Başarılı olarak görülen tüm kentsel yerler temelde üç özelliğe sahiptir: ekonomik, kültürel ve/veya sosyal boyut içermesi; binalar ve açık/kapalı mekanlar arasında bir ilişki tanımlaması; ve “yer” duygusundan, tarihsel ve kültürel bağlamdan kaynaklanan bir anlam yaratması. Öte yandan, bu unsurları taşıyan kentsel yerlerin tümü, yapılarla tanımlanan yerler değil.
Örneğin, kentsel “yer” oluşturan en güçlü ortamlardan birisi kamusal sanat. Kamusal sanatın toplumla etkileşime açık olması bu ortamı, halkı sanatla buluşturma veya kente estetik bir değer kazandırma amaçlarının ötesine geçirir; ait olduğu bağlamı bir “kentsel yer’e” dönüştürür. Kamusal sanat, içinde bulunduğu kentsel noktaya/alana yeni bir anlam ekler. Artık o da bir “kentli” olur; kentin dinamiklerine tanıklık eder, sosyal ve kültürel bir bağlam tanımlar, kentin belleğine ve kimliğine dair bir sözü olur.
Cumhuriyetin kentsel mekanı ve aksı olarak gelişen Atatürk Bulvarı üzerindeki önemli bir kavşak noktasında yer alan “Su Perilerinin Dansı” heykeli de böyle bir kentli. Periler, geçen zaman içinde trafik ve araç yoğunluğu içinde kalarak neredeyse “yer” özelliğini yitirmiş tarihi aksın bu noktasına, tabir-i caizse, yeniden bir itibar atfediyor.
Kentte değişen pek çok şeye karşın periler, kentin tarihi ve yeni merkezlerini bağlayan Atatürk Bulvarı’nın Kuğulu Park’la buluşarak Kavaklıdere’ye aktığı, Cinnah Caddesi üzerinden Atakule’ye akış sağladığı ve Seğmenler Parkı yanından Çankaya’ya ulaştığı bu “yer’i” estetik bir jestle sahiplenen; bu yer’e ait çeşitli tarihsel ve bağlamsal anlamları ve değerleri zarif ama güçlü bir duruşla anımsatan bir Ankara’lı olarak bizden biri.