Çankaya’nın sosyoekonomik zirvesi: Ayrancı’dan yükselen hikâye
Ayrancı, hem geçmişiyle bir hafıza mekânı hem de bugünkü canlılığıyla geleceğe umut taşıyan bir sahne. Her sokağı, her parkı, her kahvecisi bize şunu hatırlatıyor: Çankaya’yı Türkiye’nin zirvesine çıkaran şey sadece rakamlar değil, Ayrancı gibi semtlerin hayata kattığı bu zenginliktir.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun geçtiğimiz günlerde açıkladığı veriler, Çankaya’yı Türkiye’nin sosyoekonomik seviyesi en yüksek ilçesi olarak ortaya koydu. 178 puanlık skoruyla listenin zirvesinde yer alan Çankaya, Kadıköy ve Beşiktaş gibi İstanbul’un köklü ilçelerini geride bırakıyor. Bu tablo, yalnızca rakamlardan ibaret değil; bizim yaşadığımız semtin sokaklarına, parklarına, gündelik hayatına kadar dokunan bir gerçeklik.
Bu ölçümde kullanılan göstergeler farklı sosyo-ekonomik göstergelerden oluşuyor. Ama bu çıplak verilerin ardında asıl anlatılan şey şu: Neden insanlar burada yaşamak istiyor? Neden Çankaya, Ankara’nın kalabalık ve karmaşık dokusu içinde hâlâ bir cazibe merkezi olmayı sürdürüyor? Yanıt, yaşanabilirlikte saklı.
Rakamların arkasında bir hayat
Çankaya’nın sosyoekonomik başarısı, yalnızca bürokrasi koridorlarıyla, büyükelçilik binalarıyla ya da üniversite kampüsleriyle açıklanamaz. Bana göre bunların dışında oturan bir olgu bulunuyor. Üniversiteden 3 sene önce mezun olan biri olarak Ayrancı her zaman Ankara’da yaşamak için ilk tercih edeceğim yer olacaktır. Ayrancı’nın apartman bahçeleri, Portakal Çiçeği Parkı’ndan yayılan serinlik, sabah yürüyüşünde karşılaştığınız tanıdık yüzler… İşte bu detaylar, verilerin soğuk yüzüne sıcak bir hayat ekliyor.
Sosyoekonomik skorun yüksek olması, burada yaşayanların ortalama eğitim süresinin uzunluğu, mesleklerinin niteliği ve gelir seviyelerinin görece istikrarlı oluşuyla ilgili. Ama bu sadece bireysel başarı hikâyeleri değil, semtin ortak paylaşılan kimliği, kamusal alanların varlığı, komşuluk ilişkilerinin canlılığı da bu tabloya yansıyor.
178 puanlık skor kulağa teknik bir ölçüm gibi gelebilir. Ama bu sayı, aslında bizim gündelik hayatımızın toplu bir resmi. Parkta oynayan çocukların kahkahası, apartman bahçesinde akşamüstü yapılan sohbetler, sabah kaldırım kahvesinde gazeteye göz atan bir komşu… İşte bunlar istatistiklerde “yüksek sosyoekonomik seviye” olarak görünse de, gerçekte bir yaşam kültürünü temsil ediyor. Çankaya’nın bu başarısı aynı zamanda tercih edilmenin de göstergesi. İnsanlar burayı seçiyor, çünkü burada yaşam kalitesi yüksek. Eğitim, iş ve gelir bir yana; semtin sunduğu ortak kamusal değerler ve yaşanabilir sokaklar tercihleri belirliyor.
Ayrancı’nın payı
Ayrancı için kullanılan çok sevdiğim bir söz var: “Denizsiz kentin kendinden memnun sahil kenti.” Ankara’nın ortasında, denize en uzak şehirlerden birinde, deniz kıyısındaki bir kent kadar huzurlu, bir sahil kasabası kadar kendine yeterli olmayı başaran bir semt… Bugün Türkiye’nin sosyoekonomik zirvesinde yer alan Çankaya’nın bu başarısında Ayrancı’nın payı bence azımsanmayacak kadar büyük. Çünkü bu semt, kentin sertliğine rağmen kendine has bir yaşam ritmiyle hepimizi içine çekiyor.
Bir yanda geceleri hiç uyumayan sokakları, ışıkları sabaha dek yanmaya devam eden apartman pencereleri, kaldırım kahvelerinde uzayan sohbetleriyle enerjisi hiç bitmeyen bir semt; öte yanda Portakal Çiçeği’nde bir ağacın gölgesinde kitap okuyan bir öğrencinin dinginliği…

Ayrancı’nın belki de en büyük özelliği, sizin ruh hâliniz ne olursa olsun ona bir karşılık bulabilmeniz.
Ne zaman kendinizi yorgun hissetseniz size bir köşe başında huzur sunuyor; ne zaman canlılık arasanız bir cadde köşesinde size hareket veriyor. Bir bakıma semt, her ruhun aynası olmayı başarıyor. İşte burada yaşamak istemenin asıl sebebi bu.
Ayrancı’da yalnızca bir evde değil, farklı hayatların kesiştiği ortak bir hikâyede yaşıyorsunuz.
Kimi zaman bir üniversite öğrencisi çıkıyor karşınıza; sırtında çantası, kafelerde sabahlara kadar ders çalışırken… Kimi zaman genç bir beyaz yakalıya rastlıyorsunuz; öğle arasında hızlıca bir kahve alırken, akşamları iş dönüşü kitapçıların raflarına göz atarken… Kimi zaman da emekli bir bürokratla aynı sokakta yürüyorsunuz; sakin adımlarla semtin eski günlerini hatırlarken. Ayrancı’nın insanları böylesine farklı ama bir o kadar da birbirine dokunan bir mozaiği oluşturuyor.
Bu yüzden Ayrancı, yalnızca bir semt değil; Çankaya’nın sosyoekonomik gücünü hissettiren, ona ruh veren bir merkez. İnsanların “burada yaşamak isterim” demesinin nedeni işte bu kimliktir. Çünkü Ayrancı, hem geçmişiyle bir hafıza mekânı hem de bugünkü canlılığıyla geleceğe umut taşıyan bir sahne. Her sokağı, her parkı, her kahvecisi bize şunu hatırlatıyor: Çankaya’yı Türkiye’nin zirvesine çıkaran şey sadece rakamlar değil, Ayrancı gibi semtlerin hayata kattığı bu zenginliktir.
Çankaya’nın Türkiye’nin sosyoekonomik seviyesi en yüksek ilçesi olması, yalnızca istatistiksel bir veri değil; hepimizin ortak hikâyesi. Burada yaşayanların tercihlerinin, değerlerinin ve günlük hayatlarının toplamı.
Peki biz ne yapacağız? Bu zirveyi yalnızca rakamlarda mı bırakacağız, yoksa Çankaya’yı, Ayrancı’yı herkes için daha yaşanabilir kılmak için adımlar mı atacağız? Belki de yanıt, rakamların ötesine geçip semtin parklarında, sokaklarında, herkesin eşitçe nefes alabildiği bir yaşamı korumakta yatıyor.
