Çocukların bir oyun parkına ihtiyaçları var mı?

Kentler artık çocuklar için güvensiz mekânlar olarak görülüyor. Kentlerin kalabalıklaşması ve kent merkezindeki boş alanların gittikçe daha değerli hale gelmeye başlamasıyla da oynamak için uygun boş arsaları da gittikçe azalttı. Çocuklara açık havada oyun alanı olarak parklar ve parkların içerisindeki oyun alanları kaldı.

Geçtiğimiz günlerde Şili Meydanı’ndan Kuğulu Park’a doğru inerken nispeten geniş kaldırımlarda top oynayan çocukları gördüğümde yaşadığım şaşkınlığı anlatamam. O kadar uzun zamandır sokak ve kaldırımlarda oynayan çocuk görmemiştim ki, kendi kendime şakayla karışık, bu gördüğümün farkındalık yaratmak için yapılan bir performans sanatı ürünü olup olmadığını sordum.

Sokaklarda oynayarak büyüyen neslin temsilcilerinden biri olarak çocukluğumuzdaki kentler ile şimdiki kentler arasında büyük bir uçurum olduğunu görüyorum. Sokakları, kaldırımları, boş arsaları, okul bahçelerini, mahallenin inşaat halindeki binalarını oyun alanı olarak sonuna kadar kullanırdık. Sokakta başladığımız futbol oyunları diğer çocukların katılmasıyla beraber kalabalıklaşır iki takım çıkaracak hale gelirdi. Ondan sonra sokağa sığamadığımız için mahalle okulumuzun bahçesine girer orada devam ederdik (tabii o zamanlar okul bahçesine girmemizi engelleyen güvenlikler de yoktu). Sokaklardan arabalar çok seyrek geçerdi. Bir araba geldiğinde oyunu durdurur, aracın geçmesini bekler, sonra oyuna kaldığımız yerden devam ederdik. Kaldırımlar ara sokaklarda zaten çok yoktu; olanlar da arabalar için park yerine dönüşmemişlerdi.

Kentler artık çocuklar için güvensiz mekânlar olarak görülüyor. Sadece suç potansiyeli, saldırılar, hırsızlıklar, tacizlerle değil rutinleriyle de güvenilmez hale geldiler. Ara sokaklara kadar yansıyan yoğun araç trafiği sorunu sokakları, araçların park edilme ihtiyacı ise kaldırımları birer oyun alanı olmaktan çıkarttı. Kentlerin kalabalıklaşması ve kent merkezindeki boş alanların gittikçe daha değerli hale gelmeye başlaması oynamak için uygun boş arsaları da gittikçe azalttı. Okul bahçeleri de mesai saatleri dışında bahçelerine kimsenin giremeyeceği (ve mesai saatlerinde içerisinden hiçbir öğrencinin kaçamayacağı) şekilde yeniden düzenlendi. Böylece çocuklara açık havada oyun alanı olarak parklar ve  parkların içerisindeki oyun alanları kaldı.

Çocuklar ile oyun parkları arasındaki ilişkisi ise ikircikli ve iki temel soruyu içeriyor. İlki, çocukların gerçekten bir oyun parkına ihtiyaçları var mı? İkincisi; çocuklar için oyun parklarını kim, hangi yetkinliğe dayanarak tasarlamaktadır?

Oyun parkları gerekli mi?

Bu soruya coğrafyacı, eğitimci ve sanat üreticisi Denis WoodÇocuklara Hürriyet! Kahrolsun Oyun Alanları!” isimli denemesinde hayır cevabını verir. Ona göre; kentlerin çocuklar için güvensiz alanlara döndürülmesi tarihsel, kültürel ve politik bir sürecin sonucudur. Çocukluğun tarihsel oluşum sürecinde çocuklar korunmaya muhtaç olarak görülmüştür. Wood’a göre bu yüzden çocuklar ya evlerin özel korunaklı alanlarında ya da park ve bahçeler gibi ailenin koruyuculuğunun devam ettiği yerlerde yaşamalıdırlar. Belirli zamanlarda (örneğin akşamları) belli yerlerde (sokaklar dahil olmak üzere pek çok yabancı kişinin olduğu kamusal alanlarda) çocuklar bulunmamalıdır. Bu yüzden çocuklar rahatlıkla gözlenebilecekleri ve denetlenebilecekleri kendileri için “güvenli” alanlara sürülmelidirler. 

Ünlü yazar Jane Jacobs ünlü eseri Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı kitabının “Kaldırımın Kullanımı: Çocukların Asimilasyonu” isimli bölümünde sokaklarda ve kaldırımlarda oynamanın farklı faydalarından bahseder. Jacobs’a göre kaldırımlarda oynamak çocukları yetişkin yaşamına hazırlar (ki zaten oyunun da en önemli işlevi budur). Jacobs kaldırımların en önemli kamusal karşılaşma yeri olduğunu belirtir; bir sokaktan ve kaldırımından onlarca farklı insan geçmektedir. Çocuk bu insanlarla karşılaştıkça kamusal yaşam için gerekli olan ilişki biçimlerini öğrenmeye başlar. Ailesi, akrabası, komşusu, tanıdığı olan kişilerin ötesinde insanları görür. 

Çocuklar için en iyisini kim bilir?

Çocuklar korunmaya muhtaç oldukları kadar karar verme iradesinden ve sorumluluğundan da mahrum olarak damgalanırlar. Aldıkları kararlarda tümüyle yetişkinlerin özellikle de ebeveynlerinin tahakkümü altında görünürler. Yani en temel inanış, çocuklar kendileri için doğru olan şeylerin farkında değillerdir ve yetişkinlere muhtaçtırlar. Bu oyun alanı tasarımlarında da böyledir. Birtakım yetişkinler çocuklar için en uygun, en öğretici, en güvenli oyun alanlarını çocuklara sormadan tasarlar ve çocukları da bu oyun alanlarına mahkum ederler.

Fakat çocukları değersizleştiren bu tutuma karşı kampanyalar da ortaya çıkmıştır. Bunların en ünlüleri ‘macera oyun alanları’ (adventure playgrounds) denilen yaklaşımdır. Bu yaklaşımda oyun alanı için bazı mekânlar belirlenir ve bu mekânlar çoğunlukla belirli mahalle topluluklarının kontrolündedir. Bu oyun alanları çocuklara bırakılır ve çocuklar kendi istedikleri oyun mekânlarını, topluluğun imkânları çerçevesinde kendileri üretirler. Malzemeleri çocuklar taşır, çivileri çocuklar çakarlar. Yetişkinlerin buradaki işlevi çocukların istedikleri tasarımı oluşturmalarında yardımcı olmalarıdır. Bu oyun alanlarının fotoğraflarına baktığımızda günümüz ebeveynlerini çıldırtacak kadar güvensiz alanlar görürüz ama buralar çocukların kendi istek ve ihtiyaçlarına göre düzenledikleri alanlardır.

Macera oyun alanları anlayışından türeyen bir diğer yaklaşım oyun koruculuğu (playworker) yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda oyun mekânı tümüyle geri plana itilir ve çocuk ile oyununa odaklanılır. Zira bu yaklaşıma göre mekâna çok fazla odaklanmak oyunun ve çocuğun geri planda kalmasına yol açar. Bu yaklaşımla; oyun oynayan çocuğun olduğu her yer, bir oyun alanı haline dönüşmektedir. 

Sonuç

Çocuklar ile kent arasındaki ilişkiyi oyun üzerinden anlamaya çalışırken iki sorun bulduk. Bunların temelde iki çözümü vardır. İlki acele ve pragmatik çözüm, ki bu çocukların güvenli oyun alanlarına mahkum etmektir. İkincisi uzun ve akılcı çözüm, ki bu çözüm kentlerin çocuklar için daha yaşanabilir yerler haline getirilmesini kapsamaktadır. Hangi çözüm için mücadele edeceğimiz hala açık bir kapıdır.

Kaynak Notu

Pelin Derviş ve Selva Gürdoğan’ın editörlüğü yaptıkları İstanbul95 Okumaları: Şehirde Oyun kitabı (https://pelindervis.com/media/pages/publications/istanbul-okumalari-sehirde-oyun/51349506b1-1606898591/sehirde-oyun.pdf). 

Denis Wood “Çocuklara Hürriyet! Kahrolsun Oyun Alanları!” (s. 140-153). 

Jane Jacobs “Kaldırımın Kullanımı: Çocukların Asimilasyonu” (s. 84-95). 

Lady Allen of Hurtwood, “Macera Oyun Alanları” (s. 96-129). 

Morgan Leichter-Saxby ve Suzanna Law, “Oyun Kuruculuğu Uygulaması ve Pop-Up Macera Oyunu & Turun Öyküsü”, (s. 166-173).        

Yazar Hakkında

+ Yazarın diğer yazıları
  • 126.468
  • 142
Ücretsiz E-Bülten Abonesi Olun

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir