Ayağında yeni aldığı spor ayakkabılarla heyecanla sokağa çıkıyor. Yasaklı hafta sonundan sonra dışarı ilk kez çıktığı an bu. Sokağa sanki yıllardır karşılaşmamış gibi özlemle bakıyor. Bahar bazı ağaçları ziyaret etmiş bile. Başını sağa çevirip sokağın ilerisindeki pespembe çiçeklerle bezeli olan ağaca selam veriyor. Saat daha çok erken. Sokakta çiçeklerden ve ondan başka kimse yok, ha tabi bir de kedilerden başka.
Tirebolu sokağın yukarısına doğru yürümeye başlıyor. Aklında yapılacak bir yığın şey var. Her bir düşünce ona doğru uzandığı an sabundan yapılmış bir baloncuk gibi patlayıp yok oluyor. Anlaşılan bugün hiçbir şeye odaklanamayacak. Elçi sokağın Tirebolu ile kesiştiği yere geldiğinde bir selam da dükkanını erkenden açmış olan market sahibine verip yoluna devam ediyor.
Ayağındaki yeni ayakkabılar hafif bir sızı ile varlığını hissettirmeye başlarken o girişini çok sevdiği o apartmanın önünde durup bekliyor. Kapısı ve bahçe duvarları metalden papatyalarla bezeli bu eski Ayrancı apartmanına bakıp gülümsüyor. Ömrümce yazıyor kapının üstünde, papatyaların yapıldığı aynı metal malzeme ile eklenmiş girişe. O yazıya bakınırken derinden bir ses fısıldıyor ona;
“Ömrümce hep bahar olacak bu apartmanda, çünkü papatyalar var benim dört bir yanımda…” O da kendince bir türkü tutturup bu sözleri mırıldanarak yoluna devam ediyor.
Papatyalı apartmanın hemen ilerisinde sağda Huzur apartmanını görüyor. Ayrancı’ya gelmeden önce başka bir semtte o da Huzur apartmanında otururdu. Beş senesini geçirdiği o apartman beliriyor gözlerinin önünde. Huzur apartmanı onları huzursuz etmeye başladığında oradan ayrılıp Ayrancı’ya taşınmışlardı. Şimdi Gül isimli bir apartmanda oturuyor. Apartmanın girişi baharda güllerle dolu olur hep. Güller aklına gelince yine gülümsüyor. Doğanın insanı mutlu etme gücü inanılmaz. Apartmanlarının isimlerinin doğayla olan uyumu da onu hep çok mutlu ediyor bu sokaklarda. İçi coşkuyla doluyor. Derin bir nefes almak, baharı içine çekmek istiyor ama yüzündeki iki kat maske onu şimdiki zamanın gerçekliğine döndürüyor. Yüzü asılıyor. Ne zaman bitecek bu eziyet? Maskenin, mesafenin, sevdiklerinden uzak olmanın getirdiği bir mutsuzluk dalgası sarmaya başlıyor bedenini. Baharı bile gölgede bırakan mutsuzlukla boğuşurken karşısına ikinci bir Huzur apartmanı çıkıyor. Aynı sokakta iki tane Huzur! Az evvel hissettiği karamsar duygular bu tatlı tesadüf sayesinde dağılmaya başlıyor. Sanki apartman ona kendi huzurundan biraz vermiş de onu düşmek üzere olduğu karamsarlık batağından çekip çıkarmış gibi hissediyor.
Huzur apartmanının beyaz tabelasına ufak bir baş selamı verip Salih Alptekin Ortaokulu’nun köşesinden Hoşdere’ye doğru dönüyor. Hafif yokuşu çıkarken yüzündeki maskelerin altında nefes nefese kalıyor. Muhtarlığın önündeki banka çökmüş sohbet eden iki kadına ufak bir bakış atıp yokuşu çıkınca durup nefesleniyor. Rotasını belirlemek için etrafına bakınıp sağa doğru devam etmeye karar veriyor. Caddedeki ışıklara gelince ani bir kararla Reşat Nuri tarafına dönüyor. Gözü apartman tabelalarında, aklı sabun köpüğü düşünceler arasında gidip gelirken iki tabelaya takılıyor gözleri. Yanyana iki apartman biri Ahenk, diğeri Uyum isminde.
İsimlerinin yazıldığı tabelaların benzerliği dışında iki bina arasında uyumlu ya da ahenkli hiçbir şey görünmüyor. Sonra yine derinden gelen o sesi duyuyor. Bu sesi tanıyor. Ne zaman yeni bir hikaye filizlense zihninde bu ses haber verir kendisine.
“Anlat.” diyor sese. “Nedir Uyum ve Ahenk için aklında beliren hikaye?”
Yürüyüşüne devam ederken ses usul usul bir hikaye anlatıyor ona. İlk kez Ursula Le Guin’den öğrendiği isimlerin gücü hakkında bir hikaye. “Ama bu Le Guin’in hikayesi değil.” diyor ses. “Bu isimler hakkında başka bir hikaye. Bir şeyin gerçek ismini bilirsen onun gücüne sahip olabilirsin.” diyor. Sonra uzun uzun Uyum ve Ahenk apartmanlarının gerçek olmayan hikayesini anlatıyor. Bir süre düşünüyor sesin ona söylediklerini. Sonra aklını kurcalayan o soruyu soruyor.
“O halde, neden her apartman yazmış gerçek adını önlerine? Hiçbiri korkmuyor mu güçlerini kaybetmekten? Ya ben tüm uyum ve ahengi almışsam şimdi onlardan? Anlamını kaybetmiş kelimelerden ve gücünü yitirmiş beton bloklardan geriye ne kalacak kendilerine?”
“Onlardan güçlerini tamamen alamazsın.” diyor ses. “Onlar kendi istekleriyle paylaşıyorlar bilgeliklerini seninle. Gönüllü olarak sunuyorlar bunu sana, yürekten verilen hiçbir şey eksilmez, aksine daha da çoğalır. Paylaşmak seni güçlü kılar. O yüzden bu sokaktan bin kere de geçsen asla tüm güçlerini alamazsın onlardan. Ama her seferinde o gücü hissedersin kendinde, tıpkı şimdi olduğu gibi.”
Tıpkı şimdi olduğu gibi, diye tekrar ediyor sesin sözlerini. Şimdi hissettiği şey ne onu düşünüyor bir süre. Yere vuran adımların yankısını, etraftaki araba seslerini, kuşların cıvıltısını, yeni uyanan sokağın mahmur tınısını düşünüyor. Bir uyum var diyor şu an da. Dünya ile bu sokak arasında bir uyum.
“Sanırım sen haklısın.” diyor sese. Ama ses çoktan kendi anlattığı hikayenin derinliklerinde kaybolup gitmiş.
Yüzünde sonunda her şeyi anlamış insanlara özgü o tebessümle köşeyi dönüyor ve eski bir tabela üstünde yazan yazıyı görünce tebessümü kocaman bir gülümsemeye dönüşüyor. Karşısında yükselen Huzur apartmanı ona bilgeliğini sunuyor. Adının gücünü yüce gönüllülükle onunla paylaşan apartmana içten bir şekilde selam veriyor. Sımsıcak bir huzur içini kaplarken isimlerin gücüne, bu hikayeyi kendisi ile paylaşan o sese teşekkür edip yoluna devam ediyor.