Dr. Aylin Yaman: Pandemiyle mücadele liderlik işidir
Covid salgınının durumuna ilişkin tespitleriniz nelerdir, İngiltere’deki gibi yeniden sıçrama sürecine girecek mi, salgının neresindeyiz ne öngörüyorsunuz?
Yaklaşık 1,5 yıl oldu. 500’ncü günü devirdik. Yüzyılda bir gelen salgında derslerle dolu bir süreç geçirdik, acı tecrübelerimiz de oldu. Başta epidemiologlar olmak üzere, tüm akademisyenler ve endüstri liderleri için bu tür salgınlar, çıkarılacak dersler açısından aynı zamanda bir fırsattır.
Başlangıç aşamamız iyiydi salgında; çok değerli hocalarımızın olduğu bir Danışma Kurulu kuruldu. Bu durum, bizi de ümitlendirdi. Bilim temelli yaklaşımın unutulduğunu düşündüğümüz bir dönemde kurulan bilim kurulu, önemli bir girişimdi. Ancak maalesef bir sözcüleri yoktu ve tam olarak görüşlerinin ne olduğunu öğrenemedik. Zira, siyasi ağızlardan duyduklarımızla yetindik ve algı yönetimi bilimsel yönetimin önüne geçti. Liderlik, pandeminin en önemli koşuludur. Tüm dünyada, doğru liderlik süreçleri başarılı oldu. Liderlik kavramı, doğru veriyi kullanma, halkla bunu paylaşma, şeffaflık, doğru zamanlama, bilimsel doğrulardan uzaklaşmama, özeleştiri yapabilme ve yapılamayan şeylerden ders çıkarıp hızla düzeltebilme gibi unsurları içerir.
Koruyucu malzemelerden, test ekipmanına kadar zorlu ve maalesef şaibeli süreçler yaşadık. En sıkıntılı durum ise, uzmanlık derneklerinin, bilirkişilerin, tecrübe sahiplerinin uyarılarının dikkate alınmaması oldu.
İlk zafiyet maske dağıtımında yaşandı, buradaki kaos dikkat çekiciydi. Koruyucu malzemelerin sağlık merkezlerine ulaştırılması gibi temel bir konuda dahi büyük problemler izlendi. Malzemelerin kalitesi, fiyatlandırması, üretimi, stoğu ve son kullanıcıya ulaşana kadar her sürecinde sıkıntılar yaşandı. Böyle bir dönemde, talep patlaması nedeniyle sıkıntı yaşanması çok doğaldır fakat liderlik, bunun derhal çözüme ulaştırılmasını gerektirir. Halk kadar, sağlık çalışanları da bu kaostan çok büyük yara aldılar ve sadece bu nedenle, sürecin başında maalesef çok fazla sağlık çalışanı kaybımız oldu.
Yıllardır ikinci plana atılan Aile Hekimliği sistemi, koruyucu malzeme dağıtımında en büyük zafiyeti yaşayan grup oldu. Birinci basamak koruyucu hekimliğin ticari merkezler haline getirilmesinin sonuçları, özellikle pandemi sürecinde daha da netleşti ve Aile Hekimleri deyim yerindeyse, çok büyük bir yükü üstlenmiş olmalarına rağmen, kaderlerine terk edildiler.
İkinci zafiyet testler konusunda yaşandı. Test kitleri satışında dayatılan firmalar, kitlerin verimliliğinin düşük olması, USHAŞ’ın çalıştığı firmalarla ilgili soru işaretleri gibi sayısız sıkıntılı durum yaşandı. Testler tam olarak amacı doğrultusunda kullanılmadı. Bulgusu olan ya da olmayan herkesin taranması gerekirken, sayının yükselmesi korkusu ile test yapımının kısıtlanması, sadece bulgusu olana test yapılması, pandemi yönetiminin felsefesine aykırı idi.
Test politikasında yapılan yanlışlar Filasyon sürecini de baltaladı. Türkiye’de maalesef bir sorun da filyasyonda yaşandı. Filyasyon çok meşakkatli bir iştir ve uygulayıcıların mutlaka detaylı olarak eğitilmelerini gerektirir. Amaç, adeta bir hafiye gibi kişinin son 14 günlük geçmişinin taranmasıdır. Tam olarak, felsefesine uygun olmadan yapılan filyasyon, pandemi sürecini kesintiye uğrattı.
Bu zafiyetlere rağmen tedavi edici kısım çok iyiydi. Emek yoğun çalışan sağlıkçılar çok büyük başarılara imza attı. Fakat maalesef dünyada Covid pandemisinde tedavi kısmında çok fazla ilerleme kaydedilemedi. Bir takım ilaçlar denendi ancak çok büyük bir sonuç elde edilemedi. Fakat aylar geçtikçe tedavi protokolleri oturdu.
Dr. AYLİN YAMAN
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Fizyoloji ihtisası sonrası, 2000’li yıllardan itibaren özel sağlık sektöründe üst yönetici olarak çalıştı. Özel ilgi alanları olan sağlıkta kalite, sağlıkta insan kaynağı, evde bakım, yaşlı bakım sistemleri ve sağlık turizmi konularında çalışmalar yürüttü ve bu konularla ilgili dernek ve STK faaliyetlerini sürdürdü. 2018 seçimlerinde Ankara 1. Bölgeden CHP milletvekili adayı oldu. CHP parti meclisi üyesi olarak görev yapıyor. CHP COVİD-19 Danışma Kurulu ve CHP İnsan Hakları Çalışma Grubu üyesi.
Dünyada en büyük başarı, aşı tarafında oldu
İki Türk meslektaşımızın Almanya’daki firmasının sektöre liderlik etmesi gurur kaynağımız oldu. mRNA teknolojisi aslında çok yeni olmayıp, uzun bir dönemdir, özellikle kanser ilaç endüstrisinde yer alıyordu. Tabii ki aşıya uyarlanması bir süreç aldı ve teknoloji doğru uygulandığı için çok güzel sonuçlarını görebildik. Her türlü bilgi kirliliğine rağmen, yan etkileri oldukça düşük olan bu teknoloji, dönemin çığır açan uygulaması oldu.
Farklı dünya ülkeleri tecrübeleri yaşandı. Örneğin, İsrail, sürü bağışıklığına ulaşan ilk ülkelerden biri oldu. Burada takibi yapılan gerçek saha verileri, aşı uygulamalarına ışık tuttu. İngiltere başta yaptığı yaklaşım hatasını fark ederek hızla toparladı fakat son dönemde Hindistan kökenli Delta Varyantı nedeniyle yeni pikler yaşadı. ABD de sürece kötü başlayan ülkelerden olmasına rağmen, ilerleyen dönemlerde gösterdiği iyi liderlik uygulamaları sayesinde, birçok kısıtlamadan kurtulabildi ve sayılarını düşürebildi.
Liderlerin başarıları salgın için önemliydi. Özellikle aşıya erken ulaşım, ciddi bir liderlik örneği olarak karşımıza çıktı. Çin menşeili aşıda diretilmesi, süreçte yaşanan gecikmelere ve tabii ki bunun sonucu yaşadığımız kayıplara neden oldu. Alım sürecindeki sıkıntılar, kullanılan aracı firmalar, sayıların tutmaması, verilen tarihlerde istenen miktarların elimize ulaşmaması, sürece hep gölge düşürdü ve aşı güvensizliğini maalesef körükledi. Bu aşının geleneksel olduğu üzerine vurgu yapılması, yan etkilerinin mRNA aşılarına göre daha düşük olduğunun vurgulanması, halkta aşı tereddüttüne zemin hazırladı. Bu dönemde daha kararlı, daha bilimsel ve daha şeffaf olabilseydik kaybettiğimiz zamanı, daha verimli değerlendirebilirdik. Aşı sepetimizi baştan çeşitlendiremememizin bedelini ağır ödedik.
17 günlük kapanmada bu hızı yakalayabilseydik, durum çok daha farklı olabilirdi
Kanada, başta “her vatandaşı için dokuz adet aşı” üzerinden plan yaptı. Sosyoekonomik durumu yüksek olan ülkelerin aşı çevikliği, dünya ülkelerinin bir bölümünün aşıya hiç ulaşamamasına zemin hazırladı. “Herkes güvende değilse kimse güvende değildir” sloganı, çok doğru olmakla birlikte, realite böyle değildi.
Şu an geldiğimiz noktada aşılama hızımız gayet iyi olmakla birlikte, eğer 17 günlük kapanma sürecinde bu hızı yakalayabilseydik, durum çok daha farklı olabilirdi. Umarım Sağlık Bakanlığı geçmişe dönük olarak dersler çıkarıyordur. Çıkarılması gereken en büyük ders, “halk sağlığı ve koruyucu hekimlik” alanına yapılması gereken yatırım. Bütçede birinci basamağa ayrılan %25’lik dilim, kişi başı 25 TL/yıl demek oluyor ki bu da gerçekten yeterli olması mümkün olmayan bir rakam. Aşılama programları, halkın eğitimi, çevre ve halk sağlığı gibi konuların kapsam dahilinde olduğu birinci basamak ne kadar güçlenirse, gelecek salgınlara o kadar hazırlıklı ve proaktif olabiliriz.
Virüsün laboratuvardan yayıldığına ilişkin söylemler var.
Ben, bu tür söylemlere itibar etmektense, evrim teorisi temelli bilimsel görüşleri benimsemeyi tercih ediyorum.
Süreçte başka çıkarılması gereken dersler var mıydı sizce?
Biyoteknoloji yatırımında ne kadar geç kalındığı ortaya çıktı. 2019 yılında yaklaşık 130 milyar dolarlık biyoteknolojik ilaç endüstrisi payı var dünyada. İlaç ve aşı teknoloji daha çok biyoteknolojiye doğru gidiyor. Biz ise tam tersini yaparak; tecrübeli olduğumuz bir konuda, Hıfzıssıhhayı kapatarak bu alanda çok geriye düştük.
Oysa endüstriyi çok iyi takip etmemiz gerekirdi. Bu alana yatırım yapılmış olsa idik, şu an çok daha farklı bir noktada olurduk hiç şüphesiz. Onun için biz yerli aşıda diyoruz ki, aşıyı bulmak kadar, üretim bandını oluşturmak da önem taşımaktadır.
Dev şehir hastaneleri yapmak yerine odaklanmış merkezler yapmak daha önemlidir. Otelcilik hizmetine odaklanmak yerine, uzmanlaşmış merkezlerimiz olmalı. Bu şekilde maliyetler de düşecektir. Oysa biz yoğun bakımdaki hemşireyi alıp çocuk hastalıklarına verebiliyoruz. Böyle bir uygulama dünyada yok. Pandemi sürecinde, bazı devlet hastanelerinde Bakanlık talimatları ile, yemekhaneler yoğun bakım ortamlarına döndürüldü hızla. Yatakları, ventilatörleri, monitörleri hızla koyabilirsiniz fakat yetişmiş insan gücünü o hızda koymanız mümkün değil maalesef.
Siz bu salgından ders çıkarttınız mı?
Kesinlikle çıkardık. Danışma kurulumuz var. Danışma kurulumuzda halk sağlığı, aile hekimleri ve TTB temsilcileri gibi, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nda olmayan temsilcilerimiz de var. Genel başkanımız sürecin her aşamasında “sağlığın siyaseti olmaz” diyerek, yapılanları destekledi ve temkinli bir muhalif yaklaşım sergiledi. Örneğin Bilim Kurulu’nun oluşumunu alkışladı, destek verdi. Yapılan halk sağlığı hataları, önümüzdeki dönemde politikaların ne olması gerektiği konusunda bizim için yol gösterici oldu. Yaşanan şeyler bir ders niteliğinde ve bunlar muhalefet politikalarına elbette ki yansıdı.
İlaç endüstrisinde yerli üretim desteklenmeli, altyapı doğru kullanılmalı, doğru insana doğru yatırım yapılmalı. Teknolojiye uzak kalmadan, insan kaynağına yatırımı önceleyen bir yaklaşımımız var. Tıp fakültelerinin sayıları artırılarak nitelikleri düşürüldü. Eğitim kurumlarının hemen hemen hepsinde bu durum var ama tıp dünyası gelecek nesillere uzman yetiştirememe sıkıntısı yaşıyor. Ciddi dersler çıkardık kendi adımıza. En temel konumuz birinci basamağa yani halk sağlığına önem vermek.
Salgının dışındaymış gibi tutulan gençler ve çocukların sorunlarına ilişkin tespit ve önerilerinizden konuşabilir miyiz?
Gençler ve çocuklar konusuna girmeden önce, bir diğer kırılgan grup olan 65 yaş üstünü ele almalıyız. Bu grup ciddi anlamda ihmal edildi, hak kaybına uğradılar. Bu yaş grubunun büyük kısmı ailesiyle yaşıyor zaten ve onlar zaten dışarı ile temaslı idi. Bu yaş grubunda olup, genellikle kayıt dışı çalışanlar için ciddi ekonomik zorluklar yaşandı. Aynı zamanda hareketsizlikten kaynaklı ikincil hastalıklarla karşı karşıya kaldılar. Kısacası, bu yaş grubu, sosyal, psişik ve tıbbi olarak yara aldı.
Gençlere gelecek olursak, en büyük yarayı, eğitimden uzak kalarak aldılar. İleri dünya ülkeleri açılımda önceliği eğitime verirken, hızlı testlerle tarama programları gibi uygulamalarla okulları açmaya azami önem verirken, bizde eğitim ikinci planda kaldı. On-line eğitimin ortaya koyduğu fırsat eşitsizliği, kapanma sırasında yaşanan aile içi şiddet, iş yükü artışı, yaşanan ekonomik sıkıntıların gençlerin omuzlarına bindirdiği yük, depresyon ve intihar vakalarında çok ciddi artışlara neden oldu.
Gençlerin sosyal yaşamdan uzaklaşıp dijital dünyaya odaklanmaları başka sorunlara zemin hazırladı. Bu dönemde aile ile çatışma, siber zorbalıklar, sosyal medyadan kaynaklanan problemler ve eğitimden uzak kalma, zaten var olan fırsat eşitsizliğini daha da derinleştirdi. Toplumsal olarak depresyon ve kaygı hali maalesef devam ediyor her yaş grubunda. Çocukları, parklardan, bahçelerden ve sosyal yaşamdan mahrum bıraktık.
Yaş gruplarından bağımsız olarak bir diğer etkilenen grup, esnaf kesimi oldu. Yapılacağı söylenen hibe yardımlar yetersiz olmanın ötesinde, adil dağıtılmadığı için daha büyük bir soruna neden oldu. Bu problemler gençleri ülkelerinden soğuttu ve yurtdışı hayalleri kuran, geleceğini başka ülkelerde gören bir nesle dönüştürdü. Halk olarak umudumuzu kaybettik. Neyse ki son dönemdeki aşılama hızındaki artış, hepimize umut oldu. Öncelikle salgını atlatabilmemiz lazım ki, ekonomik çarkları döndürebilirim. Sonra ise ekonominin toparlanması için ciddi adımlar atmak gerekiyor. Bunun için tek ihtiyacımız olan, gerekli güven ortamının bir an önce sağlanması.