Orman Mühendisi Ahmet Demirtaş kentsel dönüşüm ile semtimizdeki bahçeleri gittikçe yitirmemize yönelik neler yapabileceğimizi sorumluluğu kimlerin bölüştüğünü sorduğumuzda bize net bir yanıt veriyor:
“Belediyeler ihale kurumları değildir. Bu konuları takip etmeli gerek bahçelerdeki gerek kaldırımlardaki ağaçlarla alakalı düzenleme belediyelerce yapılmalıdır. Apartman bahçelerindeki ağaçların büyütülmesi, korunması konuları apartman maliklerinin kararı. Belli bir boya, yaşa ulaşan ağaçlar, bina kentsel dönüşüme girince aslında imar iznini veren belediye binayı ve bahçesini görmeli, izni oturduğu yerden değil gidip yerinde görerek, tespit yaparak vermeli. Kaldırımlarda yer alan ağaçlar ise müteahhitlerin en büyük düşmanı. Belediye bu konuda ne yapıyor?”
Demirtaş, belediyelerin imar planlarını yaparken, yeni inşaat veya kentsel dönüşümle yenilenecek yapılar için onay sürecinde bahçelerimizdeki ağaçları koruyabileceğini, bununla alakalı bir mevzuat oluşturulabileceğini belirtiyor.
Ayrancı’nın Ağaçları Çalıştayına Davet
Biz de Ayrancı mahalle bostanı ekibi olarak şimdi yeni bir adım atıyoruz: Semtimizdeki ağaçları seviyoruz ve onlara sahip çıkıyoruz. Bizim 80 yıllık erik ağacımızı öldürüp yerine yenisinin dikilmesini istemiyoruz. Bu konuda geniş kapsamlı bir çalıştay planlıyor ve siz değerli komşularımızı da bu çalışmaya katılmaya davet ediyoruz.
Kedilerle, salyangozlarla, komşularla, çocuklarla birlikte
Cemile Sunar geçen yaz Ayrancım Derneği’nin sosyal medya hesapları üzerinden bize ulaşıp Ayrancı’yla ilgili bazı bilgileri ve görüşlerini paylaşmış ardından oturdukları apartmanın arka bahçesinde küçük bir bostan yapmaya çalıştıklarından bahsetmişti. Bunun üzerine hem heyecanını paylaşmak hem de bostanın durumunu görmek için kendisiyle buluşup söyleşmiştik. Mahalle bostanı, kent bostanı, kent bahçeleri konuları son yıllarda çok popüler oldu. Fakat bu girişimlerin daha başında “biz bostan yapacağız, belediye bize yer versin”, “biz bahçe ekeceğiz tohum versin, fide getirsin” gibi talepler gelişiyor. İşin garibi bunu söyleyenlerden hiçbiri kendi apartmanının bahçesini bu işe koymak istemiyor, kendi komşularıyla salatalık, domates paylaşmak istemiyor, kendi deneyimlerini, bilgisini apartmandaki çocuklara göstermiyor ama herkesin bir yer talebi, fidan isteği, tohum listesi var. Cemile Sunar’ın hikayesi bunun tam tersi gelişmiş, bence ders alınacak, desteklenecek ve örnek gösterilecek bir girişim. Kendisi öğreniyor, gözlem yapıyor, komşularıyla ilişki kuruyor, onlardan izin istiyor, bahçesindekini, saksıda büyüttüklerini komşularıyla paylaşıyor. Buyurun hikayesine birlikte ortak olalım.
Cemile Sunar ismim, Peyzaj yüksek mimarıyım. Kent bahçesi, kent peyzajı konularında hep okuyup araştırdığım şeylerdi. Çiğdemim Derneğini falan çok takip ediyordum Ayrancı’da da dernek kurulunca çok sevinmiştim. Hep katılmak istemiştim, yazı yazmak istiyordum, tanıştıktan sonra artık devam eder ve yazarım diyorum.
Ben İzmirliyim, 2016’dan beri buradayım. Selçuk bu apartmana 2011’de taşınmış. Hep Ayrancı’da oturmak istemiş, parka yakın burayı bulunca hemen taşınmış. Ben arada “inelim bir bakalım nasıl bir bahçe var arkada” diyordum ama biz bahçeye nerdeyse hiç inmiyorduk.
Peyzaj mimarıyım ama bitki, fidanlık kısımlarında daha çok oldum. Peyzajı seçme sebebimde tasarımda bitkinin, doğanın bir arada olduğu bir meslek olmasındandır. Hem kendimden bir şeyler katabileceğim bir alan hem de doğayla bir arada olabileceğim bir alan.
Reşat Nuri Sokakta bir (Sukkala Garden) atölyemiz var. Saksılar tasarlıyorum, betondan üretimler yapıyorum.
Ayrancı peyzaj açısından, mahalle kültürüyle, bitkiler, bahçeler açısından son yıllarda biraz bozulmuş. Yeni binalar yapılırken, ön bahçeler, arka bahçeler yıkılmış. Buna rağmen bütün bir sokakta aynı dokunun birbirini takip ettiğini görebiliyorsunuz. Güller, zambaklar, meyve ağaçları hepsi var. O yüzden Ayrancıyı ben de hep severim.
Bahçeyi kullanma fikri nasıl gelişti?
Ankara’nın bu tarafı çok güzel. Çok gözlemliyorum; Ayrancıyı, kendi sokağımızı da, neler, ne zaman çıktı, bazen yok olup giden bitkiler var, onlara da çok üzülüyorum. Hepsini gözlemleyip yaşamayı çok seviyorum. Burası da biraz öyle.
Ben balkonda sebze yetiştiriyordum. Bizim balkonumuz çok güneş alıyor ve sürekli iki balkon arasında bitkileri taşımak zorunda kalıyordum. O da çok verimli olmuyordu. Bahçeye inmemiz aslında çok geç oldu. Biraz pandeminin etkisi oldu, pandemide komşularımız daha fazla kullanmaya başladı bahçeyi. Aslında kimse inmiyordu, çocuklar biraz kullanıyordu. Pandemide yaşlılarımız hepsi gelip oturdular. Pandemi sürecinde arka bahçe çok kullanıldı sonra normalleşmeyle herkes eve geri döndü. Biz de dışarı çıkmak istediğimizde kahvemizi yapıp vadiye iniyorduk daha çok. Ama burası gördüğünüz gibi serin, gölge, esintili, güzel bir alan aslında.
Ben buraya nasıl geldim? Balkonda bitki ‘yetiştirememe’ sürecinde Ankara’nın yakınlarında bir yer edinelim diye düşünüyorduk. Balkonda biberiye, nane, patates, maydanoz, fesleğen gibi şeyler yetiştirmeye çalışıyorduk.
Buraya inmeyi sadece “hayal ediyordum”. Apartman yöneticimizle konuştuk birgün. Arka bahçeye birşeyler ekebilir miyiz, apartmanla konuşsak mı, izin verirler mi diye sorduk. Yöneticimiz “ekebilirsiniz, kimse için bir sorun olacağını sanmıyorum” dedi. Önümüzü böylece açınca ben de o heyecanla çapamı aldım geldim bahçeye.
Biraz gözlemledim hangi alanı ekebiliriz diye. Kediler var, çok salyangoz var, çocuklar oyun oynuyor onları engellesin istemedik. Böylece küçük bir alan seçtik ekim için. Benim daha önceden bazı girişimlerim vardı; Güneşköy vardı, TADYA Derneği var, ilk fidelerimi de onlardan aldım. Kendi yetiştirdiğim fidelerim vardı. Aslında Ankara’ya gelmeden önce buradaki ekoloji topluluklarını falan araştırmış, onları bilen biriydim. Buraya geldikten sonra içerisine girip ne kadar varolabiliyorsam çalıştığım bir alan oldu. İşte bu deneyimlerin sonrasında bahçeye de böylece inmiş olduk.
Apartmandaki çocuklar falan ilgi gösteriyor, ‘sen yokken suladım ben’ diyor. Hangi bitki olduğunu soruyor, öğreniyor, ilgililer.
Bu bostandan önce tarım deneyiminiz var mıydı?
Ben Ödemişliyim, patatesi meşhurdur. Çocukluğumdan beri anneanne bahçesinde yetiştim. Bizim orada otlar yenir, ot toplamaya gidilir. Biz pikniğe gittiğimizde anneler hep poşetlerle giderler, dolu dönerler. Çocukluğumuz böyle geçti bizim Anneannemin bahçeli bir evi vardı. Onun bahçesinde herşeyi vardı, incir ağaçları, yer elmaları, asmalar, üzümler herşey vardı. Çocuklukta oradan geliyor toprakla ilişkimiz. Onların eli güzeldi, her diktiği yeşeren ellerden, annemde de anneannemde de vardır bu. Bende o kadar yüksek değil bu. Ben biraz çabalayarak devam ettiriyorum.
Anneannemin bahçesindeki alışkanlık nedeniyle buraya hemen yer elması ektim. Çok yıllık bir bitki her yıl büyüyecek. Bazı yerde de varolanı değerlendirmek gerekiyor. Burada patates var, evde filizlenenleri diktik.
Bostanımızda biberler var, apartman görevlimizin büyüttüğü naneler var. Semizotu, fesleğen, ıspanak, yer elması, biberiye var.
Burada salyangozları ne kadar uzak tutabiliriz, kedileri nasıl uzak tutabiliriz, başka hangi zararlılar gelebilir biraz gözlem için deneyimlere ihtiyaç var. Kardeş bitki yöntemiyle de yararlı böcekleri çekip, zararlıları uzaklaştırmak, birlikte dikim tekniğiyle toprağa azot bağlayıp diğeriyle kullandırtmak biraz onları deneyimleyip bize hangisi iyi gelecek ona bakmak gerekecek. Selçuk teknolojik şeylerle ilgilenir, belki bir sulama sistemi yapabilirim dedi. Damacana koyup damlama sulama gibi birşey yapalım mı diye düşündük. Biz biraz kendi çözüm bulan, kendi üreten kişileriz.
Evde yediğimiz kuruyemiş kabuklarını biriktirip malç olarak kullanıyoruz. Aslına benim bahçede ilk yapmak istediğim şey kompost yapabilmekti. O biraz daha zor. Evde yapıp direk buraya da getirebiliriz. Organik dönüşümü de sağlamış oluruz.
Hani ay dikime başladınız?
Ben biraz geç başladım. Çünkü geçen yıl yağmurlar, fırtınalar durmadı. Domates fidelerimin bazılarını kaybettim. Temmuz gibiydi bahçeye dikime indiğimiz.
Bahçeyi nasıl kullanıyorsunuz?
En çok pandemi döneminde hava almak için kullanıldı. Onun dışında pek kullanılmıyor.
Biz ön taraf kotta olduğumuz için burayı doğrudan göremiyoruz. Bahçeden ıhlamur toplamak istiyorduk, dökülmüştü toplayamadık. Birkaç yıl vadiden toplamıştık. Orada da insanlar toplarken ağaçlara çok zarar vermeye başladılar.
Bu yıl biraz daha gözlemek gerekebilir. Budama gerekebilir, bütün bahçeye bir plan gerekebilir. Mevcut ağaçların hepsini daha verimli hale getirebiliriz. Belki apartmandan başka fikirler gelebilir. Biraz daha aromatik bitkilere, daha kolay bakabileceğimiz, daha ekolojik şeylere yönelebiliriz.
Kediler için bir tarafa kedi çimi ekebiliriz diye düşünüyoruz, oraya gidebilirler. Bizim de kedimiz var, seviyoruz onları.
Kentsel peyzaj alanına da dahil oluyor kent bahçeleri. Apartman bahçeleri, kent bostanları hepsi bir bütün olarak kentsel peyzajı oluşturuyorlar. O yüzden ben meslek olarak da çok yakınım, bu tarz oluşumlara ve araştırmalara. Bir de böyle bir varlığı kullanabiliyor olmamız da önemli, burada kullanabileceğimiz bir alan var. Şu an herşeyin fiyatı müthiş yükselmiş durumda. En azından kahvaltıda bile taze yiyebileceğimiz sebzeyi çıkarabilsek herkes için bu bahçe gayet yeterli aslında.
Yöneticimiz, bahçe başarılı olursa bu alanı büyütebiliriz de demişti. O zaman denemeye başlayalım, biz başlarız katılmak isteyen, güzel oldu büyütelim diyebilir.
Bütün bunları yaptınız, ne hissediyorsunuz?
Denemeden ibaret değil bu büyük bir hayal. Bu ilk adım dediğimiz için deneme diyoruz. Ulaşılabilir, herkesin erişimine açık, istediğimiz herşeyi yetiştirebileceğimiz, bir sınırımızın olmadığı, bize ait olan ve bizimle büyüyecek bir alan. Şu an 6 m2. Taze patates ve biber diğer aromatikler olabilir ama o yer elmasının olması bile beni çocukluğuma götürüyor.
Ankaraya yakın bir yerde kendimize bir yer almak en az 80 km. 80 km’yi git gel, her an yakın olamayacaksın. Karbon ayak izimizi de yükselten bir süreç. Neden hafta sonu o kadar yolu git gel yapalım, burada onu kısaltıyoruz hemen arka bahçemizde. Apartmanın buna yapabilirsiniz demesi de bir şans. Burası çok büyük bir nimet bizim için.
Ben gastronomiyi de çok severim. Mutfağı, aşçılığı, yemekleri de çok severim. Fesleğenler, biberiyeler, orada taze koklayacağınız patatesle marketten aldığınız patates arasında çok büyük bir fark var. Kimyasala maruz kalmıyorlar, biz de kimyasal kullanmayacağız. Daha doğal bir yetiştirme alanı olacak. Belki ileri süreçlerde kompost işin içine girer. Belki yükseltilmiş alanlarda yetiştirme, damlama sulama olabilir.
Ben zaten çok anlam yüklerim böyle şeylere. Bu beni mesleki olarak da doyuruyor. Apartmanla, mahalleyle olan iletişimimi de yükseltiyor.