Kamusal alanı yeniden tasarlamak

Biz Saraçoğlu’nu tartışırken, New York’un kullanılmayan demiryolu hattı, kente nasıl kazandırıldı

Ankara’nın gündemi bir süredir Saraçoğlu mahallesi. Aslında konu yeni değil 1994 yılından bu yana süren bir mücadele hikayesi var. O günden bu yana şehrin merkezinde işlevini yitirmiş bir kamusal alanın yeniden şehrin ortak kullanımına nasıl kazandırılacağını tartışıyoruz.

Bu konuda Eskişehir, İzmir gibi şehirlerimizde çok iyi örnekler var aslında. Fakat burada ABD’den iyi bir örnekten bahsetmek istiyorum: New York’ta kapatılmış demiryolu hattının yeni bir işlevle şehre yeniden nasıl kazandırıldığından

New York’un ticaret, kültür ve finans merkezi olan Manhattan’ın merkezinden geçen ve 1800’lerin ortasından itibaren işletilen demiryolu, yük trenleri ile Manhattan’a yiyecek sağlıyordu. Ancak bir süre sonra artan nüfus nedeniyle trenler yayalar için tehlike oluşturmaya başladı. Yılda 500’den fazla insan trenler tarafından ezilerek ölüyordu. Öyle ki, şehrin meşhur 10. caddesi bu nedenle “ölüm bulvarı” adını aldı. 

1800’lerde Manhattan’a yiyecek sağlayan yük trenleri bir süre sonra yayalar için tehlike oluşturmaya başlıyor. Yılda 500’den fazla insan trenler tarafından ezilerek öldüğü için meşhur 10. caddeye “ölüm bulvarı” adı takılıyor. 1920’lerde yayaları korumak için atlı adamlar kiralanıyor. 1924’e gelindiğinde demiryolu yerden 10 metre kadar yükseltilmiş, bazı binaların içinden geçen bir hattan ilerliyor.

1920’lere gelindiğinde artan ölümlere çare bulmak ve yayaları korumak için demiryolu şirketi, atlı adamlar çalıştırmaya başladı. 1924’de cadde seviyesindeki rayların kaldırılmasına karar verildi. Yollarla demiryolunun kesişmesini ortadan kaldırmak için yükseltilmiş bir demiryolu hattı oluşturulmaya başlandı. Artık demiryolu yerden 10 metre kadar yükselmiş bir hattan ilerliyordu. 1941’deki son tren yolculuğuna kadar bu hat kullanıldı. 

Karayolu taşımacılığındaki artış nedeniyle tren kullanımı azaldı. Artık kamyonlar her yere girebiliyordu. High Line‘ın şehrin finans merkezine yakın bölümü 60’larda yıkıldı. Tüm raylı trafik ise 1983’te tamamen durduruldu. Bundan kısa süre sonra artık kullanılmayan yapının tamamen yıkılması için çağrılar yapılmaya başladı. Bu yıllarda High Line‘ı başka amaçlar için kullanma fikrinin ilk kökleri atılmaya başladı, bunun için bir vakıf kuruldu. Aynı yıl Kongre, eski demiryolu hatlarını rekreasyon alanlarına dönüştürmek için karmaşık arazi hakları sorunlarını aşmaya izin veren yasayı kabul etti. Fakat bu gelişmeler tren yolunun yıkımını engellemiyordu, 1991’de, yapının beş bloğu ve bir depo apartmana dönüştürülmek üzere yıkıldı. 

1999 yılında Belediye Başkanı Giuliani, görevdeki son işlerinden biri olan yıkım emrini imzaladı. Ancak geçen zaman içerisinde yapı yabani bitkiler tarafından gizlice ele geçirilmişti. Bu manzaranın güzelliği High Line’ın korunması ve kamusal alan olarak yeniden kullanılmasını savunmak için kar amacı gütmeyen bir koruma kuruluşu olan High Line’ın Dostları’nın kurulmasına esin kaynağı oldu. 2003 yılı High Line’ın geleceği hakkında bir “fikir yarışmasına” ev sahipliği yaptı. Parkın nasıl kullanılabileceği konusunda 36’dan fazla ülkeden 720 fikir yarıştı.

2004 – 2006 arasında zamanın Belediye Başkanı Bloomberg ve Belediye Meclisinin güçlü desteğiyle, özel bir imar planı kabul edildi. Bu High Line’ın halka açık bir park olarak kullanılmasının da önünü açtı.

Demiryolunun mülkiyetini elinde bulunduran CSX Taşımacılık 2004 yılında demiryolunun mülkiyetini New York Şehri’ne bağışladı. Nisan 2006’da ilk temel atıldı. 2009’da High Line’ın ilk bölümü, 2012 – 2014 arasında 2. Bölümü, 2014 yılında da 3. bölümü açıldı. 

Aslında New York şehir merkezi parklarla doludur, şehrin beş ilçesinde 1600’den fazla park bulunmaktadır. Bunlara eklenen High Line şu anda 500’den fazla bitki ve ağaç türünün bulunduğu, tek, kesintisiz, 2,5 km uzunluğunda bir yeşil yoldur. Proje, New York Şehri Parklar ve Rekreasyon Departmanı ile High Line Dostları tarafından ortaklaşa sürdürülmekte, işletilmekte ve programlanmaktadır. High Line, kamusal alan ve bahçelerin tepesinde, herkese açık, çeşitli kamu programları, topluluk ve gençlerin katılımıyla birinci sınıf sanat eserleri ve performanslara ev sahipliği yapıyor. Kusursuz kır çiçekleri, manzara ve açık hava sanat sergilerine sahip olduğu için yeşil oyun alanı her yaştan insanın zevk alabileceği bir alan. Parkın neresinde olursanız olun şehrin manzarası nefes kesicidir.

High Line’ın hikayesi şehirlerin kullanılmayan endüstriyel bölgelerini dinamik kamusal alanlara dönüştürmek için küresel bir ilham kaynağı halini aldı.

Şimdi benzer bir proje ile Londra’da da “Londra’nın High Line“ı inşa edilecek.

Kadıköy’de kentsel dönüşüme giren yapılardaki sanat eserlerinin korunması için belediye meclis kararı

Kadıköy’de kentsel dönüşüme giren yapılardaki sanat eserlerinin korunması için bir belediye meclis kararı yayınlandı. Meclis kararının gerekçesini ve kent kültürünün korunmasında kültürel varlıkların önemini Kadıköy Belediye Meclis Üyesi Mimar Barış Antik ile konuştuk.

-Öncelikle sormak istiyorum, konu belediye meclis gündemine nasıl geldi?

Kadıköy bildiğiniz üzere kentsel dönüşümün yoğun bir şekilde devam ettiği bir ilçe. İlçemizde yapı stoğu her dönem kendi dönemine göre mimari açıdan nitelikli örnekler barındırıyor. Ne yazık ki son 20 yılda bu nitelik de ranta kurban edilmeye başlandı. Mimari nitelik giderek düşmekte. 50-90 arası diyebileceğim dönemde daha nitelikli mimari yapılarla karşılaşıyoruz, bu yapılar da beklediğimiz İstanbul depremi için risk arz ediyor. Dönüşüm esnasında bu eserlerin hafriyat haline gelmesi Kadıköy halkının hassasiyeti, sosyal medyanın da etkisiyle gündemimize girdi. Kadıköy Belediyesi’nin (Koruma Uygulama ve Denetim Bürosu) KUDEB ekibi sürece çok büyük emek verdi. Hızlı bir şekilde meclisimize getirdi, komisyonlarda görüşüp kararı kesinleştirdik. Bu karar Kadıköy halkının kent hafızasına olan hassasiyeti ve KUDEB ekibimizin olağanüstü çalışmasının eseridir. Her şeyden önce KUDEB ekibine teşekkür etmemiz gerekir. 

-Binalardaki eserlerin korunmasıyla ilgili gerekçeniz nedir?

Günümüzde kentsel yenileme kapsamında yapılan çalışmalarda özellikle hedef alınarak yenilenen yapı grubu çoğunlukla 1950 – 1990 arası dönemde ortaya konan yapılardır. Bu yapılarda iç mekânlarda tavan, kapı, yer döşemeleri bile oldukça incelikle seçilir. Dış cephelerde ise her türlü süsleme elemanı bazen tüm cepheleri kaplayacak şekilde, bazen de belli noktada cepheye işlenmiş olarak yer alır. Yapılar önceki dönemlerin aksine daha renkli, daha keyifli bir görüntü oluşturur. Özellikle Feneryolu, Göztepe, Erenköy, Suadiye gibi popüler yerlerde yapılan inşaatlarda cephelerde sıva veya boya yerine, mozaik ve seramik vb gibi kaplama malzemeleri kullanılmaya başlanmıştır. 

Yapıların dış cephelerinde bazen mozaik, bazen alçı ya da seramik kalıplarla yapılmış süslemeler çoğunlukla sanatçı imzasını da barındırır. Dönemin tanınan ressamlarına, seramik sanatçılarına siparişler verilir. Bazı binalarda bu süslemenin yer alacağı alan şematik olarak projede gösterilirken, bazılarında ise hiç yer almaz. Tamamen bir müşteri-sanatçı ilişkisi içinde, mimari bir dekor olarak satın alınan bir sanat eseri söz konusudur.

Bu eserler kent hafızasının önemli özgün parçalarıdır. Yapılar tasarlanırken böyle özgün sanat eserleriyle birleştirilmesi bahsettiğim gibi özellikle bazı semtlerimizde gelenek haline gelmekten öte, mimari niteliği, o niteliği özgeleştirmek için verilen emeği de bizlere hatırlatıyor.

Bu ve benzeri kararlar ile hem kent hafızası aktarılacak hem de inanıyorum ki, son 20 yılda düşen mimari niteliğimiz konusunda uygulayıcıları daha sorumlu davranmaya teşvik edecek. Yerel yönetimin de bu meseleye eğilmesi şart. Salt rant politikası ile inşa edilen yapıların mimari niteliği düşüyor. Maliyetten bağımsız olarak bir bilinç meselesi bu durum. Yeni yapılan yapılar yıllarca orada duracak ve ne yazık ki mimari nitelikten ziyade ranta dayalı şekilde devam eden bir yapılaşma süreci var.

Sökümü yapılan süslemelerin tasnifi.

-Bu eserleri nasıl koruyacaksınız, ne yapacaksınız, korumanın kente nasıl bir faydası olacak?

Öncelikle bu emsali olmayan bir karar olduğundan, KUDEB ekibimiz, oradaki sanat tarihçimizden mimarlarımıza usul ve yöntemleriyle beraber uygulanabilir hale getirmek ve bürokratik olarak süreci somutlaştırmak için ciddi bir iş ortaya koydular. Bir emsal yarattılar. Süreç şöyle işleyecek;

•Nitelikli süsleme ögelerini barındıran yapıların kentsel dönüşüm kapsamında yıkımı yapılmadan önce, Afet Müdürlüğü / Yapı Kontrol Müdürlüğü tarafından tespitinin yapılarak İmar ve Şehircilik Müdürlüğü, KUDEB’na gerekli bildirim yapılacak.

•KUDEB teknik elemanlarınca yerinde inceleme yapılarak, hem yapının hem de süsleme ögesinin durumuna göre yöntem belirleyecek.

•Mülk sahipleri/Müteaahhit tarafından süslemenin sökümü sırasında uygulama sorumluluğunu üstlenecek bir mimar/inşaat mühendisi belirlenerek KUDEB’na bildirilecek.

•KUDEB ve teknik uygulama sorumlusu denetiminde belirtilen tarih ve saatte süsleme ögesinin/ögelerinin bilimsel metodlarla yapıdan ayrıştırılmasının sağlayacak.

•Sökümü yapılan süslemelerin malzeme cinsi ve parça niteliğine göre korunarak muhafazası için bir yöntem belirlenecek.

Yeni yapının proje tasarımı aşamasında, süsleme öğesinin yapıda ya da parsel içinde değerlendirilmesi için öneri oluşturulması, Proje Tasdik Bürosu tarafından projelerin bu notla kabul edilmesi ve önerilerin Estetik Komisyon’da değerlendirilecek veya Belediyemiz tarafından ilçemizde açık gösterim ya da şehir hafızası/kent dekoru amaçlarıyla değerlendirilmesi / kent müzesi kapsamında envantere dahil edilecek.

 Son olarak; 

Ayrancı’nın apartman korkulukları gibi, bizim Kadıköyümüzün semtlerinde bu seramik eserler gibi, kent hafızasının önemli parçaları korunmalıdır. Depreme karşı dönüşüm şart ancak tasarım ve mimari nitelik müteahhitlerin maliyetten kısma kalemleri olmamalı. İnşa edilen yapılar kent hafızasına paydaş oluyorlar ve tasarımlarıyla da aslında kamusal eserlerdir. Yapıların öncelikleri, çekme mesafeleri kadar, cephe tasarımları, bahçe duvarları aslında o yapıların içinde yaşayandan daha çok o sokakları kullanan yurttaşların gördüğü yapılar. Bu estetik, kent yaşamının kalitesini de doğrudan etkiliyor doğal olarak. Günümüzde ne yazık ki nitelik niceliğin gerisinde bırakılarak yapı inşa ediliyor. Bunun önüne geçmek kentli bir sorumluluktur. Ben başta Kadıköy halkına hassasiyetleri için ve KUDEB ekibimize çok teşekkür ediyorum. Belediye meclisimize de kent hakkı konusundaki her gündeme yoğun yaşama faaliyeti ile hassasiyetle yaklaştıkları için çok teşekkürler.

Bu karar diğer kentlerimize emsal olsun ve kent hafızasına, yapısal niteliğimize katkı sunsun. İyi emsallerimizin paylaşılması dileğiyle