Bugün yaşları 30 ile 50 yaş arası neredeyse herkesin okuduğu tek kitap şimdi müzelik…
Cin Ali kitapları pek çoğumuz için çocukluk anılarımıza dair unutulmayan anıların içinde yer alıyor dersek yanılmayız. O yaşlarda hepimiz için önemli bir dönem olan okul hayatımızın sevimli, sıcak ve örnek aldığımız karakteri Cin Ali’nin nasıl oluştuğunu, arkasındaki hikayeyi araştırmak için çıktığımız yol bizi aslında çok yakınlarımızda duran Cin Ali Müzesi’ne ulaştırdı. 2019 yılında Bülten Sokak’ta 32 numaralı evde açılan Cin Ali Müzesi ve vakfı sadece anılarımıza değil Ankara’nın kültür sanat hayatına damgasını vurmaya aday olan değerli çalışmalarıyla öne çıkıyor. Ayrancım Gazetesi için bu değerleri müzenin kurucularından Nevin Kaygusuz Apaydın ile bir söyleşi gerçekleştirdik:
Sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Nevin Kaygusuz Apaydın, bu müzenin kurucularındanım. Cin Ali içinde Suna karakteri ile canlandırılan kardeş rolündeyim öte taraftan. Cin Ali karakteri gerçekte yok ama o bizim hiç büyümeyen kardeşimiz.
Cin Ali nasıl ortaya çıktı?
Babam Rasim Kaygusuz 1926 doğumlu, ilkokul öğretmeni. Hasanoğlan Köy Enstitüsü mezunu. Annem de Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nden mezun. Babam zorunlu hizmeti için kendi köyü olan Ankara’ya Zir’e bağlı Kayı köyüne geliyor 1944 yılında. Annem de Ankara’da Kız Teknik Meslek Okulu’na başlıyor. Mezun olduğunda babamın köyüne tayini çıkıyor. Böylece tanışıyorlar.
Babam 1960 yılında dışarıdan okuyarak Gazi Eğitim Fakültesi Pedagoji Bölümü’nü bitiriyor. Burada öğrendiklerini Ankara Hıdırlıktepe’deki okulunda uygulamaya başlıyor.
Kendisi birinci sınıf öğretmenliğini çok sevdiği için o sınıflara bakıyor devamlı. Okumayı kolay öğretebilmek için “çözümlü alfabe” isminde bir düzenek icat ediyor. Dönen bir çark ve dairelerden oluşan bu sistemde cümleden harflere kadar öğrenmeleri mümkün oluyor, hecelemeyi öğretiyor.
“Oyunlu Okuma” yöntemiyle çocukların severek öğreneceği başka aygıtlar da üretiyor babam. Bu araçları çıkardıktan sonra okumayı öğrenen çocukların rahatlıkla okuyabilecekleri bir hikaye kitabı tasarlıyor kendisi. İşte 1968 yılında Cin Ali böyle çıkıyor.
İlk sayıda hikaye çok basit cümlelerden başlıyor, yavaş yavaş zora doğru giderek onuncu kitapta normal bir hikaye kitabına dönüşüyor. Artık çocuk istediği kitabı okuyacak hale geliyor. Cin Ali çıkınca çok ilgi görüyor o zamanlarda, çok çabuk yaygınlaşıyor.
Tabii ki bu kitabın bu hale gelmesinde büyük bir emek var, bütün aile çok çalışıyor bu kitap için. Dayım, yengem de büyük emek veriyorlar bu konuda. Babam 1972 yılında emekli olunca tüm zamanını bu kitaba veriyor. Ülkenin her yerine dağıtılıyor hatta yurt dışındaki Türk öğrencilere de kitap gitmeye başlıyor.
Cin Ali’yi kaç çocuk okumuştur sizce?
Tam olarak tahmin edemiyoruz ama 30 ile 50 yaş arası neredeyse herkes okumuştur diye düşünüyoruz, 20-30 milyon kişiye ulaşmışızdır belki.
Zaman içinde hem korsan baskı çıktı hem de Cin Ali’ye çok benzeyen kitaplar çıktı. 30’a yakın taklit kitaplar çıktı 80’lerde. 1988 yılında babamı kaybedince ailemiz kitaba devam etti ama bir dönem de süreli olarak dağıtımcımıza yayın hakkı verdik.
Cin Ali Müzesi fikri nasıl oluştu?
2005 bizim için çok önemli bir tarih oldu çünkü bir gazetede “Cin Ali yasaklandı” diye haber çıktı. Aslında kitap yasaklanmıyor tabii ama eğitim müfredatının değiştiğini Cin Ali üzerinden anlatmayı tercih ediyorlar. Cümle yönteminden harf yöntemine geçiliyor. ‘Yasaklandı’ diye haber çıkmasına çok üzüldük tabii ki. Öte yandan o dönemde pek çok kişi sahip çıktı kitaba. Birgün gazetesinde ‘Cin Ali Bizimdir’ adıyla haber yayınladı Aydan Çelik. Beyaz Şov skeçler yaptı.
2013 yılında telif hakkını tekrar alarak basmaya başladık. 2016 yılında da vakıf kurmaya karar verdik. 2015 yılında binayı hazırlamaya başladık ve müze kurmaya karar verdik. 1 Kasım 2019 yılında davet ettiğimiz Sunay Akın’ın ile müzemizi açtık. Çocuk kitapları kütüphanesini de kurarak hizmete sunduk. Çeşitli konularda araştırma grupları oluşturduk. Farklı etkinliklere ev sahipliği yapmaya başladık. Her çarşamba film gösterimleri yaptık lakin pandemi biraz işlerimizi aksattı. Cin Ali Belgeseli hazırladık pandeminin hemen öncesi kasım ayında galasını yaptık. Çocuk şarkıları yarışması düzenledik. 76 yeni eser katıldı, 8 tanesine ödül verdik. 2019-2020 arasında görme engelli öğrencilere braille alfabesi ile yazılmış Cin Ali serisini bastırdık. Okumayı hızlandıran tombala oyunumuzu da barille alfabesi ile hazırlattık öğrencilere.
Pandemiyle birlikte müzemiz ziyaretçilerinin sayısı epey düştü. Pek çok projemizi ertelemek zorunda kaldık. Ekonomik açıdan zorlu bir sürece girdik haliyle.
Müzemize pek çok öğrenci ziyaret etti ama bizim kapımız yetişkinlere de açık. Buraya kim gelirse gelsin 7 yaşında çıkıyor buradan. Müzemiz aynı anda ailemizin hayat hikayesini de barındırdığı için bizim için oldukça duygusal bir anlam taşımaktadır.
Buradaki her şeyin bir öyküsü var. Müzeye her koyduğumuz eserin bir öyküsü olmasına dikkat ettik. Buranın öyküsüyle bütünleşmesini hedefledik. Bazı müzelerde o öyküye uygun olmayan şeylerin akılda kalmadığını fark ettiğimiz için müzemizde ‘az eser olsun ama öykünün bir parçası olsun’ dedik.
Müzenin mimarlığını ben yaptım, iç mimar kuzenim ile birlikte düzenledik. Giriş katta kafe ve hediyelik eşya bölümü ile seminer odalarımız, birinci katta müzemiz, daha üstte de Cin Ali Çocuk ve Eğitim Araştırmaları Kütüphanemiz ve ofislerimiz bulunmakta.
Bu bina ODTÜ erkek yurdu olarak kullanılmış önceleri, henüz kampüste yurt binaları yapılmadığı dönemlerde. Erkek yurdu inşaatı bitirilince de 1975’e kadar kız yurdu olarak kullanılıyor. Binanın eğitim amaçlı kullanılması da bizi çok etkiledi. Binada her şeyin Cin Ali sadeliğinde, yalın, anlaşılır olmasına özen gösterdik.
2017 yılında kitaplarımızı New York Halk Kütüphanesine göndermiştik. 2019 yılında orada Cin Ali günleri yapıldığını öğrendik tesadüfen, çok sevindik.
Sanatçı Sabire Susuz bize ulaşarak Cin Ali üzerine çalışmak istediğini söyledi. Sanatçı ‘piksel art’ tavrından yola çıkarak giysi etiketlerini kendine özgü tekniğiyle bir araya getirerek oluşturduğu resimlerini “Cin Ali Sergide” başlığı altında 2012 yılında sergiledi aynı zamanda değerli eserlerinden birkaçını müzemize bağışladı.
Cin Ali sürekli üretilen bir karakter. Tüketip bir kenara atmıyorsunuz. Herkesin kendisinde bir şeyler bulduğu bir karakter. Sadece bizim değil “Hepimizin Cin Ali’si” oldu.
Farklı ülkelerden insanların Türkçe’yi öğrendiği bir kitap aynı zamanda. Farklı dillerde de basmayı denedik ama ilk üç sayı içimize sinmediği için şimdilik durdurduk.
Çocukluğunuzda Cin Ali’nin yeri nasıldı?
Çocukluğum Bahçelievler semtinde geçti. Evimiz akraba ve tanıdıklarımızla dolup taşardı. Evimizin kapısı herkese açıktı. Kurduğumuz sıkı aile bağları Cin Ali Vakfı’nı kurarken de kendisini gösterdi. Tüm kuzenlerimiz vakıf için destekte bulundular. El birliğiyle kurduk, geliştirmeye çalışıyoruz.
Babam 70’li yıllarda ülkenin pek çok kentine postayla yoluyordu kitapları. Bahçelievler Postanesi’nde 3 numaralı posta kutumuzu hiç unutmam. O yıllarda her sene 20 bin broşür bastırıp ülkenin tüm okullarına postayla yollardık. Sonra öğretmenler siparişlerini gönderirlerdi 3 numaralı posta kutumuza. İş çıkışı posta kutusuna gelen mektuplar alınıp eve gelinirdi. Gelen siparişlere göre annem babam kitapları kucaklayıp götürürlerdi postaneye. Arabamız olana kadar yıllarca böyle elde taşıyarak götürdük siparişleri.
Şimdi müzemizdeki aynı numaralı posta kutumuza burayı ziyaret eden çocuklar isimlerini ve adreslerini atarak Cin Ali ile mektup arkadaşı olabiliyorlar.
Cin Ali müzesinde sergilenen her şeyin bir öyküsü olduğunu söylemiştim. Müzemizde duran pul ıslatma süngerinin bile bir öyküsü var hayatımızda. Bu sünger çıkınca ailecek çok sevinmiştik çünkü binlerce mektubun pulunu dilimizle ıslatmak çok zor oluyordu. Şu ufacık sünger hayatımızı oldukça kolaylaştırmıştı…