat depremleriyle başlayalım istiyorum, deprem sonrasında Çankaya Kent Konseyimiz de yoğun bir çalışmanın içindeydi, neler yaptınız?

Gerçekten tahmin edilemeyecek büyüklükte bir deprem süreci yaşadık. Depremin gerçekleştiği alan çok genişti. İkincisi birden fazla yerde yıkıcı büyüklükte depremler gerçekleşti. Ve son olarak depremler birbirini tetikleyerek başka depremlerin oluşmasına neden oldu. Şimdi de Elazığ ve Bingöl çevresindeki oluşacak depremlerden korkuluyor.

Bu nedenle buna deprem değil “deprem süreci” demek gerekebilir. Buradan bir kez daha depremlerde kaybettiğimiz canları anarak, yaralılara da acil şifalar dileyerek üzüntümüzü belirtmek isterim.

Deprem sabahı konsey yürütmesi ve çalışma arkadaşlarımızla hızla bir araya gelerek durumumuzu ve kapasitemizi değerlendirdik. Ben Çankaya Belediye Başkanımız ve Ankara Kent Konseyi başkanımızla hızla iletişime geçip planlama sürecimizi ve birlikte yapabileceklerimiz konusunda görüştüm. Ankara Kent Konseyi’nde yapılan afet koordinasyon toplantısına yürütme kurulundan arkadaşlarımızı gönderdik. Aslında ilk 6 saat içinde yapabileceklerimizi yaptığımızı düşünüyorum.

Bundan sonrası için Çankaya Kent Konseyi olarak semt meclislerimiz ve mahalle muhtarlarımız üzerinden bir iletişim ve koordinasyon noktası olarak konumlandırdık kendimizi. Bu arada zaten hem Ankara Büyükşehir Belediyemiz hem de Çankaya Belediyemiz yardım toplama merkezlerini koordine etmişlerdi. 

Biz yoğun olarak bu toplama merkezlerine yardım aktarılmasını ve gönüllülerin desteğini koordine etmeye çalıştık. Bu genişlikte bir afet doğal olarak sadece afet bölgesini etkilemiyor. Hepimizin ailesi, akrabaları, eşi dostu, tanıdığı bu bölgelerde yaşıyorlar. Herkes endişeli ve telaşla, korkuyla, heyecanla devletin orada olmasını bekliyor. Herkesin iyilik haberlerini duymak istiyor. Halkın bu kadar içinde olduğu, devletin ise deyim yerindeyse bu kadar umursamaz olduğu süreç herkesi bir kızgınlığa itti. Bunun olmaması beklenilemez zaten. Herkesin kendini yalnız ve çaresiz hissettiği ortamda büyük bir dayanışma ile afetin yaraları sarılmaya çalışıldı. Teşbihte hata olmaz ama bana Gezi olayları sırasında gösterilen toplumsal dayanışmayı anımsattı dersem yanlış söylemiş olmam.

Afet bir süredir sizin de gündeminizdeydi. Neden böyle bir pozisyon aldınız Çankaya Kent Konseyi olarak?

Afetin ne zaman, nerede, ne şiddette sizi yakalayacağı belli değil. Sadece yaşadığınız yer değil, tesadüfen bulunduğunuz yer de bile afetle burun buruna gelebilirsiniz. 

Herkes büyük İstanbul depremini konuşuyordu, herkes bunun için hazırlıksız olduğumuzun farkındaydı ama gördüğüm kadarıyla bir toplumsal hareketsizlik içindeydik. Büyük bir afet beklentiniz varsa bunun halkın katılımı olmadan, dayanışma olmadan ve en önemlisi hazırlığınız olmadan yaşamanız kadar kötü bir durum olamaz. Çankaya Kent Konseyi olarak afet konusunu gündemimize almamızın böyle bir altlığı var. 

Bunu semt meclislerimiz aracılığıyla bütün Çankaya’ya yaymak ve hiç olmazsa fikirsel bir hazırlık içinde olmak için zaman kaybetmek istemedik. Geçen yıl, 2022 Şubat ve Nisan ayları içerisinde Ankara Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi Daire Başkanlığı ile bir ortak programı semt meclislerimizin ve gönüllülerimizin katılımı ile gerçekleştirdik. Bizim yedi bölgede semt meclisimiz var. Buralarda yedi ayrı eğitim programı gerçekleştirdik. Toplamda 320 başvurunu 240 gönüllü eğitimi tamamlayarak sertifikalarını aldılar.

Bu gönüllülerin talebiyle bir afet müdahale timi oluşturmak üzere de Ankara Büyükşehir İtfaiyesi ile daha kapsamlı bir eğitim çalışması için ön görüşmelerimizi yapmıştık. Bu çalışma sonlanmadan 6 Şubat depremleri ile sarsıldık.

Bu bile bize şunu gösteriyor; afeti beklemenin bir anlamı yok çünkü afet sizi beklemiyor. Afete hazırlık konusunda alınacak ilk karar şu olmalı “hemen!”. Eğer hemen başlamazsanız siz başlamadan afet başlıyor zaten. Afete hazırlığı fikirsel olarak, duygusal olarak gündeminize aldığınızda artık o noktadan sonra kendi hayatınızı düşünmez bir noktada oluyorsunuz. Çünkü hiç kimse ben afetten nasıl kurtulurum, kendime nasıl ilkyardım yaparım demiyor. Ben afet anında nasıl hareket etmeliyim, başkalarına nasıl faydam olur, bir başkasının hayatını nasıl kurtarabilirim diye düşünüyor.

İşte bunu kendi içinizde hissettiğiniz an, afete hazırlığınız da başlıyor. Bu kırılmayı herkesin gündemine sokabilmeyi biz kendi gündemimize aldık. Bundan sonra ama, fakat diyecek noktada değiliz. Hepimiz afet hazır olmalıyız, hazırlıklı olmalıyız.

Daha iyi bir yaşam için: Katılım

1989-1993 yılları arasında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptınız, bugün konuştuğumuz pek çok şeyin sizin döneminizde hayata geçmiş örnekleri var. Bu deneyimlerin üzerinden yaklaşık 30 yıllık bir süre geçmiş. Şimdi değerlendirecek olursak, sizin döneminizdeki katılım anlayışınızı nasıl tarif edersiniz?

Murat Karayalçın

Bizim katılım platformumuz “Ankara Kurultayı” idi. Genç yaşlı, cinsiyet ayrımı yapmadan hemşerilerin katılımını üç alanda önemsiyordum; bütçeye katılım, planlara katılım ve projeye katılım.

Bu Ankara Kurultayı şöyle örgütlendi; birincisi bir temsil yapısı vardı. Temsil edilen insanlar oraya gönderecekleri kişiye delege olma yetkisi veriyordu. Bunu dikkate alarak Ankara’daki bütün sivil toplum örgütlerine bir mektup yazdım. Onları davet ettim, ‘temsilci, delege gönderin’ dedim. Bunların içinde hem bilinen sivil toplum örgütleri vardı, yani TMMOB, sendikalar, ticaret odaları gibi hem de Ankara’da oldukça yaygın olan hemşeri dernekleri vardı.

Bir de hiçbir sivil toplum örgütüne üye olmayan ama bu kurultaya katılmak isteyenler de olabilir diye düşünerek billboardlar hazırladık. Katılmak isteyenler gelip kayıt yaptıracaktı. Gelenin girebildiği değil, kayıt yaptırılarak delege kartı alarak kurultaya girdiler.

Kurultayın üç amacı vardı; bütçenin görüşülmesi, belediyenin hazırladığı imar planlarının müzakere edilmesi ve projelere katılım.

“Dikmen Vadisi Projesi katılımın da ötesinde bir ortaklaşmadır”

Biz projelere katılımı ayrı tuttuk. Her proje kendi özelinde ele alındı. Mesela Dikmen, Batıkent, İvedik Organize Sanayi Bölgesi projesi gibi. Biz bu projelerden olumlu-olumsuz etkilenecek Ankaralılarla bir ortaklık platformu oluşturduk. Yani Batıkent’in 55 bin sabit toplumsal tabanı var, bu konut sayısı. Bu konutlarda oturmak isteyen insanların üyesi oldukları kooperatifleri esas aldık. Dikmen projesinde 2 bin gecekondu vardı. Onlara kooperatif kurdurduk. Dönüşüm kooperatifi dediğimiz kooperatiflerdi. Hacı Bayram’da kaldıracağımız 170 dükkan vardı, bunlara kooperatif kurdurmadık ama temsilci seçtirdik. İvedik Organize Sanayi Bölgesi’nde ise kooperatifler vardı. Orada da kooperatiflerle çalıştık yani kimi zaman kooperatiflerle kimi zaman bu projelerden etkilenecek kişilerin seçtikleri temsilcilerle çalıştık. Aynı zamanda belediye görevlileriyle bir araya geldiler ve bu projelerin karar kurulunu oluşturdular. Örneğin Dikmen’de 5 tane kooperatif temsilcisi vardı. Ben de 5 belediye görevlisi tayin ettim, 10 kişi, ben de başlarındaydım, 11 kişi Dikmen Vadisi Projesi karar kurulunu oluşturdu. Bu Türkiye’de ilk defa yapılıyordu ve bu tamamen sosyal demokrat, sol bir çözüm. Bu 10 kişi Dikmen Vadisi Projesi için alınması gereken bütün kararları birlikte aldılar, birlikte imzaladılar ve ben bu kararları belediyeye talimatım olarak verdim. Aynı zamanda projeyi birlikte izleyip denetlediler. Bu olağanüstü bir modeldir. Yani katılım da değil bu ortaklaşmadır. Katılımın da ötesindedir.

Tekrar Ankara Kurultayı’na bakacak olursak iki konu öne çıkmıştır; bütçe ve imar planları. Ankara Kurultayı’nı Ekim ayında toplamıştık. 13 Ekim Ankara’nın başkent olduğu hafta Ankara Kurultayı haftasıydı. Hem delegelerle birlikte olduk hem de 13 Ekim’i kutladık. Burada bütçe taslağını kurultaya sundum. Büyükşehir belediyesinin meclis üyeleri de kurultayın doğal üyesiydi.

“Hem Ankara hem de İstanbul için işe yarayacak bir modeldir”

Aslında bu hem Ekrem İmamoğlu hem Mansur Yavaş için işe yarayacak bir model. O zaman biz belediye meclisinde de çoğunluktaydık. Şimdi Ankara ve İstanbul’da çoğunlukta değiliz. Onun için belediye meclisi üyelerini belediye başkanının kendi ağırlığını taşıyan bir platforma çekip hemşerileri ile bütünleştiği o platformda baskı yapmak işe yarar bir yöntemdir. Bu modelde bütçeyi Ankaralılar tartışmış oluyor. Bu bütçenin bir provasıydı. Aynı zamanda imar planları da orada tartışmaya açılıyordu. İmar kararları belediye meclisinde kabul edildikten sonra bu kararlar kamu yararı oluyor ve bu müthiş bir güç. Kurultay dilediği komisyonları kurabiliyordu. Gecekonduların Ankarası, Gençlerin Ankarası, Kadınların Ankarası gibi komisyonlar kuruldu. Doğrusu bu komisyonlar söylemde güçlü ancak pratik olarak pek başarılı değildi. Pratik olan bütçe ve imar planlarına ilişkin çalışmalardı.

Belediyecilik anlayışınız içinde gençlerinin yerinin ayrı olduğunu biliyoruz. Gençlere ilişkin Ankara Kurultayı’nda ne gibi çalışmalar yapıldı? Beklentileriniz nelerdi?

“Kaliteli kent hizmetinin yaygınlaştırılması, gençlere ve tüm kent yoksullarına sunulabilmesi” sosyal demokrat belediyeciliğin özüdür. Aslında bu bir paylaşım. Dikmen projesinde iki tane yüksek kule arasında da köprü vardır. Bu köprüye ‘Gençlik Köprüsü’ ya da ‘Kültür Köprüsü’ denmektedir. Bu alan tümüyle gençlere ayrılmıştı. Gençler burada müzik dinleyebilecekleri, kitap okuyabilecekleri, oyun oynayabilecekleri, sohbet edebilecekleri bir takım büyük mekanlara sahip olmuşlardı. Bu aslında müzik kitaplığı, bilardo, satranç demek. Bir genç gelsin orda tostunu yesin, çayını içsin, tüm gününü kaliteli bir şekilde ucuza geçirsin. Gençlerin zevkle gidebilecekleri alanların yaratılması projesiydi.

“Her eğitim yılının başında üniversitelere gittim gençleri Ankara’nın yönetimine davet ettim”

Ben belediye başkanı olarak her eğitim yılının başında üniversitelere gittim. Hepsinde de gençleri Ankara’nın yönetimine davet ettim. Gençler de ‘tamam’ dediler ama her sene böyle geçti. Ne ben öneride bulundum ne de gençler öneride bulundu.

Bir sonraki sene yeniden gittim. Gazi Üniversitesi’ndeydi. Ben tekrar çağrı yaptım gençlerde ‘tamam’ dediler ‘ancak bu sefer bir karara bağlayalım’ dedim. Öneri sordum ancak salondan öneri gelmedi. Ben de o sırada aklıma gelen Seymenler Parkı’nın yönetimini gençlere vermeyi teklif ettim. Temsilcilerinizle gelin ve protokol imzalayalım dedim. Seymenler Parkı hayli büyük bir park ve amfisi var. Parkta konserler olsun, bakımını, temizliğini ister öğrenciler yapsın ister belediye yapsın, çocuk parkına tıp fakültesinden öğrenciler gelsin, aileler için güvenli bir ortam olsun gibi önerilerde bulundum. Bu şekilde bir protokol imzalandı ancak gençlerin katılımı çok kısa sürdü.

İnsanlar ancak sonucunda bir şey kazanacakları süreçlere katılıyorlar. Maddi ya da manevi bir şey kazanacaksın. Batıkent projesi bence bir mucize. 11 yılda bir kent kuruldu; bin hektarlık bir alanda 300 bin nüfuslu kent. Bence kamu ile konut elde etmek için projeye asılan insanların çabası ile oldu. Dikmen’de iki yılda birinci kısım bitti. Kaliteli bir yaşama ivedilikle ulaşmak isteyen insanlar işe asıldılar. Güveniyorlardı çünkü ortaklaşa karar veriyorlardı.

Kurultayda gençlik komisyonu çalışmalarını sürdürdü ama oradan çok somut kullanacağımız bir şey çıkmadı. Ben projelerden etkilenen kişileri ‘proje muhafızları’ diye adlandırmıştım. Bu kişiler projeye sahip çıkıyorlar ve bir enerji ortaya çıkıyor ve sürüklüyor projeyi. Zaten bu benim değişmez kamu yönetimi anlayışım. Birlikte karar aldığın zaman iyi işler ortaya çıkarabiliyorsun. Yürütme erkinin içine halkı da katacaksın. Sonuç itibariyle bu yapıyı denedik ve başarılı olduk.

“Etrafı üniversite öğrencileri ile çevrili iki parkı halkın kullanımına açtık”

Sizin gençlik konseyi fikriniz o dönem için ilkmiş. Ne gibi çalışmalar yapmıştınız? Günümüzde gençlik çalışması yürüten gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Bir arayışın ifadesiydi bu. Ankara Kurultayı kendi içinde birkaç komisyon kurmuştu. Bu insanlar orada bir şey ortaya çıkacak diye umarak geliyorlardı. Yani ‘Gençlerin Ankara’sı’ komisyonunu gençlerin Ankara’da daha iyi bir yaşam için çözümler üreteceğini umarak oluşturduk. Öncelikle etrafı üniversite öğrencileri ile çevrili olan iki parkı halkın kullanımına açtık. Kurtuluş Parkı büyük duvarlarla çevriliydi ve kimse giremezdi. Gençlik Parkı’na ise girişler ücretliydi. Ben ikisini de halkın kullanımına açtım. Ankaralılar bir taraftan girecek diğer tarafından çıkacak. Bu bir projeydi ve sonuçta ortaya görünür bir şeyler çıktı.

Proje üzerinde örgütlenmek çok önemli. Konsey tabii ki çalışmalarını yapsın, ilgili komisyonlar kurulsun. Onlar ilkeler, politikalar saptasın, önersin ama projeye eğilin. Projeleri tanımlayın, hazırlayın. Bunlar öyle projeler olsun ki sonuçta insanların işine gelsin. Bir kazanımı olsun çünkü insanlar bir şey elde edilecekse çalışmalara katılıyor. Yoksa olmuyor.

Örneğin belediyeden ucuz hizmet talebiniz varsa en iyi yöntem projelere dayandırmaktır. Mühendislik, iktisat, kamu yönetimi okuyan arkadaşlarınız vardır. Basit bir proje ile belediyeyle çalışabilirsiniz.

Bizim çok önemli bir etkinliğimiz vardı; hipodrom konserleri. Hipodroma yüz binler geliyordu. Yılda iki konser verdik. John Baez, Theodorakis, Zülfü Livaneli, Grup Yorum, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserleri yapıldı. Belediye otobüsleri topluyordu vatandaşları ve geri bırakıyordu. Ulaşım maliyetsiz ve kolay oluyordu. İki saat boyunca müzik şöleni oluyordu ve gençler hemşerileşiyordu, toplumsallaşıyordu. Sanat kitleselleşiyordu. Gençler de böyle etkinlikler yapabilirler. 2022 Mayıs ayına böyle bir organizasyon düzenleyebilirsiniz. Somut olmak ve tarih vermek lazım.

Gazi Üniversitesi öğrencilerine tahsis edilen “Seğmenler Parkı” etkinlikleri için yapılan bir ilan örneği

Başkentte söz gençlikte

Ankara Kent Konseyi Gençlik Meclisi Çalışma Grubu, 01-02 Haziran 2021 tarihinde “Başkentte Söz Gençlikte” diyerek Gençlik Çalıştay’ı düzenledi. İki gün süren Çalıştay’ın ilk günü Ankara Kent Konseyi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Savaş Zafer Şahin ve Ankara Kent Konseyi Gençlik Meclisi Başkanı Halil Ecer’in konuşmalarıyla başladı. 

Baştan sona her aşamasını gençlerin organize ettiği bu çalışma, birçok anlamda ilk özelliği taşıyor.  Gençlerin kendi sorunlarını tespit etmesi ve çözümleri kendilerinin üretmesi katılımcılık açısından çok önemli. Bu anlamda da Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Ankara Kent Konseyi gençlerin fikirlerine önem vererek Çalıştay’ın destekçisi oldu.

Gençlik Çalıştay’ının ilk gününde 75`e yakın genç

  • Kent Hakkı ve Katılım,
  • Eğitim/Kariyer ve İstihdam,
  • Politik Ekonomi,
  • Psikososyal Farkındalık,
  • Kültür Sanat ve Spor Erişilebilirliği

atölyelerinde Ankara’da gençlerin kronikleşmiş ve pandemi ile daha çok ortaya çıkmış sorunları üzerine konuştu. Gün boyu süren etkinlikte atölye toplantılarının yanı sıra farkındalık yaratmak ve gençlerin birbirlerini tanımasını sağlamak için öğretici oyunlar da oynandı.

  • Gençlerin yönetim süreçlerine katılımı ve kent hakkından etkin bir şekilde yararlanması için yerel yönetimlerin üstüne düşenler,
  • Eğitime erişilebilirlik, farkındalık ve yetkinlik için yerel yönetim birimlerinde çalışmalar yapılması, kariyer ofisleri kurulması ve istihdamın desteklenmesi,
  • Ankara’nın kültür, sanat ve spor merkezlerine erişimin kolaylaştırılması, desteklenmesi, sayı ve nitelik olarak artırılması, tanıtılması,
  • Ankara’da gençlerin sağlıklı bir şekilde sosyalleşebilecekleri mekanların artırılması,
  • Özellikle pandemi döneminde artan psikolojik rahatsızlar göz önünde bulundurularak ücretsiz psikolojik destek sağlanması,

gibi onlarca sorun tarafından tespit edildi. Oldukça gerçekçi olan bu sorunlar ve çözümler Çalıştay’ın ikinci gününde Ankara Kent Konseyi meclislerinin sözcülerine aktarıldı.

Obahan Obaoğlu: Kent konseyi ortak akıl kültürü inşa ediyor

Burada ‘yapmak’ fiili geçerlidir, yapan öne çıkar. Olanın derdinde olmayıp, yapmanın derdinde olan her türlü kanal açık. Biz dernek olarak kurumsal anlamda ne katkı sağlamak istiyorsak ne proje yapmak istiyorsak kent konseyi arkamızda, yanımızda. 

Obahan Obaoğlu
Obahan Obaoğlu

Burada olan hadise bir kültür inşasıdır; katılımcılık kültürü, ortak akıl kültürü. Kent konseyinin iyi yanı o oldu çünkü o kültür yıpranmıştı ve bir araya gelmeye çok ihtiyaç vardı. Farklı kesimlerden kurumların bir araya gelmesi çok önemliydi. Resmen hasrettik. Belediyeyle en ufak ilişkimiz yoktu. Belediye yöneticisi ile bir şeyler paylaşmak hayal gibiydi.

Başkanımızın anlayışı ve yaklaşımı da işin buralara varmasında önemli bir etken. Gönüllülük esası çok önemli. Profesyonellik ister istemez bakış açısını daraltıyor. Mansur Bey’in ön açıcı cesaretlendirici yönü yadsınamaz. Komplekssiz yaklaşımlar, geniş kucaklayıcı düşünen bakış açısı ve yaklaşımı önemlidir.

Lale Özgenel: Kent konseyinin en büyük başarısı, dinlemektir.

Lale Özgenel
Lale Özgenel

Her şeyden önce kent konseyleri kentler için var. Ankara’nın başkent olması nedeniyle belki diğer kent konseylerinin üzerinde bir sorumluluk yüklüyor bize. Başkentin kültüründen kentsel gelişmesine, beşerî yapısından demografisine, ikliminden ekolojisine her boyutuyla paydaşlarından gelen problemleri anlamlı bir çerçeve kurarak yetkililere aktarmak gibi bir sorumluluğu var.  Bu anlamda en önemli şeylerden biri yönetim kurulunun geniş kadrolu, farklı meslek ve uğraş alanlarını temsil eden üyelerden oluşmasıdır. Dolayısıyla bu kadar geniş bir alandan yetkin kişinin tek ortak paydası var; Ankara. Buraya nasıl katkı yapabilir, elinden geleni nasıl ortaya koyabilir konusuna odaklanmak. Bu çok önemli bir fark. Buradaki herkes inanmış Ankara için çalışıyor başka bir gündemimiz yok. Bu anlamda AKK ayrıcalıklı bir yapı değil, içe dönük kapalı bir yapı değil. 

Başardığımız önemli şeylerin başında dinlemek var. AKK yaptığı toplantı ve temaslarda binlerce kişi, yüzlerce sivil toplum örgütü dinledi. Notlarını aldıktan sonra belediyeye aktarmaya çalıştı. Burası her şeyden önce bir dinleme platformu. Ben bunların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu kanalı çalıştırabiliyor olması AKK’ni kısa sürede farklı yöne çekti. Diğer kent konseyleri de bunu yapıyor ama bizlerin dinlediği konuların çeşitliliği AKK’nin başarısını gösteriyor. 

25 yılın sonrasında Ankara’da bizlerin de çok farkında olmadığı nice nitelikli çalışma olduğunu fark ettik. Bu insanların birbirini dinlemeye ve enerjilerini buluşturmaya ihtiyaç duyduklarını gördük. Bunu da yaptığımızı düşünüyorum. Şu anda herhangi bir konu gündeme geldiğinde çalışma gruplarımız hemen entegre olabiliyor. Müthiş bir sinerji ile projeler oluşturabiliyor.

Savaş Zafer Şahin: Biz burada kente olan borcumuzu ödüyoruz.

Kent konseyinde makam mevki yoktur, bileşenlerimiz vardır. Kent konseyinin belediye üzerinde buyurucu, dayatmacı bir konumu yoktur. Tek yetkisi, belediye meclisinin ilk toplantısında önerileri gündeme alınır.

Savaş Zafer Şahin
Ankara Kent Konseyi Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Savaş Zafer Şahin

Ankara’da 25 sene sonra belediye başkanı değişti. Büyükşehir belediye meclisinde çoğunluk olanlar, Türkiye’de iktidar ancak kentte muhalefet. Belediye meclisinde sağlıklı bir tartışma ortamı yok, kent sorunları değerlendirilemiyor. Peki kentin gerçek sorunları hangi platformda tartışılacak? Ankara Kent Konseyi hakkıyla kurulursa işte bu beklentiyi karşılayacağını öngördük.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve yönetim kurulu üyesi 30 kişi gayretli bir şekilde, kent konseyinin kentin ihtiyacı olduğu anlattı ve bir paydaş analizi yapılarak 300’e yakın sivil toplum örgütü, kamu kurumu temsilcisi ve ilgili tüm taraflardan oluşan bir formülasyon oluştu. Burada ortaya çıkan iki önemli durum var:

1- Ankara Valiliği’nin kent konseyinde olması gerekir. Valilik sahip çıkmazsa, Vali ve kadrosu bu işe inanmazsa kredibilitesi düşük bir yapı ortaya çıkar. Valimiz bu vizyona ve kent konseyine başından itibaren sahip çıktı ve kendisini temsil eden bütün bürokratları görevlendirdi. 

2- Siyasetten ari olmanın yolu siyasette eşit temsildir. Yani Belediye meclisinde grubu bulunan 4 partinin birer temsilcisinin kent konseyinde yer alması çok kritiktir. Buna uygun olarak en baştan 4 partinin temsilcileri kent konseyinde yer aldılar. 

Yıllarca TMMOB üyesi ve oda başkanıydım. Bütün toplantılarda “kent konseyi, kentteki suçlara karşı çıkmamız, kent sorunlarını tartışmamız için iyi bir yapıdır” dedim. Ancak derdimi anlatamadım. Bunun sebebi ise Ankara’da yıllarca böyle bir yapı olmamasıydı. Bir kentte kent konseyi tartışılıyorsa kentsel sorunlar da tartışılır. Demek ki, bir odak noktası vardır artık. Demek ki, bir noktada herkes bir araya gelip bir konuyu konuşabilir. 

Kent konseyi parasal kaynağı bulunmayan bir yapıdır. Buradaki bütün harcamalar belediye başkanı ve belediyenin iyi niyetinin göstergesi ve desteğidir. İkincisi, kent konseyinin tüzel kişiliği yoktur. Üçüncüsü, kent konseyinde makam mevki yoktur, bileşenlerimiz vardır. Dördüncü olarak, kent konseyinin belediye üzerinde buyurucu, dayatmacı bir konumu yoktur. Tek yetkisi, belediye meclisinin ilk toplantısında önerileri gündeme alınır. Son olarak, konseyin güç ve yetkisi güvenden gelir. Hiçbirimiz burada kent konseyinde var olduğumuz için şahsiyet elde etmiyoruz. Biz burada kente olan borcumuzu ödüyoruz. 

Biz ancak güven yaratarak insanların bir araya gelmesine vesile olabiliriz. Güven duygusunun ardından da dayanışma yaratılmalı. Üçüncüsü ise hoşgörü olmalı. Bu yol çok yorucudur ancak verimlidir ve ürün sağlar. Türkiye’de kaynak ve örgütlenme sorunu yok güven sorunu var. Bu sorunu aşabilmek için önce bütün güven sorununu ortaya çıkartan kaynak paylaşma, görev alma ve etki yaratma meselelerini bir kenara bırakmak lazım. Buna pek çok yerde “21. yüzyıl organizasyonu” deniyor. Biz bunu Ankara’da yeni deneyimliyoruz. Ankara’nın güçlü meslek örgütleri ve sivil toplum örgütleri buna itiraz ettiler. Onları ikna etmeye çalıştık yine de itirazlar sürdü. Biz yanlış bir şey yapmıyoruz. Eğer yanlış bir şey varsa da zaman içerisinde ortadan kalkacaktır. Biz sadece kentsel sorunları tartışmak isteyenlerin gelip katkı sağlayacağı ortam oluşturmak istiyoruz. 

Ankara her alanda vasata teslim olmuş durumdaydı, kaldırım taşından peyzajına kadar. Bu çok uzun süredir böyle. Kadrolar, örgütlenme, iş yapış biçimi bununla ilgili. Kent konseyinin bir diğer hedefi bu vasata teslim olmuşluğu kırmaktır. Mesela Ankara’da ilk kez mimarlık yarışması yapıldı. Buna öncülük eden kent konseyi oldu. Çubuk Barajı’nda nitelikli peyzaj yapılması için kent konseyi çalışmalar yürüttü. Semt ve mahalle düzeyinde bir katılımın önemini vurgulayan kent konseyi oldu. Herkes bunu biliyordu ama herkesin güvendiği bir noktadan söylendiği zaman daha farklı noktadan ele alındı. Biz şu anda belediye ile sivil toplum örgütleri arasında ara yüz oluyoruz. Bunların en önemlisi ise ‘katılımcı bütçe’ çalışmamızdır. Mükemmel bir uygulama olduğunu söyleyemeyiz ancak Türkiye’nin hiçbir yerinde konuşulmazken şu an Belediye bütçesinde katılımcı bütçe konuşuluyor.

Halil İbrahim Yılmaz: Ankara Kent Konseyi günü kurtarmak için değil kentin geleceğini kurtarmak için çalışıyor.

Bizim en büyük avantajımız 30’a yakın yönetim kurulu üyesi, 510 bileşenimiz ve çalışma gruplarındaki 2000’e yakın arkadaşımızdır. Biz onlara bir şey öğretme hayaliyle bu süreci başlatmış olsaydık Ankara’da bugüne kadar kurulmuş 22 bin dernekten biri olurduk. Burada kapıdan giren herkes birbirinden öğrenmeyi kabul ediyor. Başarımız bugüne kadar aynı masada oturmamış farklı sosyolojilerin önyargısının kırılmasından kaynaklanıyor. 

Ali Necati Koçak ve Irmak Dalgıç, Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz ile

Kentli haklarıyla ilgili katılımcılığın olduğu bir organizasyonuz ama bugüne kadar kamu, sivil toplum, üniversiteler ve diğer bileşenlerin tamamına yakını kendi haklılığını diğerine dayatarak enerjisini tüketti kentte. Bundan sonuç alamadık. Kent konseyinde oluşan iklim, ötekinin haklılığına inanarak başlıyor. Ötekinin haklılığına inandığınız andan itibaren müthiş bir konfor oluşuyor. Bu da bizde yeteneklerimizi kentin geleceği için kullanma etkisi oluşturdu. Kentin dikkatini çekme nedenimiz o. 

AKK, kentin geleceği için hayatın içinde yer alma kabiliyeti olduğu halde siyasetin gündemi olamayan mevzuların konuşulduğu yer oldu. Böyle olunca da günlük kazanç için uğraşan arkadaşlarımızın ilgisini çekmedi burası. Buranın bu kadar saygın olma nedeni küçük ihtiyaçları için buraya kullanacak insanların gelmiyor olması. Kentin içindeki bu birikimi gördükten sonra biz kendi sosyolojisinde kendisini ifade etme fırsatı bulamayıp ‘kente yapacağım hiçbir katkı yok’ diye düşünenleri çektik. Hayatın dışına çıkmış kesimler tekrar hayatın içine girdi. Kentte oluşan yeni politik iklim kentteki kamplaşmanın biteceğine inandırdı insanları. Kenara çekilmiş olanlar bir umutla birikimlerini söylediler ve burayı kürsü olarak gördüler. Kentin seçilmiş belediye başkanı bu iklime itibar etmemiş olsa konuştuklarımızın hiçbir anlamı olmazdı. Bugün Ankara’da birbiriyle hiç karşılaşmamış insanların aynı masada toplanma nedeni günü kurtarma endişesi değil kentin geleceğini kurtarma endişesidir.