Van Gogh’un suçu ne?
Son zamanlarda Just Stop Oil grubu başta olmak üzere çeşitli iklim aktivistlerinin dünyaca ünlü sanat eserlerine saldırması herkesin dikkatini çekiyor. Başlıklara bakınca haklı sebepleri var. Ama saldırdıkları tabloların, eserlerin pek bir suçu yok gibi.
Mayıs 2022’de “ultra” düzeyde korunan sevgili Mona Lisa eserine pasta süren aktivisti hatırlarız. Eser daha önce çalındığı için, tekrar zarar gelmemesi adına, diğer eserler gibi duvarda asılı olarak değil, camekan içinde korunuyor. Louvre müzesine, tekerlekli sandalye ile giren ve yaşlı kadın görünümü veren aktivist, Mona Lisa eserinin önüne gelince bir anda gençleşip, pastayı camekana sürüveriyor. Merak edilen konu, müzelere yiyecek ve içecekle girilmesi kesinlikle yasakken –ki burası yüksek düzeyde korumalı bir yapı– pasta ile nasıl giriyor? Bir ihmalkârlık söz konusu olabilir, belki de sanıldığı kadar iyi bir güvenlik önlemi yoktur.
Yıllardır çokça mizah konusu olan Mona Lisa ile hâlâ uğraşılır. Da Vinci’nin tabloya birçok gizem katması, eseri farklı teknikte yapması ve 4 yılda bitirmesi gibi etkenler, eserin hep gündemde kalmasını sağlamıştır.

Van Gogh ve Domates Çorbası
Bir sonraki aktivist saldırısı bu sefer pasta ile değil domates çorbası ile olmuştur.
Tablodan önce domates çorbasını tanıyalım. Domates çorbası, çorba, “soup” İngilizcede “iyi beslenme” anlamı taşır. Çorbanın tarihi yaklaşık 10 bin yıl öncesine dayanır. Domates ile birleştiğinde, çorba hem besleyicidir hem de sıcak veya soğuk içilebilir.
Aktivistlerin, Ekim 2022’de Londra’daki National Gallery’de sergilenen Vincent Van Gogh’un ‘Ayçiçekleri’ tablosuna domates çorbası fırlatmaları tabii ki Ayçiçekleri’ni beslemek için değildi. Bir metafor geliştirmişlerdi, aslında dünyadaki aç insanları besliyorlardı, çorbayı tabloya fırlatarak. Çok anlam çıkabilir. İlk amaçları dikkat çekmek, dünyaca ünlü eserleri kullanmaları akıllıca. Başka türlü seslerini duyuramazlardı. Eylemi gerçekleştirdikten sonra, aktivistlerden biri “Daha değerli olan nedir? Sanat mı yoksa hayat mı?” diye bağırmıştır. Bu cümle amaçlarını yeterince açıklamıştır. Tablonun üzerinde koruyucu cam olduğu için eser zarar görmemiştir. Bunu onlar da biliyordu.
Ya koruyucu cam olmasaydı? Eserlere zarar vermek bu kadar kolay olmamalı ve domates çorbasıyla nasıl müzeye girdiler? Cevabı bilinmeyen soruların cevabı yine ihmalkarlık gibi görünüyor.
Konunun esas kahramanını tanıyacak olursak; Ayçiçekleri tablosu Vincent van Gogh’un 1888 tarihli natürmort serisidir. Başyapıtlarındandır. Eserin yedi farklı versiyonu bulunur. Müzede sergilenen vazo, içinde olan Ayçiçekleri’dir. Sarı ağırlıklı tablo mutluluğu simgeler. Ayçiçeği, Hollanda edebiyatında sadakati sembolize eder. Aktivistlerin bu tabloyu hedef almalarının sebebi de bu olabilir. Doğaya sadakat!

Monet ve Patates Püresi
İklim aktivistlerinin Ekim 2022’deki hedefi bu sefer Monet’nin 110 milyon dolarlık “Tahıl Yığını” adlı eseri idi. Empresyonizm akımının öncü sanatçısı Claude Monet’nin doğaya övgüsünü konu alan tablo aslında sadece birtakım saman yığınını göstermiyor, aynı zamanda doğa-zaman ilişkisini konu alan ve 25 eserden oluşan bir varyasyon serisi. Aktivistlerin bu sefer kullandıkları yiyecek ise patates püresi idi.
Patates; eskiden beri insanlık için önemli bir yiyecektir, içinde nişasta barındıran besin kaynağı, doygunluk hissi verir. Birçok farklı versiyonu ile yemeği yapılır. Patates püresini tabloya fırlatarak yine metafor yapmışlardı. Gerekçelerini ise şu açıklama ile açıkladılar:“İnsanlar açlık çekiyor, insanlar donuyor, insanlar ölüyor. Bir iklim felaketinin içindeyiz. Sizin tek korktuğunuz bir tablonun üzerine domates çorbası veya patates püresi olması. Benim neden korktuğumu biliyor musunuz? Bilimin 2050’de ailelerimizi besleyemeyeceğimizi söylemesi. Dinlemeniz için tablonun üzerinde patates püresi mi olması lazım? Yemek için kavga etmek zorunda kalırsak bu tablonun hiçbir değeri olmayacak.”
Açıklama mantıklı, yaptıkları eylem düşündürücü. Akıllara Şef Seattle’ın şu meşhur sözü geliyor: Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
İklim aktivistleri Avusturyalı sanatçı Gustav Klimt’in Kasım 2022’de de Viyana’da bulunan Leopold Müzesi’ndeki 1915 tarihli “Ölüm ve Yaşam” tablosunu hedef aldı. Petrol ve gaz sondajlarını protesto ettikleri için esere siyah boya fırlatıp ellerini de eserin bulunduğu duvara yapıştırdılar.
“Milyon dolarlık bu eserler gerçekten satılsa, dünyadaki aç insanlar kurtulur mu?”
Tüm bu eylemlere müze görevlileri tarafından dakikalar içinde müdahale edildi. Tabloların, koruyucu camlar sayesinde zarar görmedikleri açıklandı. Çılgınlık ötesi olan bu eylemler belki daha da büyüyerek devam edecek. Avrupa gibi sanata, tarihe son derece önem veren bir yerde aralarında tarihi eserlere zarar verebilecek potansiyele sahip kişiler nasıl çıkabiliyor, kim bu aktivistler? Haliyle bu ayrı bir tartışma konusu. Genel olarak amaçları iklim değişikliklerine, açlığa, zehirli atıklarla doğaya verilen zararları protesto ederek dikkat çekmek. Diğer önemli bir konu ise, eğer ki aktivistler haklı ise, yüzyıllar önce büyük emeklerle yapılmış milyon dolarlık bu eserler gerçekten satılsa, dünyadaki aç insanlar kurtulur mu? Doğaya verilen zararlar aza indirgenir mi? Bunların olmaması için bir şeylerin satılması mı gerekli? Veya doğaya zarar veren petrol, gaz gibi kimyasalların önüne geçmek için, eserlere zarar vermeye çalışmak ne kadar dikkat çekici olabilir? Tüm bu eylemler gerçekleşirken hiçbir şeyden haberi olmayan Monet’nin, Van Gogh’un, Klimt’in doğa resimleri yaparken, bir gün doğayı korumak için eserlerine zarar vermek isteyenlerin çıkacağı kimin aklına gelirdi.
Kaynakça:
https://vogue.com.tr/metropol/monetnin-milyon-dolarlik-saman-yiginlarinin-sirri