Kent-Simge Atakule

Ankara’nın önemli kent simgelerinden Atakule’yi tasarlayan Mimar Ragıp Buluç, 23 Ekim’de hayata gözlerini yumdu. Mimari değerini de aşarak kentin hafızasında yer eden Atakule, tüm kent gibi Ayrancı için de referans noktası olmaya devam edecek.

Mimar Ragıp Buluç anısına

Ankara’nın simge yapılarından Atakule’nin tarihini, yapılış amacını, nasıl bir kent (Ankara) simgesi haline geldiğini anlatmadan önce kenti kent yapan değerler ve simgelerden kısaca bahsedeceğim. Kent yani şehir için en temelde, “insanların yüzyıllardır toplu halde, tüm gereksinimleriyle birlikte yaşamaları için oluşmuş yerleşke” tanımı yapılabilir. Kenti kent yapan ana kriterler arasında, belli bir nüfus büyüklüğü, sanayi, üretim, hizmet sektörünün gelişmiş bir düzeye geçmiş olması, fiziksel altyapı, eğitim düzeyi gibi birçok faktör rol alsa da bir kentin değerini belirleyen diğer bir önemli faktör ise kültürel kimlik kavramıdır. 

Kente ait olmak

İnsanlar gittikleri yere kendi yaşayış, kültür ve alışkanlıklarını götürürler. Hatta kendi varlıklarına dair aitlik için bir takım işaretler, semboller, anıtlar, parklar vs kullanırlar. Bu durumda kentsel mekan nesnel olarak bireyler arasında aitlik tanımlaması da yapan bir düzenleme olur. Mekanlar ise bu toplumsal birliğin nesnel tanımlayıcılarıdır. Ait olduğu düzlemi, duygu ve düşüncelerini semboller üzerinden belirtme isteğinin, çok ilkel çağlarda başladığını belirtmek gerek. Yerleşim birimlerinde de devam eden bu sistem, kent simgeleri, mahalle, hatta sokaklar için de sıkça kullanılır. 

Atakule örneği

Kent simgesi için; “kentle özdeşleşmiş, o kenti diğer kentlerden ayıran özellikleri ve kentin kendine has nesnel – fiziksel – somut unsurlarıdır” denilir. Dünyada kentleri özgün hale getiren, kentle özdeşleşmiş örneklere bakıldığında Paris – Eyfel Kulesi, Roma – Aşıklar Çeşmesi, New York – Times Square, Berlin – Brandenburg Kapısı, Dubai – Burj Khalifa akla ilk gelenler arasında sayılabilir. 

Bu yapılar; bazen kenti yansıtması için özellikle tasarlanır ve yapılır, bazen de hayatın akışı içinde yapılmış olarak sonradan bir kent simgesi haline gelir; Ankara Atakule örneğinde olduğu gibi. 

Geçtiğimiz ekim ayında hayata veda eden Atakule’nin mimarı Ragıp Buluç, bir röportajında projesini şöyle açıklıyor:

“Atakule, 1985 yılında, Anıtsal Yapılar adlı şirketin girişimiyle ortaya çıkmıştır. Mimari proje için 70 civarında mimar davet edildi. İki elemeden sonra geriye kalan son 3 mimar arasından da ben seçildim. Bu proje için şirket yetkilileri ile birlikte, Singapur’dan Kanada’ya kadar tüm dünyayı dolaştık ve benzer projeleri inceledik. Özel bir proje olmasını istedik, çünkü şirket ortaklarından Mete Bora, hem Ankara’ya bir kule yapmak istiyordu, hem de o dönemde ülkemizde, alışveriş kültürünün pasajlardan, modern çarşılara geçişin ilk örneklerinden birini verecektik. Proje böyle doğdu ve 1989 yılında açıldığında, ilk gün 50 bine yakın ziyaretçiyle bir rekor kırdı, tüm dükkanlar da aynı gün satıldı. Bugün, Ankara’nın bir simgesi olarak anılması, hiç görmeyenlerin bile bilmesi tabii ki benim için bir manevi gururdur. Bu proje aynı zamanda Arjantin Mimarlık Müzesi’ndedir. Uluslararası alanda ödül almış bir projedir.’’

Bir mimar hem ruha hem akla hitap eder

Atakule, 1989 yılında yapılmasına rağmen, Ankara’nın Anıtkabir’den ve birkaç tarihi yapısından sonra simge haline gelmiş önemli bir mimari yapısı olmuştur. Ankara’nın diğer önemli kent simgeleri olarak ise Hitit Heykeli, Ankara Kalesi, Eski Meclis Binası, Ulus Heykeli ve 1955 yılında yapımına başlanan 1963 yılında tamamlanan –uluslararası modernizm yaklaşımının Türkiye’deki ilk örneklerinden– Ulus İşhanı gösterilebilir. 

Atakule’ye bu açıdan bakıldığında ilk mimari yapısıyla; modern mimariye zıt olmayan kendine has üslubunu, ritmik, abartılı kübik cam yüzeyleri ile betonarme kulesini, girişinin kule ile orantılı şekilde dairesel olmasını ve çeliklerin dairesel yapıda zarif şekilde kullanımını, içeriye doğru bu girişin, ışıklık görevi yapacak şekilde tepede devam ettiğini görürüz. Mimarı Ragıp Buluç’un söylediği gibi “Mimarlar hem besteci hem de orkestra şefidir” tanımı resmen uygulanmıştır. Mimarlığın zor bir sanat olduğunu vurgulayan Buluç, “Bir mimar hem ruha hem akla hitap eder” der. Yani yapıyı incelediğimizde, hiçbir şeyin tesadüfen yapılmadığını, arkasında güçlü kararlar olduğunu anlarız.

Yapının açılış dönemine gidecek olursak; Atakule, Ankara’nın Başkent oluşunun 66. yılında, 13 Ekim 1989 tarihinde hizmete girdi. Altında bulunan alışveriş merkezi ise Türkiye’nin ikinci, Ankara’nın ilk alışveriş merkezi idi. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından açılışı yapılarak, ismi ise bir yarışma sonucunda belirlendi. 

Çankaya’da Cinnah Caddesi ve Çankaya Caddesi’nin kesiştiği Zübeyde Hanım Meydanı’nda yer alan Atakule konumu itibariyle de Ankara’nın bir çok yerinden görülerek simge haline geldi. Betonarme kule; 125m yüksekliğe, kubbe altında o dönem çok konuşulan 60 dakikada 360 derece dönen lokantaya, 87m yükseklikte seyir terasına, altında café-bar katı ve kokteyl salonuna sahipti. Ve tabii ki yukarı çıkmak için kullanılan şehir manzaralı asansörleri. O dönem çocuk olanlar çok iyi bilirler ki alt katında bulunan oyun, atari merkezi “Dream Land” hafızalara kazınan, nadir, unutulmaz bir eğlence merkeziydi. Bundan dolayı yenilenen yapısında gözlerim o eğlence merkezini aramıyor değil.

Atakule çeşitli eleştirilere de hedef olmuştu o dönem; kulesinin Berlin TV kulesine benzetilmesi, alışveriş merkezi, paralı asansörleri tartışıldı. Ancak burada Terry Barrett’in “Fotoğrafı Eleştimek’’ kitabında tanımladığı; “eleştiri, sanatın anlaşılma ve taktir düzeyini yükseltmek için sanat hakkında bir söylemdir” sözlerini hatırlamakta fayda var. Zira eleştiriler aslında bizleri sorgulamaya ve araştırmaya götüren bakış açısı sunar.

Ragıp Buluç da bu eleştirilere rağmen kentin simgesi haline gelen Atakule’nin, Berlin TV kulesine benzemeyeceğini biliyordu, nitekim bizler de onu sadece hep Atakule olarak gördük. Buluç bir röportajında da Atakule’nin 4 yıl gibi kısa bir sürede bitmesinin rekor olduğunu söylüyor ve “Mimarların karışanı çoktur” diyerek belki de tasarımında olanı tam olarak yansıtamadığına sitem ediyordu. 

İniş çıkış dönemi

Atakule; Botanik bahçe ve konumu ile birlikte, açılışından itibaren uzun yıllar şaşaasını yitirmedi. 2000’li yılların sonunda, açılan diğer AVM’ler, otopark sorunu, mağazaların teknik kapasite yetersizliği yüzünden ışıltısını kaybetmişti. 2012 yılında son dükkanların da kapanmasından sonra Atakule artık sadece bir simgeye dönüşmüştü. 2016 yılına gelindiğinde özel bir firma aracığı ile yeni bir proje hayata geçirildi. Atakule’nin ilk yapıldığı yıllardaki alışveriş merkezi bölümünün yerine tamamen yeniden dizayn edilmiş 4 katlı bir alışveriş merkezi binası inşa edilmeye başlanmıştı. Binanın bir bölümü tamamen seyir terası olarak inşa edilirken üst bölümü ise açık/şeffaf halde tasarlanarak, AVM içindekilerin devamlı kuleyi görmesi sağlandı. Kule’nin yapısı ise ilk yapılışına uygun şekilde yenilendi ve döner özelliğini korudu. Kapalı otoparkı ile de geçmişinde yaşanan sıkıntıya son verildi. Bunlarla birlikte Botanik yeşil bahçe de yeniden canlandırılmış oldu.

Aynı zamanda Atakule Ayrancı semti için de özellikli bir simgedir yıllardır. Adres tariflerinde, “Atakule’yi karşına al, Atakule arkanda kalacak şekilde devam et” gibi cümleler sıkça kullanılır. Hoşdere, Güvenlik Caddesi, Cinnah Caddesi yokuşlarının manzarası ve kesişim noktası haline gelmiştir. Atakule Nikah Salonu’nda evlenmek de birçok Ankaralı’nın hayaliyken, nikah kulede olsun diye günler sonrasını göze alan çiftler olmuştu. Ayrancı semtinden, Atakule’yi yeniden ışıltılı olarak görmek, bir kez daha bize aitliğimizi, semt, mahalle kültürünü, simgesel kimliğimizi hatırlatmış oldu.

Atakule’nin eski-yeni fotoğraflarına bakacak olursak kulesinin korunarak alışveriş merkezi bölümünün değiştiğini görürüz. İlk mimari yapıda cesur kübik camlar, dışardan içeriye devam eden tepe ışıklık vardı, yeni yapıda doğanın ritmine uygun, daha soft bir mimari kullanılarak yine tepe ışıklık düşünülmüş. Atakule’nin eski-yeni fotoğrafları karşılaştırıldığında ise değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum…

Yazar Hakkında

+ Yazarın diğer yazıları
Ücretsiz E-Bülten Abonesi Olun

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir