Eski şehrin merkezinden, yeni şehrin aktarma noktasına: Ulus

Son zamanlarda Kızılay’ı bir yerden başka yere gitmek dışında ne zaman kullandınız? Ben pek sık uğramadım. Ama yakında aynı kaderi paylaşacağını düşündüğüm Ulus’a sık giderim hâlâ. Her ne kadar şimdilerde eski cazibesini yitirmiş ve yoğun yapılaşmalarla kimliğinden uzaklaşmış olsa da Ulus, Ankara’nın kalbiydi. Ulus Meydanı’nda gezmek, bana her zaman kentin içinde kendince saklı barındırdığı alanlarla her zaman Ankara’yı hissettirir. Zevkler ve renkler gibidir mekânlar da, buranın benim için ayrı bir yeri her zaman vardı. Aslında eskiden herkes için vardı aynı Kızılay gibi. Bana yer yer distopik gelen kendince saklı yerleri olan bu mekân, ne zaman herkes için yeri olan bir mekândan sadece kentsel ulaşımın aktarma noktası haline geldi? Bir fikir çerçevesinde oluşturulan bu mekâna n’oldu? İşte bu; Ulus’un düşüş hikâyesi, elimden geldiğince sizlere aktarayım.

Ulus ne anlam ifade etmeli?

Ulus mekândan ziyade bir fikirdir aslında. İstanbul’un hegemonyasından çıkışın arzulanan çağdaş ulusun mekânıydı burası. Ulus, Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte şekillenen bir mekândı. Erken Cumhuriyet döneminde, Ulus, yeni ulus-devletin modernleşme hamlelerinin merkezinde yer alıyordu. Planlı bir gelişim sürecinin parçası olarak tasarlanan bu bölge, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş şehircilik anlayışının en önemli örneklerinden biriydi. Atatürk’ün devrimlerinin ve sekülerleşme çabalarının mekânsal karşılığını bulduğu Ulus Meydanı ve çevresindeki yapılar, Türkiye’nin modern yüzünü temsil ediyordu. Peki, böyle anlamlı bir mekâna ne oldu?

Düşüşün başlangıcı

1980’lerden itibaren benimsenen neoliberal politikalar ve uluslararası sermaye gruplarının artan etkinliği, Türk müteahhitlik sektörünü güçlendirmiş ve büyük ölçekli inşaat projelerine öncülük etmiştir. Bu dönemde kentlerdeki konut sorunları, trafik yoğunluğu ve çevre sorunları gibi zorluklar artarken, Türkiye, kentsel dönüşüm politikalarını hayata geçirerek bu sorunları çözme çabasına girişti.

Kentleşme sürecinde dikkat çeken bir nokta, kentin saçaklanarak büyümesidir. Büyükşehirlerdeki genişleme ve gelişme eğilimi, kent merkezlerinde konumlanmış olan gecekondu alanlarının da değerlenme potansiyelini artırmıştır. Kent saçaklandıkça, merkezi iş alanlarına yakın bölgelerde yer alan gecekondu alanları, yatırımcıların ve gayrimenkul geliştiricilerin ilgisini çekmiş, bu da bu bölgelerin değer kazanmasına yol açmıştır. Ülkenin genel ekonomik durumu, büyük ölçekli inşaat projelerine olan talebi artırmış ve bu da kentleşme süreçlerini hızlandırmıştır. 

Çılgın projelerle yaratılmaya çalışılan bir distopya

Bugün Ulus, ne geçmişin kültürel ve sosyal yaşamını barındırıyor ne de bir merkez olma özelliğini sürdürebiliyor. Zamanla iş merkezleri başka bölgelere kayarken, Ulus giderek boşaldı ve eski görkeminden uzaklaştı. Son yıllarda yapılan kentsel dönüşüm projeleri de bu süreci hızlandırdı. Ulus’un sokaklarında gezen biri, artık sadece tarihi bir alanda değil, aynı zamanda mekânsal bir yok oluşun ortasında bulunuyor. İşte bana distopik gelen noktası Ulus’un tam da burası. 1986 yıkında Raci Bademli çevresinde atılan olumlu adımlar yani mekânı kurtaracak bu çaba ne yazık ki sonuçsuz kalmıştır.

Daha sonrasında atılan adımlar bilimsel korumadan uzak, şekilci uygulamalardı. 2005 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile alınan Ulus için “Yenileme Alanı” tanımı işleri daha da kötüye götürmüştür. 2018 yılında Ulus’ta trafiğin yer altına alınması projesi ise bu tarihi merkezin çılgın projelere maruz kalmasının başlangıcı olmuştur. Sözde, meydanın yayalaştırılmasının sağlanacağı öngörülse de kent ölçeğinde araç trafiğinin teşvik edildiği bu proje, yayalaştırma konusunda kente bir fayda sağlamayacaktır. İller Bankası ve Gençlik Parkı önünden trafiğin alta alınarak bir meydan oluşturma yaklaşımının Ulus’un var olan değerlerini yerle bir eden, özellikli yapılarını yıkan bir yıkım ve yok etme anlayışı Ulus’un karakterini değiştirmek üzerine kurgulanmıştır. Bu proje tarihi yapıları ve özellikle Roma Hamamı kalıntılarını olumsuz etkileyecek. Üst ölçekli planlarda ve Ulaşım Ana Planı’nda yer almayan bu yol proje, kentin en değerli alanlarını bir köprülü kavşağa dönüştürecekti, az kalsın. Eski tarihi eserlerden yeni-tarihi eserler üretilen Hamamönü ve Hacıbayram restorasyonu ise bu çöküşü perçinlemiştir.

Benim için farklı bir anlamı olan Ulus’un kaybı, sadece mekânsal bir kayıp değil, aynı zamanda bir kimlik kaybıdır. Bir zamanlar Cumhuriyet’in simgesi olan bu bölge; plansızlık, yanlış politikalar ve rant odaklı projelerle Ankara’nın hafızasından silinmeye devam ediyor. Sadece ulaşım sürecinde bir aktarma noktasına dönüşen bu alanın kaderini Kızılay da uzun bir süredir paylaşıyor. Bu süreçte Ulus’un tarihi ve kültürel dokusunun bozulması, sadece fiziksel bir yok oluş değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir kayıp anlamına geliyor. 

Mekânlar, sadece beton yapılar değildir; onlar bir ulusun hafızasını, kimliğini ve ruhunu barındırır. Özellikle ülkenin kuruluşunu simgeleyen Ulus gibi bir yer. Ankara’nın başkent oluşunun simgesi olan Ulus, bu önemli misyonunu korumaya devam etmelidir.

Tarihi mezarlığa inşaat izni

Ulus’taki tarihi İtfaiye (Hergele) Meydanı’nda yapımına 2013 yılında başlanan ve 2017’de bitirilen Melike Hatun Camii için İller Bankası binası 16 Haziran 2017’de bir gecede yıkılmıştı. Bu arada İller Bankası binasıyla birlikte etrafındaki başka parseller de kamulaştırılıp buradaki dükkanlar da yıkılmıştı. Dükkanları yıkılan esnafa geçici olarak dükkan yapılması için caminin yan parselinde başlanan temel kazılarında insan kemikleri bulundu. 

Konuyu yerinde incelemek ve yetkililerden bilgi almak için inşaat alanına gittik. Görüştüğümüz taşeron firma yetkilisi, “Bizim ölüye saygımız var. İnşaatı biz durdurduk zaten. Arkeologlar geldi aldı kemikleri. Burada mezarlık olduğu iddiaları tamamen asılsız. İnşaatın en ucundan birkaç kemik parçası çıktı sadece, başka da bir şey yok burada. Biz iki haftadır tekrar çalışmaya başladık. Beton temeli bitirdik şu an” şeklinde konuştu. 

14 Şubat 2021 tarihinde inşaat kazısı sırasında kepçe operatörünün kemiklere rastlaması üzerine bölgeyi kontrol altına alan polis ekiplerinin ardından olay yerine gelen Anadolu Medeniyetler Müzesi ekipleri bulunan kemik parçalarını alarak incelemeye götürmüştü. Arkeologlar bölgede 6 kemik parçası bulunduğu, bu kemiklerin insana ait çene ve kaval kemiği olabileceği bilgisini verdikten sonra kemiklerin yaşı ve menşei hakkındaki bilgilerin ise yapılacak araştırma sonucunda tespit edileceği açıklanmıştı.

Ulus Tarihi Kent Merkezi’nin ne kadar farkındayız?

Konu hakkında açıklamada bulunan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, mevcut kazının ilgili müze müdürlüğünün onayıyla yapılması gerektiğine dikkat çekerek, “İtfaiye Meydanı’nın olduğu yerde tescilli yapılar var. Adı üzerinde Ulus Tarihi Kent Merkezi, buraya gerçekten hassas davranmanız gerekiyor. Ama iktidar bütün Ulus politikalarında züccaciye dükkanına girmiş fil gibi davranıyor. Zaten hukuksuz bir yere kazı yapılıyor. Burası İller Bankası’nın yeniden yapımı için ayrılmış alan. Buraya geçici 46 dükkan için kazı yapılıyor. Bir taraftan da İtfaiye Meydanı’nın dönüşümü için direnen mülkiyet sahiplerine çözüm üretmeye çalışıyorlar. Bu cami ile onun çevresini düzenleyen medrese organizasyonu yapılıyor çünkü burası Cumhuriyet’in temsil aksı üzerinde. Hem çok kültürlülük yıkılmaya hem de tek kültür üzerinden gidilmeye çalışılıyor” demiş, İtfaiye Meydanı’nda yapılan çalışmaların iktidarın ideolojik ve rant temelli politikaları üzerinden planlandığı uyarısında bulunmuştu. 

İtfaiye Meydanı Esnafları Derneği durdurulan inşaat içinde gece saatlerinde gizlice dozer çalışmalarının yapıldığına dair görüntüleri 27 Şubat 2021 günü sosyal medya hesaplarından paylaşarak duyurdular. 

Konunun hassasiyetini anlamak istemeyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri, uzmanların raporunu beklemeye gerek bile duymadan faaliyete devam etmeleri üzerine konu ulusal medyaya yansıdı. Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarından tepkiler gelmeye başladı. 

Ankara’daki son Ermeni-Katolik kilisesi ve mezarlığı

Vehbi Koç Araştırmalar Merkezi’nin (VEKAM) yayınladığı Ankara Araştırmaları Dergisi’nin Aralık sayısında çıkan bir makaleye göre kazı yapılan bölgede 18. yüzyıldan kalma Ermeni Katolik mezarlığı ve mezarlığın kilisesi olduğu belirtiliyordu.

Makalenin sahibi Aved Kelleci (Avedis Aydınyan) kendisiyle yaptığımız görüşmede şunları söyledi:

“Söz konusu bölgenin altında, 1916 yangınıyla Ankara’nın Hristiyan mahalleleriyle birlikte tüm ibadethanelerin yok olmasıyla sonuçlanan yangından kurtulan son faal kilisenin de bulunduğu mezarlığın kuzey kanadı var. 

Eski Ankara anlatılanlardan çok farklı özelliklere sahipti. Ankara, Türklerle birlikte ciddi sayıda Ermeni, Rum, Kürt ve Yahudi nüfusu barındıran kozmopolit bir Osmanlı kenti olma özelliğine sahipti. Ankara bilinenin aksine bir taşra kasabası, büyükçe bir köy veya kötü görünümlü bir yerleşim olmadı hiçbir zaman. Ticari olarak merkezi ve canlı bir kentti. Fakat 1916 yangını sonrasındaki kötü halinden dolayı tarihe böyle geçirilerek bize bu şekilde sunuldu. Söz konusu yangından dolayı ne yazık ki, şehrin geçmişine dair önemli bir tarihi birikim silindi ve kalanlarla baştan bir tarih yazıldı. Bu hatalı tarih o kadar tekrara düştü ki günümüzde tarih yazımından çok siyasi bir metaya dönüştü. Bu yüzden artık eski kentin kültürüne ve mimarisine ait sağlıklı bilgilere ulaşmak için gerekli belgeleri bulmak neredeyse imkansız bir hal aldı. İtfaiye Meydanı’nda yapılan kazıların bulunduğu alandaki Ermeni Katolik mezarlığında 1829 veya daha öncesinde yapılmış olan bir kilise vardı. Kilise Ankara’nın son Ermeni Katolik rahibi Gığmes Torbacıyan’ın 1933 senesinde vefatına kadar faal bir şekilde kullanılmıştır. Ancak İstanbul Ermeni Başpiskoposluğu’ndan Ankara’ya yeni bir rahip görevlendirilmediğinden şehirdeki cemaat Fransız Büyükelçiliği bünyesinde bulunan Azize Tereza Şapeli’nde yapılan Latin ayinlerine iştirak etmeye başlamıştır. Vaftiz, düğün ve diğer Hristiyan bayramlarında Azize Tereza Şapeli’ne giden tüm Ankaralı Hristiyan cemaatler, cenaze törenleri için mezarlığa daha yakın olması dolayısıyla Ermeni Katolik Şapeli’ni tercih etmiştir. Azize Tereza Şapeli Rahibi Ludovic Marseille tarafından Ermeni Katolik Şapeli’nde yapılan bu törenler, 1933’te daha inşaatı tamamlanmamış olan Cebeci Asri Mezarlığı’nın Hristiyan inancına mensup kişilerin naaşlarının buraya defnedilmesi hususunda müsaade etmesiyle giderek azalmaya başlamıştır.”

Yeni kilise projesi uygulanamadı

İstanbul Ermeni Katolik Başpiskoposluğu Başdiakonu Hagop Minasyan’ın Ankaralı Jak Bıyıklı’yla (1928-1995) yaptığı görüşmelerden Aydınyan’a aktardığına göre Mustafa Kemal Paşa, Torbacıyan’ın vefatından sonra mezarlığın şehrin tam ortasında kalmasından dolayı Ankara Ermeni Katolik Cemaati’nden mezarlıklarını ve şapellerini devlet tarafından gösterilen yerlerden birine taşımaları için görüşeceği bir heyet oluşturmalarını istemiştir. Ancak istenen heyet oluşturulmamış, bu nedenle Ermeni Katolik Cemaati için düşünülen yeni özerk mezarlık ve cemaate ait yeni yapılacak kilise projesi uygulanamamıştır. 1935 yılında Cebeci Asri Mezarlığı’nın resmen açılmasıyla, Ermeni Katolik Mezarlığı’na olan ihtiyaç tamamen ortadan kalktığından Ankara Katoliklerinin cenazeleri Azize Tereza Şapeli’nden kaldırılarak doğruca Asri Mezarlığa defnedilmeye başlamıştır. Böylelikle mevcut işlevini yitiren Ermeni Katolik Şapeli’nin faaliyetlerine son verilmiştir. On iki yıl boyunca atıl vaziyette varlığını sürdüren mezarlığın 1947 yılında Cebeci Asri Mezarlığı’nın Hristiyanlar için ayrılan bölümüne aktarılmasına karar verilmiş ve naaşlara ait kemiklerin tasfiyesi esnasında Ermeni Katolik Cemaati’ne ait son ibadethane de yıkılmıştır.

Osmanlı Devleti’nin 1830 tarihinde ayrı bir cemaat olarak tanımladığı Ermeni Katolik topluluğuna ait bu kilise, cemaat tarafından inşa edildiği bilinen en eski dinsel yapı olma özelliğine sahiptir. Ayrıca şehirde geriye kalan son faal kilise olması bakımından da çok önemlidir ve pek çok açıdan böylesi öneme haiz bu kilisenin bugüne kadar ayakta kalamaması tarihsel bir kayıptır. 

Konu TBMM’ye taşındı

Konuyu HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşırken, Paylan, 13 Mart tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a yönelttiği soru önergesinde şöyle diyordu:

Ankara Ulus’ta geçtiğimiz yıllarda yıktırılan İller Bankası binasının yeniden inşası için tahsis edilen alanda TOKİ tarafından yapılan çalışmalar sırasında insan kemikleri bulunmuş ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi yetkilileri tarafından incelemeye götürülmüştü. Buna rağmen, inşaat hala devam etmekte ve mezarların olduğu alana beton dökülmektedir. Kaynaklarda Ermeni ve Katolik Mezarlığı olarak kayda geçen bölgede, tarihi kilise ve hamamın da bulunduğu tespit edilmiştir. Mezarlıklara ve kent hafızasına yapılan bu saldırı, kamuoyunda büyük tepkiye neden olmaktadır. Bu bağlamda, Ermeni mezarlığı üzerine yapılan TOKİ inşaatı neden durdurulmamaktadır? TOKİ’nin Ankara’nın kültürel varlıkları ve kent hafızasını yok ettiğinin farkında mısınız? Anadolu Ermenilerinin kemikleri ve kültürel varlığı üzerine neden beton döküyorsunuz?

Heyet alana sokulmadı

17 Mart 2021 günü inşaatı incelemek isteyen Paylan ile Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan ve beraberindeki heyet ise inşaat alanına sokulmadı. 18 Mart 2021 günü Mimarlar Odası Ankara Şubesi, insan kemiklerinin çıktığı alanın mezarlık olarak tescil edilmesi için Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’na başvurduklarını açıkladı. Şube, alandaki hukuka aykırı inşaata ilişkin işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle dava da açtı. Öte yandan Kültür Bakanlığı’nın bilgi ve belge göndermeyerek, Büyükşehir Belediyesi’ni saf dışı bıraktığı görülürken, hukuksuz inşaata Koruma Kurulu’nun oy birliği ile onay verdiği, Ankara Büyükşehir Belediyesi temsilcisinin de inşaatın yapılmasına onay verdiği ortaya çıktı. 

Koruma Kurulu’nun onayı içler acısı

Candan, “Kazı çalışmalarına ilişkin Ankara Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Daire Başkanlığı’na, Kültür ve Turizm Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’na (TOKİ) resmi yazılarla başvurmuştuk. Bu yazışmalar sonucunda Koruma Kurulu’nun alandaki inşaat çalışmalarına onay verdiği de ortaya çıktı. Kurula, inşaat çalışması için onay alınıp alınmadığını sormuştuk. Ankara Kültür Varlıkları Bölge Koruma Kurulu’ndan gelen cevapta inşaata kurulun onay verdiği belirtildi. Koruma Kurulu’nun çok kültürlülüğü ve Ulus’un tarihi dokusunu koruması gerekirken onay vermesi içler acısıdır” ifadelerini kullandı. 

Müslüman – Hristiyan – Yahudi ortak mezarlığı tarih oldu

Ankaralı akademisyen ve tarih araştırmacılarından olan Suavi Aydın, Ömer Türkoğlu, Kudret Emiroğlu, Ergi Deniz Özsoy’un ortak çalışmalarının toplandığı “Küçük Asya’nın Bin Yüzü” kitabını incelediğimizde bu bölgede üç ayrı semavi dinden insanların gömüldüğü mezarlıklar görmekteyiz. 

2018 tarihli hava fotoğrafı üzerine Ermeni Katolik Mezarlığı ve Şapeli’nin konumu yerleştiren Avedis Aydınyan’ın çalışmasına baktığımızda ise şapel ve mezarlık alanının, kazının yapıldığı alanın çok daha fazlasını kapladığı, dönemin Hariciye Vekaleti (şimdiki Kültür Bakanlığı müzesi) arka bahçesiyle birlikte Talatpaşa Bulvarı’na kadar olan kısma denk geldiğini görmekteyiz. Yine bitişik Müslüman mezarlığı üzerinde ise bu binanın olduğunu görüyoruz. Hemen güneyindeki Yahudi mezarlığı üzerindeyse Radyo Evi binası yükselmekte.

Sonuç olarak eski ve yakın çağ Ankara’sının kale ve yakın çevresine yayıldığını düşündüğümüz taktirde, tüm bu bölgelerin bilinçsiz bir yapılaşmayla on yıllardır tahrip edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Ankara’nın en kısa zamanda objektif bir tarih çalışması ışığında yapılacak kent planlamasına ihtiyacı var. Rant projeleri ve beton yığınları ile kimliğini üzücü bir şekilde kaybetmiş olan kentin altında tüm tarihi zenginlikleriyle saklı başka bir Ankara sessizce keşfedilmeyi bekliyor, yüzlerce hatta binlerce yıldır.

Tarih unutturulmak, mezarlıkların üzerine alışveriş merkezi, baraj, yol yapmak sıradan bir olaymış gibi yansıtılmak istendikçe yaşadığımız döneme bakarak “acaba buna layık mıyız veya hazır mıyız?” diye sorası geliyor insanın…

Ankara halkı Ermeni mezarlarının üzerine beton dökülmesine dur demelidir.

Garo Paylan
HDP Diyarbakır Milletvekili

“Burada yaşayan Ermeni halkı, ölülerini dualarla defnedip, mezar taşları diktiler. O ölülerin mezar taşları yıkılmıştı. Şimdi de o ölülerin mezarları üzerine beton dökülüyor. Bunu hangi vicdan kabul ediyor? Ölülerin üzerine beton dökeceksiniz, sonra buradaki esnafın dükkanlarını yıkacaksınız; o esnafları buradaki mezarlığın üzerinde dükkânlarla ticaret yaptıracaksınız. Kapısında ne olduğu belli olmayan etrafı çerçevelenmiş bir alan var. Kapısında tabela bile yok, ruhsatı bile yok. Kaçak bir inşaat var burada ve bizim denetimimiz engelleniyor. Bu kaçak inşaata ve kamu vicdanını yaralayan; Ermeni halkının mezarlarının olduğu alana beton dökülmesinin bir an önce durdurulmasını talep ediyorum. Ülkenin yürütmesi, yargısı, meclisi ve sivil toplumu ve en önemlisi Ankara halkı Ermeni mezarlarının üzerine beton dökülmesine ‘dur’ demelidir. Ankara halkı bu saygısızlığı hak etmiyor.”

İnşaatın tabelası yok, ruhsatı yok

Tezcan Karakuş Candan
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı

“Burada inşaat yapılan yer üç şekilde hukuksuzdur. Bir kere kazı yapılırken bu alanda insan kemikleri çıktı ve bütün bilimsel kaynaklarda Ermeni Katolik mezarlığı olarak yer alıyor. Şapelle kilise ile bağlantılı bir yer olduğu görülüyor. Bütün bunların hepsi kültür varlıkları kayıtlarında var. Bugün Anadolu topraklarında kardeşliğimizin ve birlikte yaşadığımızın en önemli göstergesi ve tanığı olan bir Ermeni Katolik mezarlığının üzerine hukuksuz şekilde dükkân yapılıyor. Bu bir kere çok kültürlülüğümüze kardeşliğimize vurulmuş bir darbedir. Belediye bu inşaata izin vererek hukuksuzluk yapıyor. Meslek insanı meslektaşımız hukuksuzluk yapıyor.”