Ankara siyasetinde “kadının adı yok”
Ankara’nın politik temsil noktalarındaki temsil dağılımının şehirdeki nüfus dağılımının yansıtmadığını, kadınların hak ettiğinden daha düşük bir seviyede yer aldığını görüyoruz.
Ankara’nın politik temsil noktalarındaki temsil dağılımının şehirdeki nüfus dağılımının yansıtmadığını, kadınların hak ettiğinden daha düşük bir seviyede yer aldığını görüyoruz.
Cafe Az Şekerli’yi diğer kafelerden ayıran en önemli şey ürünlerinin ev yapımı olması ve Bodrum’da kendi bahçelerinden getirdikleri limonla, mandalinayla ve narla meyve sularını kendileri yapmaları…
O, adıyla sanıyla Çiğdemim Derneğidir. Mahalle halkının medar-ı iftiharı, övüncü, gururudur. O çeyrek yüzyıllık kesintisiz ömrüyle, bir STK ve semt efsanesi olarak nitelenmeyi hak etmiştir.
1789 yılında yayınlanan insan ve vatandaş hakları demecinde savunulan insan kavramına kadınlar dahil edilmediği için 1793’de Olympe de Gouges tarafından kadının hür doğduğu ve erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu vurgulayan bir kadın hakları bildirgesidir.
Farabi Sokak’ta bulunan adı gibi gerçek ve doğal bir işletme burası. Zaten “Kantin’’ kelimesini görünce, öğrencilik yıllarımızın, uğrak yeri olan kantinleri gülümseyerek hatırlıyoruz. Anıl Hanım’ın ‘kantinini’ görünce de aynı şey oldu; samimiyet ve geçmiş.
Ankara’nın bir kurum tarafından resmi olarak kullanmakta olan logosu yok. Ankara’ya kurumsal kimliği ile özdeş bir logo tasarlamaya mecburuz.
Eski Anadolu uygarlıklarından Hattilere ait bir eser olan “Hitit Güneşi”, 1973’te, Vedat Dalokay’ın Belediye Başkanlığı döneminde Ankara’nın ilk amblemi olarak seçildi. O günden bugüne elli yıldır Ankara’nın amblemi üzerine kopartılan fırtınalar, bir başkentin kendisini temsil edecek amblemden yoksun kalmasına kadar getirmiştir süreci.
Yeni nesil kahvecilik, mahalledeki butik dükkanların hızla artması derken kahveyi artık modern dünyanın dönmesine katkı sunan bir içecek olarak tanımlamak sanıyorum abartılı olmaz. Peki kahvenin arkasındaki bilimi, tekniği ve emeği kimler merak ediyor? Bu yazıda biraz buna bakacağız.
Bauhaus’un hedefi, özgürlükçü ve yeni bir dünya görüşüyle sanat ile seri üretimin bir arada yapılabileceğini göstermekti ve Bauhaus bütün dünyada birçok tatbiki güzel sanatlar okullarının kurulmasına örnek teşkil etti. Ayrancı semti sanat atölyeleri, sanatçıları, yazarlarıyla zengin bir mahalle kültürüne sahip. Aslında herkesin özgürce sanatını ortaya koyduğu küçük bir Bauhause fikri mahallemizde mevcut. Kim bilir belki ileride tüm bunların aynı çatı altında toplanıp, tartışıldığı bir yer oluşur. Van Der Rohe’nin söylediği gibi “Bauhaus bir fikirdi aslında…”
1925 yılında Alman Federal Devleti’nin büyükelçiliği Ankara’ya taşınınca büyükelçilik çalışanlarının çocuklarının eğitim hayatlarını devam ettirebilmeleri için okul arayışı başlar. 1930’dan önce bazı ebeveynler çocukların eğitimi için okul izni olmayan özel bir “Alman Okul Çevresi” kurarlar. Okul eğitimine “Alman Okulu Ankara” adıyla ve 26 öğrencisi ile 15 Ekim 1952’de başlayabilir. Dersler, Alman Büyükelçiliği binasındaki bahçıvan evinin bitişiğindeki bir binada yapılır.
Ayrancı semtinde bulunan Ayrancı, Aziziye, Güvenevler, Güzeltepe ve Remzi Oğuz Arık mahallelerinde kent yaşamı ve kültürünü geliştirmek ve dayanışmayı sağlamak için çalışmalar yapmak için kurulmuş “Ayrancı Semti Kent Kültürü ve Dayanışma Derneği”dir.