Yaşanabilir ve yaşayan kentler her kent sakinin hakkı olmakla birlikte kent sakinlerinin düşlediği kentten beklentileri dönemsel olarak farklılık göstermektedir. Kentleşmenin ilk süreçlerinde kentten en büyük beklenti ekonomik faaliyetlere ortam hazırlamasıyken sonraki dönemlerde sosyal ve kültürel beklentiler oluşmaya başlamıştır. Toprak ve yeşile temas etmenin insanlara hissettirdiği huzur, kır hayatından kente geçiş sürecinden sonra da devam etmiştir. Kent yaşamında, açık yeşil alanlar toprak ve yeşile en kolay temas edebileceğimiz bölgeler olmalıdır.
Hiç düşündük mü, bugün kentsel açık alanlar hayatımızın neresinde ve biz bu alanların neresindeyiz? Yüksek ve çapraşık binaların arasında sıkışmış birkaç yüz metrekarelik kentsel boşluklar yaratıp bu alanlara ‘park’ adı verilince ‘kişi başına düşen açık yeşil alan’ miktarını artırdığını gururla kamuoyu ile paylaşan belediye başkanlarına nicelik ve nitelik arasındaki ilişkiyi nasıl anlatabiliriz? Çoğumuz yoğun hayat temposunda evlere, okullara ya da ofislere kapandıktan kısa süre sonra dinlenmek için kentsel açık yeşil alanlara ihtiyaç duymaktayız. Özellikle pandemi dönemi, insanların açık yeşil alanların değerini anlayıp bu alanlarda daha fazla vakit geçirmesine sebep oldu. Covid-19 Krizi tarihe karışırken bizlere de sırtında katlanır sandalyeleri, elinde termoslarıyla oturup vakit geçirecek alan arama alışkanlığını miras bıraktı.
Dikkat çekici kentsel çalışmalarıyla bildiğimiz Gazeteci Jane Jacobs, şehir parklarının başarısını insanların onu kullanması ile ilişkilendirmiştir. Bir semti parklarıyla öldürebilir ya da yaşatabilirsiniz. Ankara özelinde düşündüğümüzde hangi meydanların, açık alanların ya da parkların içinden geçerken bizlere korku dolu anlar yaşattığını ya da tam tersi kendimizi huzurlu ve güvende hissettiğimizi en iyi biz biliriz. Son zamanlarda bebek kuğularla beraber popülerliğini artırmaya devam eden Kuğulu Park’ı bu kadar eğlenceli ve canlı yapan unsurlar nelerdir? Karanlık bir vakitte bizleri çoğu zaman sarhoş ya da uyuşturucu kullanıcılarının işgal ettiği semt parkımızın içinden geçmekten alıkoyan şey nedir? Bugün meydan ve park olarak sınırladığımız açık yeşil alanlarımızın asıl sahiplerinin kimler olduğunu ve bu alanların kimlere nasıl hizmet etmesi gerektiğinin cevabını bulduğumuzda nitelikli alanları nasıl inşa edeceğimizin de cevabını bulacağız.
Park olarak tanımlanan alanlar yalnızca çocuklar ve ebeveynleri için ayrılmış, birkaç plastik park mobilyasının yerleştirildiği alanlardan ibaret bir anlayışla tasarlanmamalı. Bu şekilde tasarlanmış parklar hedef kullanıcıların ilgisini çekmediği için pasif kalmış alanlara dönüşmekte ve suç işleme potansiyeli olan grupların işgaline de ortam hazırlamaktadır.
Peki, Nasıl Olmalı?
Bir alanda karma kullanımlar hem o mekâna farklı ruhlar katar hem de kent sakinleri için farklı grupların günün farklı zaman dilimlerinde birbiriyle rastlaşmasına zemin hazırlayan eşik mekânları oluştur. Çocuğunu parka getiren bir ebeveyn, yaşıtlarıyla sohbet etmeye gelen emekliler, çimlerde oturup sakince kitabını okumak isteyen genç ya da günlük alışverişini bitirdikten sonra bir bankta dinlenmek isteyen insanlar… Örneğin Kuğulu Park’ta evcil hayvan parkının, su ögesi, kuğular ve sanatsal heykellerin varlığı alanda birçok grubun ilgisini çekerek kalabalıklığını her dönem sürdürmüş ve gruplar arası etkileşimi artırmayı da başarmıştır. Bulunduğu lokasyon itibarıyla parkın çevresinde konutlarla da iç içe geçmiş farklı iş kolları ve işlevleri barından kullanımlar, alana günün her saati aktiflik katmış böylece çevresine rahatsızlık yaratabilme potansiyelindeki grupların parkı işgal etmesi engellenmiştir. Elbette, bir parkın aktif kullanımını sadece bulunduğu lokasyonla sağlamak mümkün değildir. Tasarım kurallarına ek olarak kullanıcıların hem görsel hem de dokunsal açıdan peyzaj ögeleriyle (yürüyüş yolları ve patikalar, göletler, çim alanlar, oyun alanları, ağaçlar ve çalılar) temas etmesine imkân sağlaması parkların temel amaçlarından olmalıdır. Alanın her köşesi yarattığı sürpriz mekânlarıyla, karşılaştırdığı heykelleriyle ve sıcak havalarda yarattığı ağaç gölgeleriyle kullanıcılara farklı sahneler sunabilmelidir.
Jane Jacobs’a göre parklar iyi bir yerde ve nitelikli bir biçimde tasarlanmışsa çevresine değer katabilir ama tersi olduğunda tüm bölgeyi ziyan etmesi de mümkündür.
Kentlerimize baktığımızda yapılan en büyük hata, politika üretmeden mekân üretme çabasına girilmesidir. Ankara’da bunun en somut örneğini yaklaşık 1,3 milyon m2 alana inşa edilmiş şimdilerde atıl durumda bekleyen Ankapark’a baktığımızda görebiliriz. Kısa mesafeli bir kent turuna çıktığımızda çoğumuzun çevresinde benzer örnekleri göreceğine de eminim. Merkezi ve yerel yönetimler açık yeşil alan planlaması konusunda kamuoyu ve sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içinde belli bir politika üreterek ya da geçmişte farklı ülkelerde üretilen politikaları inceleyip kendi kentine uyarlayarak, kentsel alandan ‘tırtıklanarak’ parçacıl park ve bahçe üretme çabasından çıkıp sürekliliği olan ve kent ile bütünleşen alanlar yaratmaya özen göstermelidir. Bu konuda Ebenezer Howard’ın 19. yüzyılın sonlarında, endüstriyel kentlerin sorunlarını çözmek amacıyla doğal ve kırsal yaşamla kentsel yaşamı birleştiren şehirler kurulmasını önerdiği “Bahçe Şehirleri” yaklaşımını incelemekte fayda var.
Yazar Hakkında
Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama
ezgiacar.blogspot.com