Duru Örs: Bir mahalle orkestrası kurma hayalim var
“Bu neşeye ihtiyacımız var”
Ayrancı’ya hoş geldiniz. Ne zamandır Ayrancı’dasınız? Neler yapıyorsunuz burada? Biraz Ayrancı’yla başlayalım.
Hoş bulduk. Ben Ayrancı’ya bir buçuk yıl önce geldim. İzmir’de yaşıyordum.
Buraya bir büyükelçilikte iş bulma vesilesiyle geldim. Geldiğim haftalarda Anıttepe’de bir arkadaşımın evinde kalıyordum. Ev aramaya işime en yakın yer olan Ayrancı’dan başladım. Çok tesadüfen Aşağı Ayrancı’da çok güzel, ağaçlara bakan bir ev buldum. Ayrancı’nın bu arka bahçelerinin yeşilliği olsun, binalarının eski mimarisi, mahallenin içinde her şeyi barındırıyor olması, ihtiyacınız olan her şeyin beş dakika mesafede oluşu, mahalle kültürünün canlı ve yaşıyor olması beni evimde hissettirdi. İşimden çıkıp yolumun üzerindeki yogaya gidip, alışverişimi yapmak, sokağımdaki kafelerden birinde mahallenin eski müdavimleri ile sohbet etmek beni mutlu ediyor.

Kendimi bir Ayrancılı gibi hissetme cesaretini gösteriyorum
Mahallede yaşayan insanların tipolojisi, farklılıkları da kendimi buraya ait hissetmemi sağladı. Kendimi çok iyi hissettirdi. Çok kısa süredir Ayrancı’da yaşıyor olmama rağmen kendimi bir Ayrancılı gibi hissetme cesaretini gösteriyorum açıkçası. Şu an herhalde başka bir mahallede, hatta Aşağı Ayrancı dışında bir yerde yaşayamam gibi hissediyorum.
Ben sokaklarda, bilmediğim yerlerde çok yürüyorum. Ve gerçekten dakikalarca bir binanın önünde durup binaya baktığım oluyor. Oranın tarihini, hikayelerini hayal etmek, düşünmek bana keyif veriyor… Kesinlikle büyüleyici, sizi içine alan bir tarafı var Ayrancı’nın. Bana çok iyi geldi.
Kitaplarla, seyahatlerle ve müzikle dolu bir hayatınız var gibi görünüyor, gerçekten böyle mi?
Herhalde sanat olmasa çok keyifsiz olurdu hayat… Müziksiz, kitapsız hayat çekilmiyor. Çünkü hayal kurmamızı, başka hayat tahallüllerini oluşturmamızı sağlayan şeyler bunlar.
Çocukluğumdan beri dil hep hayatımda oldu. Farklı diller öğrenmek hep ilgimi çekti. İngilizce öğretmenliğinden mezun olmuştum. İkibinli yıllardaydı, Ankara’da yaşadım bir süre. Beraber yaşadığım arkadaşlarım müzisyenlerdi ve onlarla beraber biraz müzik öğrenmeye ve enstrüman çalma hevesine girdim. Klarnet çalmaya başladım.
Farklı kültürleri ve insanların değişik yaşamlarını merak ediyordum. Başka ülkelerde insanlar bizim gibi yaşıyor olamaz, acaba nasıl yaşıyorlar, neler yapıyorlar sorusu sürekli kafamda dönüyordu. Ama gitmek, görmek istediğim yer Avrupa değil de daha çok Latin Amerika’daki ülkelerdi. Hem de belki bir dil daha, İspanyolca öğrenirim niyetiyle 2002 yılında müzisyen bir arkadaşımla beraber Arjantin‘e gittik. Orada 10 ay kaldık. Sokak müzisyenliği yaparak hayatımı geçindirmeye çalıştım. Sokakta çalışan jonklörlerden top çevirmeyi öğrenip Arjantin’in kuzeyinden Bolivya‘ya geçtik. Bir ay sokakta tütsü satarak, trafik ışıklarında top çevirerek geçimimi sağladım orada.
Arjantin’de insanlar biraz daha mesafeliydi ve ekonomik koşulların zorluğu da oradan ayrılmaya itti. Bir Latin Amerika ülkesini biraz tanıyacak kadar yani birkaç yıl kalmak istiyordum. Türkiye’ye dönmeden önce Brezilya‘ya da bir uğrayalım, şansımızı bir de orada deneyelim dedik. Brezilya’ya o girişimle kalış o kalış 9 yıl Brezilya’da yaşadım. 3-4 yılım sokak müzisyenliği yaparak geçti. Yani gerçekten evsiz, yataksız, üstsüz başsız, tenceresiz bir şekilde yaşadım.

Orada sokak müziği yaptığımızda gitarist arkadaşımla longaları, sirtoları çalıyorduk. Amacımız, longaları tek sesli değil de çok sesli olarak gitar-klarnet eşliğinde çalarak biraz tanıtmaya çalışmak hem Brezilya müziği öğrenmek hem sokak sanatçılarıyla beraber bir şekilde yaşayabilmekti. Sokakta çalarken, aslında bir Cdniz olsa satarsınız, para kazanmanıza yardımcı olur fikrini verdi birçok kişi bize. Hazırladığımız repertuarı Rio’da bir stüdyoda kaydedip Cdleri sokakta satarak bir yandan gelir elde etmeye çalışıyorduk. “Hora de sonhar” adındaki eski bir choro isminden alan bu albüm aslında tam da durumumuzu özetliyordu: Hayal kurma vakti. Hayatında hiç açlık çekmemiş, zor durumda kalmamış orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak çok büyük bir deneyim yaşadım orada. Çünkü sokakta enstrüman çalarak para kazanıp yaşamaya çalışmak çok büyük bir risk, aç kalma ihtimalini göze almanız gerekiyor. Kahvaltı yapacak parayı bulamadığımız zamanlar olabiliyordu. Oradaki hem Arjantinli jonglörler hem Brezilyalı sokak sanatçıları nasıl hayatta kalınır dersi verdiler yani bir bakıma. Açıkçası hiçbir üniversitede bulamayacağım bu bilgiler müthiş bir deneyim oldu benim için, parayla satın alınamayacak kadar değerliydi.
Dil öğrenmek amacıyla gitmiştim ama deneyimlediğim şeyler bana dilden daha fazlasını öğretti. Dil öğrenmenin yanı sıra farklı hayat biçimleri, insanların nasıl yaşadığı, dünyayı nasıl algıladığı, birbirleriyle, aileyle, çocuklarla, doğayla, şehirle nasıl ilişkilendikleri gibi çok farklı şeyler gördüm, çok etkileyiciydi.
Brezilya’da insanlar sokağı yaşıyor ve hayatın hep içindeler, hayat sokakta akıyor. Sokakta tüm duygular yaşanıyor; dans eden, müzik yapan insanlar, parklar, bahçeler her zaman dolu. Ekonomik anlamda zor durumda çok insan olmasına rağmen yaşam dolular. Her mahallenin kendine has ufak bile olsa bir bandosu, orkestrası veya korosu var ve bunlar parklarda, pazarlarda belirli günlerde çalıyorlar, mahallede yaşayan ve bir enstrüman çalanın hem bir çok şey öğrenebileceği, kendini geliştirebileceği hem de müzik yapabileceği gruplar bunlar.
Bu 9 yıllık süre içerisinde orada birçok yerde müzik çalışmaları yaptım. Doğaçlama dersleri, Brezilya choro, karnaval, samba, jazz müziği eğitimlerine katıldım. Son 5 yılım Rio’da geçti. Çocukluğumdan beri kitap okumaya bayılan bir çocuktum. Orada da Brezilya edebiyatıyla ilgilendim doğal olarak. Rio’dan önce yaşadığım Minas Gerais bölgesindeki Juiz de Fora Üniversitesi’nde Brezilya Edebiyatı kurslarına katıldım ve ülkenin yazın dünyasına da biraz bakıp tanıma fırsatım oldu. Yani hem müzik hem edebiyat aynı anda ilerledi. Türkiye’ye döndüğümden beri de Portekizce edebiyat çevirmenliği yapmaktayım ve Çevbir üyesiyim.
İngilizce biliyordum ama Latin Amerika’da İngilizce bilen insan çok az genel olarak. O yüzden mecbur kaldım İspanyolcuyu öğrenmeye çünkü kimseyle iletişim kuramıyordum. Arjantin’de 6 ayda söktüm İspanyolcayı. Türkler için İspanyolca biraz kolay çünkü yazıldığı gibi okunuyor telaffuz açısından büyük bir kolaylığımız var. Brezilya’daki 9 yılın sonunda da Portekizcem bir Brezilyalı gibi oldu. Çok içselleştirdiğim, çok sevdiğim bir dil. Hem müziğini hem edebiyatını çok seviyorum.
Sokak müziği deneyiminiz planlı mıydı peki? Orada sokak müziği yaparız diye mi gitmiştiniz?
Sokak müziği yaparız diye gitmiştik. Çünkü ben üniversiteyi bitirdiğimde akademik olarak başarılı bir öğrenci olmadığım için yurt dışına, master ya da ikinci bir okul okumak üzere gidemeyeceğim ortadaydı. Benim enstrüman öğrenmemin sebebi de para kazanabileceğim ve her yerde yapabileceğim bir yeteneğimin, bir işimin olmasını istememdi. Bu bakımdan müzik yapmanın daha işlevsel olduğunu düşündüğüm için enstrüman öğrendim.
Yurtdışına da o amaçla gittim. Elimde belli miktar biriktirdiğim bir para vardı ama altı ay sonra bitince sokak müziği yaparak yaşarım diye düşündüm. Ama tabii bu çok büyük bir risk aslında. Çünkü 25 yaşındaydım ve her şeyi kabullenerek, her türlü çileyi çekeceğimi bilerek gitmiştim. O zamanlar burada gördüğüm şeylerden çok sıkılmıştım. Başka şeyler görmek istiyordum ve bunun için her türlü bedeli ödeyebilirdim.
Yokmuşuz gibi davranmamalıyız
Biraz müzikten devam edelim o zaman. Yani bu sokak müziği meselesi enteresan Türkiye için. Burada bir bağını kurabildiniz mi?
Ben 2014 yılında Türkiye’ye döndüm. İzmir’de yaşadım bir süre. O zamanlar tabii İzmir’de de, Ankara’da da çok fazla sokakta müzik yapan vardı, hâlâ var. Türkiye’ye döndükten sonra hiç sokak müziği yapmadım, orada deneyimlediğim anlamda bir bağ kuramadım açıkcası.
Ama 2017 referandum döneminde “Hayırdır Mahmut” diye bir parça yapmıştık kadın arkadaşlarla ve pazar yerlerine gidip pazarın içinde gezerek çalıyorduk. Kafamıza bir yumurta yer miyiz diye çok düşünüyorduk ama genelde halk da esnaf da sempatiyle karşılamıştı. Bir tek o dönemde sokakta çaldım döndüğümde, onun dışında çalmadım. Sokak müzisyenliğini Ankara’da çok görmüyorum ama İzmir’deki biraz kısıtlı bir şeydi. Hep aynı parçaların, aynı türlerin çalındığı bir şey. Bir ses oluyor, müzik oluyor ama çoğu insan için bunaltıcı da olabiliyor.
Ben Brezilya’da genelde Türk müziği çaldım sokakta. Hem Brezilya chorolarını çalıyorduk, hem de Türk müziğinden longalar, sirtolar daha hareketli parçalar olduğu için çok ilgi görüyordu. Bir de orası müziğin sokakta var olduğu bir yer.
Burada devam ediyor mu müzikle mesainiz?
Şu an müzikle ilişkim çok sınırlı maalesef, evde kendi repertuarımı çalışmaktan ibaret, youtube eşlik videolarına çalıyorum, çalacak kişi bulamıyorum, insanların bir şey yapma isteği olsa da sanki gücü yok gibi. Profesyonel müzisyenler de doğal olarak geçim derdinde, sadece müzik yapmak için çalmaya vakitleri yok. İkibinlerde Ankara’da yaşarken arkadaş ortamında öğrenilirdi bir enstrüman çalmak, beraber çalmak, müzik yapmak diye bir şey vardı artık o kalmamış.
Sokakta çalmak çok cesur bir tavır, bizim bu tavra ihtiyacımız var. Bence sokakta çalmak en büyük sahne, bir konser salonundan ya da bir bar sahnesinden çok daha etkili bir şey. Sokaktaki müziğin şöyle güzel bir tarafı var; oradan o an geçen insan duyuyorsizi dinliyor ve sizin müziğiniz ona bir şekilde değiyor, her türlü tepkiyi verebilir, yanına o duyduğundan istediğini alıp götürebilir. Planlı olmayan tesadüfi bir birliktelik. Bu çok değerli bir şey. Benim için en büyük sahne sokak.
Şimdi bunu yaparken para kazanmak amacı olmayan bir mahalle orkestrasının kurulup belli günler, belli saatlerde pazar yerlerinde, parklarda ufak bir repertuarla, amatör bir ruhla hayata geçirme hayalim var. Tabii ki öncesinde uzun sürecek provaların sonucunda buralara gelebiliriz.
Hayatımıza bir ses katmaya ve hep beraber olmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Çünkü son yıllarda çok yalnızlaştırılmış bir durumdayız. Bunun bize iyi geleceğini, birlikte olmanın gücüyle bu sessizliği yırtabileceğimizi düşünüyorum. Çıkışı bulamasak bile hep beraber olmak, paylaşmak, yan yana olmak bile yeter, yaşadığımız semte daha ait hissetmek ayrıca başka bir güzelliği olur.
Bir mahalle orkestrası hayaliniz mi var?
Evet, bir mahalle orkestrası hayalim var. Mahalle çok sessiz, hep aynı parça çalıyor ve ben o parçadan çok sıkıldım.
Nasıl hayata geçer peki bu, var mı planınız?
Mahalle orkestrası derken tabii kimsenin gözünü de korkutmak istemiyorum. Profesyonel müzisyenler de olabilir ama Ayrancı’da yaşayan, işi müzik yapmak olmayan ama enstrüman çalan ya da bir enstrümanla ilgilenenlerin kendini ifade edebilecekleri ve birlikte müzik yapabilecekleri bir ortam olmasını düşünüyorum.
Önemli olan bu. Çünkü bir enstrümanı çok profesyonel çalmadığımızda insanlar çekiniyor birileriyle gidip çalmaya. Müzik beraber yapılan bir şey. Ne kadar evde enstrüman çalsanız da, parça çalışsanız da birkaç kişiyle birlikte çalmanın keyfini tutamaz. O yüzden benim istediğim evlerinde oturan ve kendi kendine enstrüman çalan insanların çıkıp beraber bir parça üzerine çalışması. Yani çok mütevazi başlamayı düşünüyorum.
Bir parça seçeriz, bunu çalışırız. Hemen bir yerde gösteri yapalım hedefli değil. Öğrenmek ve kendimizi ifade etmek üzerinden yürüyerek şekillenecek bir şey bu.
Herhangi bir yaş sınırı yok, enstrüman sınırı yok, nota okumasını bilmek kolaylaştırıcı bir ön koşul olabilir, benim hazırladığım repertuara eklemeler yaparak çalışabileceğimiz, gelenlerin seviyesine, çalışma isteğine göre orkestranın yolda şekilleneceğini düşünüyorum.
Bir piyanist ya da bir gitaristin ilk başta olması bir şans olabilir, armoni enstrümanı çalan bir müzisyenle temeli daha rahat kurabiliriz. Bakır üflemelilerden yaylılara her türlü enstrüman olabilir aslında ama genel olarak batı müziği ağırlıklı çalışacağımız ve sadece enstrümantal olacağı için, batı enstrümanları öncelikte.. Kim gelirse, kim orada çaba harcamak istiyorsa herkese kapılar açık.
Son olarak şunu ekleyebilirim. Bir şekilde var olmaya devam edeceksek eğer yokmuşuz gibi davranamayız. Ben her gün kendime bunu hatırlatıyorum; yokmuşsun gibi davranma. Çünkü biz varız, Ayrancıda çok güzel insanlar var, her gün ben onları görüyorum, istiyorum ki birbirimizin gözünün içine bakalım. Birbirimizi tanıyalım, beraber bir şeyler yapmanın gücü çok büyüleyici bir şey. İhtiyacımız olan biraz göğüs açıklığı, biraz gönül ferahlığı. Bence buna değer, beraber toplanıp müzik yapmaya değer.
AYRANCI MAHALLE ORKESTRASINA KATILMAK İÇİN MAİL ATABİLİR YA DA FORMU DOLDURABİLİRSİNİZ