“Öpüşenler” bir eser, bir sanatçı ve binbir doğru

2016 yılının sonlarıydı yanılmıyorsam, İlhan Koman’ın Seğmenler Parkı’ndan kaybolan heykeli* ile ilgili bir meclis vekilinin Kültür Bakanlığı’na soru önergesi vermek istemesi ve danışmanının destek istemesi üzerine koştur koştur bir gece geçirmiştik.

Sabah soru önergesini hazırlamış ve bitirmiş, (çoğuna yanıt alamadığımız) sorularımızı da şöyle sıralamıştık;
– Heykelin yapılış yılı ve konma zamanı,
– Esere ve eser sahibine ilişkin mevcut bilgilerin neler olduğu,
– Heykelin hangi kamusal idarenin kontrolünde olduğu,
– Kaybolmasına ilişkin bir bilgi/gelişme olup olmadığı,
– Türkiye’deki taşınmaz -heykel, rölyef, …- eserlerimizin bir envanterinin olup olmadığı…

İlhan Koman’ın Seğmenler Parkı’ndaki kaybolan heykeli

Ve anladık ki, Ankara’da da, Anadolu genelinde de; hem açık alanda ve kamusal yapıların içindeki (1960-80’ler arasında yapılan birçok kamu yapısında, bina içi rölyef, heykel gibi pek çok türde eserle karşılaşmak çok olasıdır) hem de özel mülkiyet alanlarındaki taşınmaz sanat eserlerimizin bir envanteri yok. Varsa bir kaydı, bu sefer de bir bilgisi eksiği var, kimlik kartı yok.

İlhan Koman’ın Seğmenler Parkı’ndaki eseri kaybolur/çalınırken, Ankara’nın ana omurgası olan; Ulus heykel, Kızılay Güvenpark, Kuğulupark aksının bitimindeki, tasarım ve üretimi Metin Yurdanur’a ait “Su Perilerinin Dansı” heykeli de (yoksa şiiri mi demeliydik veya masalı mı) 2000’lerin başından geçtiğimiz Eylül ayına kadar susuz bir şekilde, sessizce bir köşede beklemişti. Neyse ki 17 Eylül 2021’de yeniden dans etmeye başladı.

Metin Yurdanur’a ait “Su Perilerinin Dansı” heykeli

İşte, Su Perilerinin Dans ettiği köşenin karşısında, İlhan Koman’ın yerine geri konulan eserinin 500 metre aşağısında, Kuğulupark’ın tam da köşesinde, kentin çok önemli bir an-yerinde sessizce öpüşen; bir hayalgücü anıtı, metal estetiği, modernist bir form izlettiren bir heykel daha var: “Öpüşenler”.

Konu üzerine yazılmış makalelere baktığınızda, dijital ansiklopedilere göz gezdirdiğinizde, internet ortamında araştırdığınızda, kentin bilenleriyle sohbet ettiğinizde, ’maalesef’ birçoğumuzun Muzaffer Ertoran’a ait olduğunu sandığı bu heykele ilişkin doğru bilgiler ve eserin gerçek yaratıcısı heykeltraş Attila Onaran bugünkü konumuz.

Geçtiğimiz ay, Attila Onaran’ın kızı ve torununun bizlerle temasa geçmesiyle, Ayrancım Gazetesi’nin yayın hayatına yeni başladığı aylarda (2020’nin Haziran’ı, 2. sayı), yazarlarımızdan birisinin, bize “Öpüşenler” heykeli ve Kuğulupark’ı anlatırken, sanatçı Attila Onaran’a ait “Öpüşenler” heykelini, Muzaffer Ertoran’a atfettiğini ve yapım/konuluş yılını da 2005 olarak ifade ettiğini anlamış olduk. Ve bir dizi iletişim süreci ile de Attila Onaran’ın ufkuna, eserlerine, sanatçı öznelliğini derinlemesine barındıran kimliğine tanıklık ettik.

Attila Onaran

Peki Attila Onaran kimdir 

(Arkadaşları Salih Acar, Şadi Çalık ve Turhan Gürkan’dan);

1932 yılında İstanbul’da doğan Attila Onaran, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirir. Araştıran, sanatın tüm alanlarına giren, döneminin ötesini arayan çalışmalara soyunan, aklının tüm sınırlarını zorlayan ve bir artist olmak için tüm enerjisini harcayan bir insan. Bundan sonrası ise oldukça ilginç ve bir roman gibi. İş arayışları olumsuz sonuçlanan Onaran; piyano akortçuluğu, bir fıçı içinde dönerek motorsikletle cambazlık, şemsiye gibi açılan salıncak, dekoratörlük, … gibi sayısız işe soyunur, dünyayı gezer ve bunları maddi anlamda zor günler geçirerek yapar. Yeniden ülkeye döner ve ülke dışında geçirdiği zamanda biriktirdiği bilgi ile bir atölye kurar ve paslanmaz çelik ile üretimler yapar. Sonrasında, 1962 yılında Choromolux paslanmaz çelik firmasını kurarak ülke sanayisinde de atılımın parçalarından biri olur.

Paslanmaz ve mutfak sanayisindeki emeğinin ve madene, metale hakimiyetinin ardından yeniden heykele, plastik sanatlara dönüş yapıp, çeliğe, demire, bakıra olan hakimiyetiyle, heykel sanatında öncü, maddeye istediği formu ve karakteri veren, akımlarüstü bir sanatçı olur. Balmumu gibi kullandığı paslanmaz çelikle, teknik ve estetiğin birleşimini arayan sanatçı, özcü (abstrait) ve duygu yüklü eserler üretmek için emek harcar.

Onaran, anne tarafından Macaristan’a uzanan kökleri ile de Türkiye – Macaristan arasında kültürel bir köprü olmak için emek vermiştir. Alba Regia (Beyaz Krallık) eserinin, büyükbabasının şehri olan Szehefehevar’ın belediye meydanına dikilmesi, formalite bolluğunda mümkün olmamıştır.

(Kendi deyişiyle) “İçindeki eksikliği kapatmak, yalnızlığına son veren bir dalı kendi elleriyle yeşertmek için” Kasım 1974-Ekim 1975 arasında ürettiği 12 paslanmaz çelik eserini, 1976 yılında, Odakule’de sergilemek için hazırlamışken, maalesef sergi açılamadan yaşamını yitirir.

Ardında büyülü ve modernist çok güçlü 12 eser bırakmış Onaran. Bu eserlerinden “Öpüşenler” Kuğulupark’ta, “Göktaşı” Beyoğlu Odakule’de, “Uzay Hayvanı” Taksim Intercontinental Oteli’nde, “Balerin” heykeli ise İTÜ Maslak’ta iken, 4 eseri ise eşinde bulunmakta. Maalesef 2 eseri çalınan Onaran’ın, 1 eseri de kayıp. İşte o 12 eserin kısa künyesi de şöyle:

– Heykelin iç dünyası (çalındı)
– Bir damla gözyaşı (kayıp)
– Embriyo (mezarında)
– Duman halkası (eşinde)
– Öpüşenler (Kuğulupark)
– Uçan at (eşinde)
– Şaka (eşinde)
– Balerin (İTÜ Maslak)
– Göktaşı (Beyoğlu Odakule)
– Alba Regia (eşinde)
– İki gönül arasındaki pencere (çalındı)
– Uzay hayvanı (Taksim Intercontinental Oteli)

Sırasıyla; Balerinler, Göktaşı, İki Gönül Arasındaki Pencere, Öpüşenler,
Uçan At (Pegasus), Alba Regia (Beyaz Krallık), Embriyo,

Öpüşenler Heykeli’nin doğru hikayesine geçersek

1977 yılı ocak ayında, dönemin Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalokay ile Attila Onaran’ın avukatı Gökşin Sanal’ın mektuplaşması sonucunda (eserlerini “sokaklarındır” diye ifade eden) Onaran’ın Öpüşenler Heykeli’nin Ankara’ya gelme süreci başlar. Bu mektuplaşma ve telefonlaşma trafiği sonrasında, Attila Onaran’ın varisleri ile Ankara Belediyesi arasında bir protokol imzalanır ve Öpüşenler heykeli Ankara Belediyesi’ne hibe edilerek, Kuğulupark’taki yerine konulur.

Protokolde; heykelin parkın uygun bir yerine dikileceği… maddi değeri olmakla birlikte, aile tarafından hibe edileceği… heykelin herhangi bir sebeple başka bir yere nakli söz konusu olursa, ailenin (varislerin) muvaffakatının alınacağı ya da heykelin –isterlerse- aileye geri teslim edileceği… protokolün 10 yıl geçerli olduğu ve yenisi hazırlanmadığı sürece bir on yıl daha aynı şartlarda devam edeceği… kayıt altına alınmış.

Ve “Öpüşenler” heykeli 1977 yılında, Kuğulupark’taki yerine dikilmiş.

Kuğulu Park Öpüşenler Heykeli / Fotoğraf: Tanju Gündüzalp

İnanılmaz bir süreç gerçekten. Kimlik kartı olmayan, kentteki bir heykelimizin yaşadığı bilgi kirliliği sürecinin hazin bir hikayesi. Ve unutmadan; Onaran’ın “Öpüşenler” heykeli, sanırım Abdi İpekçi Parkı’ndaki Metin Yurdanur’un “Eller” heykeli ile birlikte, kentte yanında durup arkadaşlarımızın objektifine en çok poz verdiğimiz heykellerden. Ve bu aidiyeti, bu kentsel belleği, kime ait olduğunu bilmeden, sanatçıya ve esere ilişkin 3 cümle bilgi olmadan yaşıyoruz.

Fotoğraf: Aile arşivi

Kıssası

Bir güzelliğe, bir esere bakarken ve onu anlatırken; nereden geldiğini, ne zaman konduğunu, kime ait olduğunu doğrulayabilmek adına, sözlü tarih ve yazılı kaynağın yanına mutlaka belge ve (varsa) envanter katkısı koyarak, bilerek ve söyleyerek anlatalım. Öpüşenler’i de, Akasya zannettiğimiz (kentimizde çoktur) Japon Sofora ağacını da, (Eymir Gölü’nde) Karabatak sandığımız Sakarmeke’yi de…

Ve; bu kentin, şu coğrafyanın, sanat/kültür envanterini bir an önce yapalım. Ayrancı’dan yürüyüp, Çankaya’dan başlayıp, Ankara’ya bakıp, sonra tüm Anadolu genelinde, sokaklarda, caddelerde, parklarda, meydanlarda bulunan sanat eserlerimizin kaydını ve kimlik kartını acilen oluşturalım. 

Unutmayalım ki; her bir sanat eseri/edebi eser, insanlığımızın yeniden yeniden yazılmış masallarıdır.

*: 1978 yılında heykeltraş İlhan Koman’ın Paris’te bir tiyatro oyununun sahne maskelerini yaparken tasarladığı eser, 30 Aralık 1986 tarihinde Koman’ın hayatını kaybetmesinin ardından, Abidin Dino, Koman Ailesi ve Galeri Nev tarafından İtalya’da İlhan Koman’ın planladığı gibi bronza dökülmüştür. Heykelcik, İtalya’da bir atölyede büyütülerek 31 Aralık 1991 tarihinde Ali Artun’un tasarladığı kaidenin üzerine yerleştirilerek Ankaralılara yeni yıl sürprizi olarak Seğmenler Parkı’na konulmuştur. 2016 yılı mayıs ayında aniden ortadan kaybolan eser, heykeltraş Erdal Duman’ın çabaları ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi ile Galeri Nev’in ortaklaşa yaptığı bağış kampanyasında toplanılan parayla İtalya’dan getirilen orijinal kalıbına, heykeltraş İbrahim Şafak ve Selim Kamer tarafından yeniden dökülmüş ve 11 Mayıs 2019 tarihinde, ait olduğu yere yeniden konulmuştur.

Balerinler yeniden dans ediyor

Çankaya Belediyesi tarafından 1992 yılında heykeltıraş Metin Yurdanur’a yaptırılan Balerinler/Su Perilerinin Dansı Heykeli yenilenerek hizmete açıldı. Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’in babası Doğan Taşdelen’in  döneminde yapılan “Balerinler” heykeli yine eski günlerindeki gibi su ve ışık oyunlarıyla adeta yeniden dans etmeye başladı.  

Bir kentin kimliğinin insan öncelikli kent yaratmak olduğunu kaydeden Taşdelen “Biz Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’sının kimliğini sonsuza kadar yaşatmaya devam edeceğiz. Şili Meydanı, Balerinler Heykeli ve Kuğulu Park bu üçgen şu anda komple yenilenmiş oldu” dedi

Eserin yaratıcısı Metin Yurdanur da Alper Taşdelen’in babasının armağanı olan esere sahip çıktığı için teşekkür ederek “12 Eylül’den sonra bulunduğumuz noktada kontrol noktası vardı. Ankara’nın en gözde yerinde ellerde silahlar nöbet tutuluyordu. Rahmetli Doğan Taşdelen ve arkadaşları aldıkları bir kararla bu güzelim mekanı yeniden yaşama kazandırmak istediler. Buraya suyla dans eden bir figür hazırladım. O günden bugüne yıpranan heykele sahip çıktılar, kendisine buradan çok teşekkür ediyorum” dedi. 

Su Perileri suya kavuşuyor

Çankaya’nın önemli kent simgelerinden biri olan, ünlü heykeltraş Metin Yurdanur’un Su Perilerinin Dansı heykeli uzun bir süredir kendi kaderine terkedilmiş bir durumda ilgi bekliyordu. Ankara’nın çeşitli grupları tarafından son yıllarda gündeme taşınmış ve bakıma alınarak sularının tekrar aktığı eski günlerine kavuşturulması yönünde kampanyalar düzenlenmişti. 

Konunun böyle canlı bir istekle gündeme gelmesi üzerine Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen açıklama yaparak heykelin bakıma alınacağını belirtmişti.

Geçtiğimiz günlerde başlatılan çalışmayla Çankaya Belediyesi Kuğulu Kavşağında yer alan Su Perilerinin Dansı heykelini yeniden canlandırıyor.

 Çankaya Belediyesi tarafından 1992 yılında heykeltraş Metin Yurdanur’a yaptırılan Su Perilerinin Dansı heykeli onarıma alındı. Su ve elektrik tesisatının yanı sıra havuzu da günümüz koşullarına uyarlanacak olan Su Perilerinin Dansı heykeli eski günlerine kavuşmak için gün sayıyor.

Heykeltraş Metin Yurdanur

Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen, “Heykeltraş Metin Yurdanur’un simge eserlerinden Su Perilerinin Dansı heykelini kısa sürede yenileyerek Kuğulu Meydanını eski günlerine kavuşturacağız” dedi.

Melih Gökçek’in başkanlığı döneminde yapımını gerçekleştirdiği Kuğulu Kavşağı altyapı çalışmaları sırasında hasar gören tesisatı ve su deposu tamamen yenilecek anıtın zemin havuzu da sökülerek yalıtımı yapılacak. Havuz aslına uygun olarak yeniden inşa edilecek. Heykelin zarar gören fıskiyelerinin yenilenmesi ve aydınlatmalarının tamamlanması ile eski günlerine kavuşacak Su Perileri, yeniden ışık ve sular eşliğinde dans etmeye devam edecek.

‘Su Perilerinin Dansı’ Ankara’lı ve bizden biri

Su perilerinin dansı (Metin Yurdanur arşivi)

Başarılı olarak görülen tüm kentsel yerler temelde üç özelliğe sahiptir: ekonomik, kültürel ve/veya sosyal boyut içermesi; binalar ve açık/kapalı mekanlar arasında bir ilişki tanımlaması; ve “yer” duygusundan, tarihsel ve kültürel bağlamdan kaynaklanan bir anlam yaratması. Öte yandan, bu unsurları taşıyan kentsel yerlerin tümü, yapılarla tanımlanan yerler değil.

Örneğin, kentsel “yer” oluşturan en güçlü ortamlardan birisi kamusal sanat. Kamusal sanatın toplumla etkileşime açık olması bu ortamı, halkı sanatla buluşturma veya kente estetik bir değer kazandırma amaçlarının ötesine geçirir; ait olduğu bağlamı bir “kentsel yer’e” dönüştürür. Kamusal sanat, içinde bulunduğu kentsel noktaya/alana yeni bir anlam ekler. Artık o da bir “kentli” olur; kentin dinamiklerine tanıklık eder, sosyal ve kültürel bir bağlam tanımlar, kentin belleğine ve kimliğine dair bir sözü olur.

Cumhuriyetin kentsel mekanı ve aksı olarak gelişen Atatürk Bulvarı üzerindeki önemli bir kavşak noktasında yer alan “Su Perilerinin Dansı” heykeli de böyle bir kentli. Periler, geçen zaman içinde trafik ve araç yoğunluğu içinde kalarak neredeyse “yer” özelliğini yitirmiş tarihi aksın bu noktasına, tabir-i caizse, yeniden bir itibar atfediyor.

Kentte değişen pek çok şeye karşın periler, kentin tarihi ve yeni merkezlerini bağlayan Atatürk Bulvarı’nın Kuğulu Park’la buluşarak Kavaklıdere’ye aktığı, Cinnah Caddesi üzerinden Atakule’ye akış sağladığı ve Seğmenler Parkı yanından Çankaya’ya ulaştığı bu “yer’i” estetik bir jestle sahiplenen; bu yer’e ait çeşitli tarihsel ve bağlamsal anlamları ve değerleri zarif ama güçlü bir duruşla anımsatan bir Ankara’lı olarak bizden biri.

Ankara’da dans etmek, dansı düşünmek mümkün mü?

Acaba nasıl yapmış bu heykeli Metin Yurdanur?

Su perilerinin dansı heykeli yapım aşamasında heykeltraş Metin Yurdanur

Eller havaya, eller güzel” diye seslenir bale hocaları, “Göğüs dışarı, çene yukarı”… Uzun parmaklı zarif elleriyle hareketi devam ettiriyor periler. Az sonra başka bir pozisyona geçecekler. Çünkü dans bir akıştır. Geceleri ışıklandırma ve suyla bu akış çok daha belirgin.  İç içe geçen bacakların kompozisyonu ve üstte yer alan kavislerde sanki ritmi de görüyoruz. Perilerin güzelliği sadece bu zarafet ve hareket yeteneğiyle sınırlı değil. Bedenlerindeki dirilikte dansın sayısız tekrardan oluşan disiplinini de hissediyoruz. Bu bana Cumhuriyetin genç yıllarındaki çalışma azmini, hatta perilerin mini etekleri de o yıllardaki 19 Mayısların fotoğraflarını anımsatıyor.

Atatürk Bulvarı, Cinnah ve Kuğulu Park’ın buluştuğu kavşak böyle değildi. Bulvar yürüyen insanlarla, ışıklı tabelalarıyla Kuğulu’ya kadar canlı olurdu. Kuğulu Park’ın köşeden geçer perileri zevkle izler durağa giderdim. Kalbim kent merkezinde kalırdı eve dönerken… Ama perilerin dansı devam ederdi, bana gençliğin, kitapçıların, sanatçıların, farklı hayatların, olasılıkların, müziğin, gösterilerin, balenin, modern dansın oralarda olduğunu anlatan eşsiz bir totem gibi. 

Su perilerinin dansı (Foto: Tülin Selvi 1998)

Aslında belki de öyleydi; Ankara’da çok sesli müziğe gerçek bir katkı sağlayan Sevda-Cenap And Vakfı ve pek çok titri yanında bale, dans ve tiyatro eleştirmeni olan Metin And’ın evi hemen yanı başındaydı. Biraz ötedeyse Cumhuriyet’in ilk operalarına, caz konserlerine ev sahipliği yapan Tatbikat Sahnesi… Ve yukarıdaki sorulardan ilkine yanıt vermek gerekirse evet, Ankara’da dans etmek, dansı düşünmek mümkündü. Hep gri olmakla suçlanan Ankara, renkli ve üretken insanlar yetiştirdi hep. Devlet Opera Balesi’nin sayısız yetenekli dansçısı buradaydı. Hatta Modern Dans Topluluğu (MDT) da Ankara’nın bu eşsiz perilerle tanıştığı yıl olan 1992’de kurulmuştu.

2000’e çok az kalmıştı, “milenyum milenyum” diye bir şey köpürtülüp duruyordu ama Türkiye’nin önü de açıktı gerçekten. Atmosfer böyle basınçlı değildi. Ben çok gençtim gerçi ama seksenlerin ve doksanların ağırlığını bilenler dahi o bahar kokusunu kabul edecektir. O yıllarda adını bilmiyordum, bir heykeli bilmek, tanımak öğretilmez ya bizde. Künyesi var mıydı, yerinde miydi? (Genellikle çalınır çünkü.) “Su Perilerinin Dansı” ya da halkın verdiği isimle “Balerinler” o coşkuda dans ediyordu benim için. 2000’lerin ortalarına geldiğimizde umutların yerini endişeler almaya başlamıştı bile… İşte o aralıkta bir yerlerde bulvar değişti, insansızlaştı. Sonra da heykel ortadan kayboldu.

Yukarıda kısa paragraflara sıkıştırmaya çalıştığım bir kısmı bireysel olan şeyler; daha akademik bir dille söylersek heykelin kamusal alanda yarattığı etki ile ilgilidir. Kamusal bir mekana yerleştirilen heykel artık, çevresiyle birlikte dönüşür. İzleyicilerinin zevk, bilgi düzeyleri ve duygu durumlarına göre anlam kazanır, bir bellek ve ortaklık yaratır. Kamusal mekandaki heykel sizin bilginizi ölçmek için değil sizinle iletişime geçmek, anlamını sizinle çoğaltmak için oradadır. Bilgi sadece aldığınız zevki arttırır. Sizinle bir mekanı ve zamanı paylaşır. Ona isim verebilir, önünde biriyle buluşabilirsiniz. Anılarınız bir parçası olur ve belki de benim gibi yokluğunda onu özlersiniz.