Ebeveynliğin yaz mevsimi

Son 6 yıl içinde çalışan bir ebeveyn olup çocuğunu bazen işe de götürmek durumunda kalmayı, öğrenci bir ebeveyn olup çocuğunu da derse kucağında götürmeyi, evden çalışan bir ebeveyn olup ev içi sorumlulukları da yüklenerek çalışmayı ve işsiz bir ebeveyn olmayı deneyimledim. Bütün bu deneyimler içinde en zorlusu şüphesiz çocukları yaz tatilindeyken evden çalışan bir anne olmaktı benim için. Ancak diğer bütün durumlar için de çeşitli formüller geliştirdik.

Ben doğma büyüme küçük şehirliyim. Küçük bir şehirde çocuk olmanın, genç olmanın çeşitli nimetleri vardı, faydalandım. Ancak küçük şehirler birtakım imkânsızlıklar barındırır. Hepsini kattım karıştırdım öyle geldim Ankara’ya, ilk önce öğrenci olarak.

Şimdilerde ise Ankara’da yaşayan bir ebeveynim ve sanırım çocuklarım için Ankaralı diyebilirim. Bir çocuğu bir köy büyütecekken, bu görevi önce yaşadığımız mahalleye sonra da yaşadığımız şehre bırakmayı seçiyorum. Bunun yolu da hafızalarında şehre dair anılar, kokular ve tatlar bırakmaya çalışmaktan geçiyor.

Son 6 yıl içinde çalışan bir ebeveyn olup çocuğunu bazen işe de götürmek durumunda kalmayı, öğrenci bir ebeveyn olup çocuğunu da derse kucağında götürmeyi, evden çalışan bir ebeveyn olup ev içi sorumlulukları da yüklenerek çalışmayı ve işsiz bir ebeveyn olmayı deneyimledim. Bütün bu deneyimler içinde en zorlusu şüphesiz çocukları yaz tatilindeyken evden çalışan bir anne olmaktı benim için. Ancak diğer bütün durumlar için de çeşitli formüller geliştirdik.

Bizler çocuklarını her daim eğlemek zorunda olan, her fırsatta çocuklarıyla etkinlik planlaması gereken bir nesil olduk. Yeni pedagoji anlayışı, bize başka nesillere yapmadığı bir kıyak yaptı ve şöyle dedi: Çocuklarınızla oynayın, onlarla “kaliteli” zaman geçirin, dinleyin, aynalayın, etkinlik yapın… Tabii ki hakkını verecektik bu devrin getirdiklerinin, gerekeni yaptık. Ancak evden çalışan, bilgisayarını götürdüğü her yeri ofis eyleyen bir ebeveynseniz ve çocuklarınız yaz tatilinde evdeyse işin tek bir sırrı var: Sıkılmalarına fırsat tanımak. Canlarının bir miktar sıkılması bir şekilde üretme isteğini açığa çıkarıyor. Hemen olmasa da zamanla oluşan bir şey bu kendi kendini oyalayabilme becerisi. 

Büyük kızımla aynı masada oturuyoruz ben bu satırları yazarken. Önünde bir kavanoz boncuk ve bir miktar ip var. Bir süre bileklik ve kolye yapacaktır. Birbirimizin iyiliğini gözete gözete bir sabah mesaisi geçirebiliyoruz. Evde okumasını, inceleyip kurcalamasını istediğim kitapları da ulaşılabilir şekilde yaşam alanına yerleştirmek de iyi bir yöntem benim deneyimimde. Örgü denemeleri, su oyunları, kâğıtlar, resimler birçoğumuzun hayatının önemli bir parçası, biliyorum. Peki, şehirle kurduğumuz ilişki bunun neresinde diyecek olursak bu, oturduğumuz mahalle ile başlıyor. Büyük, güvenlikli, çok bloklu sitelerin ya da müstakil bahçeli evlerin olduğu bir mahalle değil burası. Çiçek yetiştirebilecek kadar balkonlu ve önden asla bilinemeyen arka bahçelerden birbirine bakan apartmanların olduğu bir mahalledeyiz. Büyüdüğüm o küçük şehrin tamamına benzeyen bir mahallede başlıyor şehirle ilişkimiz: Ankara’nın en eski apartmanlarından birinin balkonuna ektiğimiz çiçeklerle ve arka bahçelerinde solucan arayarak.

Büyük kızım Ankara’nın en eski apartmanlarından birinin arka bahçesinde solucan arıyor.

Günün rotası, o gün ne işimiz olduğuna göre değişir. Bir anda kendimizi ağaçların ve çiçeklerin içinde Portakal Çiçeği Vadisinde bulabiliriz. Vadi bol bu şehirde, Dikmen Vadisi de olur, severiz. Çiçekli tarihleri asla kaçırmayız. Bu da bir çeşit rutindir. Şehrin belleği saydığım Ulus’a da hava serinse neden yürünmesin? Kısacık bir zamanda bir çocuk etkinliğinin peşine düşüp Cermodern’e de ışınlanabiliriz. Hem böyle olursa çocuklar atölyeden çıkana kadar da biraz çalışma, okuma fırsatı bile oluşur. Rotamızı Kale tarafına hızla kırabiliriz ki sıcak öğleden sonraları bazı evler için çok daha zorlu. Tam da sıcağın dayanılmaz saatlerinde bir müzeye kendinizi atmanızı önerebilirim. Rahmi Koç Müzesinde vakit geçirmeye benim çocuklarım bayılır. Ankara müzeler konusunda da şanslı bir şehir. Kızılay nasıl olsa yakın, Adnan Ötüken Kütüphanesine de haftada bir gün ayrılabilir. Hem yaz etkinlikleri hem bahçesi ile bizim için önemli bir durak. Tunalı’ya doğru gidersek çocuk oyunları sergileyen çeşitli özel tiyatrolarla karşılaşmamız da mümkün. Okumaya yeni başlayan çocuklar ya da kendine dair hikâyeleri çocuğuna anlatmak isteyen ebeveynler için Cin Ali Müzesi de bu civarlarda. Ben bazen çalışmak için de gidiyorum, çünkü çocuk dostu. Çocuk dostu mekânlar biz ebeveynlerin de dostudur.

Şehrin merkezinde kendine has dokusu olan bir mahallede, şehre bu kadar yakından bakabilme imkânını seviyorum. Sadece insan ilişkilerimizde kurduğumuz bağlar değil, yaşadığımız çevre, o çevrenin fiziksel koşulları ve kültürel olanakları ile oluşturduğumuz bağlar da önemli. Bu yüzden inanıyorum; bir çocuğu, yaşadığı şehir büyütür.

Yazar Hakkında

+ Yazarın diğer yazıları
  • 92.115
  • 84
Ücretsiz E-Bülten Abonesi Olun

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir