Ankara’nın ilk milli kütüphanesi 1922’de eski adıyla Maarif Vekaleti, yeni adıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın alt katında açılmış. Aynı yıl Maarif Umumi Kütüphanesi adını alıp 1934’te de derleme kütüphanesi olarak işlevini sürdürmüş. Yeni başkentte kurucu kadro bile kendisine başını sokacak bir dam bulamazken, sayısı az da olsa kitaplara yuva bulmak hiç de kolay olmamış. İnsan merak ediyor: bu kitapları nerelerden derlediler? Satın mı alındı, birileri hibe mi etti, kurum kitaplıklarından mı toparlandı? Kütüphanecilik tarihi çalışanlarda mutlaka bu soruların cevabı vardır.
Ulus-devletin inşasında en az bir etnografya müzesi kadar mühim işlevi olan milli kütüphane ordan oraya sürüklendikten sonra şimdi Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi olan Kızılay’daki mekanda uzun süre soluklanmış.
O zarif isimli Kumrular Sokak’ta, Saraçoğlu Mahallesi’nin sınırları içinde hala özgün mimari tarzını koruyarak var olabilmiş bir bina Adnan Ötüken. 1944-46 yılları arasında, genç Cumhuriyet’in İkinci Ulusal Mimarlık akımını temsil eden binalara, mesela Saraçoğlu Mahallesi’ndeki yapılara, Esenboğa Havaalanı terminal binasına imza atmış Alman mimar Paul Bonatz’ın tasarımı. Bonatz, birçok meslektaşı gibi 40’larda Nazi zulmünden kaçıp gelmiş Türkiye’ye.
Kütüphane binası 1979’da 1. derece kentsel sit alanı olarak tescillenmiş. 1985’te ise Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Batılı ülkelerin kütüphanecilik deneyimlerinden yararlanmak ve kütüphanecilik eğitimi görmek üzere Avrupa’ya gönderilen üç kişi arasında yer alan ve Türkiye’de kütüphaneciliğin öncüsü sayılan Adnan Ötüken’e ithafen onun adını almış. Ötüken, seçtiği soyadından da anlaşılabileceği gibi sağ ideolojiye yakın, Milli Türk Talebe Birliği’nde önemli görevler üstlenmiş bir bürokrat.
Genç Cumhuriyet’in kütüphanesi
Hakimiyet-i Milliye, devletin resmi gazetesi olarak modern ulus-devletin sembolü Ankara’nın batılı bir şehre en yakın biçimde inşası konusunda kamunun onayını kazanma hamlesinde önemli işlev görmüştü Cumhuriyet’in ilk yıllarında. Bir halk kütüphanesi kurulması düşüncesi de ilk kez 1921’de bu gazetede işlendi. Halihazırda şehirde yapılaşma yetersizdi. Dolayısıyla herhangi bir binanın kütüphaneye vakfedilmesi uzak bir düşünceydi. O sebeple başta bahsettiğim bakanlığın alt katı düzenlenerek geçici bir kütüphane haline getirildi.
Yeni bir kütüphane binası inşasının Cumhuriyet’in yirmi yılını almasında Latin alfabesine geçişin yarattığı bocalamanın, okullaşma oranının yeni yeni artıyor oluşunun, entelektüel faaliyetlerle kurulan mesafeli ilişkinin ve nihayet ekonomik sorunların etkisi olsa gerek. O yirmi yılda Kızılbey Camii’nin restore edilerek kütüphaneye çevrilmesi, Roma Hamamı’nın bulunduğu bölgeye yeni bir kütüphane binası inşa edilmesi gibi fikirler ortaya atıldı.
Fakat artık hem okur-yazar oranı, hem de bakanlığın alt katını işgal eden kitap sayısı artmıştı. 1939’da o güzelim Kediseven Sokak üzerindeki bir binanın zemin ve bodrum katı, toza toprağa ve hava koşullarına karşı kitapları sarıp sarmaladı. Bakanlık deposunda kalan süreli yayınların önemli bölümü ise 1947’deki bir yangında kül oldu. Yıllarca ordan oraya taşınan kütüphane müktesebatı nihayet Kumrular Sokak’daki binaya yerleşti. 1981’de Bahçelievler’deki Milli Kütüphane binasının inşası tamamlanınca, Kumrular’daki küçük, sevimli yapı İl Halk Kütüphanesi olarak hizmet vermeye devam etti.
Şehrin kalbinde bir vaha
Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi, göz önünde, yol üstünde, ayak altında olup da, şehir sakinlerinin çoğu için göze görünmeyen mekanlar listesinin başlarında yer alıyor. Okumayla ilişkisi netameli bir toplum olduğumuzu da gösteriyor bu durum. Kütüphaneye en fazla ilgiyi, okulların uzaktan eğitime girdiği dönemde sayıları artmak üzere, öğrenciler gösteriyorlar. Çoğu zaman çalışma salonlarında yer bulunmuyor. Bu ilgide, tek araçla ulaşılabilen, merkezde yer aldığı için ucuz karın doyurma ve sosyalleşme imkanı da sunan bir ortam olmasının etkisi var. Oysa yetişkin nüfusu, araştırmacıları da rahat ettirecek, tatmin edecek imkana sahip kütüphane. Çalışanları özenli. Akademisyen salonu küçük ama işlevsel. Fakat hemen önündeki salonda yapılan ve çoğunlukla coşkulu ilköğretim öğrencilerinin katıldıkları etkinliklerin gürültüsü konsantrasyonunuzu bozabilir.
Herkesin yolunu düşürdüğü Kızılay Meydanı’nın omuz başına yerleşmiş olan kütüphane, aslında tam da halk kütüphanesi tanımına uygun bir mekan. Bir kere kitapların bu kadar pahalı olduğu bir ortamda zengin kitap koleksiyonunu okurlara açıyor. Basit bir abonelik işlemiyle dilediğiniz kitabı 1 aya kadar elinizde tutabiliyorsunuz. Süreli yayınlar bölümü, Milli Kütüphane kadar olmasa da zengin. Geniş orta bahçesinde sohbet edebilir, bir şeyler atıştırabilirsiniz.
Ben akademisyen salonunu epeydir kullanıyorum. U düzeninde bir masa, masa lambaları, her kullanıcı için ayrı elektrik prizi, rahat koltuklar… Fakat ilginç olan bir şey var: benim yaşımda birinin, üstelik de akademisyen kimliği taşıyan birinin orada ne işi olduğu çok merak ediliyor. Punduna getirilirse soruluyor. Ben de onlara soruyorum: bir akademisyenin en sık gideceği yerlerden biri kütüphane değil midir? Nereye gideyim? Avm’ye mi?
Okuma salonunu ise en çok orta yaş üstü kadın ve erkekler kullanıyorlar. En çok tercih edilenler de yakın tarihi anlatan kitaplarmış. Büyük şehirde yaşamakla ve Ankara gibi politikayı yoğun olarak teneffüs ettiğimiz bir şehirde olmakla ilgili herhalde. Belki de içinde bulunduğumuz derin politik yarılmanın nedenlerini merak ediyoruzdur. Umarım öyledir!