Mustafa Coşar: Ayrancı Ankara’nın kadim semtidir

Çankaya Kent Konseyi Başkanı Mustafa Coşar: 31 Mart yerel seçimleri bize yeni bir davranış biçimini mecbur kılıyor. Geçmiş dönemlerde de birkaç kez olduğu gibi sorumluluğu yerel yönetimlere yüklüyor. Kent konseyleri bu dönemi de böyle bir bakış açısıyla ele alarak birkaç tartışmayı toplum kesimlerine açmalıdır.
1. Yerel yönetim kavramı iktidarın yeniden kurgulanması bağlamında yeniden tartışılmalıdır
2. Kent konseyleri kamusal alan tartışmasını başlatmalıdır.
3. Demokratik katılımı güçlendirecek bir kültürel atmosfer yaratılmalıdır.

Sevgili Mustafa Coşar, Çankaya Kent Konseyi yeni bir döneme başladı, başarılar dileriz. Biz de Ayrancım Derneği olarak beş mahalleyi kapsayan bir çalışmayla bu coşkuya katılmak istiyoruz. Ayrancım Gazetesi okurlarına biraz kent konseyinin yeni döneminden bahseder misiniz?

Böyle bir gazete çalışması hem kent için hem de Çankaya Kent Konseyi için ciddi bir moral kaynağı oldu. Ben de birlikte yürüyeceğimizi söylemek isterim Çankaya Kent Konseyi adına. 

Çankaya kent konseyi bir dönem çalışmalarına ara vermişti. 6. Seçimli Olağan Genel Kurulu’nu 25-26 Mayıs 2019 tarihinde gerçekleştirdi. Kent konseyinin bugüne kadar ki 1 yıllık dönemini iki bölüme ayırıyorum. Kent konseyinin teknik altyapısının, mekanının, personelinin, çalışma koşullarının hazırlandığı ve Ekim ayına kadar süren bir dönem. Sonrası da aslında Çankaya Kent konseyinin öyküsünü yazmaya başladığımız ikinci dönem.

Çankaya kent konseyi öncelikle Maltepe yerleşkesinde yerini aldı, çalışmalarımızı yapabileceğimiz olanaklara sahip olduğumuz bir yer burası. Bu koşulları sağlama konusunda Çankaya Belediye Başkanımız Alper Taşdelen hemen adım attı. Bize çok ciddi katkısı oldu.

Bunun ardından meclislerimizi kurduk. Özellikle 123 mahallenin hepsini kapsamaya çalıştığımız semt meclislerimiz var. 75 mahalleyi kapsayan 8 semt meclisimiz oluştu. Diğerlerini de oluşturmaya çalışıyoruz. 

Bunlar her kent konseyinin yapması gereken, atması gereken adımlar, biz de aynı yolu izliyoruz.

Çankaya Kent Konseyi yönetimi belediye başkanı Alper Taşdelen’le birlikte.

Çalışmalarınızı hedef haline getirmiş bazı eleştiriler var, ne diyorsunuz?

Burada kritik bir tartışmayı açmak isterim. Tarihsel bir eşikteyiz. 31 Mart yerel seçimleri bize yeni bir davranış biçimini mecbur kılıyor. Geçmiş dönemlerde de birkaç kez olduğu gibi sorumluluğu yerel yönetimlere yüklüyor. Ben bu dönemi de böyle bir bakış açısıyla ele almamız gerektiğini, bir tarihsel dönemde kendimizi şu ya da bu görevleri alan insanlar olarak görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Diğer türlüsü çok ciddi bir zaiyatı gündeme getirir. Ülkenin daha demokratik bir yapıya, daha özgürlükçü bir ilişki biçimine kavuşması için bir dönemeçteyiz. Kent konseyleri burada rolünü abartmadan ama küçümsemeden de bir misyon biçmelidir kendisine. Bunun için çaba sarfediyorum. 

Kent konseyleri nedir, ne değildir?

Kent konseyleri çalışmaları bağlamına dönerek kent konseyinin ne olmaması konusunda bazı uyarılar yapmak isterim.

Kent konseylerini bizim dar anlamlı siyaset kültürümüzden kaynaklı zeminler olarak bir siyasal sıçrama tahtası olarak görmemek lazım.

Kent konseylerini dar demokratik kitle örgütü içeriğiyle görmemek lazım. 

Etkinlikler yapan basit bir etkinlik örgütü olarak görmemek lazım.

Siyasetin geçmişten gelen “alkış ve eleştiri paradoksu”na sokarak, kent konseyini belediye başkanını illa eleştirecek ya da illa alkışlayacak gibi görmemek lazım.

Bir siyasi partinin çalışma alanı, propaganda aracı gibi görmemek gerekir. 

Bunlar kent konseylerini daraltıcı, küçültücü ve geriye saran bir mekanizma haline getirir ve o tarihsel eşiğin olanaklarını yaratacak, ufkunu, vizyonunu genişletecek bir zemin olmaktan, heyecan verici bir başlangıç olmaktan uzağa götürür. Bunlara dikkate almak gerekir diye düşünüyorum

Yeni dönem için hedeflerinizden ve yaklaşımınızdan bahseder misiniz?

Önümüzdeki döneme ilişkin yaklaşımım şudur; kent konseylerinin birkaç tartışmayı toplumun tüm kesimlerine açması lazım. Bunları gerçekleştirmeye çalışacağız.

Yerel yönetim kavramı iktidarın yeniden kurgulanması bağlamında yeniden tartışılmalıdır

Birincisi yerel yönetimler kavramı tartışmasıdır. Bu geçmişte de yapılan ama yeniden düşünülmesi gereken bir iktidar tartışmasıdır. Kent konseyleri ve yerel yönetimlerin, sundukları ciddi olanaklarla yatay ve demokratik bir biçimde iktidarın yeniden kurgulanması ve yeni bir deneyim olarak tarih sahnesine çıkması yönünde ciddi bir olanak sunduğunu düşünüyorum. Kent konseyleri bunun küçümsenmeyecek bir aracı ve zeminidir. Öncelikli kişisel yaklaşımım budur.

Kent konseyleri kamusal alan tartışmasını başlatmalıdır

Diğer taraftan, uzunca bir dönemdir hem yerel yönetimlerde hem de merkezi iktidarda bulunan siyasi anlayışın ülkeyi getirdiği biçimlerden kaynaklı çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Bu da yerel yönetimlerin en önemli tartışma ve kendisini üretme alanlarından birisi olan “kamusal alan” tartışmasıdır. Kent konseylerinin fikri düzeyde bir kamusal alan tartışması yapması ve bütün meclislerinde yaygın bir biçimde bunu gündem yapması gerektiğine inanıyorum. 

İlk madde de söylediğim gibi kamusal alanın da yeniden inşası ve talep edilmesi gerekmektedir. Bu sadece kent konseylerine ilişkin bir tartışma değildir. Bir merkezi iktidar sorunudur ama biz yurttaş olarak bunu tartışıp yeniden inşa edilecek zeminde tarif edebiliriz. Kent konseyleri bağlamında kentin sokaklarını, caddelerini yeniden talep etmek, kentlilere açmak ve bu konuda da projeler ve programlar üretmek, kamusal alanın yeniden örgütlenmesi bilincini açığa çıkaracak bir alan sunuyor bize. Bu çerçevede “kamusal alan” tartışmasını kent konseylerinin başlatacağı ve bütün kentlerimize bir öneri olarak sunacağı bir zemin olarak görüyorum.

Demokratik katılımı güçlendirecek bir kültürel atmosfer yaratılmalıdır

Geçmişten beri gelen bir davranış biçimimiz var; demokratik katılım noktasında aslında sandıksal demokrasinin önümüze getirdiği ve bir oy fazla alanın kazandığı, bir oy eksik alanın kaybettiği bir katılım ilişkisi var. Bence kent konseyleri bu sürece, bu yaklaşıma ciddi bir eleştiri getirmeli ve kazanma kaybetme ikileminin dışında, toplumun yeniden kendisini birarada yaşadığını hissedebileceği, bu arada yeni motivasyonlar ve çalışmalar yapabileceği bir fikri yaklaşım oluşturmalıdır. Ben demokratik bir kültürün yaratılması açısından müzakere yaklaşımının, birbirini ikna etme arayışının merkeze konulduğu demokratik bir işleyişin kent konseyleri açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Birileri bunu siyaset yapmanın ya da siyaseti yönetmenin bir manüpilasyon aracı olarak görebilir ama ayrışma siyaseti her alanda gündemde ve bu toplumları birbirinden uzaklaştıran ve düşmanlaştıran bir zemin oluşturuyor. Bizim bunu ortadan kaldıracak bir kültürel atmosfere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. 

Kent konseylerinin geçmişi yeni değil. Buna rağmen hala bir fikirsel altyapı eksikliğini dile getiriyorsunuz, değil mi?

Kent konseyleri biliyorsunuz 1992’de Rio’da Yeryüzü Konferansı’ndan sonra Türkiye’de yasal mevzuata girmiş ve 2006’da resmi gazetede yayınlanmış ve ciddi bir biçim olarak Türkiye’nin yerel yönetimler gündemine girmiş iyi bir uygulama. Bu çalışmayı yürüten örnek gösterilecek yerler var. Ama kent konseylerinin kendisini bir siyasal anlayışla değil toplumun örgütlü örgütsüz tüm kesimlerini birarada tutabilme ve bunların hem fikir geliştirme hem bir proje geliştirme hem de bu projelerini bir deneyim olarak yaşayabilmelerine olanak sağlayan yatay bir yapı olmasından kaynaklı çok ciddi olanak sunduğunu düşünüyorum.

Türkiye açısından baktığımızda iki bine yakın belediyemiz var, iki yüz elli civarında kent konseyi olduğunu ve yüz ellisinin şöyle ya da böyle çalıştığını düşünürsek aslında bu işte de ne kadar işin başında olduğumuz görülüyor.

Kent konseylerinin bu dönemde yerel yönetimlerin dönüştürücü gücünün tekrar hissedildiği bir dönemde yerini alması gerekir. Bunun da basit, etkinlik yapma düzleminde değil –piknik yapmak, kermes yapmak, sinema günleri düzenlemek– bunları reddederek söylemiyorum ama varoluş gerekçesini ve vizyonunu buradan kopartarak düşünsel bir zemine daha güçlü biçimde müdahale edebilecek bir olanak olduğunu görmemiz gerekir. 

Güzel taraflarından birini daha söyleyeyim, 31 Mart’tan sonra yeni bir farkındalık kazandı bu; bir iyimserlikten bahsedebilirim size. Kent konseylerinin ortak deneyim oluşturmak için kurduğu yapılar var. Bu platformlarda çabalarını ciddi olarak arttırdılar. Cumhuriyet Halk Partisi de bu konuda ciddi adımlar attı, tüm belediyelerine anketler göndererek kent konseyleri konusunda bilgi istedi. Diğer partilerde de bu anlamda çok ciddi çabalar var. Bu çabalardan ben çok umutluyum. 

Önümüzdeki dönem için Sanayi 4.0 çalışmalarıyla da bağlantılı düşünerek kent konseyimiz çok ciddi çalışmaları gündemine aldı.

Gündem: iklim, su, enerji ve gıda

Biz 4 ana konuyu stratejik sorun ve çalışma alanı olarak gördük. Bunlar iklim, su, enerji ve gıda. Bu dört ana konuda ulusal düzeyde araştırma çalışmaları yapmasını önümüze koyduk. Semtlerimizden bunu destekleyecek çok ciddi geri dönüşler alıyoruz. 

Kent Akademisini kuruyoruz

Kent çalışmaları konusunda bilimsel bir merkezin oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için bir “Kent Akademisi” çalışmamız var. Bunun için bir danışma meclisi kurarak hangi konularda çalışmalar yürüteceğimize, önceliklerimize karar vereceğiz. 

Bu çalışmaların bir erken müjdecisi olarak Ankara Üniversitesi DTCF dekanlığı sosyoloji bölümü aracılığıyla bizimler bir protokol imzalama noktasına geldi. Bütün mahallelerimizde sosyoloji öğrencilerinin ve akademisyenlerinin çalışmalar yürüteceği bir Çankaya düşlüyoruz.

Yaşam Dostu Ekolojik Köy

Yaşam Dostu Ekolojik Köy” projemizle birkaç bin dönümlük örnek alan yaratarak hem yaşlılar, hem engelliler, hem de gençlerin bir arada üretip, tüketebileceği bir örnek yaratacağız.

Sıfır Atık 

Sıfır Atık” konusunda çalışma başlatacağız. Bunun içinde önemli projeler geliştiriyoruz. 

Proje Fabrikası kurduk

Yine üzerinden önemle durduğumuz bir “proje fabrikamız” var. Sosyal inovasyonu gerçekleştirmek için bölgesel kalkınma konusunda özellikle dezavantajlı gruplara proje yazma ve uygulama eğitimi verecek bir fabrika kurduk. Bu da önemli çalışmalar yapıyor.

Çankaya Kent Konseyi başkanı Mustafa Coşar

Ayrancı’nın kentin hafızasına, belleğine, yaşanmışlığına ilişkin çok ciddi değerleri var.

Ayrancı bölgesi sizin de çalışma alanınızı kapsayan beş mahalleden oluşan bir bölge. Ayrancı semt meclisi çalışmamız var, bir dönem sizlerin de içinde olduğu, başta muhtarlar olmak üzere çok katkı koyan kişiler, çabalar oldu. Ayrancı semt meclisini oluşturmak için bir geniş katılımlı toplantı yaptık. Hep birlikte tartıştık, birlikte karar verdik. Nisan başında Ayrancı semtinin en geniş bileşenleriyle, bölgeye dair önerisi olan herkesin katılabileceği bir toplantı yapacaktık. Bunu ertelemek durumunda kaldık ama normal düzene geçtiğimizde ilk planlamamızda yer alacak. Bölgemizdeki beş mahallemizdeki herkesi bu çalışmaya davet etmek isterim. Bundan sonra artık semt meclisimizi oluşturacağımız genel kurulumuzu yapacağız.

Ayrancıyı tarif etmek gerekirse; Ankara’nın kadim semti olarak tarif etmek isterim. Orada kentin hafızasına, belleğine, yaşanmışlığına ilişkin çok ciddi değerler var. Sanatçısından, düşün insanına, kültürel yaşam zeminlerine kadar insanların hayatlarında bıraktığı izlere kadar benim de bir dönem yaşadığım bir semt olarak diğer semt meclislerine örnek olacak, öncülük edecek, fikir geliştirecek bir çalışma olacak.

Bir davetimde Çankaya kent konseyi çalışması için. Biz bir yıllık çalışmalarımızın raporunu vereceğiz paydaşlarımıza. Eleştiriler, öneriler bizim için çok geliştirici olacak. Özellikle burada andığımız projelere ilişkin fikirleri önemlidir.

Bir de çalışma yönergemizi güncelleyeceğiz. Bunun için kent konseyimiz uzun çalışmalar, çalıştaylar yaptı. Bunu hayata geçirmek içinde her türlü öneriye açığız. Yeter ki, birlikte çalışabilelim.

Mahalle baskısı

Ayrancı, bence Ankara’nın en güzel semti. Aslında “en güzel semti” demek Ayrancı’yı tam anlatmıyor. Başka çok daha iyi özellikleri var hatta. Mesela yeşil olması, mesela “yakın” olması, mesela “rahat” olması, mesela insanların birbiriyle selamlaşıyor olması…. Bunları “mahalle baskısı” zoruyla söylemediğimden emin olabilirsiniz.

Devamını oku

Dayanışmanın Ayrancı Halleri

Semtte bir dükkan, dükkanın içinde Ayça, Ekim, Selin ve Simin, dört kadın harıl harıl çalışıyorlar. Ne mi yapıyorlar, sosyal medyadan araştırarak öğrendikleriyle sağlık çalışanlarına ve ihtiyacı olanlara yüz siperliği yapıyorlar.

Özel birşey kullanmıyorlar; asetat, paça bandı, kapı altı süngeri ve zımba. …

Devamını oku