Sokak tabelalarında direniş ve sanat

Sokaklar ve sokakların sağladığı imkânlar avangard ve politik amaçlar güden sanat üreticilerine de her zaman büyük imkânlar sağlamıştır. Sanat üreticileri her zaman kendilerine galerileri ve müzeleri mekân olarak belirlemezler, sadece sanat koleksiyonerlerini ve sanatseverleri izleyicileri olarak kabul etmezler. Avangard sanatçılar toplumu değiştirmek ve bir şeyler aktarabilmek adına sanat üretimlerini kullanırlar. Tıpkı avangard kelimesinin kökeninde yer alan öncü birlik anlamında olduğu gibi, toplumun geleceğine dair öncü bir rol üstlenmek isteyen sanat üreticileri de vardır. Bu avangard sanat üreticilerinin insanlara ulaşmak için kullanabilecekleri en kolay yol ise kamusal alanlardır. Bu kamusal alanların başında da sokaklar gelir.

Duvarların gizli yüzü: Banksy

İnsanlara ulaşmak için sokaklarda üretim yapan bu sanat üreticileri sokağın her yüzeyini, her noktasını ve her imkânını kullanırlar. En bilinen sokak sanatları doğal olarak yüzeylerin kullanıldığı görsel sanatlardır. Sokak yüzeylerinin kullanıldığı görsel sanatlar bazen bir resim, bazen metin içeren bir grafiti, bazen de yüzeye yapıştırılmış bir görsel olabilir. Bunun en politik örneği dünya çapında üne kavuşan sokak sanatçısı Banksy. Banksy özellikle savaş karşıtı eserleriyle son yıllarda gittikçe daha da önem kazanan bir sanat üreticisi. 

Görünmez tiyatro

Görsel sanatlar kadar gösteri sanatları da sokaklarda ve diğer kamusal alanlarda icra edilmektedir. Bunların başında görünmez tiyatro akımı gelir. Görünmez tiyatro bir direniş örneği olarak Arjantin’de ortaya çıkmıştır. Askeri diktatörlük rejiminin ardından topluma ulaşmak isteyen devrimciler ve tiyatrocular bir yöntem olarak görünmez tiyatroyu oluşturular. Görünmez tiyatronun en önemli özelliği izleyicilerinin bir oyun izlediklerinin farkında olmamasıdır. Kimsenin oyuncu olduklarını bilmedikleri kişiler kamusal bir alanda birden performanslarını sergilemeye başlar. Bu güncel bir politik duruma dair hararetli bir tartışma veya yüksek sesli bir fikir alışverişi olabilir. Esas amaç tiyatro yapmanın yasakladığı ve tiyatrocuların izleyicilerine ulaşmasının engellendiği bir zamanda böyle bir gösteri ile insanlara ulaşmaktır. 

Burada bir cinayet işlendi

Sokakların ve diğer kamusal alanların sadece yüzeyleri ve imkânları değil ayrıca o kamusal alanlarda yer alan çeşitli unsurlar ve nesneler de sanatsal bir direniş araçlarına dönüşebilirler. Bu nesnelerin başında da sokak tabelaları gelir. Sokak tabelaları bazen yüzeyleri manipüle edilerek bazen sokak tabelası biçiminde sanat nesneleri üretilerek politik ve sosyal sanatın unsurları haline gelirler. 

Örneğin sokak levhalarını bir biçim olarak kabul eden bir sanat projesi Kuir Mekanlar (Queer Spaces) projesidir. Bu çalışma çerçevesinde sokak levhası benzeri pembe üçgen tabelalar üretilmiştir. Bu levhaların içerisine öldürülmüş eşcinsel ve transeksüel kişilerin ve aktivistlerin isimleri ve mücadelelerine dair bilgiler yer almaktadır. Bu hazırlanan levhalar sokaklarda yer alan direklere veya yüzeylere monte edilmişlerdir. Böylece bu tabelaları gören kişiler öldürülmüş veya bir şekilde kaybolan kişiler ile kentin karanlık tarihi arasında bir ilişki kurarak politik bir farkındalık ortaya koyabilmişlerdir. Bu çalışma sokak levhalarının iki unsurunu da içermektedir; hem bir kent ve sokak mobilyası olarak her yerde olmanın ve bulunabilmenin pratiğini ortaya koyabilmektedir hem de bir biçim olarak mevcut düşüncelere sanatsal form vermenin bir aracı olabilmektedirler.(1)

Dikkat yeşil alanınız azalabilir: Bahar işaretleri

Kuir Proje kadar doğrudan politik olmayan, sanatın oyun unsurunu ve eğlendirme değerini de kullanan başka sokak levhası çalışmaları da vardır. Mesela Mark Jenkins kentlerdeki yeşil alanların azlığını Bahar İşaretleri (Signs of Spring) eserleri ile ortaya koymaktadır. Jenkins bu çalışmasında sokak tabelalarının olduğu direklere iki adet yeşil yaprak şeklinde metal levhalar yerleştirmiştir.(2) 

Tabelanızla bir iletişim sorunu yaşayabilirsiniz

Sokak tabelalarını sanat nesnesine çeviren bir başka sanat üreticisi Clet Abraham’dır. Abraham’ın çalışmaları çok politik çalışmalar değildir ama dolaylı da olsa iktidar alanıyla mücadele içerisindedir. Abraham sokak tabelalarını bir iletişim aracına çevirir ve onları mizahi bir ürün olarak yeniden üretir. Böylece birbirleriyle iletişimsiz insanlar arasında iletişimi oluşturacak kamusal nesneler ortaya çıkmış olur.(3) Abraham’ın mizahi çalışmalarına benzer bir çalışma  Türkiye’de Küf ekibinden gelir. Küf, Ankara’da Tunalı Hilmi Caddesi ile İran Caddesinin kesiştiği köşede yer alan trafik tabelasında G. O. Paşa yazısının ilk iki harfini Tosun ile değiştirmiştir. Böylece tabelada Yeşilçam sinemasının kült komedi filmlerinden Tosun Paşa filmine gönderme oluşmuştur. Bunu gören kişilerin de yüzlerinde bir gülümseme oluşacağını düşünmek kaçınılmazdır.(4) Bu çalışmalar doğrudan politik olmasalar da kentlerin gittikçe daha fazla betona bulanıp yeşil alanlarının yok olduğu, sürekli hız ve koşturma içerisinde güzeli unuttuğumuz kabullerinden yola çıkarak üretilmişlerdir. Bu kabulleri değiştirmeye çalışıp kentte yaşayan insanların yüzünde bir gülümseme yaratarak, gündelik hayatı yeniden yorumlayarak ufak da olsa politik bir hedefe ulaşmaktadırlar. 


(1)https://archive.org/details/1994QueerSpaceSubmissionRepoHistory/1994_QueerSpace_Submission_RepoHistory.jpg; https://www.gregorysholette.com/repohistory/ 

(2)https://www.trendhunter.com/trends/signs-of-spring-mark-jenkins

(3)https://artslife.com/2016/07/14/clet-abraham-quando-larte-e-segnaletica/

(4)https://www.behance.net/gallery/484864/Tosun-Pasa

Sokak ve felsefe

Sokakların çağdaş siyaset felsefelerinde unutulduğunu söylemek hiç de abartılı bir tespit değildir. Çünkü uzunca bir süredir sokakların felsefe açısından önemli varlıklar olmadığını ileri süren pek çok argüman zinciri doğal bir esasmış gibi kabul görüyor: sözgelimi günümüzde birçok filozof, politik bir alanın içindeki yaşayıcıların belirli üyelik koşullarını taşıması noktasında tanımlanabileceğini öne sürerek, sokakların ülkeler ya da eyaletler gibi kendi sınırlarını kontrol etmemelerinden hareketle böyle bir üyelik koşulunu var edemeyeceğini dile getiriyor. Yani bir ülkenin yurttaşı olabiliriz, fakat bir sokağın –hatta biraz daha genişletirsek– bir mahallenin ya da kentin yurttaşı olamayız. Kuşkusuz bu vb argüman zincirleri oldukça kullanışlıdır; fakat insanın politik varoluşunu üyelik ya da başka bir takım soyut kavramlar üzerine inşa etmesinden dolayı sakatlayıcı ve tehlikelidir. Çünkü bu şekilde argümanlar geliştirenlerin zannettiğinin aksine, politik eksendeki felsefi sorun, teorik durumlar ya da soyut kaynaklara ilişkin sorunlar değildir. Zira politika soyut olana değil somut olana ilişkindir, şimdide ve bugünde olandır. Nitekim gerçek yaşamlarımızda Dworkin’in istiridye kabukları gibi teorik bir durum içindeki soyut şeyleri eşit şekilde paylaşma sorunuyla değil; eğitim, sağlık ve barınma gibi önemli işlevleri yerine getiren kurumlara adil şekilde erişip erişememe gibi pratik ve somut sorunlarla karşı karşıya kalırız. Unutulmamalıdır ki, teorik ya da soyut sorunlar, felsefi düşüncenin genellikle yer aldığı soyutlama düzleminde konu edildiği her an, kolay bir çözümü kabul etmezler. Bununla birlikte, pratik ve somut sorunlarımızın çözümü üzerine felsefi düşüncenin katkı sunacağı çok fazla şey vardır –ve buna da çok fazla ihtiyacımız var…

Şunu açıkça belirtmek gerekir ki, politika, teorik ya da soyut sorunların çözümüne ilişkin kendi tarafınızı seçip başkalarına muhalefet etme etkinliği değil; pratik ya da somut sorunların çözümüne ilişkin kendi sunduğunuz katkıların yanı sıra başkalarının da katkıda bulunmasını teşvik etmeye yönelik bir etkinliktir. Bu noktada da sokakların politika için önceliği çok açıktır. Çünkü insanlar arasındaki etkileşimlerin başat gündemleri bir arada yaşama gerilimi ekseninde belirir. Ve bu gerilimden dolayıdır ki, insanlar arasındaki etkileşimlerin büyük çoğunluğunu politik konular teşkil eder. Nitekim bir arada yaşayabilme koşullarını belirleme ve düzenleme işlevini üstlenen politik kurumlar, bir arada yaşama kültürünün inşa edilmesi ve sürdürülebilir kılınmasını amaçladığı ölçüde bir anlam taşır. Ve her birimizin bildiği gibi insanlar arasındaki etkileşimin en yoğun olduğu mekânlar, bir takım istisnalar bulunmakla birlikte, genellikle sokaklardır. Şu halde, politik yaşamlarımızın büyük çoğunluğunu geçirdiğimiz alanlardır sokaklar. 

Elbette, devlet, iktidar, meclis, hükümet vb gibi bildik politik yapıların aksine politik bir yapı olarak sokakların kavramsal düzlemde çok farklı bir karakteri vardır –hatta belki de politik yapılar içinde karakteri olan tek yapıdır onlar.– Çünkü sokaklar, pek çok politik yapının aksine doğrudan mekânsallığın üzerine kuruludur. Bu yüzden de hem öncelikli hem de önemlidir. Önceliklidir, çünkü normatif sorunlarımızın tümünün ilk olarak ortaya çıktığı yerler sokaklardır. Ve önemlidir, çünkü normatif sorunlarımızın çözümü için var edilen kurumsal yapıların, bizzat inşa edilmesinde ya da mevcut yapıların varlıklarını sürdürmesinde ya da yok edilmesinde en belirleyici aktörler, zannedildiği gibi iktidardaki, meclisteki ya da kürsüdeki insanlar değil, sokaktaki insanlardır.

Bu haliyle sokakların tüm politik kurumların bizzat varlığını belirleyen mekânlar olmasına rağmen en düşük politik kurumlarla temsil edilmesi ve hatta çoğunlukla temsil bile edilmemesi günümüz dünyası için oldukça ironik ve çatışmalı bir durumdur. Sağduyu ve tarihsel deneyimler, aşağıdan yukarıya gerçekleşen değişimlerin, yukarıdan aşağıya gerçekleşen değişimlere göre çok daha kalıcı olduğuna işaret etmesine rağmen; günümüzdeki politik tartışmaların odak noktası halen bir sokağın yaşayıcıları olduğumuz gerçeğinden çok çok uzaklarda seyretmektedir. Ki bu tartışmalar sonrasında sahip olduğumuz haklar, titiz bir şekilde mümkün olan en üst soyutlukta ifade edilirken, bir sokağın yaşayıcıları olduğumuz gerçeği ısrarla göz ardı edilmektedir. 

Antik Yunan’da sokak ve felsefe

En üzücü olanı ise filozofların da bu soyut tartışmaların içine sürükleniyor oluşudur. Çünkü Antik Yunanda ortaya çıkışını göz önüne aldığımızda felsefe ilkin sokaklarda, meydanlarda, basit bir yürüyüşte ve mümkün olduğu her seferinde açık alanlarda icra edilen bir etkinlikti. 

Ki çağdaş yaşamlarımız içinde de bu ironi ve çatışmayı fark eden filozoflar olmuştur. Sözgelimi Jean Paul Sartre, Les Chemins de La Liberté (Özgürlük Yolları) adlı roman üçlemesine tam da bu ironi ve çatışmaya yönelik bir giriş yapar. Romandaki ilk satırlar tam da bir sokağın ortasındadır: Vercingetorix Sokağı’nın ortasında… Dahası ana karakter Mathieu’nün soyismi de besbelli ki kasıtlı olarak Delarue olarak verilmiştir –yani Sokaktaki.- Ki bir entelektüel olarak hiç de sokakta varolamayan Mathieu, giderek aslında her şeyin sokakta olup bittiğini ve kendisinin de diğer tüm insanlar gibi sokağa ait olduğunu kavrayacaktır roman boyunca. 

Birkaç yüzyıldan beri entelektüel çevrelerin tartışmakta olduğu edebiyatın, müziğin, resmin, kısacası tüm sanatların –fakat her durumda öncelikle ve esas olarak felsefenin– ikametinin neresi olduğuna ilişkin soruya yönelik de net bir yanıt verir Sartre bu romanında: sokak! 

Jean Paul Sartre, Les Chemins de La Liberté (Özgürlük Yolları) adlı roman üçlemesinin ilk kitabı Akıl Çağı ile

Çünkü bu soru, hem kadim bir şekilde hem de çağdaş olarak yanıtı çoktan verilmiş bir sorudur. Yüzyıllar sonrasında her şeyin yeniden sokakta olup bittiği bir çağda yaşanmaktadır artık: Akıl Çağı’nda (L’Âge de Raison).  Bu çağda her şey koşulsuz bir sorgulamayla işleyen akıl tarafından saldırıya uğramakta ve aciz bir halde kalmaktadır. Çünkü akıl karşısında her şey korunaksızdır. Sartre bunu ikili bir anlam içinde de kullanır, artık benzeri tüm entelektüel etkinlikler gibi felsefenin de kendisine ait fildişi kulesinde yaşama olanağı kalmamıştır. Çünkü binaların çevrelediği bir sokakta değil, sokakların çevrelediği binalarda yaşanan bir çağdır bu. Yani bir başka ifadeyle artık sokağa çıkmayan ya da sokakta varolmayan hiçbir şeyin geleceği yoktur. Nitekim Thales’in gökyüzüne bakıp yürürken, Sokrates’in öğrencileriyle birlikte köşe bucak dolaşırken, Platon’un ağaç altlarında otururken, Aristoteles’in durmaksızın gezerken felsefe yapması hiç de bir tesadüf olmasa gerek.