Mustafa Coşar: Afete hazırlıklı olmak, kendi hayatından önce başkasını düşünerek başlar

Sayın başkan ülkemiz önce 6 Şubat depremleriyle ardından 3 Mart siyasi depremiyle sarsıldı. Ülke gündeminde bir seçim tartışması var. Bu kadar yoğun bir gündemde bizimle olduğunuz için teşekkür ederiz. 

Önce 6 Şubat depremleriyle başlayalım istiyorum, deprem sonrasında Çankaya Kent Konseyimiz de yoğun bir çalışmanın içindeydi, neler yaptınız?

Gerçekten tahmin edilemeyecek büyüklükte bir deprem süreci yaşadık. Depremin gerçekleştiği alan çok genişti. İkincisi birden fazla yerde yıkıcı büyüklükte depremler gerçekleşti. Ve son olarak depremler birbirini tetikleyerek başka depremlerin oluşmasına neden oldu. Şimdi de Elazığ ve Bingöl çevresindeki oluşacak depremlerden korkuluyor.

Bu nedenle buna deprem değil “deprem süreci” demek gerekebilir. Buradan bir kez daha depremlerde kaybettiğimiz canları anarak, yaralılara da acil şifalar dileyerek üzüntümüzü belirtmek isterim.

Deprem sabahı konsey yürütmesi ve çalışma arkadaşlarımızla hızla bir araya gelerek durumumuzu ve kapasitemizi değerlendirdik. Ben Çankaya Belediye Başkanımız ve Ankara Kent Konseyi başkanımızla hızla iletişime geçip planlama sürecimizi ve birlikte yapabileceklerimiz konusunda görüştüm. Ankara Kent Konseyi’nde yapılan afet koordinasyon toplantısına yürütme kurulundan arkadaşlarımızı gönderdik. Aslında ilk 6 saat içinde yapabileceklerimizi yaptığımızı düşünüyorum.

Bundan sonrası için Çankaya Kent Konseyi olarak semt meclislerimiz ve mahalle muhtarlarımız üzerinden bir iletişim ve koordinasyon noktası olarak konumlandırdık kendimizi. Bu arada zaten hem Ankara Büyükşehir Belediyemiz hem de Çankaya Belediyemiz yardım toplama merkezlerini koordine etmişlerdi. 

Biz yoğun olarak bu toplama merkezlerine yardım aktarılmasını ve gönüllülerin desteğini koordine etmeye çalıştık. Bu genişlikte bir afet doğal olarak sadece afet bölgesini etkilemiyor. Hepimizin ailesi, akrabaları, eşi dostu, tanıdığı bu bölgelerde yaşıyorlar. Herkes endişeli ve telaşla, korkuyla, heyecanla devletin orada olmasını bekliyor. Herkesin iyilik haberlerini duymak istiyor. Halkın bu kadar içinde olduğu, devletin ise deyim yerindeyse bu kadar umursamaz olduğu süreç herkesi bir kızgınlığa itti. Bunun olmaması beklenilemez zaten. Herkesin kendini yalnız ve çaresiz hissettiği ortamda büyük bir dayanışma ile afetin yaraları sarılmaya çalışıldı. Teşbihte hata olmaz ama bana Gezi olayları sırasında gösterilen toplumsal dayanışmayı anımsattı dersem yanlış söylemiş olmam.

Afet bir süredir sizin de gündeminizdeydi. Neden böyle bir pozisyon aldınız Çankaya Kent Konseyi olarak?

Afetin ne zaman, nerede, ne şiddette sizi yakalayacağı belli değil. Sadece yaşadığınız yer değil, tesadüfen bulunduğunuz yer de bile afetle burun buruna gelebilirsiniz. 

Herkes büyük İstanbul depremini konuşuyordu, herkes bunun için hazırlıksız olduğumuzun farkındaydı ama gördüğüm kadarıyla bir toplumsal hareketsizlik içindeydik. Büyük bir afet beklentiniz varsa bunun halkın katılımı olmadan, dayanışma olmadan ve en önemlisi hazırlığınız olmadan yaşamanız kadar kötü bir durum olamaz. Çankaya Kent Konseyi olarak afet konusunu gündemimize almamızın böyle bir altlığı var. 

Bunu semt meclislerimiz aracılığıyla bütün Çankaya’ya yaymak ve hiç olmazsa fikirsel bir hazırlık içinde olmak için zaman kaybetmek istemedik. Geçen yıl, 2022 Şubat ve Nisan ayları içerisinde Ankara Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi Daire Başkanlığı ile bir ortak programı semt meclislerimizin ve gönüllülerimizin katılımı ile gerçekleştirdik. Bizim yedi bölgede semt meclisimiz var. Buralarda yedi ayrı eğitim programı gerçekleştirdik. Toplamda 320 başvurunu 240 gönüllü eğitimi tamamlayarak sertifikalarını aldılar.

Bu gönüllülerin talebiyle bir afet müdahale timi oluşturmak üzere de Ankara Büyükşehir İtfaiyesi ile daha kapsamlı bir eğitim çalışması için ön görüşmelerimizi yapmıştık. Bu çalışma sonlanmadan 6 Şubat depremleri ile sarsıldık.

Bu bile bize şunu gösteriyor; afeti beklemenin bir anlamı yok çünkü afet sizi beklemiyor. Afete hazırlık konusunda alınacak ilk karar şu olmalı “hemen!”. Eğer hemen başlamazsanız siz başlamadan afet başlıyor zaten. Afete hazırlığı fikirsel olarak, duygusal olarak gündeminize aldığınızda artık o noktadan sonra kendi hayatınızı düşünmez bir noktada oluyorsunuz. Çünkü hiç kimse ben afetten nasıl kurtulurum, kendime nasıl ilkyardım yaparım demiyor. Ben afet anında nasıl hareket etmeliyim, başkalarına nasıl faydam olur, bir başkasının hayatını nasıl kurtarabilirim diye düşünüyor.

İşte bunu kendi içinizde hissettiğiniz an, afete hazırlığınız da başlıyor. Bu kırılmayı herkesin gündemine sokabilmeyi biz kendi gündemimize aldık. Bundan sonra ama, fakat diyecek noktada değiliz. Hepimiz afet hazır olmalıyız, hazırlıklı olmalıyız.

Ankara’da afet riski var mı? 

Yaşadığınız mahalleyi bu açıdan güvenli buluyor musunuz?

“Ayrancı semtinin bir afet karşısında hazırlıklı olduğunu sanmıyorum”

Nur Canoğlu (59) – Emekli Doktor / Seyyah

Bir afet durumunda yapacağımı bildiğim bir çok şey var tabii ama yeter mi, afet anında hatırlanır mı bilmem. İlk yardım eğitimlerinden biliyorum, bu bilgileri öğrenmeli ve zaman zaman tekrar gözden geçirmeliyiz… 

Ülkemizde deprem, sel başta olmak üzere çok afet tehlikesi var… 

Ayrancı semtinin bir afet karşısında hazırlıklı olduğunu sanmıyorum… Tüm Türkiye gibi… Ankara’da bircok dere toprak altında olduğu için temellerimize hiç güvenmiyorum. Eskiden de temelden hep su çekilirdi. İstanbul, Bolu depremlerinde Ankara’da sallandı. Yakınlarımızda da deprem oluyor. Şiddeti daha az olsa da depremler olabilir. Yeni evlerin mimarisi o kadar kötü ki dayanıklılıklarından da şüphedeyim. İlkyardım kursu da iyi olur. Ben de verebilirim ama sertifika verebilen Kızılay eğitimi daha iyi olur.

“Benim için en savunmasız ve olası afet deprem”

Pınar Erdoğdu (38) – Girişimci/Serbest meslek

Bence Ayrancı Semti bir afet karşısında hazırlıklı değildir. Benim için olası afet deprem. En savunmasız olduğumuz olduğu için ona hazırlanmak isterim. İlkokul çağında bir kızım var onunla birlikte deprem hazırlıkları için bazı videolar izledik ve ilk yardım eğitimi aldım ama ne yapacağımı bilmek eğitim almak isterim. Çalışan bir anne olarak bu eğitimin haftasonu yapılmasını tercih ederim. Ayrıca deprem toplanma alanımız var mı? Neresi bilmiyorum.

“Ayrancıda bir sığınak var mı, deprem toplanma alanı var mı bilmiyorum”

Fuat Turan (74) – Turist Rehberi

Semt Meclisini duydum. Afet eğitimi verilirse katılmak isterim. Daha önce iki kere biri Fransada biri Türkiyede  ilk yardım eğitimi aldım. Bu eğitimleri Afad mı verecek? Umarım eğitimi konusunda uzman kişiler verir. Ayrancıda bir sığınak var mı? Bilmiyorum eskiden meclisin orada olduğu söylenirdi. Deprem toplanma alanı var mı? Bilmiyorum. Bunların bilinmesi faydalı olur. Bu tür bir eğitime hafta içi olursa katılırım.meclis çalışmaları için gayretini gördüm. Bu arkadaşlar belirli bir duyarlılığı ve ciddiyeti olan arkadaşlar. Daha çok sevindim. Güvenevler mahallesi muhtarlığı olarak semt meclisinin kuruluşunu sakinlerimize duyurduk. Semt meclisinin yurttaş duyarlılığını geliştireceğini düşünüyorum.

“Ankara’da büyük sel baskını gördüm, günlerce çamur içinden ceset çıkardılar.”

Av. Mehmet Sümter

Ankara’da büyük sel baskını gördüm. Babam iş için gittiği Nenek Köyü’nde mahsur kaldı. Ben Kale’den seyrettim seli. Sel mıntıkasına girmek mümkün değildi. Günlerce çamur içinden ceset çıkardılar Kazıkiçi Bostanları’ndan. Oysa halka uyarı yapılmıştı öncesinde ama gecekonduları boşaltmadılar. Ankara’ya yağış olmadığı için inanmadı kimse. 

Eskiden Ayrancı, Portakal Çiçeği Vadisi’nde dere vardı. Doğal meşelikti oralar. Yağışı engellerdi ağaçlar. Botanik Parkı tarafı da koruluktu. Yerleşim yoktu. Dere vadilerine bağ, bahçe, ev yapılmazdı zaten. Dikmen Vadisi de meşelikti. Sonra gecekondulaşma başladı, ağaçlar kesildi. Uzun bir vadi olduğu için buradan çok sel gelirdi. Sonradan sel kapanı yaptılar buraya. Artık sel tehlikesi yoktur.

Ankara deprem tehlikesi azdır. Yine de alüvyal arazilerdeki yapılarda tahribat riski mevcut. Kazıkiçi Bostanları, Hipodrum, Demetevler risk alanı. Kuzeydeki fay hattı yüzünden bu muhitler tehlikede. Özellikle Demetevler imar geçmeden yapıldığı için gecekondu hükmündedir. Müteahhitler çimento ve demirden tasarruf ettiği için ilk yıkılacak apartmanlar burada.  

Yangın tehlikesi de mevcut. Yetmişli yıllarda Çıkrıkçıların üst tarafında Kavaflar Çarşısı’nda büyük bir yangın çıktı. Yüzlerce dükkan yandı. Ankara İtfaiyesi kafi gelmeyince civar illerden yardım gelmişti.

“Bir saatlik yağışla tüm Ayrancı sel altında kalır”

Yaşar Çevik – Oto Yıkama Sahibi

78/79 yıllarında Dikmen deresi taşmıştı. O zamanlar Çetin Emeç Bulvarı ve Emniyet Müdürlüğü yoktu. Uçarlı Sokak’ta bulunan arabalar sel sularıyla meclis duvarına kadar sürüklenmiş. Her yer çamur ve moloz kapanmıştı. Ben sel sularından amerikan arabam sayesinde kurtulmuştum. Yakın zamanda da çok yoğun bir yağış gerçekleşti. 4-5 yıl önceydi. Kuzgun Sokak’ta dükkanların altları su altında kaldı. Daha önce yolun altına döşenmiş olan borular da pek fayda etmedi. Diyebilirim ki o yağış bir saat daha sürse tüm Ayrancı sel altında kalırdı.

“Ankara’da afet yaşanmasına gerek yok, İstanbul yıkılacak olsa onun yükünü Ankara sırtlamayacak mı?”

Ali Somel

Şu anda bir afet içindeyiz zaten. Covid-19 herhalde yakın zamanların en büyük doğal afeti. İlla anlık bir deprem, bir sel baskını olmasına gerek yok. Göz göre göre gelen salgına Ankara olarak hazır mıydık ki? Tüm sağlık hizmetleri piyasacı bir mantıkla şehir hastanelerinde toplanmışken… Aşı üreten Refik Saydam Hıfzıssıhha Kurumu kapatılmışken… Sağlık ocaklarının yerini işletmeye çevrilmiş aile hekimlikleri almışken… Bu en basit örnek. Bugün Karadeniz’de sel baskınları olduğunda rantçı yapılaşmanın neden olduğunu herkes biliyor; bu politikalardan vazgeçilmeden alınan tüm tedbirler boşa gider. Piyasacılık, rantçılık dediğimiz politikaların tek alternatifi kamu mülkiyetine dayalı sosyalist sistem. Örneğin dünyanın öbür ucunda ABD ablukası altındaki türlü yoksunluklar yaşayan Küba bu sayede her yıl kasırgalara göğüs gerebiliyor. Bugünkü Türkiye’den ve Ankara’dan konuşacak olursak, benim ilk olarak aklıma gelen olası İstanbul depremi. Ankara’da afet yaşanmasına gerek yok, yanı başımızda sayabileceğimiz İstanbul yıkılacak olsa onun yükünü sırtlayacakların başında Ankara gelmiyor mu? İzmir depremi sonrası halk sağlığı hekimi Zuhal Okuyan “Afet yönetimi mahalleden başlar” demişti. Öğretmeniyle, sağlıkçısıyla, meslek odası temsilcisiyle tüm mahalle sakinlerinin bir kriz anına karşı örgütlü hareket etme becerisi kazanması lazım. Aslında şu anki ekonomik durum da afetlerin nasıl katmerlenme potansiyeli olduğunu  gösteriyor. Sorun sadece yoksullaşma değil, sermayedarların bu koşullar altında zenginleşmeye devam etmesi. Tek başına stokçuluk, vurgunculuk diye düşünmeyelim. Bir afetin takip eden en acil gereksinimler arasında gıda ve enerji vardır. Bunları elinde tutan büyük şirketler bugün bile insanların çaresizliğini sömürürlerken bir afette onların insafına kalmışsınız demektir. O yüzden şimdiden mahalli dayanışmayı güçlendirirken piyasacı politikalara karşı da birleşmeliyiz. Elektrik ve doğalgaz hizmetinin halkın çıkarları için devletleştirilmesini talep etmeliyiz mesela! Bunları yaparken doğal afet halinde ihtiyaç duyacağımız mahalli örgütlülüğün de temelini atmış olacağız.

Hedef bin afet gönüllüsü

Türkiye geçtiğimiz yılı afetlerle geçirdi. Bundan ders çıkaran Ankara afete hazırlanıyor.

Ayrancım Gazetesi’nin bu sayısında Ankara Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Mutlu Gürler ile Çankaya’da yapılacak Afet Gönüllüleri Eğitimi’ni, yapmak istediklerini ve Ankara için projeksiyonlarını konuştuk. Gürler, şöyle anlatıyor:

Mutlu Gürler

İlk iş personel

Daire başkanlığımızın kuruluşundan bugüne bir planlama takvimi izledik. İlk iş olarak kendi personelimizin eğitimlerini, donanımlarını, psikolojik durumlarına kadar hazırlık aşamasında ölçtük, test ettik. Elimizdeki personel kadrosu yeterli midir, bu kadro bir taraftan afet farkındalık eğitimlerini vermek, bir taraftan şehri afetlere hazırlamak, bir taraftan afet öncesi süreçlerde hazırlıklı olmak noktasında meslek nosyonu olarak ve kişisel özellikler açısından olsun psikolojik seviyeler açısından olsun hazırlar mı, değiller mi diye önce kendi içimize baktık. Eksiklerimizi aksaklıklarımızı gidermek için birinci adımda personel takviyelerini yaparak başladık. Kurumsal kişiliğimizi, kurumsal hüviyetimizi oluşturmak için başlarken bir hayli zorluklar yaşadık ama yönetim kademesinin Ankara’da bir afet koordinasyon merkezinin bulunmaması, bir deprem risk yönetimi ve kentsel iyileştirme daire başkanlığı adı altında afetlere şehri hazırlayacak bir birimin bulunmamasına ilişkin çok net bir tavrı oldu. Bu vizyon bizim dairemizin kuruluşuyla sonuçlandı. 

Ankara için başka önceliklerimiz olması lazım

Ben kendi adıma bu meslek grubunda yaklaşık 27. meslek yılımı dolduruyordum. Farklı kurumlarda farklı görevleri yapmıştım bu alanda. Daha çok doğa koruma çalışmıştım. Bu defa insanları doğadan korumak tarafıma verilmişti. Bunu da yapmak için biraz tersten okumaya başladım. 

Küresel iklim değişikliği nedeniyle farklı afet türlerinin her an yeniden gündeme gelebileceği bir döneme giriyoruz. Dolayısıyla büyük kentlerde kent selleri gibi aniden çıkan süreçler bize bir şey gösterdi; Türkiye’nin dört bir yanında farklı afet türleri çok büyük riskler taşıyor ama Ankara için başka önceliklerimiz olması lazım. Bu öncelikleri belirlemek için geçmişten bugüne Ankara’da yaşanan afet süreçlerini inceledik, değerlendirdik. Çok sık yaşanan afet türlerini, yaşandıkları bölgeleri belirledik. Bu bizim yapılanmamızdaki köşe taşlarını oluşturdu. Bu hazırlıkları yaparken çok ani bir şekilde pandemiyle yüz yüze kaldık. Bu da başka bir afet türü olarak karşımıza çıktı. Bununla ilgili de yapılanmamızda eksiklerimiz vardı. Bunları gidermek için hemen pozisyon aldık, gerekli düzenlemeleri yaptık. Önce Ankara kentinin bizden beklentilerini, kurduğumuz çağrı merkeziyle toplamaya çalıştık. Sonra yağmur gibi gelen taleplere hızla cevap vermek zorundaydık. Mansur başkanımız (Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı) da bu yönde toplumda saygı gören gönüllü bir iyilik dalgası yarattı. Biz de buna yetişmeye çalıştık.

Covid salgını daha pandemi diye adlandırılmadan Mansur Bey aradı ve “Mutlu Bey pandemi geliyor, ne yapıyorsunuz, hazırlığınız var mı” diye sordu ve bizi gerçekten sarstı. Biz zaten o günlerde birkaç toplantı yapmıştık. Kendimizde gördüğümüz riskleri çözebilecek süreçlere ilişkin planlamalara başlamıştık. Bunda, genel sekreter yardımcımız Mustafa Kemal Çokakoğlu’nun tecrübesi de bizim için çok öğretici oldu. 

Bir taraftan kendi dairemizi kurup kurumsal yapısını güçlendirmeye çalıştık, diğer taraftan da pandemi sürecinin beklentilerine cevap vermeye çalıştık. Arkasından depremler, seller ve yangınlar geldi. Türkiye geçtiğimiz 2 yıl içinde her afet türünü beklenmedik bir şekilde ve beklenmedik noktalarda yaşadı. Biz de Ankara’nın dışındaki bu afetlere hızlıca koştuk çünkü hem hazırlıklarımız hem de ufkumuz o yöndeydi. 

Devlet bütün kabiliyetleriyle sahada olsa bile gönüllülerin, STK’ların büyük bir nosyonu var

Ankara Türkiye’nin başka şehirleriyle kıyaslandığında afetlere göreli olarak daha hazırlıklı görünür. Ama bu korunaklı merkezde Türkiye’nin beklenen diğer afetleri için de hazırlıklı olacak bir kadroyu yapılandırmak ve elimizi Türkiye’nin dört bir yanına uzatmak gibi bir düşüncemiz vardı. Bu afetlerde sahada şunu gördük; AFAD’ın bütün afet planlaması doğrudur ama sahada afetle karşılaştığınızda yaşanan o kaotik ortam görevlerin tam anlaşılıp anlaşılmadığının, bu görevlerle ilgili yetkilendirdiğimiz kurumların yeterince hazırlık olup olmadığının büyük bir testi oluyor. Maalesef üzüntü ve acı verici bir testi çokça can kaybıyla geçirdik. 

Afetler hiç kimseye ayrım yapmıyor. Önüne kattığı herkese aynı acıyı, aynı şiddeti, aynı hızda eşit seviyede tattırıyor ne yazık ki.

Biz sahada şunu çok net gördük, devletin bütün birimleri bütün kabiliyetleriyle sahada olsa bile gönüllülerin, STK’ların bu alandaki beceri düzeyini yukarı çekme yönünde büyük bir nosyonu var. Sahada gerçekten günlerce uyumadan cansiperane çalışan itfaiye erlerini, orman muhafaza memurlarını, zabıtaları, hasta bakıcılarımızı gördük. Ama birşey daha gördük, terliğiyle, şortuyla gelen ve espri konusu olan, eleştirilen gönüllüler, gördük. Bodrum’a, Marmaris’e tatile giden birçok vatandaşı elinde yarım litrelik suyla yangın yerinde ne yapabilirim diye koştuğunu gördük. O tablo gözümün önünden gitmiyor. Ülkenin sorunlarına duyarlı bir gönüllü kitle var, siz ona özel bir şey yapmıyorsunuz. Ülkesini belli bir bilinçle seven insanlar topluluğu bunlar. Hükümet yetkilileri o gönüllüleri sahadan hızla çıkarttılar. Yangın bölgesinde de deprem bölgesinde de böyle oldu. Ama sabahın erken saatlerinde yorulan bir itfaiyecinin yanında yalnızca boş hortumu toplamak için bile birine ihtiyaç oldu. Yalnızca hortumun bağlantı noktasındaki açma kapama vanası için bir kişiye ihtiyaç oldu. O bir kişi itfaiye aracı sayısıyla çarptığında kırk kişi oldu, vidanjör sayısıyla çarptığında seksen kişi oldu. 400-500 kişilik gönüllü topluluğuna ihtiyacımız olduğunu gördük bir anda. Oysa biz o gönüllü ordusunu sahaya çağırmak yerine birkaç bin kişiyi sahadan uzaklaştırdık. Sonra da anonslar yaptık “gönüllüye ihtiyaç var, yangın bölgesine şu kadar gönüllü arıyoruz” diye.

İtfaiyecinin yanında eğitilmiş bir gönüllü, mevzuata hakim, itfaiyenin yaptığı işin temel bilgisiyle donatılmış birine ne kadar ihtiyaç olduğunu gördük. Dönünce afet farkındalık eğitimleri, eğitici eğitimleri, gönüllü eğitimlerini gündemimize aldık. Benim açımdan sürecin işleyişi böyle. 

Ankara’nın afet farkındalığı hangi seviyede, bunu ölçtük

Hazırlıklarımızı yapmaya başladığımızda Ankara şehrinin afet farkındalığının hangi seviyede olduğuna dair sosyolojik bir anket yaptık, sahayı taradık. Ankara’nın farklı sosyal, kültürel kimliklerinin bulunduğu çok farklı lokasyonlarında uzman meslek gruplarıyla, akademik danışmanlarla beraber çalışarak küçük araştırmalar yaptık; vatandaşların afetlere bakışı nedir, Ankara afete duyarlı mıdır, Ankara kent sakinleri afetler konusundaki kaygıları ve beklentileri nedir? 

Buradan da elimizde çok sahici, çok somut veriler oluştu. Biz bu veriler üzerine bir modelleme kurmaya çalıştık. Bir; personelimizin genel durumunu öğrenmiş olduk, o yönde eksiklerimizi giderdik. İki; saha gözlemleri yaptık, sahadaki ihtiyaçları gördük. Üç; Ankara kentinin bu konudaki beklentilerini ölçtük.  Bunlarla yapacağımız tek şey afet farkındalık eğitimlerini farklı sivil toplum kuruluşlarıyla, farklı sosyal kümelerle buluşturmak. 

Eğitimleri toplumsal bilinç seviyesini yükseltecek bir araç olarak görüyoruz

Burada birkaç hedef kitlemiz vardı, bunu da kendi içimizde tartışarak değerlendirdik. Birinci adımımızı Apartman Görevlileri Sendikası’yla (Konut-Sen) attık. Biliyorsunuz Konut-Sen Türkiye’de Kemal Kılıçdaroğlu sayesinde ilk defa muhatap alınmış bir sosyal topluluk. Kentlerimizi paylaştığımız bizim için çok değerli bir paydaş. Her apartmanda bir apartman görevlisi var. Bizim sahada yapacağımız çalışmalarda elimizi uzatacağımız birinci hedef kitle onlar. Onlarla temaslar kurduk, çok sıcak yaklaşımla karşılaştık. Birinci adımda onlarla bir iş birliği projeksiyonu geliştirdik. Ankara’da daha çok afet ve acil durum vakalarında bizim ekiplerin sahaya giderken yönlendirilmesindeki birinci partnerimiz olarak düşündüğümüz için onlarla belirli bir mesafeyi aldık. Protokolümüzü imzaladık, onlarla eğitimlere başlıyoruz.

Kent konseyleri bizim için gerçekten kent yönetiminde düşünsel ve fiili hizmet paydaşlarımız. Sizler özellikle büyük sempatiyle, büyük sıcaklıkla karşılayıp bu iş birliğinin yolunu açtınız. Biz Ankara merkezindeki daha çok Çankaya’yı ilgilendirdiği için hem eğitim merkezlerinin koordinasyonu açısından hem de kent merkezinde itfaiyeyle, belediyemizin diğer birimleriyle çok kolay koordinasyon kurabileceğimiz ekiplerle iş birliği yapmak üzere Çankaya Kent Konseyi’yle bir adım atıyoruz. Bu adımda niyetimiz, beklentimiz şu; bu yöndeki iyi niyetli, gönüllü ilişkileri, eğitimli, iyi organize olmuş, ne yapacağını bilen bilinçli yurttaşlar seviyesine taşımak ve bu ilişkiyi bu seviye üzerinde götürmek düşüncesindeyiz.

Bir başka ilgi grubumuz daha oldu. Bilim Ağacı Vakfı, Ankara’yı yüksek puanlarla kazanmış ve ekonomik durumu uygun olmayan öğrencilere burs vermek için kurulmuş bir vakıf. Bu vakfın temas ettiği 2 bin beş yüz genç üniversiteli gencimiz var. Onlarla hatıra ormanı yapacaktık sonra işin içerisine afet farkındalık eğitimleri koyalım mı diye düşündük. Gençlerden büyük sempati, büyük bir ilgi gördük. Bir başka partnerimizde onlar olacaklar.

Özetle söylemek gerekirse afetlerle yaşamak zorunda olduğumuz ülkemizde, afet farkındalık eğitimlerini kamu otoritesinin yanı sıra toplumsal bilinç seviyesini yükseltecek, bu yöndeki ilgiyi ve duyarlılığı artıracak bizim için önemli bir araç olarak görüyoruz. Bu iş birliğini iyi bir planlamayla yaygın hale getirmek istiyoruz. Bu iş birliği için Çankaya Kent Konseyi’nin gösterdiği ilgiye, alakaya, sevgiye, sempatiye minnet borçluyuz.

En az bin kişilik bir gönüllü ordusunun sahaya inebilecek seviyede hazır olmasını istiyoruz

Afet risk bölgelerinin haritaları çok sık değişiyor. Bir taraftan ihtiyaç olan bir şey bu, yeni teknolojik bilgilerle ve gelişmelerle ona ilişkin projeksiyonları değiştirmek zorundayız. Ankara bir önceki afet bölgeleri haritasına göre neredeyse riski sıfıra yakın görünüyordu. Oysa şimdi Ankara’nın bazı bölgeleri 2. derece deprem riski altında. Bu, modellemelerinizi en az birkaç yüz kat daha dikkate yapmanız gerektiği anlamına geliyor. Yıkıcı bir deprem bekleyen bir bölge içerisindedir Ankara. Özellikle kuzey bölgeleri yıkıcı bir depremi yaşama ihtimali yüksek. Hem yapı stoku hem de yapı stokunun bulunduğu alanlar nedeniyle böyle.

Bu afet farkındalık eğitimlerimizde bütün önceliğimiz Ankara’dır. Ancak elimizde beklediğimiz seviyede nitelikli, yetenekli, iyi organize olmuş bir ekip oluşması durumunda bunu Türkiye’nin herhangi bir yerinden ihtiyaç olması durumunda hizmet vermesinde bir engel yok. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin en az bin kişilik bir eğitimli gönüllü ordusunun Türkiye’nin dört bir yanındaki afetlerde sahaya inebilecek seviyede hazır olmasını istiyoruz.