AOÇ 100 yaşında yağmaya direniyor

AOÇ, yalnızca ekonomik bir girişim değil; devlet çiftlikleri modeliyle toplumsal dönüşümün aracı ve Cumhuriyet’in bağımsızlıkçı ekonomi-politik hattının simgesidir. AOÇ’deki yıkım, tek bir siyasi döneme indirgenemeyecek bir süreçtir ve hedefi Atatürk’ün kurduğu modelin belleklerden silinmesinin de ötesinde Cumhuriyete ve onun toplum tasavvuruna ilişkin gözle görülecek de bir simge kalmamasıdır.

Yazar Hakkında

+ Yazarın diğer yazıları


Bataklıktan cennete dönüşen bir Cumhuriyet projesi

Atatürk Orman Çiftliği, yalnızca bir çiftlik ya da kültürel peyzaj alanı değil; bilimsel tarım, kamusal sağlık, kır‑kent buluşmasının da çok ötesinde ekonomik bağımsızlık ve laik yaşam kültürü için tasarlanmış bir bütüncül sistemin parçasıdır. Genç Cumhuriyetin feodal ilişkilerin tasfiyesi için Atatürk’ün kendi olanaklarıyla ortaya koyduğu bir özgürleşme modelidir. Ve Türk Devrimi’nin hedeflerinden toprak reformu programının öncül bir parçası olarak devlet çiftlikleri modelidir. Dönemin şartlarına bakacak olursak; Ulusal Kurtuluş Savaşı bitmiş ve uygarlık savaşı başlamıştır. İngiltere’nin kışkırttığı Şeyh Sait isyanı başta olmak üzere, cumhuriyet karşıtlığı ve irticanın odağı haline gelmiş Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatıldığı en buhranlı dönemlerden birinde AOÇ’nin kurulması, Mustafa Kemal’in ideallerine bağlılığının açık bir göstergesidir. Günümüzde yaşanan Karşı Devrim sürecinde Atatürk ve Cumhuriyetimizle hesaplaşılmaktadır. Bu hesaplaşmanın zirve mekânı Atatürk Orman Çiftliği’dir.

Atatürk Orman Çiftliği, Kemalizm ışığında çağdaşlaşmayı tarım üzerinden, özellikle nüfusun büyük kısmının çiftçi olduğu bir dönemde, feodal yapıyı yıkmaya yönelik bir anti-emperyalist ve tam bağımsızlık tasavvuru olarak öne çıkmaktadır. AOÇ, dışa bağımlı gıda rejimi yerine yerli tohum ve ırk ıslahına dayalı, makineli tarım ve işleme tesisleri üzerinde şekillenen bir model olarak da değerlendirilebilir. 

“Hepinizin malumu olduğu gibi, milletin çoğunluğu sizlersiniz ve memleketimiz de esas olarak iki unsur üzerine kuruludur: biri çiftçi, diğeri asker. Biz çok iyi çiftçi ve çok iyi asker yetiştiren bir milletiz. İyi çiftçi yetiştirdik çünkü topraklarımız çok, iyi asker yetiştirdik çünkü o topraklara kasteden düşmanlar fazladır. O toprakları işleyen ve koruyan hep sizlersiniz. Bundan sonra da daha iyi çiftçi ve daha iyi asker olacağız.” Tarsus’ta Çiftçiler Yurdu’nda Yaptığı Konuşma 18 Mart 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt II. 

Bu model, bir sonraki aşamada hedefini eğitim yoluyla pekiştirmek adına Köy Enstitüleri aracılığıyla desteklenmiş; bu enstitüler köylüye yalnızca tarım ve hayvancılık bilgisi değil, aynı zamanda temel bilimler, zanaat, sanat, kültür alanları dahil çok boyutlu eğitim olanakları sunmuşlardır ve köylünün feodal yapıyı sorgulama, toplumsal dönüşüm hedeflerini içermişlerdir. Mustafa Kemal’in vizyonunda, tarım ve eğitim arasındaki bu bütüncül dönüşüm stratejisi, ekonomik bağımsızlık ve toplumsal eşitlik hedeflerine hizmet edecek bir yapıyı oluşturmaktaydı. Ayrıca, bu stratejiyi toprak reformu ile taçlandırmayı da öngörmüştü; “memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır” ifadesiyle bu hedefi dile getirmiştir. Yine bu dönemde köylünün sırtında ağır bir yük olan ve o dönemde devletin en önemli gelir kaynaklarından olan Aşar Vergisi kaldırılmıştır. Ziraat Teşkilatı Kanunu ile başlamak üzere Köy Kanunu, Ziraî Birlikler Kanunu çıkarılmıştır. Tapu ve Kadastro çalışmaları ile kamulaştırma kanunu sayesinde sulama yol, tarım ve bu tür amaçlar için gereken arazi kamulaştırmaları sağlanmıştır.

Atatürk Orman Çiftliği, kuruluşundan sonra kısa bir sürede pastörize süt, yoğurt, tereyağı ve peynir üretimiyle Ankara’nın gıda güvenliğini geliştiren bir kamu işletmesi olmuştur (AOÇ Müdürlüğü ürün sayfaları; bkz. 1930 tarihli üretim kayıtları). AOÇ’deki rekreasyon alanları (Marmara Köşkü, Karadeniz Havuzu, gazinolar vb.), artık modern kamusal yaşamın mekânları haline gelmişti. Ancak Gazi Çiftliği’nin görünen yüzünün çok ötesinde işlevleri de vardı. Ziraat Şubesi; Ziraat İşleri Kolu, Meyve Çiftliği, Sebzecilik, Bağcılık ve Fidanlık İşleri Kolu’nu kapsıyordu. Hayvancılık Şubesi; Koyunculuk, Sığır, Kasaplık Hayvan, Atçılık, Kümes Hayvanları ve Arıcılık kollarından oluşuyordu. Endüstri Şubesi; Bira Fabrikası, Pastörize Süt Fabrikası ve Yoğurt İmalathanesi, Demir Eşya ve Pulluk Fabrikası, Şarap İmalathanesi, Deri Fabrikası, Değirmen ve Fırını içeriyordu. Ticaret Şubesi ise Marmara Gazinosu, Çiftlik Lokantası ile Ankara’daki (Yenişehir, Hacı Bayram, Samanpazarı) ve İstanbul’daki (Beyoğlu, Kadıköy) satış mağazalarından meydana geliyordu. Bahsi geçen bu yapılar, modelin diğer temel taşlarını oluşturmaktaydı. Aynı dönemde bu modeli desteklemek üzere kurulan Ziraat Enstitüsü göz önüne alındığında, uygulamanın ülke genelinde yaygınlaştırılmasının amaçlandığı açıkça görülmektedir.

Atatürk’ün hibe iradesi, AOÇ’yi “halka fayda” önceliğiyle şartlı bağış konusu yapmıştır. Bu yönüyle de tüm varlığını Türk ulusuna adayan bir lider ve onun eseri olarak dünyada eşi benzeri olmayan bir örnektir.

“Çiftlikleri halka armağan ediyorum. Onlar devlet koruyacak ve halka faydalı olacak şekilde yaşatılacaktır.” Atatürk’ün 11 Haziran 1937 tarihli bağış mektubundan…

Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ), erken Cumhuriyet’in tarımsal modernleşme ve bu sayede toplumsal dönüşüm hedeflerinin en somut projelerinden biridir. Kuruluşundan itibaren, makineleşme ve bilimsel üretim tekniklerinin uygulamalı eğitim sahası olmuş; tohum ve ırk ıslahı, makineli tarım, işleme tesisleri ve deneysel üretimle bilginin toplumsallaşmasını sağlamıştır. Ziraat şefliklerinden hayvanat bahçesine kadar uzanan kurumsal yapısı, 24 Mart 1950 tarihli 5659 sayılı Atatürk Orman Çiftliği Kuruluş Kanunu ile tanımlanmış, işletme kamusal yarar ve bütünlük ilkesiyle düzenlenmiştir.

Kamusal sağlık ve beslenme boyutunda AOÇ, 1930’lardan itibaren pastörize süt ve süt ürünleri üretimiyle hijyen ve beslenme kültürünü kentliye ulaştırmış; erken Cumhuriyet’in kamucu refah anlayışını görünür kılmıştır. Aynı zamanda parklar, yollar, gazinolar ve rekreasyon alanlarıyla halka doğa ve eğlence olanağı sunmuş, kır-kent etkileşimini güçlendirmiştir. Böylece kentliler üretimle doğrudan temas kurmuş, tarım gündelik yaşamın bir parçasına dönüştürülmüştür.

AOÇ’nin kuruluşu, Osmanlı’nın son dönemindeki gıda yetersizlikleri ve ithal bağımlılığına karşı öz yeterlilik hedefini taşır. Bu yönüyle anti-emperyalist kalkınma anlayışını somutlaştırmış, feodal yapının tarım üzerinden dönüştürülmesine aracılık etmiştir. Dolayısıyla AOÇ, yalnızca ekonomik bir girişim değil; devlet çiftlikleri modeliyle toplumsal dönüşümün aracı ve Cumhuriyet’in bağımsızlıkçı ekonomi-politik hattının simgesidir.

AOÇ, sadece tarımsal üretim alanı değil; aynı zamanda kamusal kültürün, gıda güvenliğinin, ekolojik-tarihsel sürekliliğin ve Cumhuriyet ideallerinin mekânıdır ve SİT ALANIDIR. Atatürk’ün ifadesiyle halka “gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilesiz ve nefis gıda maddeleri” sunan çiftlik, devletçi-halkçı ve laik bir yaşam tasarımının somut mirası olarak var olma savaşını sürdürmektedir.

Sonuçta AOÇ’deki yıkım, tek bir siyasi döneme indirgenemeyecek birikimli kararların ve temelinde karşı devrim sürecinin ürünüdür. Burada hedef Atatürk’ün kurduğu modelin belleklerden silinmesinin de ötesinde Cumhuriyete ve onun toplum tasavvuruna ilişkin gözle görülecek de bir simge kalmamasıdır. Farklı dönemlerde belediye, bakanlıklar ve diğer kamu kurumlarınca alınan kararlar; koruma statülerine rağmen AOÇ alanların parçalanmasına, işlevsel süreksizliğine ve plan bütünlüğünün zayıflamasına yol açmıştır. Ortaya çıkan bu tablo, AOÇ’nin 1. derece sit niteliği ve kuruluş koşulları ile uyumlu, tutarlı ve şeffaf bir üst ölçekli koruma-kullanma stratejisine duyulan ihtiyacı açıkça göstermektedir. Yöneten değişse de yönetim anlayışı değişmedikçe talan devam etmektedir. Ankara’nın Başkent olması bugünlerde gizli ve açık olarak tartışılmaya açılmaktadır. Cumhuriyet Devrimi ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın karargâhındaki ulusal belleği oluşturan simgeler tek tek yok edilmektedir. Ne İ. Melih Gökçek tarafından Çiftlik Kavşağı’na konulan dinazor ne de 140journos tarafından yapılan “Cehape zihniyeti belgeseli“nde Kemal Kılıçdaroğlu ile yapılan söyleşide arka planda yer alan Atatürk Orman Çiftliği yapısı tesadüf değildir! Artık Cumhuriyet, ömrünü tamamlamış dinazorlaşmış bir rejimdir (Ancien Regime) algısı kabul ettirilmek istenen! Hiçbiri bir istisna değildir! Ulusumuz, bu gidişata dur diyerek Cumhuriyetimize ve onun simgesi yapı ve kurumlarına sahip çıkmalıdır.

  • 89.537
  • 71
Ücretsiz E-Bülten Abonesi Olun

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir