Zaman kaybetmeden şehirlerimizin çeşitli afet risklerine karşı dayanıklı kılınması ülke genelinde hayati öncelik taşıyor. 6 Şubat depreminin yol açtığı büyük yıkım tüm toplumu derinden sarstı. Kaybedilen hayatlar, yıkılan şehirler ve kurtarma sürecinde yaşanan sorunlar adeta ortak bir travmaya yol açtı. Öte yandan, deprem sonrası gösterilen toplumsal dayanışma dikkat çekti. Farklı kesimlerden insanlar yardım için emeklerini ve kaynaklarını ortaya koydu. Yıkım ve acı karşısında toplum kenetlendi ve iradesini ortaya çıkardı. Ancak geçen zamanla birlikte deprem ve afet riskleri yerini seçim ve diğer gündem konularını bırakmaya başladı. Afetler tüm toplumu tehdit eden ortak bir mesele olarak sürekli gündemde kalmalı. 1999-2023 arasındaki toplumsal unutma dönemi bir daha yaşanmamalı. Aksi halde benzer felaketler tekrar yaşanacak. Gerek kendimizin gerekse de komşu ve hemşerilerimizin hayatlarını korumak için afetlere dayanıklı şehirler için seferber olmamız gerekiyor. Buna ise en doğrudan ve hızlı etki edebileceğimiz binamız ve mahallemizden başlamak gerçekçi olan bir yol.
Ayrancı Semt Meclisi Afet Eğitimi
Deprem ve buna bağlı olası afetlere hazırlanmak, seferber olmak vatandaşların anayasal yaşam hakkına sahip çıkmaya dayanıyor. Devletin tüm kurumları da anayasal görevi gereği vatandaşların can ve mal varlığını öncelik haline getirmelidir. Anayasa’da devletin ilk görevi bunu yapmak olarak tanımlanmıştır. Bu açıdan bakıldığında başta muhtarlık, belediye, kaymakamlık, valilik ve diğer kurumlar ile merkezi yönetim dayanıklı şehirler için seferberlikte öncelikli rolü üstlenebilir. Eş zamanlı olarak sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, üniversiteler ve özel sektör ile eşgüdüm sağlanarak bütünsel ve etkin çözümler hayata geçirilebilir. En başta seçmen, vergi mükellefi, hak sahibi gibi sıfatlara sahip olan vatandaşların kendileri ve komşuları için seferber olmasına bağlı. Bireysel sorun ve seçimleri bir araya gelerek ortak çözümlerle buluşturabiliriz. Kısacası, tüm kurum ve sektörleri aşan bir toplumsal sorumluluk ile hareket etmemiz olası afetleri bertaraf etmemizi sağlayacaktır.
Mahalle meclisleri istenilen seferberliğin olabildiğince yaşam hakkı, komşuluk hukuku ve şehir hakkı üzerinden tesis edilmesini sağlayabilir. Gönüllü katılım, kapsayıcı söylem ve davranışları esas alan bir yaklaşım tüm kesimleri sürece dahil edebilir. Mahalle meclisleri afetlere karşı tüm politika ve uygulamaların yerinden geliştirilmesi, izlenmesi ve denetlenmesini hedef alan sivil ve yasal bir yapılanma olarak çeşitli faydalar sunabilir. Mevcut olan veya yeni kurulacak Kent Konseyleri bunun için gerekli yasal ve kurumsal çerçeveyi sunuyor. Nilüfer Kent Konseyi’nin Mahalle Komiteleri, Çanakkale Esenler Kent Konseyi’nin Mahalle Meclisi ile Çankaya Kent Konseyi’nin Semt Meclisleri önemli dersler sunabilir. Geçmiş deneyimlerden faydalanarak daha güvenli bir geleceği beraber inşa edebiliriz. Yaşam hakkına sahip çıkmak, komşuluk hukuku ile kent hakkını hayata geçirmek için Kent Konseyi Yönetmeliği yeterli hareket zeminini sunuyor. Elbette kent konseyi mevzuatı ve uygulamalarının güçlendirilmesi ayrı bir başlık olarak önem taşıyor.
Nilüfer Kent Konseyi Mahalle Komiteleri
Mahalle veya semt düzeyinden başlayan meclis yapılanması ilçe ve şehir ölçeğinde toplumu sürekli ve tutarlı biçimde afetleri bertaraf etmek için önemli işlevler üstlenebilir. Bunun için zemin etütlerinden başlayarak mevcut risklerin, sorun ve tedbirlerin öğrenilmesi ilk adım olabilir. Yerleşim alanları, binalar ve ortak yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi veya yenilerin inşa edilmesinde kimler ve nasıl rol üstlenebilir üzerine ortak akıl ve irade işletilebilir. Özellikle mevcut ve gerekli yasal, idari ve mali çözümlerin ortak biçimde değerlendirilmesi büyük önem taşıyor. Bina, ada, sokak, mahalle, ilçe ve il ölçeklerinde farklı ihtiyaçların ve taleplerin belirlenmesi faydalı olacaktır. Buradan yola çıkarak tüm şehir paydaşlarını harekete geçirecek bütünsel, katılımcı, kapsayıcı ve adil bir seferberlik yaklaşımı hayata geçirilebilir. Toplumu merkeze alan, katılım ve iş birliğine dayalı bu taban hareketleri diğer tüm paydaşları seferber etmekte, katkı vermekte ve denetlemekte kilit rol üstlenebilir. Ayrıca, mahalle meclisleri eliyle komşular doğrudan çalışmalar yürüterek dayanıklı bina, mahalle ve şehir inşa etme süreçlerine katkı verebilirler. Örneğin, hak sahipleri arasında olası ihtilafların çözümü konusunda yol gösterebilirler. Bunun gibi farklı adımları tasarlamak için ortak deneyim, akıl ve emek önemli zenginlik kaynağı olarak önümüzde duruyor.
Genel olarak bakıldığında, farklı kimlik, sosyo-ekonomik konum veya düşüncelerden bağımsız olarak bir birimizin yaşamına sahip çıkmak öncelikli insani görevimiz. Bu görev hangi açıdan bakılırsa bakılsın değişmeyecektir. O halde, zaman kaybetmeden kendimizin, komşularımızın ve hemşerilerimizin hayatları için seferber olmaya kendi yerelimizden başlamalıyız.
Türkiye geçtiğimiz yılı afetlerle geçirdi. Bundan ders çıkaran Ankara afete hazırlanıyor.
Ayrancım Gazetesi’nin bu sayısında Ankara Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire BaşkanıMutlu Gürler ile Çankaya’da yapılacak Afet Gönüllüleri Eğitimi’ni, yapmak istediklerini ve Ankara için projeksiyonlarını konuştuk. Gürler, şöyle anlatıyor:
Mutlu Gürler
İlk iş personel
Daire başkanlığımızın kuruluşundan bugüne bir planlama takvimi izledik. İlk iş olarak kendi personelimizin eğitimlerini, donanımlarını, psikolojik durumlarına kadar hazırlık aşamasında ölçtük, test ettik. Elimizdeki personel kadrosu yeterli midir, bu kadro bir taraftan afet farkındalık eğitimlerini vermek, bir taraftan şehri afetlere hazırlamak, bir taraftan afet öncesi süreçlerde hazırlıklı olmak noktasında meslek nosyonu olarak ve kişisel özellikler açısından olsun psikolojik seviyeler açısından olsun hazırlar mı, değiller mi diye önce kendi içimize baktık. Eksiklerimizi aksaklıklarımızı gidermek için birinci adımda personel takviyelerini yaparak başladık. Kurumsal kişiliğimizi, kurumsal hüviyetimizi oluşturmak için başlarken bir hayli zorluklar yaşadık ama yönetim kademesinin Ankara’da bir afet koordinasyon merkezinin bulunmaması, bir deprem risk yönetimi ve kentsel iyileştirme daire başkanlığı adı altında afetlere şehri hazırlayacak bir birimin bulunmamasına ilişkin çok net bir tavrı oldu. Bu vizyon bizim dairemizin kuruluşuyla sonuçlandı.
Ankara için başka önceliklerimiz olması lazım
Ben kendi adıma bu meslek grubunda yaklaşık 27. meslek yılımı dolduruyordum. Farklı kurumlarda farklı görevleri yapmıştım bu alanda. Daha çok doğa koruma çalışmıştım. Bu defa insanları doğadan korumak tarafıma verilmişti. Bunu da yapmak için biraz tersten okumaya başladım.
Küresel iklim değişikliği nedeniyle farklı afet türlerinin her an yeniden gündeme gelebileceği bir döneme giriyoruz. Dolayısıyla büyük kentlerde kent selleri gibi aniden çıkan süreçler bize bir şey gösterdi; Türkiye’nin dört bir yanında farklı afet türleri çok büyük riskler taşıyor ama Ankara için başka önceliklerimiz olması lazım. Bu öncelikleri belirlemek için geçmişten bugüne Ankara’da yaşanan afet süreçlerini inceledik, değerlendirdik. Çok sık yaşanan afet türlerini, yaşandıkları bölgeleri belirledik. Bu bizim yapılanmamızdaki köşe taşlarını oluşturdu. Bu hazırlıkları yaparken çok ani bir şekilde pandemiyle yüz yüze kaldık. Bu da başka bir afet türü olarak karşımıza çıktı. Bununla ilgili de yapılanmamızda eksiklerimiz vardı. Bunları gidermek için hemen pozisyon aldık, gerekli düzenlemeleri yaptık. Önce Ankara kentinin bizden beklentilerini, kurduğumuz çağrı merkeziyle toplamaya çalıştık. Sonra yağmur gibi gelen taleplere hızla cevap vermek zorundaydık. Mansur başkanımız (Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı) da bu yönde toplumda saygı gören gönüllü bir iyilik dalgası yarattı. Biz de buna yetişmeye çalıştık.
Covid salgını daha pandemi diye adlandırılmadan Mansur Bey aradı ve “Mutlu Bey pandemi geliyor, ne yapıyorsunuz, hazırlığınız var mı” diye sordu ve bizi gerçekten sarstı. Biz zaten o günlerde birkaç toplantı yapmıştık. Kendimizde gördüğümüz riskleri çözebilecek süreçlere ilişkin planlamalara başlamıştık. Bunda, genel sekreter yardımcımız Mustafa Kemal Çokakoğlu’nun tecrübesi de bizim için çok öğretici oldu.
Bir taraftan kendi dairemizi kurup kurumsal yapısını güçlendirmeye çalıştık, diğer taraftan da pandemi sürecinin beklentilerine cevap vermeye çalıştık. Arkasından depremler, seller ve yangınlar geldi. Türkiye geçtiğimiz 2 yıl içinde her afet türünü beklenmedik bir şekilde ve beklenmedik noktalarda yaşadı. Biz de Ankara’nın dışındaki bu afetlere hızlıca koştuk çünkü hem hazırlıklarımız hem de ufkumuz o yöndeydi.
Devlet bütün kabiliyetleriyle sahada olsa bile gönüllülerin, STK’ların büyük bir nosyonu var
Ankara Türkiye’nin başka şehirleriyle kıyaslandığında afetlere göreli olarak daha hazırlıklı görünür. Ama bu korunaklı merkezde Türkiye’nin beklenen diğer afetleri için de hazırlıklı olacak bir kadroyu yapılandırmak ve elimizi Türkiye’nin dört bir yanına uzatmak gibi bir düşüncemiz vardı. Bu afetlerde sahada şunu gördük; AFAD’ın bütün afet planlaması doğrudur ama sahada afetle karşılaştığınızda yaşanan o kaotik ortam görevlerin tam anlaşılıp anlaşılmadığının, bu görevlerle ilgili yetkilendirdiğimiz kurumların yeterince hazırlık olup olmadığının büyük bir testi oluyor. Maalesef üzüntü ve acı verici bir testi çokça can kaybıyla geçirdik.
Afetler hiç kimseye ayrım yapmıyor. Önüne kattığı herkese aynı acıyı, aynı şiddeti, aynı hızda eşit seviyede tattırıyor ne yazık ki.
Biz sahada şunu çok net gördük, devletin bütün birimleri bütün kabiliyetleriyle sahada olsa bile gönüllülerin, STK’ların bu alandaki beceri düzeyini yukarı çekme yönünde büyük bir nosyonu var. Sahada gerçekten günlerce uyumadan cansiperane çalışan itfaiye erlerini, orman muhafaza memurlarını, zabıtaları, hasta bakıcılarımızı gördük. Ama birşey daha gördük, terliğiyle, şortuyla gelen ve espri konusu olan, eleştirilen gönüllüler, gördük. Bodrum’a, Marmaris’e tatile giden birçok vatandaşı elinde yarım litrelik suyla yangın yerinde ne yapabilirim diye koştuğunu gördük. O tablo gözümün önünden gitmiyor. Ülkenin sorunlarına duyarlı bir gönüllü kitle var, siz ona özel bir şey yapmıyorsunuz. Ülkesini belli bir bilinçle seven insanlar topluluğu bunlar. Hükümet yetkilileri o gönüllüleri sahadan hızla çıkarttılar. Yangın bölgesinde de deprem bölgesinde de böyle oldu. Ama sabahın erken saatlerinde yorulan bir itfaiyecinin yanında yalnızca boş hortumu toplamak için bile birine ihtiyaç oldu. Yalnızca hortumun bağlantı noktasındaki açma kapama vanası için bir kişiye ihtiyaç oldu. O bir kişi itfaiye aracı sayısıyla çarptığında kırk kişi oldu, vidanjör sayısıyla çarptığında seksen kişi oldu. 400-500 kişilik gönüllü topluluğuna ihtiyacımız olduğunu gördük bir anda. Oysa biz o gönüllü ordusunu sahaya çağırmak yerine birkaç bin kişiyi sahadan uzaklaştırdık. Sonra da anonslar yaptık “gönüllüye ihtiyaç var, yangın bölgesine şu kadar gönüllü arıyoruz” diye.
İtfaiyecinin yanında eğitilmiş bir gönüllü, mevzuata hakim, itfaiyenin yaptığı işin temel bilgisiyle donatılmış birine ne kadar ihtiyaç olduğunu gördük. Dönünce afet farkındalık eğitimleri, eğitici eğitimleri, gönüllü eğitimlerini gündemimize aldık. Benim açımdan sürecin işleyişi böyle.
Ankara’nın afet farkındalığı hangi seviyede, bunu ölçtük
Hazırlıklarımızı yapmaya başladığımızda Ankara şehrinin afet farkındalığının hangi seviyede olduğuna dair sosyolojik bir anket yaptık, sahayı taradık. Ankara’nın farklı sosyal, kültürel kimliklerinin bulunduğu çok farklı lokasyonlarında uzman meslek gruplarıyla, akademik danışmanlarla beraber çalışarak küçük araştırmalar yaptık; vatandaşların afetlere bakışı nedir, Ankara afete duyarlı mıdır, Ankara kent sakinleri afetler konusundaki kaygıları ve beklentileri nedir?
Buradan da elimizde çok sahici, çok somut veriler oluştu. Biz bu veriler üzerine bir modelleme kurmaya çalıştık. Bir; personelimizin genel durumunu öğrenmiş olduk, o yönde eksiklerimizi giderdik. İki; saha gözlemleri yaptık, sahadaki ihtiyaçları gördük. Üç; Ankara kentinin bu konudaki beklentilerini ölçtük. Bunlarla yapacağımız tek şey afet farkındalık eğitimlerini farklı sivil toplum kuruluşlarıyla, farklı sosyal kümelerle buluşturmak.
Eğitimleri toplumsal bilinç seviyesini yükseltecek bir araç olarak görüyoruz
Burada birkaç hedef kitlemiz vardı, bunu da kendi içimizde tartışarak değerlendirdik. Birinci adımımızı Apartman Görevlileri Sendikası’yla (Konut-Sen) attık. Biliyorsunuz Konut-Sen Türkiye’de Kemal Kılıçdaroğlu sayesinde ilk defa muhatap alınmış bir sosyal topluluk. Kentlerimizi paylaştığımız bizim için çok değerli bir paydaş. Her apartmanda bir apartman görevlisi var. Bizim sahada yapacağımız çalışmalarda elimizi uzatacağımız birinci hedef kitle onlar. Onlarla temaslar kurduk, çok sıcak yaklaşımla karşılaştık. Birinci adımda onlarla bir iş birliği projeksiyonu geliştirdik. Ankara’da daha çok afet ve acil durum vakalarında bizim ekiplerin sahaya giderken yönlendirilmesindeki birinci partnerimiz olarak düşündüğümüz için onlarla belirli bir mesafeyi aldık. Protokolümüzü imzaladık, onlarla eğitimlere başlıyoruz.
Kent konseyleri bizim için gerçekten kent yönetiminde düşünsel ve fiili hizmet paydaşlarımız. Sizler özellikle büyük sempatiyle, büyük sıcaklıkla karşılayıp bu iş birliğinin yolunu açtınız. Biz Ankara merkezindeki daha çok Çankaya’yı ilgilendirdiği için hem eğitim merkezlerinin koordinasyonu açısından hem de kent merkezinde itfaiyeyle, belediyemizin diğer birimleriyle çok kolay koordinasyon kurabileceğimiz ekiplerle iş birliği yapmak üzere Çankaya Kent Konseyi’yle bir adım atıyoruz. Bu adımda niyetimiz, beklentimiz şu; bu yöndeki iyi niyetli, gönüllü ilişkileri, eğitimli, iyi organize olmuş, ne yapacağını bilen bilinçli yurttaşlar seviyesine taşımak ve bu ilişkiyi bu seviye üzerinde götürmek düşüncesindeyiz.
Bir başka ilgi grubumuz daha oldu. Bilim Ağacı Vakfı, Ankara’yı yüksek puanlarla kazanmış ve ekonomik durumu uygun olmayan öğrencilere burs vermek için kurulmuş bir vakıf. Bu vakfın temas ettiği 2 bin beş yüz genç üniversiteli gencimiz var. Onlarla hatıra ormanı yapacaktık sonra işin içerisine afet farkındalık eğitimleri koyalım mı diye düşündük. Gençlerden büyük sempati, büyük bir ilgi gördük. Bir başka partnerimizde onlar olacaklar.
Özetle söylemek gerekirse afetlerle yaşamak zorunda olduğumuz ülkemizde, afet farkındalık eğitimlerini kamu otoritesinin yanı sıra toplumsal bilinç seviyesini yükseltecek, bu yöndeki ilgiyi ve duyarlılığı artıracak bizim için önemli bir araç olarak görüyoruz. Bu iş birliğini iyi bir planlamayla yaygın hale getirmek istiyoruz. Bu iş birliği için Çankaya Kent Konseyi’nin gösterdiği ilgiye, alakaya, sevgiye, sempatiye minnet borçluyuz.
En az bin kişilik bir gönüllü ordusunun sahaya inebilecek seviyede hazır olmasını istiyoruz
Afet risk bölgelerinin haritaları çok sık değişiyor. Bir taraftan ihtiyaç olan bir şey bu, yeni teknolojik bilgilerle ve gelişmelerle ona ilişkin projeksiyonları değiştirmek zorundayız. Ankara bir önceki afet bölgeleri haritasına göre neredeyse riski sıfıra yakın görünüyordu. Oysa şimdi Ankara’nın bazı bölgeleri 2. derece deprem riski altında. Bu, modellemelerinizi en az birkaç yüz kat daha dikkate yapmanız gerektiği anlamına geliyor. Yıkıcı bir deprem bekleyen bir bölge içerisindedir Ankara. Özellikle kuzey bölgeleri yıkıcı bir depremi yaşama ihtimali yüksek. Hem yapı stoku hem de yapı stokunun bulunduğu alanlar nedeniyle böyle.
Bu afet farkındalık eğitimlerimizde bütün önceliğimiz Ankara’dır. Ancak elimizde beklediğimiz seviyede nitelikli, yetenekli, iyi organize olmuş bir ekip oluşması durumunda bunu Türkiye’nin herhangi bir yerinden ihtiyaç olması durumunda hizmet vermesinde bir engel yok. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin en az bin kişilik bir eğitimli gönüllü ordusunun Türkiye’nin dört bir yanındaki afetlerde sahaya inebilecek seviyede hazır olmasını istiyoruz.