Ev yemeklerinin dile geldiği yer: İclal Mutfağı

Burası sadece bir lokanta değil, yıllardır mahalle sakinlerinin ev yemekleriyle buluştuğu, güvenle kapısından içeri adım attığı bir yuva gibi. Bu özel mekânın kurucusu İclal Hanım, aslında emekli bir memur. Ancak o, emekli olduktan sonra hayalini gerçeğe dönüştürerek, sevgiyle yaptığı yemekleri mahalle halkıyla paylaşmaya karar vermiş ve bu süreçte kendi küçük mutfak ailesini de oluşturmuş. 

İclal Mutfağı (Güvenlik Caddesi)

İclal Hanım’ın mutfağı, ticari kaygılardan çok, insanlara iyi yemek sunma ve bir arada olma duygusuyla şekillenmiş. Ayrancı’ya duyduğu sevgi, yemek yapmaya olan tutkusu ve insanlara dokunma isteğiyle, yıllardır bu işi ilk günkü heyecanıyla sürdürüyor. Mahalle esnafıyla güçlü bağlar kuran, müşterilerini ailesi gibi gören, çalışanlarına bir iş kapısı açarken onları mesleğe kazandıran bu güçlü kadının hikâyesi, aslında sadece bir lokanta hikâyesi değil; Ayrancı’da emek, sevgi ve dayanışmanın en güzel örneklerinden biri.  

Bendeniz sonradan Ankaralıların tesadüf sonucu keşfettiği ve müdavimi olduğu bu şirin lokantayı sizlerle paylaşmak için İclal Hanım’ın serüvenini burada anlatmaya niyet ettim. Sağ olsun o da beni geri çevirmedi.  

Benim için ayrıca önemine gelince, bu sıcak ve samimi lokanta, yeni taşındığım bu şehirde kendimi yabancı hissettiğim anlarda adeta bir sığınak oldu. Ev yemeğinin sıcaklığıyla içimi ısıtan, en mutlu anlarımızı kutladığımız ve şehre yeni gelen herkesi koşa koşa getirdiğim, günümü güzelleştiren bir yer haline geldi.  

İclal Mutfağının sahibi İclal Aydın

Buyurun efendim, İclal Hanım’ı dinleyelim. 

Merhaba İclal Hanım, sizi biraz tanıyabilir miyiz, bize kendinizden bahseder misiniz? 

Doğduğum yer, Kayseri-Pınarbaşı, Karakuyu. Ama 8 yaşından beri Ankara’dayım. Tahsil hayatımı Ankara’da tamamladım. İlkokul, ortaokul, üniversite hepsi Ankara… Ankaralı sayılırım aslında. Üniversitede iktisat okudum, emekli memurum. Emekli olduktan 10 yıl sonra da burayı açtım. Yaklaşık 18 yıldan beri de burada çalışmaya devam ediyorum. 

Emekli olduktan 10 yıl sonra tekrar çalışmaya karar verip “İclal Mutfağı”nı açmışsınız. İşe başlama serüveniniz nasıl oldu? 

Ben emekli olduktan hep başka bir şeyler yapma hayali içindeydim. Her zaman misafir ağırlamayı çok sevdim, misafirler için yaptığım yiyecekler çok beğenilirdi. En iyi yaptığım şey nedir düşündüm: Bir tane yemek yapayım, yanına da pasta, çörek, börek yapayım diye niyetlendim. O arada çocuklar da büyümüştü, artık rahatça çalışabilirim dedim ve İclal Mutfağı’nı açmaya karar verdim. 

Tabi ben iktisat mezunu, emekli bir memurum, eğitim olarak bakınca aslında yemekle bir alakam yoktu ama yemek yapmak her zaman kişisel hevesimdi ve halen de öyle.  

Ayrancı benim aşkım  

Ayrancı’yı neden seçtiniz?  

Ayrancı Ankara’da en sevdiğim semt.  Burada genci ve yaşlısıyla yalnız yaşayan epey komşumuz var.   

Onlara ev yemeği, anne yemeği, sağlıklı yemek ulaştırayım istedim. Bu işe aslında ticaretten çok biraz sosyal sorumluluk projesi gibi baktım.  

Ticaretten hiç anlamam zaten, herhalde bu da memurluktan gelmemle alakalı. Para alırken hâlâ utanıyorum. Burayı açalı yaklaşık 18 yıl oldu, ama kasada para alırken hâlâ bunalıyorum; hiç hoşuma gitmiyor.

Tek hedefim işe yaramak, iyi bir şey yapmaktı. Bu yüzden başladım ve çok şükür, hedefime ulaştım. Hiçbir zaman hırslı biri olmadım, sadece yaptığım yemeğe odaklandım. Asıl amacım her zaman sağlıklı yemekler yapmaktı. Kâr edip etmemek benim için ikinci planda oldu.  

Peki ekibiniz İclal Hanım? Biraz ekibinizden bahseder misiniz?  

İlk açıldığımızda ekibimizde 6 kişi vardı. Şunu da eklemek gerekir, biz burayı 3 kardeş kurduk, 2 yıl sonra kardeşlerim ayrıldı, ben onlarsız devam ettim.  O zamandan beri; 18,5 yıldır mutfak ekibi hemen hemen aynı, ekibimizle aile gibiyiz. Aile müessesi demek daha doğru bizim için.  

Ekibimde kimse mesleğe profesyonel olarak başlamadı, hepsi burada yetişti. Burada çalışan personelleri de en başta seçerken evde oturanları, daha önce hiç çalışmayan kişileri seçtim.  Onlar, mutlaka çalışmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu anlasınlar istedim. Kadınların kendi parasını özgürce kazanıp harcaması, o duyguyu tatmaları… En büyük dilediğim oydu.  

Ben de profesyonel değildim yemek konusunda, ben de bildiklerimi öğrettim onlara. Ben de iyinin daha iyisinin peşindeydim. Arkadaşlarım da çok güzel uyum sağladılar bana ve beni geçtiler.  Benden daha iyisini yapıyorlar şimdi. Çok temiz çok güzel insanlarla çalışıyorum. 

Bir de aile fertleri de işin içinde. Eşim ve çocuklarım da kendi başka işleri de olsa onların da desteği oluyor.  Bu iş yardımlaşma olmadan olmaz.  

“Sadece ekip değil aile gibi olan, Ayrancı halkı da ailem gibi.” 

Biraz lokantadan bahsedelim; gündelik işleyiniz nasıl İclal Hanım? Neler pişiriyorsunuz? 

Günlük olarak lokantada toplam 42 çeşit ürünümüz var; iki çeşit ana yemek, zeytinyağlılar, tatlı ve kurabiye çeşitlerimiz ve salata çeşitlerimiz. Bunların hepsi günlük olarak çıkıyor ve her ürün bir tencere, birer tepsi olarak çıkıyor.  Seri üretim şeklinde yapmıyoruz. Bir ürün bitince o gün tekrar yenisi yapılmıyor. Aynı ev gibi aslında. 

Aylık menüler hazırlıyoruz, 1 ay boyunca ne yapacağımız belli oluyor.  Bir et ağırlıklı bir sebze ağırlıklı olmak üzere iki ana yemek oluyor. Çorba, pilav, et kavurma bunlar her gün oluyor.   

Peki, biraz daha Ayrancı’dan devam edelim. Ayrancı’da mahalle ile ilişkileriniz, mahalle esnafı ile ilişkileriniz nasıl? 

Mahalle esnafıyla ilişkilerim çok iyi. Zaten tüm alışverişimi esnaftan yaparım. Karşımdaki manavdan, karşımdaki marketten günlük alışverişimizi yaparız. Bakliyat gibi bazı ürünleri toptan aldığımız için büyük tedarikçilerden temin ediyoruz. Ancak özellikle sebzemizi esnaftan alırız; anında alınır ve tüketilir. Benim stoğum yoktur.

Ben de burayı keşfettiğimden beri her geldiğimde onu fark ediyorum, çoluğu çocuğuyla ailecek gelen insanları çok görüyorum. 

Bekarken gelmeye başlıyorlar, evleniyor, çocuğu doğuyor ve onunla geliyorlar.  Can var, benim ilk torunum derim, şimdi 18 yaşında. Hiç unutmuyorum, Can’ın annesi, Can’a hamileyken bizim eski küçük dükkâna geliyor. Aile fertlerinin de lokantadaki yemeği yediğini görünce güvenip temizdir diye geliyorlar.  

Ben de o gün uydurup bir lahana çorbası yapmışım, kendi kafama göre şunu koyarsam şu olur diyerek. Onu yemişlerdi. Çok beğendiler ve ondan sonra hep gelmeye başladılar ama ben o lahana çorbasını bir daha aynı lezzette yapamadım

Burada aile gibiyiz ve bu çok güzel.

Peki bu semtte yaşamak burada işletme sahibi olmak size ne hissettiriyor? 

Ayrancı, Ankara’nın simgelerinden biri; eski bürokratların oturduğu, nezih bir semt. Ayrancı’ya sonradan gelen de buraya uyumlanıyor.   

Aslında evlilik döneminde, eşim de ben de memur olduğumuz için yaşamımız hep lojmanlarda geçti. Memurken bir dönem burada Ayrancı’da lojmanda oturdum. Kendi evimize geçtikten sonra temelli burada yaşamaya başladık. Ayrancı’da aile gibiyiz ve aile olmak çok güzel.  

Ayrancı’ nın eski günlerinden güzel bir anınızı sorsam aklınıza ilk ne geliyor? 

Ayrancı’da oturduğumuz ilk yıllarda lojmanda kaldığımız zamanlar, Şimşek Sokak’ın o karlı geceleri aklıma gelir. Çam ağaçlarına karlar yığılmıştı, o milenyum döneminde müthiş bir Şimşek Sokak vardı. O eski hali çok güzeldi. Şimdi çok kalabalıklaştı. Çok özel bir sokaktı, çift yönlü, çok güzel bir sokaktı; şimdi ise oldukça kalabalıklaştı.

Peki İclal Hanım, eklemek istedikleriniz var mı?  

Burayı şimdiki aklımla 18,5 yıl önce açsaydım, hedeflerim çok daha farklı olurdu. Ben sadece işe yaramak için açmıştım ve hedefimi fazlasıyla tutturdum. Bundan sonra nasıl olur? Tabi artık 18,5 yıl bu iş için uzun bir süre. Bu süre boyunca her gün buradaydım, hâlâ da buradayım. Çok mutluyum çalıştığım için ancak bazen çok yorgun oluyorum. Artık bırakmam gerektiğini düşünüyorum bazen ama ben, insanlara verdiğim hizmette aksama olduğunda bırakırım gibi geliyor.

Gerçekten insanların yüzünde mutlu bir ifade ile buradan çıkarmak, o kadar büyük bir mutluluk ki, tüm yorgunluğunuzu unutuyorsunuz. İyi niyetle, dürüstlükle, severek yapılan her işin geri dönüşü çok güzel oluyor ve mutluluk veriyor insana.

Çalışmak çok güzel, baktığınızda ben iki emeklilik dönemi çalışmış oluyorum. İlk işe başladığınızda o 20 yıl hiç geçmeyecek gibi geliyor. Ondan sonra bir an önce emekli olmayı iple çekiyorsunuz, zannediyorsunuz ki emekli olunca yapamadığınız her şeyi yapacaksınız. Ama öyle değil hayat… 

Aslında hayat; yaşadığınız günün tadını çıkarabiliyorsanız ya da çıkarmaya çalışıyorsanız güzelleşiyor.   

Babam hep ‘Aklı olanın nasibi olur’ derdi. Allah’ım, aklı vermiş, fikir vermiş, sağlıklı bir beden vermiş. Bunu gerektiği gibi kullanmak lazım. Olumsuz şeylerden uzak durmak, onlara odaklanmamak lazım. O zaman hem yaptığınız işin getirisini görüyorsunuz hem de hazzını yaşıyorsunuz.

Güzel bir şey yaptığımı düşünüyorum, iyi ki de yapmışım diyorum. Ayrancı çok güzel bir semt, Ayrancı insanı çok güzel, burada yaşadığım için çok mutluyum ve çok da şanslıyım.

Dilerim herkes dilediği gibi, istediği gibi yaşasın.

İCLAL MUTFAĞI
İclal AYDIN
Güvenlik Caddesi No:67/D A.Ayrancı
(0312) 426 60 44
@iclalmutfagi 

Bir idealin peşinde: Artopia Sanat Galerisi

Sanatla kurulan yol, bazen yalnızca düşünsel üretimle değil, fiziksel mekânlarla da ete kemiğe bürünür. Artopia Sanat Merkezi, tam da böyle bir üretimin ürünü olarak Ayrancı semtinde, Cinnah Caddesi’nde doğdu. Burada, bireysel bir düş ile kamusal bir sorumluluk kesişiyor; sanat, mahallenin dokusuna usulca karışıyor.

Artopia’nın kurucuları Sevgi Yılmaz-Mehmet Yılmaz

Artopia’nın kurucuları (Sevgi-Mehmet Yılmaz), için sanatla yolculuk, çocukluk yıllarında çizgi romanların renkli dünyasında atılmış bir ilk adımla başlamış. Zamanla duvarlara asılan ilk tablolar, yerlerini yüzlerce eserin oluşturduğu bir koleksiyona bırakmış. Onlar için estetik bir beğeninin ötesinde; yaşama dair bir duruş, bir varoluş biçimi haline gelen bu süreç, onları kendi sanat mekânlarını kurmaya yönlendirmiş.

Artopia isminin kökeni de yolculuğun bir özeti gibi. “Art” ve “Utopia” sözcüklerinin birleşimiyle türeyen bu ad, sanatın taşıdığı idealist yükü ve düşlenen dünyaları çağrıştırıyor. Mehmet Ali Bey, Mülkiye yıllarında aldıkları ağır siyaset felsefesi dersleriyle, Platon’dan Campanella’ya kadar ütopyacı düşünürlerin dünyasında gezindiklerini anlatıyor. Mülkiye yıllarında edindikleri ütopya düşüncesinin, sanatla birleşerek Artopia’da vücut bulduğunu söylüyor: “Öğrencilik dönemimizde ütopya hep konuştuğumuz bir şeydi. Şimdi sanatla bütünleşerek bu özlem somut bir mekâna dönüştü.

Sanatı yalnızca bireysel bir uğraş olarak değil, toplumsal bir sorumluluk olarak gören Artopia, galericiliği, sivil toplumla sanat arasında bir köprü inşa ediyor. Kuruculardan Mehmet Ali Yılmaz, aynı zamanda Mülkiyeliler Birliği Başkanlığı görevini yürütüyor. Bu iki sorumluluğun birbirine paralel ilerlediğini belirterek, “Orası da burası da kamusal iş baktığımızda” diyor. Ona göre, “Sanat, hayatı ve yaşantıyı takip eder.” Bu anlayış, hem koleksiyonlarındaki seçimlere hem de galeri programlarına sinmiş durumda.

Artopia Sanat Galerisi

Artopia’nın Ayrancı’da, özellikle Cinnah Caddesi gibi güçlü bir aks üzerinde konumlanması da rastlantı değil. Kuruculardan Sevgi Yılmaz, Ayrancı’nın çocukluğunun geçtiği bölge olduğunu belirterek, galerinin mekânsal belleği ile kendi geçmişi arasında gizli bir bağ kuruyor: “İlkokulu, ortaokulu, liseyi burada okudum. Kaykayla dolaştığım sokaklarda şimdi bir sanat mekânı açmak, benim için çok özel bir his.

Galeri, sadece bir sanat mekânı değil; aynı zamanda bir yaşam alanı. Kurucular, eş olmanın yanında iş ortağı olmanın getirdiği profesyonel uyumdan söz ediyor. Sevgi Yılmaz, “Buraya adım attığımızda iş ortağı kimliğimiz öne çıkıyor” derken; Mehmet Ali Yılmaz ise, yıllardır hayatı birlikte paylaşmanın getirdiği kader birliğinden söz ediyor Koleksiyonerlikten galericiliğe geçiş, sanatın farklı yüzleriyle temas etmeyi de beraberinde getirmiş. Artık sadece almak değil, satmanın, paylaşmanın ve temsil etmenin sorumluluğunu taşıyorlar.

Ayrancı ile kurdukları ilişki şimdilik yeni yeni filizleniyor. Mahalle sakinlerinden gelen sıcak tepkiler, galerinin geleceği için umut verici bir tablo çiziyor. “Burada daha ne sürprizlerle karşılaşacağız bilmiyoruz” diyorlar, ama hissettikleri şey belli: Potansiyel yüksek. Sevgi Yılmaz, “Bir ressamla iletişim kuracağız diyoruz, bir bakıyoruz, bir arka sokakta atölyesi var” diyor. Mehmet Ali Yılmaz ise Ayrancı’yı, geçmişten bugüne galerilere ve sanatçılara ev sahipliği yapmış, Ankara’nın kültürel kalbi olarak tanımlıyor.

Söyleşiler, sanatçı buluşmaları ve sergilerle Ayrancı’daki kültürel mirasa katkıda bulunmayı hedefliyorlar. En önemlisi, Artopia’nın herkesin rahatça gelip bir çay kahve içebileceği, sanatla iç içe keyifli vakit geçirebileceği sıcak bir mekân olması arzusu. “Kapımız her zaman açık” diyorlar. Artopia Sanat Merkezi, sanatı hayatın doğal bir parçası haline getiren, küçük ama güçlü bir adımın hikâyesi olmaya devam ediyor.


Artopia Sanat Galerisi
Cinnah Caddesi No: 64/A Y.Ayrancı – Ankara
0533 743 20 68
artopiagaleri@gmail.com

Ayrancı’da hayat var

Ankara’nın göbeğinde bir huzur yeri var desem, “Hadi canım, Kızılay mı?” diyen çıkar. Değil. 

Tunalı desen gürültü, Bahçeli desen karmaşa. Benim huzurumun haritadaki yeri net: Aşağı Ayrancı. 

Sekiz yıl önce taşındım buraya. O gün bugündür mahalleyle bütünleştim. Aslında ben hep mahalle kültürüyle büyüdüm. Çocukluğumda annem camdan bağırırdı: “Aliiii, eve gel!” Şimdi evin alt katından ses geliyor: “Ali Bey, çöpçü geçmeden atsanız iyi olur.” İkisi de aynı sıcaklıkta, sadece biri biraz daha medeni. 

Aşağı Ayrancı’da sabahlar seremonidir. Evin kapısını açar açmaz hayatla tokalaşırsın. 

Sokağı süpüren görevliyle karşılıklı günaydınlaşılır. Bu günaydın öyle sıradan değil; göz altlarından anlaşılan “Gece zor geçti ama hayattayız” bakışı eşliğinde bir dayanışma selamıdır. 

Manavı geçemezsin selamsız. “Portakallar taze, abim sana göre seçtim” diyerek gönül koyar, teklif gibi görünen bir tür mahalle baskısı uygular. Reddedersen suçluluk duygusu bedava yanında gelir. 

Sokak kedileri var bir de. Her sabah yolumu gözlüyor gibiler. Aramızda belli belirsiz bir anlaşma var. Ben miyavlamıyorum, onlar konuşmuyor ama sabah selamımız eksik olmuyor. Sokak köpekleri ise benden bisküvi bekliyor. Bir gün getirmemeyi denedim, resmen surat ettiler. Şehirde barınak yok belki ama gurur var. 

Foto: İrena Mensikova

Burası öyle bir yer ki, bakkal kimliğini değil, çocukluğunu tanıyor. Apartman komşusu kimin çamaşır suyunu kullandığınızı göz kararı bilir. Apartman toplantıları şikayet değil, şakalaşma seansıdır. Ve mahallede her şey “biz”le başlar, “komşularla” devam eder. 

Aşağı Ayrancı’da hayat, modern şehrin içinde küçük bir vaha gibi. Burada hava soğuyunca kapılar açılır, “çocuklar bizde oynasın” denir. Biri hastalanınca fırına gidip onun için sıraya giren çıkar. Gül gibi geçinilir, arada kavga da olur; ama ertesi sabah manavdan domates alırken barışılır. 

Kısacası, Aşağı Ayrancı bana sadece bir adres değil, ait olma hissini verdi. Büyük şehirde kaybolmamayı, bir “günaydın”ın ne kadar değerli olduğunu hatırlattı. Herkesin bir Aşağı Ayrancı’sı olmalı; adı başka olsa da, içinde aynı sıcaklık olmalı. 

Çünkü bazı yerler sadece yaşanmaz, hissedilir. Benim için orası burası.

Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner Ayrancı ve Aziziye mahallesini ziyaret etti

Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner Nisan ve Mayıs aylarında Ayrancı bölgesi muhtarlarını ziyaret etti.

2024 yerel seçimlerinde Çankaya Belediye başkanı seçilen Hüseyin Can Güner, bölge bölge Çankaya muhtarları ile toplantılar yapmıştı. Bu çerçevede Ayrancı ve Çankaya bölge muhtarlarıyla 17 Ocak 2025 tarihinde bölge toplantısı yapıldı. Toplantıya katılan muhtarlarımız mahalleleriyle ilgili sorunları ve mahalle sakinlerinin beklentilerini belediye başkanımıza ilettiler.

Bölge toplantılarının ardından ilk olarak 16 Nisan 2025 tarihinde Ayrancı Mahallesini ve mahalle muhtarımız Elif Doğan‘ı ziyaret eden Hüseyin Can Güner mahalle sakinleri ve esnafla da biraraya geldi. Mahalle sakinleriyle ve esnafla görüşen Güner’e temizlikten memnun olduğunu belirten vatandaşlar, asfalt onarımları ve mahallenin çevre düzeniyle ilgili taleplerini iletti.

Ayrancı mahallesi muhtarımız Elif Doğan’ı ziyaret
Ayrancı Salih Alptekin Ortaokulunu ziyaret
Ayrancı Pablo Neruda Parkı

Çankaya Belediye başkanı Hüseyin Can Güner 6 Mayıs 2025’de ise bu defa Aziziye mahallesini ve mahalle muhtarımız Güldane Tenç‘i ziyaret etti. Mahalle sakinleriyle ve esnafla görüşen Güner’e asfalt onarımları, çöp konteynerleri ve bunların temizliği, ilaçlanması ile sokak hayvanları konusundaki dilek ve şikayetler iletildi.

Aziziye mahallesi muhtarımız Güldane Tenç’i ziyaret
Aziziye Mahallesinde esnaf ziyareti
Aziziye Mahallesi Hoşdere Caddesinde vatandaşlar temizlikten memnuniyetlerini ve asfalt onarımları ile çevre düzeniyle ilgili taleplerini iletti.

Ayrancım Gazetesi 3. Fotoğraf Yarışması

1. Yarışmanın Adı: Ayrancım 3. Fotoğraf Yarışması

2. Yarışmanın Konusu ve Amacı:

a. Yarışmanın konusu: “Ayrancı’nın Renkleri”dir.

b. Ayrancım Gazetesi’nin üçüncü kez yapacağı fotoğraf yarışması “Ayrancı’nın Renkleri” konusunu ele alarak semtin sokaklarındaki duvarlar, çiçekler, tabelalar, pazar yerleri gibi renkli anları çalışılabileceği gibi aşağıdaki temalardan yararlanılabilir.

Kaldırımda Bir Dünya: Ayrancı (Sokak lambası, kaldırım çatlakları, park eden bisikletler gibi küçük ayrıntılardan semtin hikâyesini bir karede anlat)

Ayrancı’da Sabah ve Akşam (Aynı yerin sabah ışığı ve akşam saatlerindeki hali; günün farklı ruhlarını yakala)

Ayrancı’nın Işıkları (Gece çekimleri: Sokak lambaları, apartman ışıkları, vitrin yansımalarını kadrajına al)

Gölgedeki Ayrancı (Güneşin ve ışığın oluşturduğu gölgeler: duvarlar, merdivenler, ağaçlar… Ayrancı’nın gün içindeki sessiz dilini göster)

Ayrancı Mevsimi (İlkbahar çiçekleri, yaz güneşi… Mevsimlerin Ayrancı üzerindeki izlerini keşfet)

Bu başlıklar altında kendi perspektifinden çektiği fotoğrafları bizimle buluşturmak isteyen herkese açıktır. Her bir kategori, Ayrancı’nın farklı bir yüzünü gösteriyor. Amacımız; bu semtin zamanını, ışığını, rengini ve duygusunu farklı renklerle belgelemek.

3. Yarışma Organizasyonu: Yarışma Ayrancım Gazetesi tarafından düzenlenmektedir. Sponsorlar Ayrancım Derneği tarafından belirlenecek ve ayrıca belirtilecektir.

4. Yarışma Kategori/Bölümleri: Yarışma; Dijital (Sayısal) Renkli veya Siyah-Beyaz fotoğraf olarak tek bölümlüdür. Renkli veya Siyah-Beyaz, tüm fotoğraflar bir arada değerlendirilecektir.

5. Yarışma Koşulları:

a. Yarışmaya katılım ücretsizdir.

b. Yarışmaya gönderilen fotoğrafların Ayrancı Semti Mahalleleri (Ayrancı, Aziziye, Güvenevler, Güzeltepe ve Remzi Oğuz Arık Mahalleleri) sınırları içerisinde çekilmiş olması zorunludur.

c. Her katılımcı yarışmaya “Ayrancı’nın Renkleri” kavramının kendisine çağrıştırdıklarını bizlerle fotoğraf disiplini ile anlatan en az 3 (üç)en fazla 10 (on) adet sayısal Renkli veya Siyah- Beyaz fotoğraf ile katılacaktır.

ç. Ödüller her yarışmacının 3 eseri seçilerek yarışmacıya verilecektir.

d. Yarışma; tüm amatör ve profesyonel katılımcılara açıktır. Son Katılım Tarihi itibariyle 18 yaş ve altı katılımcıların Veli/Vasi izin Belgesi/Muvafakatnamesini imzalayarak yarışma sekretaryasına ulaştırmaları gerekmektedir. Bu belgeyi göndermeyen 18 yaş ve altı katılımcılar yarışma dışı bırakılacaktır.

e. Yarışmaya daha önce ya da bu yarışma ile eş zamanlı yapılan başka herhangi bir yarışmada ödül alan ya da bu fotoğrafların kadraj farklılığı ve/veya bir kısmının kesilmesiyle oluşturulan veya renk değişiklikleri yapılarak üretilmiş fotoğraflar katılamaz. Aksine davranış kural ihlali sayılır. Fotoğrafın, sergilenmiş veya yarışma organizasyonu dışında yayınlanmış olması ise yarışmaya katılım açısından engel teşkil etmez

f. Fotoğraflara renk, keskinlik, toz alma gibi bazı işlemler yapılması, kontrast ayarları, kabul edilebilir oranda fotoğrafik müdahalelere müsaade edilir. Fotoğrafın belgesel yapısı değiştirilmemiş olmalıdır. Bu konuda jürinin kanaati esastır.

g. Birden fazla fotoğrafın montajıyla oluşturulan fotoğraflar (kolaj) ve HDR (High Dynamic Range) uygulanan fotoğraflar kabul edilmeyecektir. Cep telefonuyla çekilen fotoğraflar ile insanlı veya insansız hava aracı (drone) vb çekilen fotoğraflar yarışmaya kabul edilir. Fotoğraf çekimi için insanlı veya insansız hava araçlarının (Drone) kullanımına ilişkin tüm izin ve sorumluluklar katılımcıya aittir.

ğ. Birden fazla fotoğrafın yan yana getirilip üretilmesiyle oluşturulan panoramik fotoğraflar ancak aynı zaman zarfında çekilen gerçek görüntülerin kullanılması koşuluyla yarışmaya kabul edilir.

h. Yarışmaya gönderilen fotoğraflarda görülebilecek insanların fotoğrafının çekilmesine ve bir yarışmaya gönderilmesine; fotoğrafın görsel, internet ve basılı yayın organlarında yayınlanmasına izin verdikleri kabul edilir.

ı. Yarışmaya gönderdiği fotoğraf üzerinde, yapıt kendisine ait olmadığı halde kendisininmiş gibi göstermeye ve değerlendirme kurulunu yanıltmaya yönelik her türlü müdahale ve değişiklikler kural ihlali sayılır.

6. Telif (Kullanım) Hakkı:

a. Katılımcı; dereceye giren, sergilenmeye hak kazanmış ve satın alınan fotoğrafların yarışma sonuçlandığı tarihten itibaren, yarışma sonuçlarının duyurusu için internet, görsel ve yazılı basın kanallarında kullanılmasına, yer ve muhteva sınırı olmadan düzenleyici kurum ve bünyesindeki bağlı kuruluşların tanıtılmasında ve yayınlarında isminin ve eser adının kullanılması şartıyla kullanım hakkını verdiğini peşinen kabul ettiğini ve buna bağlı olarak gerek Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, gerekse diğer ilgili mevzuat gereğince ödül alan ve sergilenmeye hak kazanan eserinin/eserlerinin çoğaltma, işleme, temsil, umuma iletim haklarının ve yayımlanma haklarının kullanımı eser sahibi ile birlikte süresiz olarak Ayrancım Gazetesi’ne ait olacaktır. Bu fotoğraflar fotoğraf yarışmasıyla ilgili olarak yarışma kataloğu, Ayrancım Gazetesi ve Sosyal Medya hesaplarında kullanılacaktır. Ayrıca bu fotoğraflar, çıkartılması planlanan 2026 Ayrancı Takviminde de kullanılanacaktır.

b. Bu şekilde kullanılan eserler için, eser sahibi sonradan verdiği izni kesinlikle geri almayacağını ve eserin yukarıdaki şekilde kullanılmasını engellemeyeceğini veya bu izin/muvafakat için düzenleyici kurum ve sponsorlarından ayrıca hiçbir hak ve alacak talebinin olmadığını ve bundan sonra da olmayacağını ve maddi, manevi talepte bulunmayacağını gayri kabili rücu kabul, beyan ve taahhüt eder.

c. Katılımcı, yarışma için gönderdiği / yüklediği fotoğrafların tümüyle kendisine ait olduğunu, kendisi tarafından çekildiğini ve tüm izinlerinin alındığını kabul, beyan ve taahhüt eder. Başkasına ait görüntülerin, olduğu gibi veya kısmen kullanılması durumunda ortaya çıkabilecek telif hakkı ihlallerinin tüm hukuki sorumluluğu katılımcıya aittir.

ç. Yarışmaya gönderilen fotoğraflarda görünebilecek insanların, fotoğrafının çekilmesine ve bir yarışmaya gönderilmesine, fotoğrafın internette ve basılı yayın organlarında yayınlanmasına izin verdikleri kabul edilir. Söz konusu kullanımlardan dolayı ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkların tüm sorumluluğu yarışmacıya aittir.

7. Diğer Hususlar:

a. Yarışma online (çevrimiçi) fotoğraf sistemine göre yapılacağından, alternatif hiçbir gönderi (kargo, elden teslim vb.) kabul edilmeyecektir.

b. Yarışmaya gönderilecek her fotoğrafa bir isim verilmelidir.

c. Yarışma fotoğrafları online (çevrimiçi) olarak ayrancimgazetesi@gmail.com adresine e-posta ile gönderilecektir.

ç. E-postanıza ad, soyad, yaş ve cep telefonu numarasının eklenmesi gereklidir.

d. Yüklenecek fotoğraflar paspartusuz ve kenar boşluksuz olmalıdır. Fotoğraf üzerinde katılımcının kimliğine ilişkin isim, imza, logo, tarih vb. bilgiler bulunmamalıdır.

e. Yarışmaya katılacak fotoğraflar, JPG/JPEG formatında, 150-300 DPI çözünürlükte, 8-12 sıkıştırma kalitesinde kaydedilmeli ve dosyaların boyutları 1 Mb’den az olmamalı, 4 Mb’yi de geçmemelidir.

8. Seçici Kurul :

Mustafa Ertekin (Fotoğraf Sanatçısı)

Nilgün Şahin (Fotoğraf Sanatçısı)

Tuğba Beşel (Fotoğraf Sanatçısı)

Kerem Turgut (Fotoğraf Sanatçısı)

Irmak Dalgıç Bulut (Ayrancım Derneği)

9. Yarışma Takvimi:

Yarışmanın Başlangıç Tarihi :  01/06/2025

Son Başvuru Tarihi: 17/10/2025

Jüri Toplantı Tarihi : 18-19/10/2025

Sonuç Bildirim Tarihi : 20/10/2025

Sergi ve Ödül Töreni Tarihi : 26/10/2025

10. Ödüller

– 3 başarı ödülü (10000 TL x 3)

– 3 mansiyon (4000 TL x 3)

– 10 sergileme (1000 TL x 10)

11. Yarışma Sekretaryası-İletişim:

Yarışmaya ilişkin bilgi edinmek isteyenlerin öncelikli olarak mail yoluyla bize ulaşmalarını rica ediyoruz.

E-posta: ayrancimgazetesi@gmail.com

ABD’nin eski büyükelçiliği ne olacak?

“Semtin dokusunu bozar”

Dilek Metin Sert (49)

Sanat Tarihçi/Kültür Sanat Direktörü

Semtin dokusunu bozar diye düşünüyorum. Trafik artık genel bir sorun Ankara’da. Toplu taşıma konusu ne yazık ki oturtulamadı, bundan sonra da düzeleceği konusunda soru işaretlerim var. Dolayısıyla orada bir otel, hastane vb. yapılması elbette olumsuz anlamda çok etkileyecektir mahalleyi.

“Herşey oldu bittiye getiriliyor, Ayrancı için kaygı verici bir durum”

Hüseyin Kalkan (33)

Esnaf

Ayrancı’nın bilinirliği açısından bir katkı sağlayacağını düşünmüyorum. Zaten Ayrancı, Ankara’nın en önemli yerlerinden birisi. Kendine has bir oturumu, kendine has bir toplumu var. O yüzden bilinirlik açısından Ayrancı’ya bir katkı sağlamaz. 

Altyapı sorununa gelince, altyapısının kaldırmayacağı çok aşikar. Bir anda Ayrancı’ya hiç ait olmayan bir hareketliliğin mahallemizin altyapısınca sorunsuz kabul edilmesi çok olası değil. Bir sürü yeni problemle uğraşmak zorunda kalacağız.

Trafik zaten Ayrancı için –ara sokaklar dahil olmak üzere– çok büyük bir problem. Ana caddelerde zaten yoğun bir trafik var. Ulaşım altyapısı anlamında çok büyük yeni problemler getirir.

Bunun öncelikle iyice bir hesaplanıp ondan sonra projelendirilmesi gerekirdi. Ama maalesef ülkede her şeyde olduğu gibi bu konuda da bir plansızlık var. Her şey oldu bittiye getiriliyor.

Böyle önemli bir arazinin satışının bile çok sonradan ortaya çıkması, bir şeylerin el altından yapıldığını gösteriyor. Ayrancı için kaygı verici tabii ki. Rant uğruna bütün yeşil alanlar talan ediliyor. Biz isteriz ki orada sosyal bir ortamın sağlanabileceği, insanların vakit geçirebileceği bir kültür merkezi, bir konser alanı gibi şeyler yapılsın.  Ama tabii ki yine halka bir şey sormuyorlar.

“Ayrancı’ya yeni sorunlar ekleyeceği kesin”

Tülay Kılıç (51)

Ayrancı’nın zaten birçok sorunu var, bunlara yenileri eklenir. Trafik iyice kitlenir, otobüs gelecek, taksi gelecek diye günümüz beklemekle geçer.

Birincisi trafik sorunu, ikincisi o büyüklükteki bir yerin gürültüsü açısından olumsuz bir etkisi olacağı kesin. Ayrancı bir emekli semti. Buranın düzenini bozacak.

Yani buraya çok hitap etmez öyle bir şey bence. Buradaki insanlar yolda zor yürüyoruz. Yollar dar, kaldırımlar dar. Güven hastanesi bile burada otopark sorununu artırdı. Bu büyüklükteki bir yer Ayrancı’yı kilitler.

“Kesinlikle çok katlı kullanıma açılmamalı”

Can Çokçalışkan (51)

Veteriner hekim

Olumsuz etkiler, bu alanın kamuya ait bir park, yeşil alan olması gerekirdi. Ancak bir kişiye satıldığı ortaya çıktı. Kesinlikle çok katlı otel, konut ya da hastane olmaması gerekir. Bulunduğu yerin halka açık, ağaçları ve yeşil alanı korunmuş, düşük katlı restoran, kafe vb. olarak kullanılmasını isteriz.

“Arsa sahibinin sözünü tutmasını beklerim”

Çiğdem Tiftikçi (44)

Fizik Öğretmeni

Bu arazi Atatürk Bulvarı ile Ayrancı sınırında bir doğal bariyer görevi görüyor, alçak katlı yapılar doğal habitata müsade ediyor ve içinde, berisinde, gerisinde onlarca kuş türünün yaşamasına imkan sağlıyor. Sadece güven hastanesinin bile trafiğe, park yerine nasıl bir yük oluşturduğunu bizzat tecrübe ettik. Arazi sahibinin “Ayrancı’nın dokusuna zarar vermeyecek bir yapı üretme” sözünü tutmasını isterim. Az katlı konutlar ve bol yeşillik benim hayalim..

“Trafiği ve ulaşımı felç eder”

Ceren S. (23)

Mühendis

Otel gereksiz, hastane olursa zaten yoğun olan trafiği ve ulaşımı daha da felç eder. Zaten yakında Bayındır ve Güven Hastaneleri var.

ABD’nin eski büyükelçiliği ne olacak?


Elçilik taşındı, Ayrancı girişindeki binası satıldı

Ankara’nın Ayrancı semtinde uzun yıllar boyunca hizmet veren ve kent hafızasında büyük bir yeri bulunan ABD Büyükelçiliği binası, satışa çıkarıldı ve yeni sahiplerine kavuştu. 

Büyükelçilik binası hem mimarisi hem de Ankara’nın kent belleğinde diplomatik tarihinde oynadığı rol nedeniyle büyük bir sembolik öneme sahipti. 1950’li yıllardan itibaren nice diplomatik görüşmelere, uluslararası etkinliklere ve çeşitli kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapan yapı, birçok Ayrancı sakini için de semtin önemli bir simgesi haline gelmişti. ABD yönetimi, 2013 yılında Ankara’nın Kavaklıdere semtindeki büyükelçilik binasına düzenlenen intihar saldırısının ardından, elçilik yerleşkesinin daha güvenli bir bölgeye taşınması için arazi talebinde bulunmuştu. Ayrıca ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Konsolosluk İşlerinden Sorumlu Elçi Müsteşar Başkonsolos Jayne Howell açıklamasında eski binada vize ve konsolosluk işlemleri için yeterli bekleme alanı olmadığını belirtmiş ve yerleşecekleri yeni binanın, başvuru sahiplerine daha iyi hizmet sunmak ve bekleme sürelerini azaltmak için tasarlandığını söylemişti ardından elçilik binasının Çukurambar’a taşınmasıyla birlikte eski binaya ne olacağı merak konusu olmuştu.

20 Mayıs 1955 tarihli Ecnebi Devletlere Ankara’da Sefarethane ve Konsoloshane İnşa Etmek Üzere Meccanen Arsa Tahsisi Hakkında Kanun

Nasıl başladı, nasıl bitti? 

1919-1927 yılları arasında görev yapan Amerika Birleşik Devletleri’nin temsilcisi Amiral Bristol Ankara’ya geldiğinde, henüz elçiliklerin kiralanmadığı zamanlarda istasyondaki bir vagonda kalıyordu. O dönemler Ankara’da konut ve otel sıkıntısı bulunmasından dolayı Bristol’ın kaldığı vagon ABD’nin büyükelçilik yapısı olur. 12 Ekim 1927 tarihinde Gazi Mustafa Kemal’e itimatnamesini teslim eden Joseph C. Grew göreve yeni başladığında Ankara İstasyonuna çekilmiş olan vagonu elçilik bürosu olarak kullanmaktaydı.

Ankara’daki ilk Amerikan Sefareti olarak kullanılan tren vagonu (Hayat Dergisi) Koray Özalp ve Tolga Aydoğan, Ankara’daki Diplomatik Misyonlar 1920-1970 (Ankara: Galata Yayıncılık, 2022),

1920’lerden itibaren Ankara’nın başkent ilan edilmesiyle birlikte yabancı devletlere diplomatik temsilciliklerini inşa edebilmeleri için çeşitli imkanlar verilmiş, ancak bu süreci resmî bir çerçeveye oturtan düzenleme 20 Mayıs 1955 tarihli Ecnebi Devletlere Ankara’da Sefarethane ve Konsoloshane İnşa Etmek Üzere Meccanen Arsa Tahsisi Hakkında Kanun olmuştur.(1) Sonraki dönemlerde ABD Büyükelçiliği Ankara’da üç ayrı bina kullanır. Bunlardan ikisi Mimar Kemalettin ile Mimar Vedat Tek Bey’in yaptığı günümüzde İstiklal Caddesi üzerinde bulunan ve şimdi ise Radisson Blu Otel ve Merkez Bankası’nın bulunduğu alanda inşa edilen on bir evden oluşan Evkaf Evleridir.

Koray Özalp ve Tolga Aydoğan, Ankara’daki Diplomatik Misyonlar 1920-1970 (Ankara: Galata Yayıncılık, 2022)

Elçilik binası burada 1924-1936 yıllarında hizmet verir. Öte yandan ABD Temsilciliğinin eş zamanlı kullandığı diğer binası ise Cebeci’de yer alır.(2) O yıllarda Gürcistan, Afganistan, Azerbaycan ve SSCB’nin de ortak kullandığı ABD Musiki Muallim Mektebi’nin yakınında iki katlı bir binada işlevine devam eder ve 1939 yılında Ankara Kavaklıdere’de iki katlı bir binaya taşınır.(3) Ancak, artan diplomatik ihtiyaçlar ve güvenlik gereksinimlerine ek olarak daha büyük ve modern bir yerleşkeye duyulan ihtiyaç sonucunda, Abidin Mortafoğlu ve Eggers-Higgins tarafından tasarlanan yeni büyükelçilik binasının yapımına 1948 yılında başlanır.(4)

ABD Evkaf Evleri’ndeki binasını boşaltarak Şubat 1939’da Kavaklıdere’deki iki katlı binaya taşı-nır. (Koray Özalp Arşivi)

Haymil Construction şirketi tarafından inşa edilen bu yeni bina, 1957 yılında tamamlanır ve ABD Büyükelçiliği Kavaklıdere’deki bu yerleşkeye taşınarak faaliyetlerine burada devam eder. 2010’lu yıllara geldiğimizde ABD Dışişleri Bakanlığı’nın dünya genelindeki diplomatik misyonlarının güvenliğini artırmak amacıyla uyguladığı çeşitli programlar kapsamında birçok elçilik binasını yenileme veya taşıma kararı almasıyla birlikte Ankara’daki Ayrancı binasının da yeni yer arama süreci başlamış oldu. 

Eski binanın, terör saldırılarına karşı yeterli fiziksel korumaya (patlamaya dayanıklı camlar, yüksek çevre duvarları) sahip olmaması ve özellikle 2013’teki Ankara saldırıları (ABD Büyükelçiliği yakınında patlama) sonrası endişeler arttı. Ayrıca eski binanın, artan personel kapasitesi ve teknolojik altyapı eksiklikleri nedeniyle de yeteriz hale geldiği belirtildi. Bu doğrultuda, elçilik için daha güvenli ve modern bir yerleşke inşa edilmesine karar verildi. 2017 yılında resmi olarak yeni binanın inşaatına başlandı. Ennead Architects tarafından tasarlanan bina, ABD hükümetinin küresel elçilik projeleri çerçevesinde modern, güvenli ve sürdürülebilir bir yapı olarak inşa edildi. Proje, yenilenebilir enerji kullanımı ve çevreci tasarım anlayışıyla öne çıkarken, güvenlik standartları ve teknolojik altyapısıyla da dikkat çekti. Ayrıca o dönem Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nde, ABD’li Müslüman siyasetçi ve insan hakları savunucusu Malcolm X’in adının, Ankara Çukurambar’da inşa edilen yeni ABD Büyükelçiliği’nin bulunduğu 1478. Cadde’ye verilmesine karar verildi.() Büyükelçilik, 2022 yılı sonunda tamamlanan yeni binasına taşınma sürecine başladı. 2023 yılı itibarıyla Ankara’daki tüm büyükelçilik operasyonları resmi olarak Çukurambar’daki yeni yerleşkeye taşınmasıyla birlikte Kavaklıdere’deki tarihi bina boşaltıldı.

2023 yılında taşındığı Çukurambar’daki ABD Büyükelçiliği yerleşkesi

ABD Büyükelçiliği’nin Çukurambar’a taşınması yalnızca bina değişikliği olarak değerlendirilmemesi gereken, mekânın yeniden örgütlendiği ve diplomatik alanların yeniden şekillendiği bir dönüşüm sürecidir. Kavaklıdere’de uzun yıllar boyunca diplomatik merkezlerden biri olan eski büyükelçilik binasının boşaltılması, bölgenin kentsel işlevlerinde dönüşüm ihtimalini gündeme getirdi. Yeni elçilik binasının yer aldığı Çukurambar ise, artan güvenlik önlemleri, yoğunlaşan diplomatik hareketlilik ve bölgedeki trafik düzenlemelerinin etkisiyle farklı bir boyut kazandı. Geniş arazi kullanımı ve güvenlik protokolleri nedeniyle, yeni büyükelçilik çevresindeki kamusal alanlar ve erişim olanakları kısmen değişirken, bölgenin diplomatik kimliği güçlendi. 

Satış detayları ve yeni planlar

ABD Büyükelçiliği’nin Ayrancı’daki eski binası, yapılan ihale sonucunda Aşhan Şirketler Grubu’na satıldı. Satış bedeli açıklanmasa da binanın ve arazisinin yüksek değeri göz önüne alındığında, önemli bir anlaşma gerçekleştirildiği tahmin ediliyor. Aşhan Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Şemsetdin Hancı, Patronlar Dünyası Platformu’na yaptığı açıklamada, satışla ilgili detaylara değinerek şu ifadeleri kullandı: “Ciddi bir rakama mal oldu, ancak gizlilik sözleşmemiz nedeniyle bu konuda bilgi paylaşamıyorum.” Ayrıca bina ve arazi kullanımı için henüz bir proje oluşturmadıklarını belirterek “Oradaki kent dinamikleriyle de istişare ederek bir adım atacağız. Ankara’ya yakışır bir proje yapma niyetimiz var. Ankara’nın çok özel bir noktası orası, 100 yılda bir düşer böyle bir yer. Ama kupon arazi olduğu için herhangi bir proje oluşturmadan aldık” diye konuştu.

Aşhan Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Şemsetdin Hancı

Uzmanlar, binanın gelecekte bir kültür merkezi, müze ya da özel bir işletme olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğunu ifade ediyor. Semt sakinleri ise bölgenin dokusunu bozacak projelerden kaçınılması gerektiğini vurgularken Ayrancı semtinde yaşayan birçok kişi, binanın kamusal bir işlevle halkın kullanımına sunulmasını talep ediyor.

Semt sakinlerinin görüşleri

Semt sakinleri, eski büyükelçilik binasının geleceği konusunda endişeli ve sürecin Ayrancı’nın dokusuna zarar vermeden ilerlemesini istiyor. Binanın bulunduğu alanın Atatürk Bulvarı ile Ayrancı sınırında doğal bir bariyer görevi gördüğünü belirten mahalle sakinleri, yoğun yapılaşmanın doğal habitatı tehdit edebileceğini dile getiriyor.

Özellikle alana yapılacak olan çok katlı otel, konut veya hastane gibi projelerin semtin trafiğini artıracağını, park yeri sıkıntısını derinleştireceğini ve bölgenin dokusunu bozacağını düşünenler çoğunlukta. Mahalle sakinleri, bu alanın kamusal bir işlevle halka açık kalmasını, ağaçların ve mevcut yeşil alanın korunmasını talep ediyor. Düşük katlı yapılar, yeşil alanlar, kültürel ve sosyal faaliyetlere imkan sağlayacak kullanım talepleri öne çıkıyor. Trafik ve toplu taşıma sorunlarının mevcut haliyle bile ciddi bir yük oluşturduğunu vurgulayan semt sakinleri, yapılacak projelerin bu sorunları daha da büyütmemesi gerektiğini düşünüyor.

Kent hafızası 

Kent hafızası, kentin geçmişten bugüne taşıdığı fiziksel, sosyal ve kültürel izleri taşır. Tıpkı insanların hafızasında sakladığı anılar gibi, kentler de sokakları, binaları, anıtları, gelenekleri ve yaşanmışlıklarıyla bir “hafıza” oluşturur. Bu hafıza, kentin kimliğini şekillendirir ve miras olarak geleceğe aktarılarak o kenti zenginleştirir. 

Kent hafızası, bir şehrin ruhudur. Bu ruhu korumak, yalnızca binaları değil, insanların onlarla kurduğu duygusal bağlarını da yaşatmak demektir. Ayrancı’daki eski elçilik binası, kent hafızasının somut örneği olmakla birlikte yalnızca bir taş yığını değil, Cumhuriyet’in diplomasi tarihini ve kent kimliğini yansıtan belgedir.

Ne yapılabilir?

Binayı yıkmak veya salt ticari amaçla kullanmak yerine, kültürel mirası koruyan ve kamusal fayda sağlayan projelerle canlandırmak mümkün. Binanın bir bölümü, hızla değişen kent dokusunda sosyal ve siyasi açıdan geçmişin izlerini korumak amacıyla kent arşivine dönüştürülebilir ya da Ankara’nın kültürel diplomasi potansiyelini geliştirmek amacıyla kullanılabilir. Ayrıca binanın mimari dokusu, sanatsal üretim için ilham verici bir ortam sunarak hem işlevine katkı sağlayabilir.

Ayrancı’daki eski büyükelçilik binasının dönüşümünde kullanımlar çeşitlendirilebilir ancak temel ilke, tarihi dokuyu koruyarak kamu yararını üstün tutan ve kent hafızasını zenginleştiren bir yaklaşım benimsemek olmalıdır. Bu yapı, ne salt bir müze ne de yalnızca ticari bir mekân değil; Ankara’nın geçmişiyle geleceği arasında köprü kuran, toplumsal katılımı teşvik eden ve sürdürülebilirliği önceleyen çok işlevli bir kamusal alan olarak tasarlanmalıdır. Restorasyonda mimari kimlik korunurken, kültürel etkinliklerden sosyal girişimlere kadar projelerle hem semt sakinlerine hem de kente bütüncül bir değer katılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, tarihi yapılar ancak “yaşayan” mekânlara dönüştüklerinde anlam kazanır. 

Dönüşüm sürecinde, katılımcı bir yaklaşım benimsenmeli, binanın nasıl kullanılacağı konusunda gerekirse yeni sahipleri ile işbirliği yapılarak sivil toplum örgütleri, meslek odaları, akademisyenler ve diğer ilgili paydaşlar, karar alma mekanizmalarına öncülük ederek sürecin şeffaf, demokratik ve kolektif bir şekilde ilerlemesine katkıda bulunmalıdır. Ancak bu şekilde, yapı sadece fiziksel olarak değil, toplumsal bellekte de yaşayan bir mekâna dönüşebilir.

Dipnotlar

[1] Türkiye Cumhuriyeti Kanunları. (1955, 27 Mayıs). Ecnebi Devletlere Ankara’da Sefarethane ve Konsoloshane İnşa Etmek Üzere Meccanen Arsa Tahsisi Hakkında Kanun (Kanun No: 6593). Resmî Gazete (Sayı: 9013). Erişim adresi: https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc037/kanuntbmmc037/kanuntbmmc03706593.pdf

[2] M. Nazmi Özalp, Bir Başkent’in Anatomisi 1950’lerde Ankara, haz. Haluk İmga (Ankara: İdeal Kent Yayınları, 2016), 239, akt. Koray Özalp & Tolga Aydoğan, Ankara’daki Diplomatik Misyonlar 1920-1970 (Ankara: Galata Yayıncılık, 2022), 42.

[3] Özalp, K., & Aydoğan, T. (2022). Ankara’daki Diplomatik Misyonlar 1920-1970. Galatya Yayınları.

[4] Ankara Büyükşehir Belediyesi. (2007). Cumhuriyet ve Başkent Ankara. Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları.

[5] Ankara Büyükşehir Belediyesi. (2025, Şubat 26). Büyükşehir Belediye Meclisi. Ankara Büyükşehir Belediyesi Resmi Web Sitesi. https://www.ankara.bel.tr/haberler/buyuksehir-belediye-meclisi-11733

Bir Hoşdere hayali

II. yüzyılın ortalarında yaşamış olan Lidyalı seyyah Pausanias, Galatlar’ın Anadolu’ya yerleşmeleri hakkında bilgi verirken Ankara’dan da söz eder. “Ankyra” kentini Gordios’un oğlu Midas’ın kurduğunu ve Frigler’in bir kenti olduğunu anlatır. Yunanca ve Latince gemi çapası demek olan kentin ismi için açıklama yapma gereğini duyan Pausanias, Midas’ın bulduğu gemi çapasının, kendi dönemine kadar Jüpiter Tapınağı’nda saklandığını söyleyerek kentin isminin hikâyesini aktarır. Çapa, II. yüzyıldan itibaren sikkelerin üzerine de işlenmektedir. Gene Pausanias, adı geçen metinde, Midas kaynağı adı ile bilinen ve üzerine öyküler yazılan su kaynağının Ankyra kentinde olduğunu bildirir ve “İşte Galatlar bu Ankyra kentini aldılar” der.  Tarih boyunca akarsuları ile anılan Ankara, 200’den fazla akarsuyun bulunduğu bir çanak yerleşimidir. Bir Ankaralı olarak belki de kentte en çok aradığım şey masmavi bir su kaynağıdır. Zamanında burası için ne güzel şeyler tartışılmış aslında. Jansen döneminde, bu kadar zengin bir akarsu sistemine sahip olan bu kentte, gondol ve sandal üzerine kurulu bir ulaşım sisteminin bile tartışıldığı söyleniyor. Son zamanlarda artık kaybolmuş bu dereler için iki farklı görüşün öne çıkıyor. Bir kesim bu derelerin ıslah edilmesini ve artık hak ettikleri yeryüzünde özgür olarak akması gerektiğini savunuyor. Diğer bir kesim ise derelerin kapatılmadan önce yaşanan sel ve taşkın olaylarının tekrardan yaşanabileceğini düşünüyor. Ben, derelerin özgürce akması gerektiğini savunan taraftayım. Peki, neden bu görüşteyim? Eğer dereler tekrar yüzeye çıkarılsaydı, bizi nasıl bir gelecek beklerdi?

Güney Kore’nin başkenti Seul’de, Cheonggyecheon Deresi Restorasyonundan sonraki durumu

Doğa nehrin kıyısında başlar, kent ise onunla yaşar

İlk kentlerin su kenarında kurulmaya başlandığı düşünülürse, bu doğal eğilimden neden vazgeçtiğimizi sorgulamak gerekiyor. Üstelik bu sadece bize özgü bir durum da değil; dünya genelinde pek çok yer, tıpkı bizim gibi, su kenarındaki yaşam refleksinden uzaklaşmış durumda. Ama şimdilerde bizlere birer birer geri dönüşün ne kadar mükemmel olabileceğini gösteriyorlar. Bizler nedense görmek istemiyoruz. Mesela Güney Kore’nin başkenti Seul’de, dünyanın en etkileyici kentsel dönüşüm projelerinden biri olan Cheonggyecheon Deresi Restorasyonu, bu anlayışın öne çıkan bir örneği. 1940’larda betonla kaplanarak otoyola dönüştürülen bu dere, kenti ikiye bölmekle kalmamış, aynı zamanda güvensiz alanların oluşmasına da neden olmuştu. Ancak 2005’te başlayan restorasyon çalışmalarıyla birlikte 5.9 kilometrelik büyük üst geçit kaldırıldı, beton bloklar yerine yeşil alanlar tasarlandı ve temiz suyun yer aldığı bir yaşam koridoru oluşturuldu. Görselde gördüğünüz yer eskiden 3 katlı bir otoyoldu. Bu örneği gördükten sonra Ankara için neden olmasın sorusu aklımı ne zamandır kurcalıyordu. Bu yüzden geçenlerde Hoşdere için Kuzgun Caddesi’ne bir görselleştirme yapmak istedim.

Kuzgun Caddesi’nin şu andaki durumu

Hoşdere’nin tekrar açılması durumunda Kuzgun Caddesi hayalimiz

Denizsiz kente biraz da olsa mavilik katabilseydik ne olurdu?

Hoşdere’nin geçtiği caddelerden biri olan Kuzgun Caddesi’nin en kuzeyinde yer alan bir noktadan alınan bir görüntü üzerinden kendime ‘buraya biraz mavilik katabilsek ne olurdu?’ diye sordum. Bu mavilik aslında 1950’lerde başlayan süreçte biz kentlilerin elinden alınan bizim doğal hakkımızdı; arabaların değil. Bu yüzden ilk iş olarak görüntüden arabaları kaldırdım. Daha sonrası özgürlüğü elinden alınıp zamanında kanalizasyon inşa edilmek yerine, kanalizasyona dönüşen Hoşdere’yi olması gereken konuma yerleştirdim. Özgürlüğüne kavuşan Hoşdere etrafına biraz yeşilliği de beraberinde getirdi. Öncesinde bahsettiğim Güney Kore örneğinde de olduğu gibi pek çok canlı eski evlerine dönmüş ve kent içinde bir ekosistemi kendileri oluşturmuştu. Hoşdere aynı etkiyi yaratamasa bile yıllar süren tutsaklığından sonra biraz yardımı hak ediyor bence. Daha sonra maviliğe hasret kalmış Ankaralılar için bir araç yolunun yerine Hoşdere’nin koyu ahşap çitlerinin yanında bir yaya yolu belirseydi ne olurdu? diye düşündüm ve bir çizim daha ekledim. Bu görüntünün biraz mimariyi de en azından dış cepheleri etkileyeceğini varsayarak, sokaktaki binaların dış cepheleri üzerinden bir değişiklik yaptım. Görüntüye olabildiğince ağaç ve sonunda hakkını almış Ankaralıları da yerleştirdim. 

Elbette bundan çok daha iyisinin yapılabileceğini düşünüyorum. Bu sadece benim hayalimin gerçeğe dönüşmesi durumunda nasıl bir görüntüyle karşılaşacağımıza dair ipucu sadece. Bu benim için nehirlerin taşkınlara sebebiyet vereceğini düşünen tarafa yani karşıt görüşte duranlara cevabımdır. Aksine, geçirimli yüzeylerin artmasının taşkın ve sel riskini azaltacağını düşünüyorum. Derelerin kayıp olmasının nedeninin taşkın ve sel riskini engellemek olduğunu düşünenlere yağmurlu bir günde metroya binmelerini tavsiye ederim. 

Son sözlerimi benimle aynı fikirde olanları hayalime ortak olmaya davet ederek bitirmek isterim. Ya Kavaklıdere, Hoşdere, Bentderesi, Hatip Çayı, İncesu ve diğerleri özgürlüklerine kavuşsaydı? O zaman bizi nasıl bir Ankara bizleri bekliyor olurdu, hayal edebiliyor musunuz?

Her budama kötü sonla bitmiyor

Ankara genellinde özellikle ana cadde ve bulvarlar üzerindeki ağaçların budaması gerçekleştiriliyor. Ayrancı caddelerinde de gerçekleşen ağaç budamaları Ankara Büyükşehir Belediyesi ekipleri tarafından yapıldı. Mahalleliden derin budamalar yapıldığı gerekçesiyle bazı eleştiriler de alan ekipler, geçmiş yıllarda özellikle Kuğulu parkta gerçekleşen derin budamalar sonucunda kuruyan ağaçları hatırlatıyorlar. Budamalar sonunda elde edilen kütük ve dallar ise belediye atölye ve fabrikalarında dönüştürülüyor.

Saatte 2 ton pelet üretiliyor

Kahramankazan’da bulunan Ova Fidanlığına üretim için bir tesis kuran Ankara Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden BelPlas AŞ, Başkent genelinde budanmış veya devrilmiş ağaçların parçalarını ve odun artıklarını topluyor. Tesise getirilen ağaç parçaları ve odunlar öğütülerek, toz talaş hâline getiriliyor ve kurutulmaya başlanıyor. Kurutulan talaşlar daha sonra sıkıştırılarak pelet hâline getiriliyor.

Ankara Büyükşehir Belediyesi, BelPlas AŞ, Kahramankazan Ova Fidanlığı

1500 metrekare kapalı alana kurulan tesiste, saatte 2 ton pelet üretilirken kereste özelliği taşımayan 10 bin tondan fazla atık odunun dönüştürüldüğü belirtiliyor.

Sosyal destek alan ailelere ve muhtarlıklara dağıtılıyor

Pelet; çevreci olmasının yanı sıra yanma süresi ve sağladığı enerji bakımından aynı miktarda ağaç odununa göre daha verimli olmasıyla öne çıkıyor.

Ankara Büyükşehir Belediyesi ürettikleri peleti, sosyal destek alan vatandaşlara ve muhtarlıklara yakacak olarak dağıtılıyor.

Bank, kuş yuvası, kulübe yapılıyor

Budama sonunda elde edilen iri kütükler ise Ankara Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı’nın Söğütözü’ndeki atölyelerinde işlenerek belediyenin parklarında kullanılmak üzere bank, kulübe, kuş yuvası üretiliyor.

Belgrad’da toplu taşıma ücretsiz oldu!

Sırbistan’ın başkenti Belgrad, Avrupa’da büyük şehirler arasında toplu taşımayı ücretsiz hale getiren nadir kentlerden biri oldu. 1 Ocak 2025 itibarıyla yürürlüğe giren uygulama, şehir içi ulaşımın tamamen ücretsiz olmasını sağladı.

Belgrad Belediye Başkanı Aleksandar Sapic, yeni uygulamanın kent sakinlerine büyük bir ekonomik rahatlama sağlayacağını belirtti. Ücretsiz toplu taşıma sisteminin finansmanı için belediye bütçesinden yıllık yaklaşık 250 milyon euro ayrıldı. 

Belgrad Belediye Başkanı Aleksandar Sapic

Daha verimli bir ulaşım sistemi

Belediye yönetimi, ücretsiz toplu taşımanın yanı sıra ulaşım sisteminde de bazı yapısal değişikliklere gitti. Daha önce belirli saatlerde hareket eden otobüsler artık dinamik bir sisteme göre çalışacak. Yolcu yoğunluğuna göre seferlerin sıklığı değiştirilecek ve duraklar arasındaki verimsiz boş seyahatlerin önüne geçilecek. Uygulamanın yalnızca ekonomik bir destek sunmakla kalmayıp çevresel ve sosyal etkilerinin de önemli olması bekleniyor. Ücretsiz toplu taşıma sayesinde özel araç kullanımının azalması, trafik sıkışıklığının hafiflemesi ve hava kirliliğinin düşmesi hedefleniyor.

Araç filosunda büyük yenilenme

Belediye Başkanı Sapic, toplu taşıma sistemini modernize etmek için önemli yatırımlar yapacaklarını da duyurdu. 2025 yılı sonuna kadar 2 yaşından büyük tüm otobüslerin yenileneceğini, 2027 yılına kadar ise troleybüs ve tramvay filosunun tamamen değiştirilerek daha çevreci ve konforlu araçlarla hizmet verileceğini açıkladı.

Şehir sakinleri, ücretsiz toplu taşıma uygulamasını büyük bir memnuniyetle karşıladı. Özellikle öğrenciler, emekliler ve düşük gelirli gruplar için bu sistemin büyük bir kolaylık sağlayacağı belirtiliyor. Uzmanlar, uzun vadede sistemin finansal sürdürülebilirliğinin dikkatle yönetilmesi gerektiğini vurgularken, Belgrad’ın bu adımı diğer şehirler için de ilham verici bir model olabilir.

Belgrad, İstanbul ve Ankara’dan farklı mı?

Belgrad, nüfus olarak Ankara’dan küçük, ama daha kompakt ve yoğun bir şehir. Metro henüz olmadığından İstanbul ve Ankara kadar gelişmiş bir raylı sistem altyapısına sahip değil. Yine de toplu taşımada tramvay ve troleybüs gibi farklı sistemler kullanılıyor ve ücretsiz ulaşım ile toplu taşımayı teşvik ediyor.

Ücretsiz ulaşımın ötesinde: Ankara için dersler

Belgrad’da atılan bu adım, Ankara gibi büyük şehirler için de ilham verici olabilir. Toplu taşımanın ücretsiz hale getirilmesi, trafik yoğunluğunu azaltmanın yanı sıra özel araç kullanımını düşürerek çevre kirliliğini önleyebilir. Ancak yalnızca maliyetin kaldırılması yeterli değil; ulaşımın konforlu ve güvenilir hale getirilmesi de büyük önem taşıyor. Daha sık ve düzenli seferler, yenilenmiş araçlar ve yolcuların ihtiyaçlarına uygun hizmetler sunulmadıkça, toplu taşıma tercih edilen bir ulaşım yöntemi haline gelmeyebilir. Dolayısıyla, ulaşımı ücretsiz hale getirmek kadar, hizmet kalitesini artırmak da belediyeler için öncelikli hedeflerden biri olmalıdır.