Ayrancı’nın kadınlarına mor bir çağrı

Kadın Savunma Ağı olarak 5 sene önce kurulduk. Bulunduğumuz kentlerde kadınların birbirlerini güçlendirecekleri, örgütlenebilecekleri, haklarını öğrenmek ve aramak için mücadele edebilecekleri özerk alanlar oluşturmak amacıyla yola çıktık. Türkiye’nin dört bir yanında olan ağımız Ankara’da faaliyetlerini tüm hızı ile sürdürüyor. 

Kadın Savunma Ağı’nın dernek şubesi olarak “Mor Mekan’’ Ankara’da 2019 yılında kuruldu. Kızılırmak Caddesi No:5/2 adresinde kadınların nefes durağı olan mekanımız açık. Peki bizler kadın savunma ağında neler yapıyoruz:

-Kadınlar için “feminist öz savunma’’ eğitimleri yapıyoruz. Bu eğitimlerde fiziksel savunmanın ötesinde öz savunmanın aslında hayatımızdaki şiddetin kaynağını bulup buna karşı verilen her türlü mücadele olduğunu bilince çıkarıyoruz.

-Şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik yönlendirme yapıyoruz. Yerel yönetimler, avukat örgütlenmeleri ve çeşitli STK’lar ile iş birliği yaparak şiddete uğrayan kadınlarla dayanışma ilişkisi kuruyoruz. 

-Çeşitli panel ve şöyleşilerle feminist politikaya dair tartışmalar gerçekleştiriyoruz. Akademisyen, yazar, gazeteci, feminist pratiklerde yol alan pek çok ismi konuk ediyoruz.

-Şiir gecelerinde ünlü kadın şairlerin şiirlerini okuyor, tartışıyor ve hayatlarına dair sohbet ediyoruz.

– Masal Atölyelerinde Clarissa Pinkola Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabından masalları okuyarak farkındalıklarımızı arttırıyor, deneyimlerimizi paylaşıyoruz.

– Feminist gece yürüyüşlerini, kadın cinayetlerine karşı protestoları, adliyede kadınların adalet arayışını destekliyor, aktif olarak eylemlerin düzenlenmesine dahil oluyoruz.

-İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa, kadın sağlığı, gibi konularda mahallelerde kadınlara bilgilendirme etkinlikleri düzenliyoruz.

-Depremden etkilenen kadınlarla dayanışma için Hatay Defne’de bulunan kadın çadırımıza malzeme tedarik ediyoruz. Gönüllüleri deprem bölgesine yönlendiriyoruz. 

-El emeği ürünler ürettiğimiz atölyeler gerçekleştiriyor zaman zaman bu ürünlerin olduğu kermesler düzenliyoruz.

Kadın savunma ağı adıyla müsemma bir ağ olarak örgütlenmektedir. Her yerden kadınlar bu ağın bir parçası olabilir. Özellikle mahallerde kadınların kurmuş olduğu birliktelikler ağın en önemli ayaklarından birini oluşturuyor. Ayrancı semti ise ağın pek çok üyesinin yaşadığı bir semt. Yaşanan şiddet durumlarında ise bu ağın parçası olan kadınlarla şiddet faillerinden hesap sormak kadın dayanışmasını örgütlemek için bir araya hızlıca gelebiliyoruz. 

Ayrancı’da öldürülen Pelin için de benzer şekilde harekete geçtik. Dayanışma ilişkisi kurduğumuz tüm kadınlarla ve kurumlarla birlikte hareket ederek mahallerde yaşanan şiddete karşı kadınların yalnız ve çaresiz olmadığını birlikte dile getirdik. Şimdi ise yaşanan bu politik saflaşmada İstanbul Sözleşmesini geri almanın, ülkeyi yeniden inşa etmenin ve gerici tüm ittifaklara karşı mücadele etmenin olanaklarını geliştirmeye devam ediyoruz. Bedenlerimizin, emeğimizin, yaşamlarımızın böylesine tahakküm altına alındığı ve pazarlık konusu haline getirdiği bir düzende yaşamaya tahammülümüz yok! 

Ne istediğimizi çok iyi biliyoruz

İstanbul Sözleşmesi

6284

Erkek şiddetine karşı cezasızlığın son bulması

Çocuklara yönelik her türlü istismar ve suçun son bulması

Başta gösteri ve örgütlenme hakkımız olmak üzere tüm demokratik-politik haklarımız; diktatörlüğün baskı politikaları yüzünden cezaevlerinde bulunan tüm tutsakların serbest bırakılması 

Güvenceli ve insanca-eşit koşullarda istihdam, kocadan ve babadan bağımsız sosyal güvence, bakım emeğinin tanınması ve bakım yükünün toplumsallaştırılması, sağlık ve eğitim haklarımız başta olmak üzere tüm temel toplumsal- haklarımızın güvence altına alınması

Doğa yağmasının son bulması, finansallaştırılmış ve her türlü doğal afet karşısında güvencesiz hale gelen ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren kent-konut modelleri yerine afetlere karşı güvenli, erkek şiddetine karşı korunaklı sosyal konut-kent modelleri

Depremden etkilenen milyonlarca insanın piyasa koşullarında sefalete terk edilmemesi; yeniden borçlandıkları bir hayatta kalma mücadelesine mahkûm edilmemesi; depremde yaşanan yıkımın ve toplumsal kıyımın tüm sorumlularının yargılanması ve depremden etkilenen herkesin kaybının karşılanması için yağmalanan servetlerin kamulaştırılması, sermayenin vergilendirilmesi; devletin deprem bölgesinde, gönüllülerin, kadınların sırtına yıktığı tüm toplumsal sorumluluklarını yeniden üstlenmesi. Deprem bölgelerinin halkın söz ve karar sahibi olduğu bir süreçle yeniden inşasına kadar bölgede kalanlara acil ve ücretsiz konteynır, hijyen ürünleri, erişilebilir sağlıklı su ve gıda, tuvalet, duş, yaşlı ve çocuk bakımevleri, yemekhaneler, çamaşırhaneler, sağlık ve eğitim hizmetleri sağlanması, erkek şiddetine karşı önleme, müdahale ve koruma mekanizmalarının acilen kurulması; enkaz çalışmalarının oluşturduğu tehlikelerin ortadan kaldırılması, finans sermayesinin depremden etkilenen kentlerin yeniden inşasından nemalanmasına acilen son verilmesi. 

Sermaye değil yaşam merkezli bir toplumu kurmanın ön koşulu kadınların haklarına ve hayatlarına sahip çıkmasından geçmektedir. Sizler de ağın bir parçası olun, birlikte bu ağı mahallelerimizde büyütelim!

Ekolojik Bakkal açıldı 

Yerel tüketim güçleniyor:

Ziraat Mühendisi olan Melike Başak Yağmur, Gerede Sokak No:12/D adresinde yerel lezzetlerin sunulduğu, harika sandviçlere sahip Ekolojik Bakkal ile bizlere ‘merhaba’ demeye hazırlanıyor. 

Çok keyifle düzenlenen    bu dükkanda hububat ve tahıl adına her şey var. Salçalar, soslar, tuz, baharat, çay ve bitki çay çeşitleri, reçeller, kuru yemişler, kuru meyveler, peynir ve zeytin çeşitleri, çiğ süt ve mandıra ürünleri, az bilinen meze çeşitleri ile yepyeni ama o eski bakkal ruhunu yaşatmayı amaçlamış olan dükkan bu.

Sevgili Başak ile söyleşimize buyurunuz:

“Bir bakkalda olabilecek her şey olsun istiyorum”

“Burada bir işletme açmayı özellikle istedim çünkü Ayrancı pek çok açıdan yaşanılası bir semt gerçekten. Mahalle ruhunu koruyor. Dayanışma kültürü oldukça yüksek. 

Mesleğim Ziraat Mühendisliği olduğu için uzun yıllar boyu köylüler ile birlikteliğim oldu. Onların yaşamlarını, sorunlarını, ürettiklerini bizzat gözlemledim. 

Asıl amacım bildiğim, güvendiğim üreticilerin çeşitli ürünlerini dükkanımda toplayarak Ayrancılıların ihtiyaçlarına cevap verebilmek. 

Bir bakkalda olabilecek her şey olsun istiyorum. Çocukluğumdaki bakkallar gibi bir yer işletmeyi hedefliyorum. Ekmek arası bir sandviç alıp çay içip muhabbet etsin insanlar istiyorum burada.

Yaşadığım semtte özellikle dükkan açmak istemedim çünkü orada vahşi bir ticari anlayışı söz konusu, bunun içine girmeyi istemedim. Daha az kazanabilirim belki ama özlediğim ilişkilerin devam ettiği bir mahallede olmak için tercihim Ayrancı’dan yana oldu.

Dükkanımızın açılışını Aralık ayının ilk cumartesi günü yapacağız. Tüm komşularımızla birlikte bir açılış kutlaması düzenleyelim istiyorum. 

Benim okulda öğrendiğim en önemli konuların başında yerel üretim ve doğrudan tüketiciye ulaştırma yöntemleri geliyor. Çiftçinin emeğinin hakkını aldığı, tüketicinin de kaliteli ve ucuz ürüne ulaştığı sistem oluşturmanın önemini anlattı hocalarımız hep. Bitirme tezimde Nallıhan’da kırsal kalkınma potansiyelinin tespiti üzerine çalışmalar yaptım. Bu bölgelerin çok bereketli olduğunu gördüm. Her ürün yetişebiliyor neredeyse. Ben de o dönemlerden beri kolektif biçimde üretilen ve temiz, sağlıklı gıdaya ulaşmanın önemini fark ettim. 

Ne yazık ki sağlıklı yiyecek sektöründe işler pek etik yürümemekte. Büyük toptancıların çiftçiyi sömürmesi söz konusu iken öte yandan tüketiciyi yanıltan satış anlayışı piyasaya hakim maalesef. Sıradan bir ürünü organik adı altında fahiş fiyattan satmak moda oldu. 

Ben doğadan kopuşumuza bağlıyorum bunları. Yıllar boyu eşsiz doğanın, verimli arazilerin üzerine yaptığımız çirkin kentlere tıktık kendimizi. Şimdi de çocuğumuza doğayı tanıtmak için para verip yaz kamplarına gönderiyoruz.” 

“Yerel ürünlerimizi ön plana çıkarmamız şart”

“Mesleğimiz olan Ziraat Mühendisliği’ne önemli vazifeler yüklendiğini görüyorum bu konularda. Organik, ekolojik, sağlıklı yerel ürünlerin pazarlanması konusunda daha çok söz sahibi olunması gerektiğini düşündüğüm için de böyle bir işe giriştim. 

Öte yandan çocukluğumdaki bakkal ruhunu geri getirmeye çalışacağım. Burada el yapımı ürünler de olacak, bizim katma değer kattığımız tarımsal ürünler de olacak. Her türlü sebze, meyvenin kuruları, reçelleri, salçaları, turşuları.

Hem de mümkünse yerel çapta, çok uzaklaşmadan, Ankara çevresinden, bildiğim, güvendiğim çiftçilerden bakliyat, hububat, mandıra ürünleri toplayıp bu dükkanda tüketiciyle buluşturmak hayalim var. 

Ayrancılı kadın bir dostumuzun ev yapımı harika lezzeti olan ekmeklerini de bulundurmaya başladık. Pek yakında mantı, kek ve tuzlu pastalarımızı da yapacağız burada.

Bu fikirlerle Ekolojik Bakkal’ı açtım. Piyasada fahiş fiyata İtalyan Ricotta, mozzarella peyniri satılıyor. Oysa bizde de var bu peynirlerden. Farklı isimlerde farklı bölgelerimizde üretiliyor ama bilinmiyor. Yerel ürünlerimizi ön plana çıkarmamız şart. Amacım pompalanan yabancı ürünleri değil bu toprakların bilinmeyen, unutulan lezzetlerini sunmak. Yaz aylarında taze sebze ve meyve de getirmeyi düşünüyorum.”

“Sokağa geri dönüşüm kumbarası getirtmeye çalışacağım”

“Tüm bunların yanında eskiden olduğu gibi depozito sistemini oluşturmak istiyorum mesela. Sattığım bir ürünün cam kabını tekrar geri almak, aşırı çöp üretmemeye çalışmak, plastik ambalajlardan uzak durmak istiyorum. Geri dönüşüm kumbarası getirtmeye çalışacağım sokağa. Plastik torba değil file ve bez torba kullanılmasını destekliyorum.”

Son dönemlerdeki ekonomik ve kültürel değişimlere inat Ayrancı’da güzel fikirlere sahip insanların girişimleri bizi umutlandırıyor. 

Yolun açık olsun Ekolojik Bakkal, hoş geldin Başak Yağmur.

EKOLOJİK BAKKAL
Gerede Sokağı No: 12/D 
A.Ayrancı

Özlem: Sokaklar fiziksel kısıtlarla dolu ancak özel alanlara müdahale olunmadan tanış olabilmek, mahallemizin avantajı

Gazetemiz yazarlarından Özlem Demirci ise bir Ayrancılı olarak kendi izlenimlerini şöyle anlatıyor:

Özlem Demirci

“Ankara’ya 2011 yılında üniversite için geldim. Üniversite bitince ilk Ayrancı’da eve çıktık.  Arada bir sene Bahçeli’ye geçtim ama sonra yine buraya döndüm. Üç yılı aşkındır da Ayrancı’da yaşıyorum. Özel bir şirkette yazılımcı olarak çalışıyorum. Kentlerden maalesef ne kadınlar ne çocuklar ne de erkekler eşit şekilde yararlanamıyor. Bunun en önemli nedeni insan odaklı düşünmemek. Kadınlar açısından ise maalesef genel olarak kentlerimizi çok güvenli bulmuyorum. Ayrancı ise, Meclis’in, Emniyet’in, çok sayıda elçilik binasının bulunması ve çok merkezi bir yerde ama insan sirkülasyonunun da buna karşın çok olmaması, uzun yıllar burada yaşamış ciddi nüfusu nedeniyle bende güvenlikli bir yer izlenimi bırakıyor. Öyle ki sokakta aynı yüzleri görüp bir zaman sonra selam verir hale geliyorsunuz. Saydığım bu sebeplerden dolayı günün her saati insanların rahatlıkla dolaşabileceği bir yer olarak düşünüyorum burayı. 

Ulaşım açısından ise Kızılay’a yakın olması büyük bir avantaj. Ayrancı içine giren ODTÜ dolmuşu ve 427 Ego dışında özellikle Hoşdere ve Atatürk bulvarından geçen birçok toplu taşıma aracı da Ayrancı’ya ulaşmak için kullanılabiliyor. Güvenli ve yeterli buluyorum. 

Yaşadığım yerde günün hangi saatinde olursa olsun, dışarı çıkmaktan çekinmek istemem. Ayrancı bana o güveni veriyor. Gece yürüyüşleri yapmayı severim ve sokak aydınlatmasını da yeterli buluyorum. Kendimi genelde rahat hissediyorum.

Ayrancı, dar sokakları ve belli saatlerdeki yoğun trafiği nedeniyle çocuklar için çok güvenli değil maalesef. Oyun alanı anlamında da yetersiz buluyorum. Örneğin etrafı telle çevrili basket sahaları, insanların evcil hayvanlarını yürüyüşe çıkardıklarında uğradıkları bir alana dönüşmüş. Öyle olmayan yerler de genelde kalabalık oluyor. Okul bahçelerinde yeterli aydınlatma yok. Bu nedenlerle oyun alanı anlamında ne çocuklar için ne de çocuklu kadınlar için pek bir seçenek görmüyorum Ayrancı’da. Bunun yanında, tek başına yaşayan veya kadın ev arkadaşı ile yaşayanların da rahat olduklarını düşünüyorum. Ben de ev arkadaşım ile yaşıyorum. Tek başına yaşayan komşularımız var. Fiziksel kısıtlarla dolu sokaklarının haricinde güzel yanına bakarsak bence en güzel yanı insanların birbirlerinin özel alanlarına müdahale etmeden tanış olabilmeleri ve bunun verdiği rahatlık. Ben öyle hissediyorum.”

Acil durumlar için semt kapsamında dayanışma ağı kurulması yararlı olur

“Hiç şiddet olayına tanık olmadım ama bu durumda ilk aklıma gelen polisi aramak olurdu. Acil durumlar için dayanışma ağı kurulması da çok yararlı olur. İnsanların dayanışma anlamında, özellikle böyle bir konuda katılımcı olacağını düşünüyorum. –Gerekmemesi dileğiyle– gerektiğinde yardım edecek birinin olduğunu bilmek herkese kendini rahat hissettirir. En nihayetinde şiddetten bahsediyoruz ve bu yardımın da daha tehlikeli bir durum ortaya çıkarmaması için iyi bir organizasyon gerekir. Semt kapsamında bu planlama yapılabilir.

Kentimizde veya mahallemizde, bizi ilgilendiren konularda ne gibi kararlar alındığından pek haberim olmuyor. Karar sürecinde kadınların olması elbette önemli ancak nasıl bir fark yaratacağı tamamen kitlenin süreçlere vs. beraber baktığında farklı ne gördüğüne bağlı olarak değişir. Elbette daha geniş kitleleri içine alan çözüm önerileri gelecektir. Herkesin yararının gözetildiği bir ideale yaklaşırız belki. 

Kadın muhtarlarımızdan ve seçim dönemi sayesinde diğer kadın adaylardan da haberim vardı. Kendi açımdan ayırt edilebilir bir fark olduğunu söyleyemem. Kadın veya erkek muhtar olmasından daha çok isteyebileceğim şey ise daha ulaşılabilir olmaları, iletişime açık olmaları ve zaman zaman da değişmeleridir herhalde.” 

Kadın dostu kent…

“Kadınların yaşadıkları yerde sosyal, kültürel, siyasal hayata katılımında eşitlikçi bir ortam hazırlamayı amaçlayan bir proje. Özellikle küçük şehirlerde/ilçelerde kadınların bir araya gelip üretebilecekleri, sorunlarını dile getirebilecekleri, çözüm bulacakları ve karar alma sürecine katılım sağlayabilecekleri yapıların (STK vb.) kurulması.

Ben de herkesin birbirine saygılı olduğu, eşitlikçi, sınıfsal veya cinsiyete dayalı ayrımcılığın olmadığı bir kentte yaşamak isterim.

Biz kadınlar mahallemizde bir çok şey yapabiliriz. Yalnız yaşayan, çocuklu yardıma ihtiyacı olabilecek kadınların, yaşlı kadınların, yabancı kadınların, şiddet mağduru kadınların vb ihtiyaç duyduğunda başvurabilecekleri bir dayanışma ağının kurulmasının önemli bir konu olduğuna değinmiştik. Örnek uygulamalar incelenmeli. Geliri olmayan kadınları, olanaklar dahilinde üretime teşvik edecek uygulamalar üzerinde çalışılabilir. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığına her yaştan ve sosyo-kültürel yapıdan insan/kadın maruz kalıyor. ‘Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı nedir? Cinsiyet temelli şiddet nedir? Kapsamı nedir? Fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddet nedir?’ gibi konularda farkındalığın artırılması amacıyla etkinlikler planlanabilir.”

Belde: Toplumsal tüm eşitsizliklerin izini kentlerde de görebiliyoruz

Belde, Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde doktora öğrencisi. Bir buçuk senedir Ayrancı’da yaşıyor:

“Kentlerden kadınlar ve çocukların eşit yararlandıklarını düşünmüyorum. Ekonomik ve sosyal eşitsizlik kentlere ve kent mekanlarına da sirayet ettiğinden toplumsal tüm eşitsizliklerin izini kentlerde de görebiliyoruz. Ayrancı için ise bugüne kadar yaşadığım yerlere göre bir değerlendirme yaptığımda, en rahat ettiğim yer olduğunu söyleyebilirim. Kendimi güvende hissediyorum. Hatta bazı hırsızlık olayları duysam da bu hissim değişmedi. 

Ulaşım açısından merkeze çok yakın olması avantaj ama Ayrancı otobüsleri uzun aralıklarla geliyor. Bu biraz can sıkıcı. Gece Ayrancı sokaklarında kendimi rahat hissediyorum ama sokaklar biraz daha iyi aydınlatılabilir. Sağlık hizmeti açısından Ayrancı’ya çok yakın özel hastaneler var ama bana göre o kadar yakın devlet hastanesi yok. Böyle bir hastanenin var olması iyi olabilirdi. 

Ayrancı’da çocuklu kadınlar için özel bir olanağın olduğunu düşünmüyorum. Kaldırımlar bebek arabaları için uygun değil, aynı zamanda engelli / tekerlekli sandalye kullanan insanlar için de uygun değil. Kreş ve gündüz bakımevleri ise çok gözüme çarpmadı açıkçası. Genel olarak Ayrancı’da kadınların rahat hissettiğini düşünüyorum ama bir de bunu çocuk sahibi kadınlara sormak, onların deneyimlerini öğrenmek gerek.”

Şiddet Hattı 183 vardı

“Sokakta, apartmanda bir şiddet olayına tanık olmadım. Şiddete maruz kalsam veya tanıklık etsem bildiğim kadarıyla şiddet hattı 183 vardı. Acil bir durumda polis de aranabilir. Böyle bir durumda iletişime geçilecek bir tür dayanışma ağının kurulması faydalı olur. Sadece Ayrancı için değil her yerde oldukça anlamlı ve bu konularda dayanışmayı güçlendiren bir şey olur.”

“Kadınların kentin tüm sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarından özgürce yararlanabildiği bir kent bana göre kadın dostu kenttir.”

“Kentlere ilişkin karar süreçlerine genelde kadınlar daha az dahil oluyor. Kadınların ve bugüne kadar bu karar mekanizmalarına dahil olamayanların karar süreçlerine dahil olması daha eşitlikçi ve özgür bir kent yaşamının ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Ayrancı’da kadın muhtarların olduğunu biliyorum ama onları tanımıyorum. Kadın muhtarların olduğu mahallelerde spesifik olarak şöyle bir fark ortaya çıktı diyemem. Ama burada daha rahat ediyor oluşumuza katkıları vardır muhakkak.

Bir kentin kadın dostu olması da yeterli değil, engelli dostu da olmalıdır. Güven içinde ve özgür hissettiğim, insanların birbirine saygı gösterdiği, kentsel düzenlemelerle de eşitlikçi olan, tüm dezavantajlı insanları göz önünde bulunduran ve kentsel yapıların asgari düzeyde estetik değerler içerdiği bir kentte yaşamak isterim. Biz kadınlar birlikte neler yapabiliriz konusunda ise net bir fikrim yok. Sadece, kadınlar bir araya gelerek kendi talepleri doğrultusunda yerel yönetimlere baskı yapabilir.”

Ayşegül: Kadınların özgürleşmesinin başlangıç noktasını önce evleri sonra da yaşadıkları semt olarak görüyorum

Ayşegül Dalgıç

Ayşegül, 20 yaşında üniversite öğrencisi genç bir kadın:

“Toplumun her birimine farklı davranan kent, kadınlar için tabii ki daha zor bir mekan. Biz daha şanslı kesimdeyiz belki. Eski ve köklü bir mahalle olmasının getirdiği güven aşikar. İki buçuk yıldır Ayrancı’da yaşıyorum ve şimdiye kadar hiç dışarı çıkarken saat beni düşündürtmedi. Bunun sebebi Ayrancı’da yaşayan insan profili ve yaşam tarzı diyebiliriz. Sokakta yürürken gece ya da gündüzün güvenlik açısından farkını hissetmiyorum ancak aydınlatma zayıf.  Endişeye neden olacak herhangi bir şiddet olayına da şahit olmadım aslında. Ne yaşadığım apartmanda ne de sokakta kadına şiddete dair bir durum duymadım. Aynı zamanda mahallemiz şiddete kayıtsız kalmayacak kadar duyarlı. 

Seçimlerde muhtar adayları içerisinden kadın adaya özellikle oy verdim. Ailem ve çevrem de aynı hassasiyeti gösterdi. Karar alma aşamalarında ne yazık ki hala bir cinsiyet eşitliği söz konusu değil. Bundan dolayı her fırsatta hemcinslerimi desteklemeyi kendime görev edindim diyebilirim ancak yönetimde kadın figürünü de sadece bir dayanışma göstergesine indirgemiyorum. Özellikle yerel yönetimlerde kadınların fikri ve temsiliyeti güvenli, eşitlikçi ve kadının kendini gerçekleştirebileceği semt anlamlarını da taşıyor bence.” Ayşegül, “Kadın Dostu Kent” konusunda ise şunları paylaşıyor:

“Kadınların özgürleşmesinin başlangıç noktası olarak da önce evlerini sonra da yaşadıkları semtleri görüyorum. Aslında kentler çok çeşitliliği yaşatan barınaklardır. Yani kent bazındaki çözümü sadece kadınlarla ve kadın dostu olmakta aramak bana kalırsa son derece yetersiz. Yaşayan her şeyin dostu olmanın verdiği rahatlık ve huzuru aşılamak gerektiğini düşünüyorum. Ben karar alma ve uygulama süreçlerinde cinsiyet eşitliğinin amasız fakatsız karşılık bulduğu ve artık biz kadınların yaşamını iyi hale getirmek için değil zaten iyi olan hayatlarımızdan yaşadığımız yere neler katabileceğimizi tartıştığımız projeler öngörüyorum aslında. Semtteki kadınlar olarak şiddetin politik bir savaş haline geldiği bu noktada birlikte olmamız en kıymetlisi olacaktır. Ama yalnız kadın kadına değil erkek kardeşlerimizle, eşlerimizle, her sabah aynı saatlerde bizleri kaldırımlarda buluşturan köpeklerimizle… Bir şeyler elbette değişecek ve değişimin nerede kimlerle başlayacağına ancak değiştirenler karar verir. Ayrancılılar olarak önce kadının sonra herkesin emeğine, evine ve yaşamına sahip çıktığımız noktada sabahların ve kaldırımların hepimize eşit davranacağına inanıyorum.”

Belma: Kendimi güvende ve rahat hissettiğim bir semt

Belma 38 yaşında, 3 yıldır Ayrancı’da oturuyor, üniversitede de bu semtte yaşamış. İki çocuk annesi hem iş yeri hem evi Ayrancı’da:

“Ayrancıyı seviyorum, üç kuşak bir arada yaşıyoruz ve ihtiyaçlarımıza uygun, ihtiyaçlarıma cevap veren bir mahallede yaşadığımı düşünüyorum. İhtiyaç duyduğum her şeyi bulabileceğim esnafın çok yakınımda olması, okulların, parkların yakınında olmak hayatımı kolaylaştırıyor; ayrıca sokakların, caddelerin planlamasını, mimarisini de hoş buluyorum; çok ağaçlıklı olmasını çok seviyorum. Çok bakıyorum ağaçlara, çok büyük ve eski ağaçlar var, o çok hoşuma gidiyor. Her paralelde bir ihtiyacını karşılayabilirsin, Dikmen Vadisi’nde yürüyebilirsin, Botanik Parkı’nda daha geniş yayılarak bir şeyler planlayabilirsin, Portakal Çiçeği zaten kızımın bale kursunun olduğu bölge, orada çay içip, çimenlerde oturup vakit geçirebilirsin. Özetle burası her ihtiyacımı karşılayabildiğim, kendimi güvende ve rahat hissettiğim bir semt. Ama elbette ağaçlarına, parklarına rağmen bir şehrin içinde olduğun hissini de asla kaybettirmeyen bir yer; zaman zaman bu hissi unutmayı isterdim, ama sonuçta şehrin göbeğinde yaşıyorum.”

Bir şey olsa esnafın beni kollayabileceğini düşünüyorum

“Ben ikinci kez Ayrancı’ya yerleşmeden önce İstanbul’da yaşadım bir süre, orada kaygısı yüksek birisiydim; hem bir deprem korkum vardı, 100 yıllık bir binada yaşadığım için oradan teselli bulmaya çalışıyordum ama deprem kaygım vardı; evim yıkılmasa bile böyle bir felakete tanık olma fikrinden çok endişe duyuyordum. Bir de tek başıma hiç evde kalmak istemezdim, şehirde, bulunduğum mahallede kendimi güvende hissetmezdim, sokakta yürürken birisinin bana saldırabileceği, çantamı çalmak isteyebileceği, tacize uğrayabileceğim gibi kaygıları fazlaca taşırdım. Ama burada hiç bunları hissetmedim, evde yalnız kalabiliyorum, hatta kapımı kilitleme ihtiyacı bile duymuyorum, bu beni çok iyi hissettiriyor. Sonra işyerim de Ayrancı’da, bazen buradan geç çıkıyorum; çıktığım her saatte, hiçbir kaygı duymadan, sokaklarda kendimi güvende hissederek eve yürüdüm, yürüyorum; sokaklar, caddeler aydınlık, hareketli, canlı; geçerken selam verdiğim bir dolu mekan var; onlar da benim bu mahallede bir esnaf olduğumu biliyorlar sanırım. Bu beni daha korunaklı hissettiriyor, bir şey olsa esnafın beni kollayabileceğini düşünüyorum. Ama zaten burada başıma bir şey gelirmiş gibi bir kaygı da taşımıyorum. 

Şu anda başka aile fertlerimizle birlikte olsak da başlangıçta iki çocuğuyla yaşayan bekar bir anne olarak başladım burada yaşamaya, Ayrancı’da, oturduğum apartmanda bu anlamda da hiçbir zorluk yaşamadım. İlk dönemler genç, iki çocuklu bir kadın olarak merak uyandırmış olabilirim, sonradan ahbap olduğum esnaftan duydum bunu, ama bu beni rahatsız etmeye yönelik, taciz eden bir merak şeklinde olmadı hiç, sadece merak ediyorlardı.” 

Yaşlı ve yalnız yaşayan kadınların desteğe ihtiyaçları var 

“Kentlerin farklı ihtiyaçlara, örneğin kadınların, erkeklerin, çocukların farklı ihtiyaçlarına göre tasarlanmasını önemli ve anlamlı buluyorum; ben de mahallemi kendi ihtiyaçlarım üzerinden tarif ettim biraz; ama farklı ihtiyaçlara nasıl cevap verdiğini bilmiyorum; örneğin pusetle dolaşan bir annenin, tekerlekli sandalye kullanmak zorunda olan ya da gözleri görmeyen birisinin buradaki deneyimi hakkında çok şey söyleyemem ama görmeyenler için tasarlanmış sarı şeritlerin hiç de düzgün olmadığını görüyorum mesela, ya da kaldırımların, yolların sorunlu olabileceğini tahmin ediyorum.”

Ben muhtar olsaydım kadın ve çocuk odaklı bir yaklaşımım olurdu

“Bağlı bulunduğum mahallenin muhtarı kadın. Tanımıyordum kendisini, sırf kadın olduğu için oy verdim ama muhtarlardan nasıl bir beklentim olur bilmiyorum çünkü aslında muhtarlar ne yapar onu bilmiyorum. Seçim çalışması sırasında kadınlara yönelik güzel niyetlerden söz edildiğini hatırlıyorum ama bunları takip edecek bir ilişkim ve zamanım olmadı. Bu arada pandeminin de birçok niyetin gerçekleşmesine engel olabileceğini tahmin ediyorum. Örneğin ben muhtar olsaydım kadın ve çocuk odaklı bir yaklaşımım olurdu; mahalleliyi önce bir tarardım, kimler, nasıl yaşıyor anlamaya, tespit etmeye çalışırdım; mesela yalnız başına yaşayan kadınları tespit edebilirdim; yaşlı ve yalnız yaşayan kadınları çünkü bu semtte çok fazla olduklarını düşünüyorum ya da yalnız yaşayan çocuklu kadınları tespit ederdim ve iletişim kurardım. Mesela benim yaşadığım binada 5 dairede 70 yaşın üzerinde, yalnız yaşayan kadın var; bir sorunla karşılaştıklarında arayabilecekleri numaraları bırakırdım. Ya da çocuklu kadınları bir yoklardım, neler yaşıyorlar ne tür ihtiyaçları var ne tür bir desteğe ihtiyaç duyabilirler anlamaya çalışırdım. Ayrancı nüfusu açısından baktığımızda, özellikle yaşlı kadınlara, yaşlı erkeklere bir el atardım; bu atlanmaması gereken önemli bir mevzu bence. Hatta belki bu anlamda bir dayanışma örgütlenebileceği bile geliyor aklıma; gönüllü genç mahalle sakinlerinin, ihtiyaç duyan, yalnız yaşayan, yaşlı semt sakinleri ile eşleştirilmesi, gönüllü semt sakinlerinin belli ihtiyaçlar konusunda destek olması gibi, haftada bir gün alışverişine yardımcı olması, parkta yürüyüşe çıkarması gibi ya da aynı şeyi çocuklu bekar anneler için de düşünebiliyorum, aralarında bir dayanışma ağının kurulması anlamında. Örneğin haftada bir gün iki saat, çocuklara bir annenin bakması hem çocukların temas etmesi hem de diğer anneye iki saatlik boş zaman sağlaması açısından. Bu tür eşleşmeler yapılabilir mi, insanlar güven duyabilir mi birbirine; belki muhtarlar böyle bir dayanışmanın oluşturulmasında referans olabilir mi bilmiyorum? Bu öneriler farklı yaş gruplarını birbiriyle temas ettirmek anlamında da önemli geliyor; bunun da önemli bir ihtiyaç olduğunu, iyi hissettirecek bir dayanışma olduğunu düşünüyorum. Ben böyle bir dayanışmanın bir parçası olmak isterim kendi adıma.”