Bu sayımızda sizi Ayrancılı bir caz sanatçısı ile tanıştırmak istiyoruz. Bilmeyenler için söyleyelim, Sayın Canan Aykent 30 yıldan fazladır vurmalı çalgılar çalıyor. Kendisi, lise çağlarında ilgi duymaya başladığı caz müziğinde zamanla ilerlemiş, 90’lı yıllardan başlayarak Pepe Cursi Orkestrası, Tuna Ötenel Beşlisi, Meserret Orçan Trio, Kaan Bıyıkoğlu Trio, Yıldız İbrahimova’nın Çocuk Şarkıları, Yahya Dai ve Murat Arkan’la trio, Murat Arkan’la duo, Akis gibi çeşitli caz gruplarında yer almış yetenekli bir sanatçı.
Canan Aykent ile söyleşimizde kısaca hem sanat yaşamını hem de Ankara’nın 100 yıllık caz tarihi içinde neler yaşandığını öğrenme fırsatı bulduk:
“1974 yılından beri Ayrancı’dayım ve hep aynı apartmanda oturmaktayım. Birkaç akrabam da komşu apartmanda bulunuyorlar. Ortaokul zamanında vurmalı çalgılara merak duymaya başladım ama nerede öğrenebilirim diye düşünüyordum. Fırsat oluşmamıştı. Lise sonda Tuna Ötenel ve eşi ile tanıştım tesadüfen. Eşi bir gün bana, Kemal Eroğlu’nun Kızılay’daki müzik dershanesine gitmemi önerdi. Orada Kemal Amca’dan davul dersleri aldım. Davula notayla başlamış oldum. Kendisinin kurduğu kızlar orkestrasında çalmaya başladım. Daha sonra yine tesadüf eseri Tuna abiye eşlik etmeye başladım. Benim için böylesi bir ustayla çalışmak büyük şanstı gerçekten. 80’li yılların sonunda caz yapmaya başladım diyebilirim.
30’lu yaşlarda konservatuarın modern bale bölümünde eşlikçilik yaptığım sırada müzikoloji bölümünde yüksek lisansa girdim. 2002 yılından beri Ankara Türk Dünyası Müzik Topluluğu’nda geleneksel müzikler çalıyorum.”
Caz müziğinin ülkemize ilk girişi yüz yıl öncesine kadar uzanıyor
1900’lü yılların başında Beyoğlu’na gelen Beyaz Ruslar’ın içinde Frederick Thomas adında ABD asıllı siyahi bir göçmen de bulunur. 19 yıl yaşadığı Moskova’da, çeşitli mekanlar işlettikten sonra 1913 yılında Maxim gazinosunu açarak oldukça ünlenmiş ama Ekim Devrimi’nden sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a kaçmak zorunda kalmıştır. Thomas’ın girişimiyle Osmanlı topraklarında ilk caz kulübü 1919 Haziranı’nda Şişli’de Stella ismiyle açılır. Oldukça tutulan bu mekanın ardından 1921 yılında Sıraselviler Caddesi’nin başındaki Majik Sineması’nın altında Maxim’i de açar. Burada Palm Beach Orkestrası ile caz müziği çalındığı söylenir. İstanbul’da cazın sultanı ünvanı ile anılır.
“Tabii ki müzik denince gayrimüslimler bu işin içinde. Onların Avrupa ile bağlantıları çok önemli. Dünyada ün yapmış zil üretiminde bulunan Zilciyan ailesi de çok mühim mesela. En ünlü senfoni orkestraları bu zilleri kullanıyor o dönemde. İşte ilk caz kültürü o Rumlar, Ermeniler ve Beyaz Ruslar üzerinden gelişiyor. O dönemde gelişen bir cazbant deyimi var, İngilizce’de. “Caz Orkestrası” anlamına kelen bu kelimeyi biz dönüştürmüşüz. Artık insanlar ‘dün gece cazbant’a gittik’ diyorlar. Çalınan müzik o zamanlar fokstrot, çarlistonlar, tangolar hatta bizim kantolar… İşte dönemin müziklerini çalan orkestraya yani içinde nefeslilerin, piyanonun, kontrbasın, davul setinin, akordeonun olduğu orkestraya cazbant demişiz ve onların çaldığı müziğe de cazbant deniyor o zamanlar.
İstanbul’da belli süreli çalışmaya gelen yabancılar var, bizdeki gayrimüslimler var, bunlar üzerindendir ilk cazla tanışmamız. Ardından bazı okullarda müzik grupları oluşmaya başlıyor yavaş yavaş. Galatasaray okulundaki grup buna ilk örneklerden. Sonrasında karşıda Kadıköy, Moda ekibi çıkıyor.”
Caz Ankara’ya ise 1928 yılında giriyor. Ankara Palas başkentin en önemli sosyal kulübü, Cumhuriyet balolarıyla başlayan etkinlikler yerini yerli ve yabancı orkestraların düzenli programlara bırakır. Palas’ın bahçesinde cazbant çalmıştır. Ünlü Karpiç Lokantası’nda da kalburüstü müzisyenler çalar. 1937 yılında açılan Gar Gazinosu Ankara müziğine güç katar.
“Ben bu döneme pre-caz dönemi diyorum, 1940’lı yıllara kadar devam ediyor”
“Şöyle kurgulandırıyorum o dönemi; şimdi Ankara’ya yeni gelen politikacılar, yabancı temsilciler Ankara Palas’ta kalıyor, Meclis’te mesai geçiriyor, Karpiç’te yemek yiyor. Buralarda müzik dinliyor. Cumhuriyet’in ilk döneminde her şey Ulus’un bu güzergahında olup bitiyor. Gar Gazinosu’na hep yabancı revüler, orkestralar geliyormuş. Doğu turnelerinde trenle Sofya, İstanbul, Beyrut’a giden bu revüler Gar’da bir gazino açılınca buraya da gelmeye başlamışlar. Bu revü dönemi epey devam etmiş, 50-60’lı yıllarda falan varlarmış yani. Ayrıca müzik alanında Ankara’da Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası da bulunmakta. Tabii ki yeni kurulan konservatuarın öğrencileri de var. Muvaffak Falay gibi ünlü trompetçiler çıktı o okuldan.”
1940’lı yıllarda ilk caz faaliyetleri başlar
“Ankara Radyosu’nda hem tango hem caz orkestrası kuruluyor. Sanatçı yokluğundan her ikisinde de aynı sanatçılar var. Birinde keman çalan diğerinde saksofon çalıyor mesela. Sevinç ve Sevim Tevs kardeşler de Voice of America Radyosu’nda dinledikleri şarkıları ezberleyerek o yıllarda vokal yapıyorlar Radyo Caz Orkestrası’nda. Swing içeren şarkılar söylemişler.
1944 yılında Ankara Radyosu’nda plaktan dinletilen ilk açıklamalı caz programı, Halil Bedii Yönetken tarafından yapılıyor. Ankara’daki ilk caz konseri de 1946 yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde; Hasan Kocamaz ve hukuk öğrencisi İlhan Mimaroğlu ağız armonikası çalarlar. Konsere dönemin başbakanı Recep Peker’in geldiği söyleniyor.
Dinlediği Charlie Parker-Dizzy Gillespie plağı ile caza başlayan Muvaffak Falay, kemancı ve piyanist Erdoğan Çaplı ile ilk ciddi caz denemelerini yapar. 50’li yıllar Ankara cazı için çok önemli bir dönemdir. Pek çok yabancı müzisyen gelir kente. Yerli caz sanatçıları için rol model olurlar. Birlikte çalma olanağı bulurlar. Ankara için İstanbul’u geçtiği yıllardır bu dönemler diyebiliriz. 1950’li yıllarda Ankara’da NATO üyeliği sonrası askeri üsler, haber alma merkezleri kurulur ve bunlara bağlı olarak dernek, kulüp gibi yerler açılır. Pek çok asker, teknisyenler çalışmaya ve sosyal tesisleri aileleriyle beraber kullanmaya başlar. Amerikalı askerlerin sosyal tesisi Officers’ Club açılır şimdiki Atakule’nin olduğu yerde. Erol Pekcan orada çalar bir süre sonra. Orada çalmak büyük bir prestij meselesiymiş. CSO’da çalmak gibiymiş. İzmir Caddesi’nde Amerikan ürünlerinin satılmaya başladığı mağazalardan caz plakları bulmak mümkün olur.”
Bu yıllarda Ankara caz hayatına renk katacak olan İtalyan orkestralar çeşitli kulüplerde müzik yapmaya başlamışlardır. Soysal Apartman’ın alt katındaki ünlü Süreyya Pavyon’da, Gar Gazinosu ve Ankara Palas’ta sahne almışlardır. Ünlü Happy Boys Orkestrası Ankara Palas’ta, Süreyya’da Renzo Bonaveri ve Mario Cavaceppi Orkestrası, Gar Gazinosu’nda ise Nico D’Agostino Orkestrası çalmışlardır.
“Maltepe’de Muvaffak Falay’ın çaldığı İntim Pavyon pek çok caz severi kendine çeker o dönemlerde. 1950’li yıllarda piyanist Yaşar Güvenir, İzmir Caddesi’nde kendisinin de sahne aldığı Kulüp Yaşar’ı açar. Nisan 1956’da Dizzy Gillespie Orkestrası’nın Ankara’ya gelmesi de çok heyecan verir. Havaalanında minik bir karşılama töreni yapar Ankaralı müzisyenler. Gillespie, Büyük Sinema’da 3 konser verir. Türk-Amerikan Derneği’nin bahçesinde verdiği konserde ise dışarıdaki gençler içeri alınana kadar sahne almaz. Son gün İntim’de yerel müzisyenlerle jam session yapar.”