Duvardaki Gözcü

Tilki gözlemek yapmam gereken bir yan görev. Esas görmem gerekenler farklı. Evet, insanlar… İnsanlar sınırı geçemiyorlar. Yani buna izin vermiyoruz. Onları durdurmak için farklı protokollerimiz var. Çok karmaşık bir şey değil gerçi.

* Gazetemizin yazarlarından Onur Dinçer’in bu öyküsü Türkiye Bilişim Derneği’nin 2020 yılında düzenlediği “Bilimkurgu Öykü Yarışması”nda finale kalan eserler arasında yer alıyor.

Sanırım en çok gün doğumlarını seviyorum. Bu en başından beri böyleydi. Peki en başı ne zamandı? İşte bu konuda biraz kafam karışık. Çok da önemli değil gerçi, çünkü gün doğumlarını izlemek zevkli ve karşımdaki engin çölün siyahtan sarıya dönüşünü gözlerken geriye kalan her şey bir miktar önemsizleşiyor. Genelde günün erken saatlerinde hiç rüzgar olmaz. Tüm dünya sessiz bir soluğa dönüşür. Nadir çıkan fırtınalar karanlık saatleri daha çok seviyor. Tıpkı zihnim gibi, aydınlık ve karanlık arasında bitmeyen bir gelgitin yaşandığı bir dünya bu. 

Çölde her şey çok net. Kafa karıştıran görüntülere maruz kalmam veya anlamlandıramadığım hareketlilikler fark etmem çok nadir oluyor. Yanlış anlamayın, çölün çok hareketsiz ve tekdüze olduğunu söylemiyorum. Aksine ona yeterli dikkati verirseniz oldukça karmaşık ve kendi içinde adeta bir organizma gibi devinen ve sürekli yenilenen yapısına şaşıp kalırsınız. Bu biraz da benim işim. Yani başka türlüsü benim için pek mümkün değil. Seçme şansım olsaydı yine bütün gün bu çölü seyretmeyi tercih ederdim herhalde. Başka ne yapılır çok bilmiyorum. Yani bundan fazlası olmalı elbet. Çöl dışında da bir dünya olmalı. Orada gün doğumları çok daha farklı olurdu değil mi? Başka yerlerde yıldızlar farklı gözüküyordur muhtemelen ya da ne bileyim belki de tilkiler başka renktedir en azından. 

Tilkiler demişken; gördüğüm her tilkiyi sayıp sınıflandırdığımı biliyor muydunuz? Cinsiyet, yaş, vücut ısısı, hareket yönü gibi bazı temel bilgiler bunlar. Esas işimin yanında çok da önemli bir sorumluluk değil. Yine de bu tilki istatistiklerinin zihnimde birikmesini, bir çizelgeye dönüşmesini ve yeni bir gün doğumundan sonra kaç tilki göreceğime dair yaptığım tutarlı tahminleri seviyorum. Tahminlerim gün geçtikçe daha da doğru oluyor. Tilki hareketliliğinin çok da rastlantısal olmadığını fark ediyorum. Günün erken saatlerinde genç erkek tilkiler daha sık görülüyor. Hava sıcaklığı belli bir düzeyin altında olursa daha yaşlı tilkiler görmek olası. Burada sayısız çıkarımımı paylaşarak sizi sıkmak istemem ama nedense bugünlerde aklımda tutabildiğim tek şey bu istatistikler. Bir de köstebekler, sürüngenler ve kuşlar var. Tabii seyrek de olsa bitkiler de manzarayı biraz renklendiriyor. Sonuç olarak dediğim gibi; tilki gözlemek yapmam gereken bir yan görev. Esas görmem gerekenler farklı. 

Kabalığımı bağışlayın lafı fazla uzatıyorum bazen. Öncelikle nerede olduğumdan bahsedeyim. Biz buraya “sınır”, gözlem noktalarımızın üzerinde yükselen bu yapıya da “duvar”  diyoruz. Çoğul konuştuğumu fark ettiniz sanırım. Evet, biz gözcülerin sayısı bir hayli fazla. Kesin konuşmak gerekirse 117 gözcüyüz. Hepsini tanıdığım ve hepsiyle haberleştiğim söylenemez ama yine de bir kısmıyla irtibat halindeyim. Doğuda ve batıda bulunan yakın gözcülerle bazen teyitleşiyoruz. Çok da ihtiyaç olmuyor gerçi. Yine de doğudaki gözcüleri biraz kıskanmıyor değilim çünkü gün doğumunu benden önce ve tamamen farklı bir açıdan görüyorlar. Duvarımız yekpare bir yapı değil. Yıllar içerisinde bir hayli de zarar gördü. Çöl rüzgarı çok serttir. Göz açıp kapayıncaya kadar duvarın bazı bölümleri yıkılır, ama biz de tam bu yüzden burada duruyoruz. Gözcü kullanmak duvarı onarmaktan daha uygun maliyetli olmalı. 

Yıkıntıların arasından sınırı geçebilecek ve geçemeyecek olanlar net bir şekilde tanımlı. Yeterli süre duvarda bulunursanız bu oldukça kolay bir işe dönüşüyor. İtiraf etmeliyim ki benim ilgi alanım esas olarak duvarın arkasına geçmeye izni olmayanlar. Tilkiler, yılanlar ve kuşlar geçiş iznine sahip. Çölün taşıdığı bazı cansız nesneler de öyle. İnsanların arada sırada sınırın ötesine ya da üzerimize gönderdikleri nesnelerin hareketleri ve hızları zaten çok belirgin ve onları durdurmak benim için pek de zor değil. Bu oldukça keyifli bir oyuna dönüşüyor bazen. Benim için günün eğlencesi.

Evet, insanlar… İnsanlar sınırı geçemiyorlar. Yani buna izin vermiyoruz. Onları durdurmak için farklı protokollerimiz var. Çok karmaşık bir şey değil gerçi. 

Gözlem noktamdan yaklaşık 2 kilometre ilerisini görebiliyorum. Yaklaşık diyorum çünkü ışık koşulları, nem miktarı ve rüzgarın taşıdığı kumlar gözlemi etkileyebiliyor. 

İşte! Tam zamanında. Bugün şanslı gününüz olmalı. Size bir örnekle açıklayayım hemen. 1870 metre ilerideler ve yaklaşıyorlar. Vücutlarının yaydığı ısıyı siz de görebiliyor olmalısınız. Henüz yaş, cinsiyet, uyruk gibi bilgileri görüntüleyemesem de bu yaklaşanlar %92 ihtimalle insan. Hareketlerini fark ediyor musunuz? Ne kadar seriler. Tilkilerin aksine çok net bir hedefe yönelmişler ve yaklaştıkları açı yakınlarımdaki bir gediği planladıklarını düşündürüyor. İstersem 50 metre sağa ve 50 metre sola gidebilirim. Bu gözlem yapmam için nadiren gerekiyor. Tam ortada durduğum sürece benden hiçbir şey kaçmaz! Batıdaki gözcü bir ileti gönderiyor, “görüyor musun?” diye soruyor. “Evet görüyorum” diyorum. “%87” diyor. “Hayır” diye düzeltiyorum, “%96”. Şimdi mesafe 1600 metre. “Tamam” diyor. “O iş sende”. Sanki demese bilmeyecektim. İstesem onları 1500 metre civarında durdurabilirim ama o zaman toplamam gereken veriler eksik kalır. 

Çölü geçmek isteyen 10 ve daha fazla sayıda insan için farklı yöntemlerimiz var. 25, 100 ve 500 için de öyle. 500’den sonra çok bir şey değişmiyor. Tek yapmamız gereken geçmeye niyetlenenleri durdurmak, sadece nasıl yapacağımız kısmında farklı protokoller devreye giriyor. Hepimiz görevimizi biliyoruz. Bugün gelenler 3 kişi olmalı. İkisi net bir şekilde görülüyor. Diğer kişiyi bazen görüyorum, bazen kayboluyor. Bu ilginç, muhtemelen arkada bir görülen bir kaybolan daha küçük yaşta. Gelenlerin aracı yok. Görüntüyü engelleyen şey ne anlayamıyorum ama acelemiz yok, birazdan her şey belli olur.

Evet bir kadın ve bir erkek. Erkek büyük ihtimalle 28, kadın 25 yaşında. 7 yaşında olanı neden göremediğimi anladınız mı? Gerdikleri beyaz örtünün bir ucunda kadın bir ucunda erkek var. Paçavrayı hararetle sallıyorlar ve yukarı kaldırıyorlar. Küçük olan bazen bu örtünün arkasında kalıyor. Sanki bu benim fark etmem için yapılan bir hareket. Açıkçası bu beni özel hissettirdi. Hemen yönergelerimi kontrol ediyorum hızlıca. Böyle bir hareket için tanımlanmış bir protokol bulamıyorum.

Şimdi iyice yaklaştılar, yüzlerini görebiliyor musunuz siz de? Yüz ifadelerindeki telaş ve korku rahatlıkla okunuyor. Bu şaşırtıcı değil, gelenlerin büyük çoğunluğunda aynı ifade var. Uyruk ve iltimas protokollerine uyup uymadıklarına bakıyorum. Tam tahmin ettiğim gibi, uymuyorlar. Küçük olanla ilgilenmiyorum. Esas durdurmam gerekenler adam ve kadın. 

Hemen mesafeye uygun kalibredeki silahımı seçiyorum ve hedeflere yöneltiyorum. Her ikisini de ilk denememde durdurmam çok büyük olasılık. Kesin konuşmam gerekirse şu an için %96.82. 

Mesafeleri 200 metreye düşüyor. 0.764 saniye arayla adam ve kadını durduruyorum. Bunu beklemiyordum işte. Seçtiğim mermi kadının içinden geçince küçük olanı da durduruyor. Protokollere bakıyorum. “Birini yanlışlıkla bir kere durdurduysan sonsuza kadar durduğundan emin ol” diyor yönerge. Arka arkaya 3 mermi daha gönderiyorum vakit kaybetmeden ve herkesin durduğundan emin oluyorum. Küçüğün hareket yönünün son anda değişmesinden kaynaklı bir hata bu. Bazen oluyor. Net konuşmak gerekirse %6. Neden bilmem; küçük kızın kadın olana fazla yakın durmak gibi bir eğilimi vardı. Gerçi artık bir önemi kalmadı. 

Uzun zamandır takip ettiğim 9 aylık tilki mermi sesinden sonra hızla güney doğuya yöneliyor. Bu hareketini “rutin dışı” olarak kodluyorum ve istatistiğe katmıyorum. 

İşte en özel an! Biz gözcüler buna “kalibrasyon” ve “hizalama” diyoruz. Her ateşlemeden sonra yaptığımız bir şey bu. 5 saniye içinde üzerinde bulunduğum kızakta 3.5 metre sağa 3.5 metre sola gidip geliyorum. Termal kameramı tam aşağı ve tam yukarı kaldırıp indiriyorum. Hızlı bir şekilde doğuya ve batıya dönüyorum ve tekrar karşıya hizalanıyorum. Doğudaki gözcüyü hizalanma sırasında bir anlığına fark ediyorum. Yükselmekte olan güneş, yuvarlak metal cisminin üzerine düşüyor. Bu noktadan bir yıldız gibi gözüküyor. Muhtemelen ben de batıdaki gözcüye aynen böyle görünüyorum. Onun kamerası şu an bana odaklanmış durumda. Muhtemelen hizalanmamı raporluyor. Şimdi raporlama sırası bende. Görüntü kayıtlarını ve kişilere dair verileri zihnimden alıyor ve kodlanmış kanallardaki adreslere gönderiyorum. Adreslerin ulaştığı noktalarda bir bozulma ya da kirlilik olmadığını teyit ediyor, verinin sağlıklı bir şekilde doğru şifreyle karşıya ulaştığından emin oluyorum. Şimdi kalibrasyonumun son aşamasındayım. Zihnim kararıyor, kararıyor, kararıyor. Tıpkı bir çöl fırtınasının aniden dinmesi gibi.

Sanırım en çok gün doğumlarını seviyorum. Bu en başından beri böyleydi. Peki en başı ne zamandı? İşte bu konuda biraz kafam karışık…

Yazar Hakkında

+ Yazarın diğer yazıları
Ücretsiz E-Bülten Abonesi Olun

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir