Atatürk Orman Çiftliği’nin serencamı, Cumhuriyet’in serencamıdır
Yüz yıl olmuş.
Yüz yıl önce 5 Mayıs’ta atılmıştı temelleri.
Bir çiftlikti kuşkusuz ama bir çiftlikten ötesi olduğu tartışmasızdı.
Neden mi?
Nedenini anlamak için az biraz gerilere gidelim. Cumhuriyet’in henüz ilan edilmediği ama hazırlıklarının son sürat yapıldığı tarihlere…

O tarihlerin birinde İzmir İktisat Kongresi toplanmış; 17 Şubat’ta başlayıp 4 Mart 1923’e kadar devam eden İktisat Kongresinin Divan Başkanlığını Kazım Karabekir yapmıştı.
Çiftçi delegeler, örnek uygulamalar olmamasından dert yanmış ve çözüm olarak köy ilkokullarının teorik ve pratik olarak konumlandırılmasını önermişlerdi.
Önerileri şöyle:
“Köy okullarının beş dönümlük bir bahçesi, iki ineklik fenni bir ahır ile kümesi ve yeni yöntemlerle üreten bir arılığı olsun. Bahçenin bir kısmına sebze ve meyve, bir kısmına çiçek ekilsin. Öğretmenlerin gözetiminde çocuklar pratik olarak da çiftçiliği öğrensin. Hatta aydın insanların köylere yerleşmesi teşvik edilsin.”
Sizin de aklınıza Köy Enstitülerinin fikri temelinin İzmir İktisat Kongresinde atıldığı gelmiş olabilir mi?
Öyledir.
Büyük aşklar, büyük yolculuklarla başlar Öyle olması için Ahmet Telli’nin dizelerinde dile getirdiği gibi yola çıkmadan önce hazırlanmak icabeder:
“Ki serüvenler daima büyük aşklar
Ve büyük yolculuklarla başlar”

Yola çıkanların başındadır Mustafa Kemal ve çiftçinin mesajını ilk alan da o olmuştur elbette.
Liderdir o ve işini doğru yapmakla yetinmediğine; doğru işi yapan kişi olarak tarihe geçtiğine tanıklık ederiz.
Varını, yoğunu ortaya koymuş; yurdun değişik noktalarında, çoğunluğu bataklık olan, araziler alıp, çiftlikler inşa etmiş.
Bunların başında, Atatürk Orman Çiftliği olarak bildiğimiz Ankara’daki çiftlik gelir gelir.
Alınan arazi verimsiz, sazlık ve bataklık bir alandır. Ama o, aklından geçeni yapmakta kararlıdır. Anlatılan o ki Atatürk, genç ziraat mühendisi Tahsin’i (Coşkan) çağırıp der ki:
“Gel Tahsin, seni bir yere götüreceğim fikrini almak istiyorum.”
Giderler.
Gittikleri yer, sivrisinekler tarafından istila edilmiş bir bataklıktır. Etraftan kötü kokular da gelmektedir.
Mühendis Tahsin, merak içinde sorar:
“Hayrola Paşam.”
“Burasını çiftlik yapacağım” der Atatürk.
Mühendis Tahsin’in yanıtı, beklenen cinstendir:
“Paşam buranın ıslahı, hem paranızı tüketir hem de zamanınızı. Onca verimli toprak varken buraya yatırım yapılmaz.”

Aslolan zor olanı yapmaktır
Atatürk’ün mühendis Tahsin’e verdiği yanıt, onun ufkunun genişliğini de işaret eder:
“Aslolan zor olanı yapmaktır; kolay olanı herkes yapar.”
Mühendis Tahsin, sözle söylediğiyle yetinmez; bir de rapor hazırlar. Raporda, “burada hiçbir şey yetişmez” fikrini tekrarlar.
Atatürk, fikrinde ısrarlıdır; kendine iletilen raporun üzerine, “burası vatan toprağıdır, kaderine terk edilemez.”
Önceliğini arazinin ıslahına verir. Arazi ıslah olursa çevre de albenili olacaktır kuşkusuz. Islah edilmiş arazide yetiştirdiği ve ıslah edilmiş tahıl cinslerini çoğaltıp ekmeleri için çiftçiye dağıtmayı ve verimi yüksek hayvan ırklarını çoğaltıp hayvancılığı teşvik etmeyi de hedefine koymuş. Bütün bunlara ek olarak, iklim koşullarına uygun sebze ve meyve türlerini yetiştirip, Ankaralıların ihtiyaçlarını da karşılamayı planlamış.
Bir amacı da var elbette…
İstiyor ki güçsüz ve yoksul insanlar bir araya gelsin, örgütlensin; bu nedenle kooperatifçiliği de özendirmek için çabalamış.
Tarım ve hayvancılığın gelişmesi için bilimin rehberliğini de öne çıkarmayı; çiftçiliğin o ana kadar kullandığı yöntemlerin bilimsel yöntemlerle yer değiştirmesini de önemsemiş.
Biliyor ve inanıyormuş ki Cumhuriyet fikri, bir bütündür. Yalnızca yönetim biçiminin halk egemenliği olması yetmez; aynı zamanda, gündelik yaşamdan üretim süreçlerine, yaşam biçiminden eğitimin toplumsallaştırılmasına kadar halkın her alanda Cumhuriyet fikrini benimsemesi ve pratik hayatına uygulaması gerektiği açıktır.
Ceyhun Atuf Kansu, onun Cumhuriyet fikrini şöyle şiirleştirmişti:
“Sevelim dedi, Mustafa Kemal, sevelim bir,
Selâm verelim bir, selâm alalım bir,
Halk olmak ne güzel şeydir arkadaşlar,
Şu sabah çayını içelim bir, kardeşçe sıcak.
Yüzümüzü yunalım şu dereden bir,
Sonra kursunlar darağacını kavgamıza,
Asarlarsa assınlar bizi düşlerimizden!“
Geleceği kazanmanın ön koşulu mücadeledir
Cumhuriyet genç, yapılacak çok iş var. Ancak ömür de yetmemiş. Atatürk, çiftlikleri başarıyla kurduktan sonra bu modellerin geleceğe örnek olması için zamanı gelince hazineye bağışlamış; tarihler, 11 Haziran 1937 gösterdiğinde, başbakanlığa yazdığı yazıyla bu bağışı tamamlamıştı.
Bir es verelim; yeniden İzmir İktisat Kongresinde çiftçilerin taleplerine geri dönelim.
Ne istemişti çiftçiler?
“Okullar, beş dönüm üzerine kurulsun; çocuklarımız, eğitim alırken pratikte de çiftçiliği öğrensin.”
Mustafa Kemal’in ilk adımı, iktidarı gökyüzünden yeryüzüne indirmiş; egemenliğin kayıtsız koşulsuz milletin olması için ilk adımı atmıştı.
İlk adım elbette önemlidir. Bununla birlikte daha da anlamlı hale gelebilmesi adımların sürekliliğini gerektirir. Çiftçilerin talebini gerçekleştirmek için Köy Enstitülerinin kurulması beklenmiş.
Müthiş devrimci bir atılım olduğu tartışmasızdı.
Gerici dalga, o atılımı boğmak için her yolu denedi; ne yazık ki dönemin iktidarı, gerici dalga karşısında geri adım atınca önce Köy Enstitüleri kapatıldı. Sonra da Atatürk’ün dişiyle tırnağıyla yoktan var ettiği çiftlikler, sağından solundan işgal edildi.
Ne demiştik?
“Cumhuriyet fikri bir bütündür.” O fikrin sürdürülebilir olması, hayatın her alanında devrimci olmayı gerektirir. Mücadele ise durağan değil, dinamiktir.
Ne demek bu?
Şu demek:
Köy Enstitüleri kapatılmış; Atatürk’ün halkın kullanımına açılsın diye hazineye bağışladığı Atatürk Orman Çiftliği gibi yerler, asıl amacından kopartılıp, çeşitli kurum ve kuruluşlara peşkeş çekilmiş olabilir. Daha yaşanabilir bir ülke istiyorsak, onun için mücadele etmek şarttır.
Kritik nokta, mücadeledir. Ne demişler; “mücadele eden her zaman kazanamayabilir ama kazananlar mücadele edenlerdir.”