Yazar Hakkında
2023 yılında Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümünden mezun oldu. Üniversite yıllarında Ankara’nın yerel basın organlarında reklam pazarlama ve editörlük alanlarında çalışarak önemli deneyimler kazandı. Şu anda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Milli Emlak Biriminde çalışıyor. Ayrancım Gazetesi’nde kent gündemine ilişkin yazmakta ve Ayrancım Derneği projelerinde görev almaktadır.
Kamusal alan, hareketlilik ve erişimin var olduğu, yaya öncelikli olarak planlanması gereken alanlardır. Bu alanlar festival, sinema gösterimi, açılış törenleri, konserler gibi sosyal ve kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapabilmenin yanında sadece bireyin oturup etrafı izleme, yer sorma eylemlerine de uygun bir ortam yaratabilmelidir.(1) Meydanlar orada yaşayan halk için her kesimi buluşturan, kent içi aktivitelere zemin yaratan bir eşik noktası niteliğinde olmalı, farklı işlevleri bir araya getirerek belki kent için geçmişin alışkanlıklarını bugün de yaşatabilme fırsatı vermelidir.
Kamusal alan dediğimizde çoğumuzun ilk aklına gelen yerler meydanlar ve parklardır. Tarih boyunca farklı medeniyetlerde meydanlar, çeşitli isimlerle anılmış ve benzer işlevler üstlenmiştir. Yunan Uygarlığı’nda Agora, ticaret, politika ve sosyalleşmenin merkeziyken; Roma’nın Forum alanları, adli işlemlerden politik tartışmalara kadar geniş bir yelpazede kamusal faaliyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bizans’ta Hipodrom ve Mese Caddesi, toplumsal olaylar, törenler ve ticaretin merkezi olmuştur. İslam şehirlerinde cami avluları ve çarşı meydanları, ibadet, toplumsal toplantılar ve ticari hayat için önemli alanlardı. Osmanlı’da At Meydanı ve bedesten çevreleri hem halkın bir araya geldiği hem de ticaretin yapıldığı alanlar olarak öne çıkmıştır. Rönesans İtalya’sının Piazzaları ve Barok dönemin Fransa’daki Place meydanları, estetik ve toplumsal yaşamın buluşma noktaları olmuştur. Modern dönemlerde ise Londra’daki Trafalgar Meydanı imparatorluk kimliğini, New York’taki Times Meydanı ise teknolojik ve kentsel dinamizmi yansıtan sembolik alanlar haline gelmiştir. Tüm bu örnekler, meydanların her dönemde sadece fiziksel mekânlar değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve politik kimliğin birer aynası olduğunu göstermektedir. Farklı dönemlerde kent, kendini yeniden üreterek kamusal alana yüklenen anlamları ve işlevleri sürekli olarak dönüştürmüştür. Her dönemin ekonomik, politik ve toplumsal koşulları, kamusal alanların tasarımını, kullanımını ve işlevlerini değiştirmiştir. Özellikle neoliberal kentleşme döneminden itibaren bu dönüşüm daha belirgin bir hal almıştır.
Neoliberalizm kapitalizmi girdiği krizden kurtarmak amacıyla 1970’lerde Keynesyen politikalara karşı üretilen uluslararası şirketler ve devlet politikaları yoluyla dünyaya yayılmış bir paradigmadır. Neoliberalizmin uyguladığı politikalar; kamuya ait mal ve hizmetlerin özelleştirilmesi, ticari düzenlemelerin piyasaya bırakılması, devletin sermaye ve emek kontrollerini azaltması ve yabancı yatırımlara yönelik engellerin kaldırılması şeklinde özetlenebilir.(2) Bu dönemde kentler, sermaye birikimi ve yatırım çekme işlevi gören birer ekonomik araç haline gelmiş; kamusal alanlar ise toplumsal fayda yerine, piyasa odaklı kullanımlara uygun şekilde yeniden şekillenmiştir.
Neoliberal kentleşme süreçlerinde kamusal alanlar ticaret alanlarına dönüştürülmüş, başta meydanlar ve parklar olmak üzere birçok kamusal alan AVM ya da lüks rezidans projeleriyle çevrelenmiştir. Böylece toplumda herkesin erişebileceği alanlar azalmış ve erişim eşitsizliği sorunu ortaya çıkmıştır. Örneğin, meydanlar eskiden toplumun her kesiminin kendini ifade etme bazen de taleplerini iktidara duyurma alanıyken neoliberal dönemde bu alanlar ticari faaliyetlere ortam olacak şekilde tasarlanmıştır.
Bugün yerel yönetimlere gelir sağlama amacıyla kamusal mekanlara yerleştirilen basit reklam panoları kamusal alanın ticarileşme sürecinin en somut örneklerinden birisi. Bu düzenlememeler özellikle parkların kültürel kimliğinden uzaklaşarak ekonomik bir araç haline getirilmesine neden olmakta ve bu alanlar dinlenme yerlerinin ötesinde tüketim kültürünü teşvik eden platformlar haline dönüşmektedir. Ayrıca kentin farklı ihtiyaçlarına (dolmuş-taksi durakları vb.) cevap vermek amacıyla meydanlarda yapılan düzenlemelerde kamusal mekanların nefes alınabilir alan olma niteliği büyük ölçüde zayıflamıştır. Betonlaşma estetik kayba yol açmakla beraber fiziksel çevre üzerindeki ısı adası etkisinin artmasına yol açmaktadır.
Özetle, yerel yönetimlerin ‘yenileme faaliyetleri’ adı altında değişim ve dönüşüm sürecine giren bu alanlar “daha temiz”, “daha modern” ya da “daha turistik” hale getirilme vaatleriyle yerel kullanıcıların toplumsal dayanışma ve ortak kullanım alanı olmaktan çıkarılarak, bazen de mekanla kurduğu bağlar koparılarak, daha çok piyasanın taleplerine göre şekillendirilmiş ve kimlik kaybına uğramıştır.

Kentin farklı bölgelerinde yaşasak da bugün işimize, okulumuza ya da alışverişe giderken çoğumuzun yolu Ankara’nın ortak bölgelerinden geçiyor. Ulaşım sistemimiz sayesinde kentin bir ucundan diğer ucuna toplu taşımayla ulaşmaya çalışıyorsak, Kızılay-Ulus hattı neredeyse kaçınılmaz bir durak haline geliyor. Gün içinde buralardan geçerken hepimiz aynı manzaralara şahitlik etsek de gördüğümüz şeyler, hissettiklerimiz ve mekânla kurduğumuz bağlar birbirinden çok farklı. Kimi için bu alanlar sadece transit geçiş noktası; kimi için ise geçmişin izlerini aradığı, bazen güneşle temas edebilmek bazen de gölge alan arayışıyla çıktığı yolda bir banka oturup ağaç gölgesinde nefes almak istediği yerler… Kızılay Meydanı, Ulus Meydanı ve Gençlik Parkı gibi alanlar Ankara’da geçmişin izlerini taşıyan, kentin kamusal yaşamında önemli roller üstlenmiş mekânlardır. Ancak bu alanlar, zamanla değişim geçirerek kimliklerini koruma ve modern ihtiyaçlara yanıt verme arasında bir denge kurmaya çalışıyor. Örneğin Güvenpark’ın bir zamanlar taşıdığı hem park hem meydan işlevi, bugün Ankara’nın hızlı değişim sürecinde ne ölçüde korunabiliyor? Kentin kimliğini ve hafızasını barındıran bu tür mekânların, birer geçiş durağından öteye geçip tekrar yaşayan ve nefes alan alanlara dönüşmesi mümkün mü? Kent merkezinde devasa alanlar bırakıp beton dökülen kısımlardan arta kalan alanlara peyzaj düzenlemesi yapmakla o alana meydan işlevini kazandırabiliyor muyuz? Düşünelim.
Dipnotlar
(1) Gökgür, Pelin, Kentsel Mekânda Kamusal Alanın Yeri, İstanbul:Bağlam Yayınları, 2008
(2) Çelik, Z. (2012). Neoliberalizmin Kısa Tarihi, İdealkent, 3 (7), 187-193.