“Yargıya güven kalmadı” mı?
Son zamanlarda ailemden, yakın çevremden, müvekkillerimden ve hatta avukat arkadaşlarımdan ‘’yargıya güven kalmadı’’, ‘’adalete erişim sağlayamıyoruz’’ gibi cümleler duymaya başladım. Onlara neden böyle düşündüklerini sorduğumda, yargılamanın yıllar sürdüğünü, enflasyon karşısında yıllar süren alacak davalarındaki para değerinin eridiğini, ceza dosyalarında haksız tahrik ve iyi hal indirimleri nedeniyle sanıklara yeterince ceza verilmediğini ve bu nedenle de hak aramanın vakit ve emek kaybı olduğunu dile getirdiler. Bu saydıkları nedenlerin, bu kişilerin yargıya ve adalete olan inançlarını azaltmış/ yok etmiş olduğunu ve uğradıkları bazı haksızlıklarda haklarını aramaktan vazgeçtiklerini gözlemledim.
Uzun yargılama süreleri
Yargılaması devam etmekte olan dava dosyalarına baktığımızda davaların seneler sürdüğü halde halen karara bağlanmadığı, özellikle büyükşehirdeki adliyelerde bir sonraki duruşma gününün 5-6 ay sonraya verildiği, istinaf ve temyiz edilen dosyaların dosya yoğunluğu nedeniyle 2-3 yıl boyunca kesin karara bağlanamadığı görülmekte. Gerek bir davanın karara bağlanmasının yıllar sürmesi gerek ülkedeki enflasyon nedeniyle davacılar, alacak davalarındaki parasal değerlerden çoktan vazgeçmiş durumdalar. Son zamanlarda en gündemde olan dava konusu kiracılar ile ev sahipleri arasındaki uyuşmazlıklar olduğunu biliyoruz. Özellikle büyükşehirdeki adliyelerde açılan kira uyuşmazlıklarına ilişkin davalara baktığımızda ilk duruşma gününün dahi 6-7 ay sonraya verildiği görülmekte. Bu örnekleri gördüğümüzde aklımıza Orhan Gazi’nin ‘’ Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda hüküm isabetli olsa da, geciken adalet zulümdür’’ sözleri gelmekte. Yine aynı şekilde özellikle medyaya yansımayan ceza davalarında bolca yapılan iyi hal indirimleri sanıkları suçtan caydırmaya ve mağdurun mağduriyetini gidermeye yetmemektedir.

Çözümü hukuk dışında aramak
Peki bu durumda tüm bu geç gelen adalet ve bize göre ‘’hatalı’’ kararlar karşısında ‘’yargıya güven kalmadı’’ ve ‘’adalete erişim sağlayamıyoruz’’, ‘’hak aramak vakit ve emek kaybı’’ diyenler haklı mı?
Geçen gün kombi tamiri için yetkili servis çalışanı geldi ve avukat olduğumu duyduğunda ‘’biz adliyelik işlerimizi ‘’başka’’ şekilde çözüyoruz’’ dedi. Fark ettim ki, o kişi de ‘’yargıya güven kalmadı’’ diyen kişilerdendi ve çözümü kendi adaletini sağlamakta bulmuştu. Peki bu bir çözüm mü?
Elbette hayır.
İlk çağlarda yaşamıyoruz ve kabul etsek de etmesek de, eksik olduğunu düşünsek de düşünmesek de uymamız gereken kurallar ve yüzlerce kanun var. ‘’Başka’’ çözümler bularak olayları daha karmaşık ve adaletsiz hale getirmek ya da ‘’seneler sonra sonuçlanacak davayı açıp ne yapayım’’ diyerek durumun haksızın ya da suçlunun yanına kâr kalmasını sağlamak yerine, kanunlara uygun şekilde hak aramak en cesur çözüm olacak.
Herkesin kendi adaletini kendi geliştirdiği yollarla sağlaması her şeyi şu an olduğundan daha iyi hale getirecek mi? Hiç sanmıyorum.
Ya da bir şeylerden şikayetçiysek bunu olduğu gibi kabul etmek ve boş vermek bize ne yarar sağlayabilir ki? Birinin size bir zararı dokunduğunda, biri size haksızlık ettiğinde, biri size hakkınız olan tazminatı vermediğinde, biri siz karşı bir suç işlediğinde boş vermek yalnızca sizi etkileyen bir durum değildir. Bu durum aslında dolaylı olarak tüm toplumu etkiler.
Mesela bir işveren işçilerinin hakkını vermiyor, tazminatsız bir şekilde işten çıkarıyor. Bu durumda o işçiler, senelerce davayla uğraşmak istemeyip hakkını aramaktan vazgeçtiği anda bu işveren yaptığı haksızlığın bedelini ödemiyor, yani yanına kâr kalıyor ve aynı muameleyi diğer işçilerine de uygulamaya devam ediyor. Ya da birileri gelip sizi tehdit ediyor, taciz ediyor. Nasıl olsa düzgün bir ceza almayacak, uğraşmayayım dediğiniz anda aslında bir suça ve bir suçluya göz yummuş oluyoruz. Bu kişi cezalandırılmadığı için aynı suç teşkil eden eylemlerini başka insanlara karşı da yapmaktan çekinmiyor. Örnekler daha da çoğaltılabilir ama asıl anlamamız gereken uğradığımız haksızlığa ses çıkarmak yalnızca kendimize olan sorumluluğumuz değil, aynı zamanda topluma olan sorumluluğumuz.
Elbette yalnızca hakkımızı hukuka uygun şekilde aramamız, hakkımızdan vazgeçmememiz hukuk sistemimizdeki tüm sorunları çözmüyor, çözmeyecek de. Ancak bu sayede haklarımızdan vazgeçmiyor ve topluma karşı olan sorumluluğumuzu da bu noktada yerine getirmiş oluyoruz. Her şeye rağmen mücadele etmenin vermiş olduğu güç hissine tutunmuş oluyoruz. ‘’Başka’’ yollarla kendi adaletini sağlamak isteyenlere, her şeye rağmen bu ülkede kanunlar var demiş oluyoruz.