Ev yemeklerinin dile geldiği yer: İclal Mutfağı

Burası sadece bir lokanta değil, yıllardır mahalle sakinlerinin ev yemekleriyle buluştuğu, güvenle kapısından içeri adım attığı bir yuva gibi. Bu özel mekânın kurucusu İclal Hanım, aslında emekli bir memur. Ancak o, emekli olduktan sonra hayalini gerçeğe dönüştürerek, sevgiyle yaptığı yemekleri mahalle halkıyla paylaşmaya karar vermiş ve bu süreçte kendi küçük mutfak ailesini de oluşturmuş. 

İclal Mutfağı (Güvenlik Caddesi)

İclal Hanım’ın mutfağı, ticari kaygılardan çok, insanlara iyi yemek sunma ve bir arada olma duygusuyla şekillenmiş. Ayrancı’ya duyduğu sevgi, yemek yapmaya olan tutkusu ve insanlara dokunma isteğiyle, yıllardır bu işi ilk günkü heyecanıyla sürdürüyor. Mahalle esnafıyla güçlü bağlar kuran, müşterilerini ailesi gibi gören, çalışanlarına bir iş kapısı açarken onları mesleğe kazandıran bu güçlü kadının hikâyesi, aslında sadece bir lokanta hikâyesi değil; Ayrancı’da emek, sevgi ve dayanışmanın en güzel örneklerinden biri.  

Bendeniz sonradan Ankaralıların tesadüf sonucu keşfettiği ve müdavimi olduğu bu şirin lokantayı sizlerle paylaşmak için İclal Hanım’ın serüvenini burada anlatmaya niyet ettim. Sağ olsun o da beni geri çevirmedi.  

Benim için ayrıca önemine gelince, bu sıcak ve samimi lokanta, yeni taşındığım bu şehirde kendimi yabancı hissettiğim anlarda adeta bir sığınak oldu. Ev yemeğinin sıcaklığıyla içimi ısıtan, en mutlu anlarımızı kutladığımız ve şehre yeni gelen herkesi koşa koşa getirdiğim, günümü güzelleştiren bir yer haline geldi.  

İclal Mutfağının sahibi İclal Aydın

Buyurun efendim, İclal Hanım’ı dinleyelim. 

Merhaba İclal Hanım, sizi biraz tanıyabilir miyiz, bize kendinizden bahseder misiniz? 

Doğduğum yer, Kayseri-Pınarbaşı, Karakuyu. Ama 8 yaşından beri Ankara’dayım. Tahsil hayatımı Ankara’da tamamladım. İlkokul, ortaokul, üniversite hepsi Ankara… Ankaralı sayılırım aslında. Üniversitede iktisat okudum, emekli memurum. Emekli olduktan 10 yıl sonra da burayı açtım. Yaklaşık 18 yıldan beri de burada çalışmaya devam ediyorum. 

Emekli olduktan 10 yıl sonra tekrar çalışmaya karar verip “İclal Mutfağı”nı açmışsınız. İşe başlama serüveniniz nasıl oldu? 

Ben emekli olduktan hep başka bir şeyler yapma hayali içindeydim. Her zaman misafir ağırlamayı çok sevdim, misafirler için yaptığım yiyecekler çok beğenilirdi. En iyi yaptığım şey nedir düşündüm: Bir tane yemek yapayım, yanına da pasta, çörek, börek yapayım diye niyetlendim. O arada çocuklar da büyümüştü, artık rahatça çalışabilirim dedim ve İclal Mutfağı’nı açmaya karar verdim. 

Tabi ben iktisat mezunu, emekli bir memurum, eğitim olarak bakınca aslında yemekle bir alakam yoktu ama yemek yapmak her zaman kişisel hevesimdi ve halen de öyle.  

Ayrancı benim aşkım  

Ayrancı’yı neden seçtiniz?  

Ayrancı Ankara’da en sevdiğim semt.  Burada genci ve yaşlısıyla yalnız yaşayan epey komşumuz var.   

Onlara ev yemeği, anne yemeği, sağlıklı yemek ulaştırayım istedim. Bu işe aslında ticaretten çok biraz sosyal sorumluluk projesi gibi baktım.  

Ticaretten hiç anlamam zaten, herhalde bu da memurluktan gelmemle alakalı. Para alırken hâlâ utanıyorum. Burayı açalı yaklaşık 18 yıl oldu, ama kasada para alırken hâlâ bunalıyorum; hiç hoşuma gitmiyor.

Tek hedefim işe yaramak, iyi bir şey yapmaktı. Bu yüzden başladım ve çok şükür, hedefime ulaştım. Hiçbir zaman hırslı biri olmadım, sadece yaptığım yemeğe odaklandım. Asıl amacım her zaman sağlıklı yemekler yapmaktı. Kâr edip etmemek benim için ikinci planda oldu.  

Peki ekibiniz İclal Hanım? Biraz ekibinizden bahseder misiniz?  

İlk açıldığımızda ekibimizde 6 kişi vardı. Şunu da eklemek gerekir, biz burayı 3 kardeş kurduk, 2 yıl sonra kardeşlerim ayrıldı, ben onlarsız devam ettim.  O zamandan beri; 18,5 yıldır mutfak ekibi hemen hemen aynı, ekibimizle aile gibiyiz. Aile müessesi demek daha doğru bizim için.  

Ekibimde kimse mesleğe profesyonel olarak başlamadı, hepsi burada yetişti. Burada çalışan personelleri de en başta seçerken evde oturanları, daha önce hiç çalışmayan kişileri seçtim.  Onlar, mutlaka çalışmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu anlasınlar istedim. Kadınların kendi parasını özgürce kazanıp harcaması, o duyguyu tatmaları… En büyük dilediğim oydu.  

Ben de profesyonel değildim yemek konusunda, ben de bildiklerimi öğrettim onlara. Ben de iyinin daha iyisinin peşindeydim. Arkadaşlarım da çok güzel uyum sağladılar bana ve beni geçtiler.  Benden daha iyisini yapıyorlar şimdi. Çok temiz çok güzel insanlarla çalışıyorum. 

Bir de aile fertleri de işin içinde. Eşim ve çocuklarım da kendi başka işleri de olsa onların da desteği oluyor.  Bu iş yardımlaşma olmadan olmaz.  

“Sadece ekip değil aile gibi olan, Ayrancı halkı da ailem gibi.” 

Biraz lokantadan bahsedelim; gündelik işleyiniz nasıl İclal Hanım? Neler pişiriyorsunuz? 

Günlük olarak lokantada toplam 42 çeşit ürünümüz var; iki çeşit ana yemek, zeytinyağlılar, tatlı ve kurabiye çeşitlerimiz ve salata çeşitlerimiz. Bunların hepsi günlük olarak çıkıyor ve her ürün bir tencere, birer tepsi olarak çıkıyor.  Seri üretim şeklinde yapmıyoruz. Bir ürün bitince o gün tekrar yenisi yapılmıyor. Aynı ev gibi aslında. 

Aylık menüler hazırlıyoruz, 1 ay boyunca ne yapacağımız belli oluyor.  Bir et ağırlıklı bir sebze ağırlıklı olmak üzere iki ana yemek oluyor. Çorba, pilav, et kavurma bunlar her gün oluyor.   

Peki, biraz daha Ayrancı’dan devam edelim. Ayrancı’da mahalle ile ilişkileriniz, mahalle esnafı ile ilişkileriniz nasıl? 

Mahalle esnafıyla ilişkilerim çok iyi. Zaten tüm alışverişimi esnaftan yaparım. Karşımdaki manavdan, karşımdaki marketten günlük alışverişimizi yaparız. Bakliyat gibi bazı ürünleri toptan aldığımız için büyük tedarikçilerden temin ediyoruz. Ancak özellikle sebzemizi esnaftan alırız; anında alınır ve tüketilir. Benim stoğum yoktur.

Ben de burayı keşfettiğimden beri her geldiğimde onu fark ediyorum, çoluğu çocuğuyla ailecek gelen insanları çok görüyorum. 

Bekarken gelmeye başlıyorlar, evleniyor, çocuğu doğuyor ve onunla geliyorlar.  Can var, benim ilk torunum derim, şimdi 18 yaşında. Hiç unutmuyorum, Can’ın annesi, Can’a hamileyken bizim eski küçük dükkâna geliyor. Aile fertlerinin de lokantadaki yemeği yediğini görünce güvenip temizdir diye geliyorlar.  

Ben de o gün uydurup bir lahana çorbası yapmışım, kendi kafama göre şunu koyarsam şu olur diyerek. Onu yemişlerdi. Çok beğendiler ve ondan sonra hep gelmeye başladılar ama ben o lahana çorbasını bir daha aynı lezzette yapamadım

Burada aile gibiyiz ve bu çok güzel.

Peki bu semtte yaşamak burada işletme sahibi olmak size ne hissettiriyor? 

Ayrancı, Ankara’nın simgelerinden biri; eski bürokratların oturduğu, nezih bir semt. Ayrancı’ya sonradan gelen de buraya uyumlanıyor.   

Aslında evlilik döneminde, eşim de ben de memur olduğumuz için yaşamımız hep lojmanlarda geçti. Memurken bir dönem burada Ayrancı’da lojmanda oturdum. Kendi evimize geçtikten sonra temelli burada yaşamaya başladık. Ayrancı’da aile gibiyiz ve aile olmak çok güzel.  

Ayrancı’ nın eski günlerinden güzel bir anınızı sorsam aklınıza ilk ne geliyor? 

Ayrancı’da oturduğumuz ilk yıllarda lojmanda kaldığımız zamanlar, Şimşek Sokak’ın o karlı geceleri aklıma gelir. Çam ağaçlarına karlar yığılmıştı, o milenyum döneminde müthiş bir Şimşek Sokak vardı. O eski hali çok güzeldi. Şimdi çok kalabalıklaştı. Çok özel bir sokaktı, çift yönlü, çok güzel bir sokaktı; şimdi ise oldukça kalabalıklaştı.

Peki İclal Hanım, eklemek istedikleriniz var mı?  

Burayı şimdiki aklımla 18,5 yıl önce açsaydım, hedeflerim çok daha farklı olurdu. Ben sadece işe yaramak için açmıştım ve hedefimi fazlasıyla tutturdum. Bundan sonra nasıl olur? Tabi artık 18,5 yıl bu iş için uzun bir süre. Bu süre boyunca her gün buradaydım, hâlâ da buradayım. Çok mutluyum çalıştığım için ancak bazen çok yorgun oluyorum. Artık bırakmam gerektiğini düşünüyorum bazen ama ben, insanlara verdiğim hizmette aksama olduğunda bırakırım gibi geliyor.

Gerçekten insanların yüzünde mutlu bir ifade ile buradan çıkarmak, o kadar büyük bir mutluluk ki, tüm yorgunluğunuzu unutuyorsunuz. İyi niyetle, dürüstlükle, severek yapılan her işin geri dönüşü çok güzel oluyor ve mutluluk veriyor insana.

Çalışmak çok güzel, baktığınızda ben iki emeklilik dönemi çalışmış oluyorum. İlk işe başladığınızda o 20 yıl hiç geçmeyecek gibi geliyor. Ondan sonra bir an önce emekli olmayı iple çekiyorsunuz, zannediyorsunuz ki emekli olunca yapamadığınız her şeyi yapacaksınız. Ama öyle değil hayat… 

Aslında hayat; yaşadığınız günün tadını çıkarabiliyorsanız ya da çıkarmaya çalışıyorsanız güzelleşiyor.   

Babam hep ‘Aklı olanın nasibi olur’ derdi. Allah’ım, aklı vermiş, fikir vermiş, sağlıklı bir beden vermiş. Bunu gerektiği gibi kullanmak lazım. Olumsuz şeylerden uzak durmak, onlara odaklanmamak lazım. O zaman hem yaptığınız işin getirisini görüyorsunuz hem de hazzını yaşıyorsunuz.

Güzel bir şey yaptığımı düşünüyorum, iyi ki de yapmışım diyorum. Ayrancı çok güzel bir semt, Ayrancı insanı çok güzel, burada yaşadığım için çok mutluyum ve çok da şanslıyım.

Dilerim herkes dilediği gibi, istediği gibi yaşasın.

İCLAL MUTFAĞI
İclal AYDIN
Güvenlik Caddesi No:67/D A.Ayrancı
(0312) 426 60 44
@iclalmutfagi 

Yöresel bir lezzet: Basbousa

Basbousa, bin 200’lü yıllarda Mısır’da üretilen Şam tatlısının tarihteki ismi. Arapça’da parlak anlamına geliyor. Semtimizde ise Basbousa, Hoşdere caddesinde Mayıs 2016’da beri faaliyet gösteren bir tatlıcının adı. Buranın işletmecisi Yusuf Umut İstanbullu. Genç bir girişimci olan Yusuf Umur Bey, Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra farklı sektörlerde çalışmış ve en son Hatay’ın az bilinen, kıymetli lezzetlerinin sunulduğu Basbousa markasını KOSGEB desteğinden de faydalanarak yaratmış. 

Semtimiz son zamanlarda sıklıkla olmak üzere yeni ve yaratıcı fikirlerin barındığı bir yer haline geldi. Çikolatacıları, butik kahvecileri, organik ürünler satan dükkanları, antikacıları ve diğer birçok dükkan buna örnek. Basbousa tatlısı da farklı bir lezzet. Bu tatlı yıllarca farklı ülkelerde farklı şekillerde yapılmış. Hatay bölgesinde bu tatlı arasına ceviz ve tarçın konularak yapılıyor. Basbousa restoranında ise bu ürün ceviz tarçınlı, bademli ve kestane şekerli olmak üzere üç şekilde hazırlanıyor. Bu tatlıyı diğer tatlılardan ayıransa unsuz, yağsız ve vegan oluşu. İçeriğinden de anlaşıldığı üzere bu ürün sağlığa zararlı olarak genel kabul görmüş bazı besinleri içinde barındırmıyor. Ürün geleneksel yöntemlerle, taze ve doğal olarak restoranda üretiliyor.

Yöresel lezzetlerin üretildiği küçük işletmelerin varlığı semt kültürünün oluşması için önemli araçlardan. Aynı zamanda dayanışmanın da varlığını gösteriyor. Esnaf ve sakinleriyle birlikte bilinçli bir semt olan Ayrancı için de Yusuf Umut Bey benzer şeyler söylüyor. Kendisi Erzurum’da doğmuş, memur bir ailenin çocuğu. Hep farklı yerlerde yaşamışlar. Hatta kardeşi de Urfa’da doğmuş. Daha sonra Antalya, Kastamonu derken Ankara’ya yerleşmişler. 15-20 yıldır Ayrancı’da ikamet ediyorlarmış. Basbousa’yı da Ayrancı’da açmalarının sebebi eve yakınlığına ek olarak bölge halkının kültürlü ve bilinçli oluşu. 

“Basbousa’nın imza ürünü Şam tatlılarıdır. Ayrıca Kömbe tatlısı da vardır. Kömbe tatlısı Hatay’ın coğrafi işaretli bir ürünüdür. Bu bayram kurabiyesinin cevizli, bademli ve hurmalı olmak üzere üç çeşidi vardır. Restoranda tuzlu kuru pastalara ek olarak Kaytaz böreği, biberli ekmek ve içli köfte de satılmaktadır. Genel olarak gel-al ve paket servisi verilmekte olan bu mekanda oturarak da hizmet alma imkanı vardır. Ayrancıdan da çok sayıda müşterisi olan Yusuf Umut Bey, Ayrancı’yı bir kültür olarak gördüğünü söylüyor. Buraya yerleşen insanların burada kalmayı tercih ediyor olması burası için dikkatini çeken bir özellik. Buranın insanlarını ve esnaflarını sevdiğini ve bu sevginin karşılıklı olduğunu belirten Yusuf Umut Bey için buradaki insanların bilgisinden, kültüründen ve birikiminden yararlanabilmek büyük şans. Ayrancı sakinlerine ve Gazetemize teşekkür ederek röportajı bitiren Yusuf Umut Bey’e bu güzel röportaj için biz de teşekkür ederiz.”