Ağaç mı, araç mı?

Yaşadığımız küreye ağır geliyoruz; üzerinde yaşadığımız toprakları da hoyratça, bir çekirge sürüsü edasıyla yiyoruz. Kentleri mi? Onu da betona, asfalta ve egzoza boğarak ilerliyoruz. Ağaçsız, bahçesiz semtlere/kentlere doğru koşar adım gidiyoruz.

Yazar Hakkında

Mimar |  + Yazarın diğer yazıları

15 Mart 1970 Mersin doğumlu. 1988’de Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne ve şehre öğrenci olarak geldi. O günden bu yana mesleki disiplini ve kent, politika, kentin sosyolojik kimlikleri ve hakları alanında emek üreten dernek, örgüt, platform ve yapılarda bir köşede durmaya çalışır. Solfasol Gazetesi kurucularındandır (artık dışındadır) ve Zıtlar Mecmuası kent web-medyası ekibindendir.

Dün akşam (gece), evimizin ön camına sıfır mesafede olan büyük Japon Sofora ağacına (kendisi, akasya ile türdeş bir ağaçtır, Ankara’da neredeyse her sokağımızda vardır) takıldı gözüm. Kumruların seviştiği, saksağanların bık bıkladığı, güvercinlerin ve güzel yeşil cennet papağanların ara ara uğradığı, hele de o güzel ötücü çıvgın’ın bazen gelip bize müthiş sesini dinlettiği ağacımızda birkaç zamandır, akşam “hep aynı saksağan mı yatmaya gelen?” diye kendi kendime sorduğum kuş uyuyordu. Evet uyuyordu. Ve gece boyu sabaha kadar iki dalın birleştiği boğumda, tüylerini kabarta kabarta uyudu. Ben de mutlu bir yüz ve gözle izledim 2-3 saat uyuyuşun bize anlattığını.

Üzerinde yaşadığımız küreye ağır geliyoruz; 8 milyara yaklaşan insan nüfusumuz, çıkardığımız gazlar, kokular ve endüstrinin yok ettikleri ile. Üzerinde yaşadığımız toprakları da (Anadolu) hoyratça, bir çekirge (affedin beni çekirgeler) sürüsü edasıyla yiyoruz. Kentleri mi? Onu da betona, asfalta ve egzoza boğarak ilerliyoruz.

Maden, HES, nükleer santral, beton kanal, tarihi bölgelerin faşizan dönüşüm projeleri, yol ve doğal alanların imara açılması ile coğrafyamızı sayın sistem yok etti/ediyor… Göç, nüfus artışı, mülkiyet ve yeni/gıcır gıcır ev hastalığımız, belediye (ve imar kurallarıyla bakanlıklar) ile müteahhitler beşlisiyle de şehirlerimizi ve semtlerimizi bitiriyoruz.

Ve izliyoruz, sadece izliyor ve “bana kaç m2 düşecek yeni binada, ohhh yeni miss gibi evim olacak” hesabı yaparken; yitirdiğimiz ağacı, bahçeyi, komşuluğu, artık duyamayacağımız kuş sesini unutup… Yaşamın anlamını hızla yitirişimizi kaçırıyor, görmüyoruz. Konuşanlarımız, söylenenlerimiz de genelde geçmiş zaman romantizmi ile anıyor yaşadığı yerleri ama o sırada yenilenmiş bir binada oturuyor!

Uygulansa da uygulanmasa da istediklerimiz ve olması gereken yeni düşünceler, yaşadığımız semtten bakmaya başlayarak düşünceler geliştirmek zorundayız artık. Yokolan arka bahçelerden, arabaya boğulmuş sokaklardan, kuşların ve memelilerin terk ettiği mahallelerimizden bakarak, birkaç model önerisi geliştirmek zorundayız. Ve ütopyamız olarak kalmaması için de peşini takip ederek kamuoyu yaratma çabasında olmalıyız.

Bir karar versek ve buradan deklare etsek (keşke); “Ayrancı’yı kamulaştırıyoruz. Her mahalleye bir yaya sokağı, her caddeye (3-4 binayı satın alıp yıkacak kadar dev şirketler haline gelmedi mi belediyeler, oldu.) bir park ilk hedefimiz. İkinci hedefimiz ise, semtlerimizin parsel ölçeğinde dönüşümünde, eski yapı büyüklüğünü (oturumunu) %75’e indirgiyor bahçeleri %25 arttırıyoruz.” desek.

Kıssanın gerçeğine de dönersek, tek yapı ölçeğinde kentsel dönüşümde imar kurallarının, otopark yönetmeliğinin acilen yeniden tasarlanması bir gereklilik. Hatta ada (4 sokağın/yolun içine aldığı bütün alan) bazında planlamalar şart gibi.

Arabanın üstüne reçine damladı diye hoyratça kesilen çam ağacımız

Biraz açarsak; yan bahçeler ve arka bahçenin, otopark yönetmeliğinin gerektirdiği apartmanda daire başına araç yeri ve imar yönetmeliğinde “bodrumda ön cephe hariç iki yan ve arka cephe arsa sınırına kadar kullanılabilir” kuralı ile ağaçlar kesiliyor, ağaçsız, bahçesiz semtlere/kentlere doğru koşar adım gidiyoruz.

Çözebiliriz;

1) Ada parselinde planlamalar yaparak; semti, yaşayışı, ulaşımı, bahçeleri de önceleyerek planlama yaparız.

2) Tek yapı ölçeğinde kentsel yıkımı bitirip/durdurup, (betonarme) ömrü biten yapılarda iki yapı (apartman) birleştirilerek, yani dönüşümü doğru tanımlayarak ilerleyebiliriz. Bu müteahhide, 2 yapının arasındaki birleşen 2 yan bahçede yapılaşma hakkı (6 x 20 metre) verir ama karşılığında bodrum katında, arka bahçeyi, toprak altında arsa sınırına kadar kullanım hakkını geri alır ve en azından kalan 2 yan bahçe ve arka bahçeyi aynen koruyabiliriz.

Sistem bu konuda sıkışmaya başladı ve bir çözüm aramak zorunda kalacak. Bizlerin baskı ve kampanyaları ile rant odaklı değil, kentte mutlu yaşama odaklı planlamaya izin vermeleri ile çok kısa sürede yol almak mümkün.

  • 86.599
  • 165
Ücretsiz E-Bülten Abonesi Olun

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir