Mahallenin gazetesi

Semtin ruhu, sadece taş ve betondan ibaret değildir; o, sokaklarından geçen insanların anılarında, komşuluk ilişkilerinde ve paylaşılan küçük detaylarda saklıdır. İşte bu noktada yerel gazeteler, bir semtin metafizik haritasını çizer; sokakların ötesindeki derin anlamları açığa çıkarır. Yerel gazeteler semtin ruhunun yazıya dökülmüş hâlidir.

Yazar Hakkında

+ Yazarın diğer yazıları

Bir semtin ruhunu tanımlayan nedir? Sokakları, parkları, binaları mı, yoksa o semtte yaşayan insanların paylaştığı hikayeler mi? Semtin ruhu, sadece taş ve betondan ibaret değildir; o, sokaklarından geçen insanların anılarında, komşuluk ilişkilerinde ve paylaşılan küçük detaylarda saklıdır. Sabahları simit kokusuyla uyanmak, esnafla selamlaşmak ya da aynı sokakta yıllardır değişmeyen bir çınar ağacının gölgesine sığınmak… İşte tüm bu unsurlar, bir semtin kimliğini oluşturur.

Kolektif hafıza, bir topluluğun geçmişi hatırlama biçimleriyle şekillenir ve geleceğe dair bir vizyon oluşturur. Türkiye’nin şehircilik anlamında kaybettiği şeylerden birisi bu, kolektif hafızası silinmiş, geçmişinden kopmuş şehirlerde yaşıyoruz. Şehirlerimiz ruhunu kaybediyor.

Beşir Ayvazoğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’i üzerine konuşurken, Bursa bölümünün neşet ettiği şiiri “Bursa’da Zaman” şiirinden bahsederken, Bursa’yı gezeceklere verilecek “mutlaka görmelisin” tavsiyelerine eklenmesi gereken, mesela Ulu Cami gibi şehrin mütemmim cüzü sayılabilecek bir eser diyordu bu şiir için. Bir şehri tavsiye ederken gezilecek görülecek, o şehrin ruhunu yansıtan eserlerin yanına eklenecek bir kitap da olabilir bazen. Tanpınar’ın Beş Şehir kitabı, o şehirlerin mekân hikayelerini anlattığı için edebiyatımızın nadide eserlerinden birisi. Hikayesi olmayan bir mekân bir taş yığınından farksızdır. Bence büyük dertlerimizden birisi bu: Mekânlar hikayelerini yitiriyor. 

İlk iki kitabım Kurusırt’ın Ardı ve Evden Uzakta’da doğduğum ve büyüdüğüm Kangal ve Sivas’ı anlattım. İnsanların, mekânların hikayelerini yazdım. Temel kaygım, üçüncü kitabım Ayrancı’da Bir Apartman’ın arka kapağında kurduğum bir cümlenin tafsilatlı şerhi aslında: Doğduğumuz evlerde ölmüyoruz. Benim doğduğum ev artık yok, büyüdüğüm evlerle bağım koptu. Bu kayıplar insanın hayatını fakirleştiren, köksüzlük hissini büyüten ve hayatın anlamında büyük boşluklar oluşturan etkenler.

Bir semtin ruhu üzerine düşünmek, insanın aidiyet arayışını ve kimlik oluşturma sürecini anlamaya çalışmaktır. İnsanın varoluşunu anlamlı kılan, yalnızca bir mekânda bulunmak değil, o mekâna ruhuyla bağ kurmak, orayı “yuva” hâline getirmektir. Bir semt de ancak içinde yaşayan insanların hatıraları, alışkanlıkları ve ortak deneyimleriyle anlam kazanır. 

Şehirlerin ruhu, toplulukların dinamizmi ve sokak hayatının etkileşimleriyle şekillenir. Şehirler sadece fiziksel mekânlar değildir; aynı zamanda sosyal ilişkilerle yaşayan organizmalardır. Ayrancı gibi semtler, sadece “yaşanılan mekânlar” değil, aynı zamanda “deneyimlenen” ve “anlam yüklenen” mekânlardır. 

İşte bu noktada yerel gazeteler, bir semtin metafizik haritasını çizer; sokakların ötesindeki derin anlamları açığa çıkarır. Yerel gazeteler semtin ruhunun yazıya dökülmüş hâlidir. Her sayfasında, semtin yaşayan tarihine dair izler taşır; bazen bir apartmanın yapılış hikayesi, bazen mahalle pazarındaki sohbetler… Bu küçük detaylar, dijital dünyanın tekdüzeliğinde kaybolan özgünlükleri yeniden görünür kılar. 

Yerel gazetecilik, bir semtin yalnızca tanığı değil, aynı zamanda o semtin hafızasını geleceğe taşıyan bir köprü görevi görür. Yerel gazeteler, kolektif hafızanın korunmasında ve aktarılmasında önemli bir araçtır. Ayrancım Gazetesi gibi yayınlar, bireyleri ve mekânları tarihsel bir bağlama oturtarak o semtin hikayesinin bir parçası hâline getirir. Böylece, yerel gazetecilik sadece bilgi aktarmakla kalmaz; bir topluluğun varoluşunu ve anlam arayışını destekleyen bir zemin sunar.

Yerel gazeteler, topluluk dayanışmasını güçlendiren ve kültürel hafızayı diri tutan araçlardır. Ayrancım Gazetesi, Ayrancı semtinin hikayesini anlatırken aynı zamanda bir hikayeyi geleceğe aktarıyor. Sokak adlarının tarihçesi, eski apartmanların öyküleri, semtte yaşayan insanların anıları ve esnaf hikayeleri gazetenin her sayısında yer buluyor. 

Ayrancım Gazetesi’nin hikayesi, yerel gazeteciliğin dayanışma, kültürel hafıza ve topluluk ruhu açısından önemini ortaya koyuyor. Önceki sayılarında yayınlanan hikayeler, yazılar kitap olarak yayınlanıyor. Kaybettiğimiz mekân hikayeleri, semt ruhu sayfalarda yeniden şekilleniyor. 

Peki bu neden önemli?

İrlandalı yazar James Joyce’un klasik eseri Dublinliler için şöyle bir tespit yapılır: Joyce o kitapta şehri ve insanlarını öylesine güzel tasvir eder ki, bir gün Dublin yerle bir olsa Joyce’un sayfalarından bakarak şehri yeniden inşa edebilirsiniz. Ayrancım Gazetesi aslında ileride “Burası nasıl bir yerdi?” sorusunu soracaklar için semti sayfalarda yeniden inşa ediyor.

Doğduğumuz evlerde ölmüyoruz dedim, bu Türkiye’nin artık birçok şehri için geçerli olsa da Ayrancı bu tespitin nadir istisnalarından birisi. Ayrancı’da hâlâ doğduğu evde oturan semt sakinleri var. Ayrancı her şeye rağmen modern hayatın köksüzlüğüne direnen bir semt. Bunu kayda geçirmek de büyük ve çok kıymetli bir iş.

Şehirler, mekânlar ve insanlar üzerine düşünen, yazan biri olarak, kitaplarımı yazarken önemsediğim temel motivasyonlardan biri “tanıklık etmek” oldu. İlk kitabım “Ben yaşarken Kangal böyle bir yerdi” cümlesini, ikinci kitabım “Ben yaşarken Sivas böyle bir yerdi” cümlesini ve nihayet Ayrancı’da Bir Apartman ise “Ben yaşarken Ankara böyle bir yerdi” cümlesinin insan hikayelerinde, mekân hikayelerinde yeniden kurulmasından ibaretti. Bu şahitliği önemsiyorum. Nihayetinde Ayrancım Gazetesini bu bağlamda çok kıymetli buluyorum.

Ayrancım Gazetesi ulusal gazetelerde yazan semt sakinlerimizin gördüğünde imrendiği, birçok ulusal yayından daha profesyonel bir yayın. Gazetenin emektarlarını selamlamak istiyorum; bazen insan yaptığı işin içindeyken o işe dışardan bakamıyor, gazetenin emektarları da muhtemelen benim gördüğümü yeterince göremiyor. Fakat eski bir yayıncı, ulusal gazete ve dergilerde köşe yazmış bir yazar olarak bu tespitimin bir iltifat değil, sektör profesyonellerinden biri olarak, bir gözlem olarak aktardığımı belirtmek isterim.

  • 89.560
  • 283
Ücretsiz E-Bülten Abonesi Olun

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir