Ankara’da Macar mimarisi

Tarih boyunca farklı kültürler; modernleşme ve kalkınma çabaları içerisinde birbirinden etkilendi ve gerek kültür, gerek sanat, bilim, bilgi, tecrübe gibi konuları birbirlerine aktarmak için çeşitli yollara başvurdular. Tercüme, yabancı uzman istihdamı, halen devam eden yurt dışına öğrenci gönderme ve teknoloji transferi gibi kanallar, medeniyetler ve toplumlar arası geçişler için tarih boyunca kullanıldı. Batı dünyası da rönesans, reform, aydınlanma çağı ve sonrasındaki icatlar, endüstri devrimi gibi süreçlerin ardından dünya için cazibeli bir hale gelirken, batılılaşma dediğimiz bu aktarımın en güçlü araçlarından biri de yabancı uzman istihdamı oldu. 

Macarlarla yakınlaşma nasıl başladı?

Tüm kültürlerde olduğu gibi Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet döneminde de çeşitli tecrübelere sahip binlerce yabancı uzman istihdam edildi. O dönemde belki de hiç bilmediğimiz günümüze kadar katkı sağlayan veya bazı unsurların başlamasına sebep olan yabancı uzman istihdamının başında, Alman, Fransız, İngiliz ve Amerikalılar yer alıyordu. Bunların yanında Türk kültürünün modernleşmesine, kalkınmasına ve ülkenin imarına katkıda bulunmasına en çok imkan sağlayan Macar uzmanlardı ve o dönem Macar uzmanların sayılarının oldukça yüksek olduğu biliniyor. Buna neden de Türkler ile Macarlar arasında 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Macaristan’daki Osmanlı hâkimiyetinin ve yüzyıllar süren savaşların olumsuz etkilerini Macar kamuoyunun nezdinde unutturan bir yakınlaşmanın başlaması olarak görülür. Bu yakınlaşmanın temel sebebi ise Habsburg Monarşisi’ne karşı 1848-1849 Özgürlük Savaşı’nı kaybeden ihtilalin lideri Lajos Kossuth ve beraberindekilerin Sultan Abdülmecid’e sığınmaları oldu. 1. Dünya Savaşı sonrasında Avusturya-Macaristan’nın bölünmesiyle imzalanan Trianon Barış Antlaşması ile Macaristan topraklarının üçte ikisini kaybetti. Atatürk’ün 1923 yılında Macar Meclisi’nde okunan telgrafında “Doğruluk, metanet ve nefisten fedakârlık zafere ulaştırır. Orada, Tuna kıyısında acı çeken kardeş halkın geleceğine inanıyor ve güveniyoruz. Ümitsiz olmayınız; zira gelecek, arzu ve imanı olana vaat olunmuştur” sözleri ile Türkler, Trianon zinciri altında kalan Macarlar’a sempatiyle yaklaşmıştır. 18 Aralık 1923 tarihinde İstanbul’da imzalanan Dostluk Antlaşması ile iki ülke arasında savaş sonrası kesilen diplomatik ilişkiler de yeniden kurulmuş oldu. Dostluk Antlaşması’nı 1925 yılında imzalanan Ticaret Sözleşmesi ve 1926 yılında imzalanan karşılıklı Yerleşme Sözleşmesi de tamamladı.

Ancak iki ülke arasında siyasi görüş ayrılıkları olduğu için siyasi işbirliği de fazla derinleşemedi. Fakat Atatürk, stratejik olarak önem verdiği Macaristan’a, Hüsrev Gerede, Vasıf Çınar, Behiç Erkin gibi kendisine yakın isimleri elçi olarak gönderdi. Türk hükümetinin 1930’lu yıllarda başlattığı devletçilik siyaseti ve kalkınma planı çerçevesinde de kendi hükümetleri tarafından desteklenen Macar şirketleri, Türk devlet kurumlarından şehirlerin alt yapı, elektrik işleri, askerî telefon santrali ve fabrika tesisleri gibi işlerini almaya başladılar. Ham madde ve sermayeden yoksun kalan Macaristan, iktisadî faaliyetlerini sürdürebilmek için yüzünü 1920’li yıllarda ülkenin imarı bağlamında dış ülkelerden sermayeye ve iş gücüne ihtiyaç duyan Türkiye’ye döndürmüştü. Aslında; Macar uzmanların istihdamı Osmanlı’da Fatih Sultan Mehmet dönemindeki topçu ustalardan başlayan bir süreçti.

Macar uzmanlar Türk sanayi altyapısının inşasında önemli rol oynadı

Macarlar, 1920’li yıllardan itibaren ülkelerindeki yüksek işsizlik oranları ve siyasî sebeplerden ötürü dış ülkelere göç ettiler. Bu bağlamda Türkiye’ye gelen ve sayıları bin ilâ bin 500’ü bulan Macar vatandaşları, kol gücü gerektirecek işlerde çalıştılar, kanalizasyon, inşaat ve demiryolu işçiliği, kaldırım, yeşillendirme-park faaliyetleri, şu tesisatı, elektrik aydınlatma gibi de uzmanlık gerektiren işlerde görev aldılar. Türkiye’de çalışmaya başlayan Macar uzmanlar, Türk sanayisinin altyapısının inşasında önemli rol oynadılar. Şaşırtıcı derecede yapı ve altyapı oluşturan Macarlar tarihte, kültürümüzde iz bıraktılar. En önemlilerinden ve ülkemiz için geçim kaynağı olan tarım alanında; şeker pancarı tarımı için fabrika ve çiftlikler Macaristan’daki örneklerine göre kuruldu. Eskişehir, Uşak şeker fabrikalarının bitki yetiştirme, ekim nöbeti, hayvancılık alanlarındaki uygulamaları Macar tarım tekniğine göre yürütüldü. Macaristan, en ileri haracılık teşkilatının bulunduğu ülke olarak görüldüğünden hayvancılığın iyileştirilmesi alanında Macar uzmanlardan yararlanıldı. Türkiye’de çağdaş meteoroloji ilminin ve müesseselerinin kurucusu Antal Réthly meteorolojiyi modern tarım teknikleriyle birleştiren isim oldu; 1925-1927 seneleri arasında Türkiye’de görev yapmış ve Türk Meteoroloji Teşkilâtı ile Ankara rasathanesini kurmuş; Anadolu’ya tetkik seyahatinde bulunmuştu.

Etnografya Müzesi’nden Erzurum Oteli’ne

Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde önemli yapılara imza atan Macarların Ankara’daki önemli yapılarından birisi de Etnografya Müzesi. Etnografya Müzesi’nin o dönem Ankara’da yaşayan Budapeşte Etnografya Müzesi uzmanlarından Macar Türkoloğu Gyula Meszaros’un Atatürk’e öneri olarak sunmasıyla inşaa edildiği biliniyor.

Macar Büyükelçilik Binası  Bulvar- Ankara

Şehrin merkezinde ve Kuğulu Park’ın karşısında bulunan, 1930 yılında yapılmış olan Macaristan Büyükelçiliği binası, Erzurum Oteli ve Macar evleri de Ankara’daki diğer önemli yapılar arasında. Erzurum Oteli tipik Macar mimarisi özelliklerini taşıyor. Ankara’nın başkent oluşu ile o dönem ziyarete gelenler için yapılan bina ilk başlarda konutken daha sonra otele dönüşüyor. Diğerleri gibi yapı tuğla örgülü, betonarme malzemeli iskelet duvarları çimento harç sıvalı. Yapı asimetrik bir düzene sahip. Neo-Klasik tarza sahip olan yapı üçlü yatay katlara bölünmüş. Balkon çıkmaları ve aks boyunca silindirik köşe çıkması özellikleri. Çıkma, üst kısımda, çokgen kasnağa oturan sivri dilimli bir kubbe ile sonlanıyor.

Erzurum Oteli – Ulus Kaynak: Vikipedi
Erzurum Oteli – Ulus (1955) Kaynak: Salt Arşivi

Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Hungaroloji Bölümü (Macar Dili ve Edebiyatı), Budapeşte Bulvarı ve Layoş Koşut Caddesi de Ankara’daki önemli Macar kimliklerinden. Bu caddeye ismi de Macaristan Cumhurbaşkanı Ferenc Mádl’ın 2002 senesinde gerçekleşen resmi ziyareti sırasında ilk Macar cumhurbaşanı “Lajos Kossuth”un anısına verildi. Layoş Koşut, 2 yıl Kütahya’da mülteci olarak kalmış, burada Macar anayasasının taslağını hazırlamıştı.

Aynı tarihte, elçilik binasının bahçe duvarına “Kossuth anı plaketi” de yerleştirildi ki sonraki dönemlerde burası Ankara’da yaşayan Macarların 15 Mart anma törenlerinin mekanı oldu.

Kaynakça:

(1) https://www.turkmagyarizi.com/t%c3%bcrk.html

(2) http://www.ctad.hacettepe.edu.tr/8_15/7.pdf

(3) https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/Atat%C3%BCrk_D%C3%B6neminde_T%C3%BCrkiye-Macaristan_%C4%B0li%C5%9Fkileri

(4) https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/Ankara_Etnografya_M%C3%BCzesi

(5) https://jag.journalagent.com/jas/pdfs/JAS_1_1_130_142.pdf

Görünenin Ardındaki…

Her komşunun, her sokağın, mahallenin elbet bir hikâyesi oluyor. Şimdi pastanenin yerinde yeller esse de Kuzgun Sokak’ın “nefes”ini, burada komşumda hissediyorum. İki ayrı mahallenin, iki ayrı nefesi… Komşuyu, sokağı, insanı biriktirmenin yolu bu olsa gerek, nefeslenmek…

Devamını oku

Ayrancı’nın “efsane muhtarı” Ahmet Sezai Günışıldar

Arada bir es vererek sigarasından bir fırt çektiği uzun imzası meşhurdu. “A. Sezai Günışıldar” O, A nokta özellikle söylenirdi. Yardım severliği ön plandaydı. Çoğunlukla kapıcılardan para almaz, mahalleye gelenlerden, ‘hoş geldiniz’ der para almaz, mahalleden gidenlerden ‘güle güle’ der almaz, öğrencilerden almazdı, böyle çoğundan para almazdı.

Devamını oku

Yaşadığım kentte kiminle, nasıl, nereye kadar ve neden eşitim?

Kent hakkı kavramı ele alınırken burada devlet düzenlemelerinin “eşitlikçi” olması ancak, “adil” bir yaklaşımın inşa edilebilmesi için de kentlilerin sesine kulak veren bir katılımcılık anlayışının bulunması gerekliliği görülmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da, siyasal olarak “eşitlikçi” görünen yaklaşımların pratik karşılıklar üretmede yaşadıkları zorluklar, “adalet” ilkesini savunan anlayışların da mevcut eşitsizlikleri yeniden üretmeye eğilimli olmalarıdır.

Devamını oku

Orman Mühendisi Ahmet Demirtaş:Ormanlar meta yapıldıysa yangınların sorumlusu kim?

Orman Mühendisi Ahmet Demirtaş, Orman Genel Müdürlüğü’nün yangınlar konusunda yetersiz kaldığını vurgularken, “Kurumun orman yangınlarıyla mücadele kapsamında, nereye ne kadar harcanmıştır, hangi önlemler alınmıştır, yetersizlikler nelerdir ve mevzuata uygun mudur gibi konuları içerecek biçimde denetimi yapılmalıdır” diyor. Demirtaş, yanan ormanın alanı, yapısal özellikleri, toprak durumu vb. veriler elde edilmemişken başlatılan fidan kampanyalarının da anlamlı olmadığı görüşünde.

Devamını oku