Kent hakkını aramak, kente dair söz söylemek için biz Ankaralılar kolları sıvadık. İlk adımını pandemide yine Çankaya Kent Konseyi’nin düzenlediği Kent Akademisi ile attığımız çalışmanın ikinci adımı Kent Hakkı Okulu oldu. Beş dersin ardından şimdi daha özgüvenliyiz, çünkü haklarımızı biliyoruz, mücadele rotamız belli!
Çankaya Kent Konseyi ile Friedrich Ebert Vakfı işbirliğinde yürütülen Herkes İçin Kent Hakkı Okulu yüz yüze yapılan beş dersin sonunda ilk mezunlarını verdi. Çankaya Kent Konseyi bünyesinde kurulan semt meclisleri ve ilgili herkesin kent hakkı konusunda bilinçlendirilmesi amaçlanarak düzenlenen Kent Hakkı Okulu’nda çok değerli hocalardan çok güzel sunumlar dinledik.
Avrupa kentsel şartı ve kent hakkı kavramının gelişimi
İlk derste Dr. İnan İzci, “Avrupa kentsel şartı ve kent hakkı kavramının gelişimi” konulu sunumuyla kent hakkına dair uluslararası metinleri, kent haklarının temelde neler olduğunu anlattı. Kent hakkını müzakereci bir müdahale ve hassas bir çizgi olarak tanımlayan İzci, kent hakkını gerçekleştirebilmenin en önemli yolunun mahalli müştereklerin tanımlanmasından geçtiğini belirtti. Mahalli müştereklerin tanımlanması içinse belediye meclisi, kent konseyi, muhtarlık, encümen, sivil inisiyatifler, vatandaşın bir arada olması gerektiğini söyleyen İzci, katılımcı bir yönetim anlayışının önemini vurguladı. Kent Konseylerinin en önemli güçlerinden birinin belediye meclislerine önerge sunmak olduğunu belirten İzci, kent konseyleri ile katılımcı bir belediyecilik için ana karar alıcıların faaliyete geçmesi gerektiğini, aksi durumda yani bütçeye dahil edilmeyen bir kent konseyinin katılımcılığının da etkisizleşeceğini belirtti.
Kentli Hakları ve Kentlinin Hak Arama Yolları
Kent Hakkı Okulu’nun ikinci dersinde Av. Cüneyd Altıparmak “Kentli Hakları ve Kentlinin Hak Arama Yolları”nı anlattı. İdare mahkemesi ile idare arasındaki arabulucu kurum olan Ombudsmanlıktan bahseden Altıparmak kurumun vereceği tavsiye kararlarının muhakkak bir yaptırımı olacağını, hak arama yolculuğumuzda bu kurumdan da faydalanabileceğimizi belirtti. Katılımcı bir yönetim anlayışının önemini vurgulayan Altıparmak, vatandaş olarak belediye meclisine öneriler sunabileceğimizi, ombudsmandan alacağımız tavsiye kararını belediye meclisine uygulatabilme gücümüz olduğunu çeşitli örneklerle anlattı.
Kent hakkı, katılım ve yerel yönetimler
Prof. Dr. Savaş Zafer Şahin Kent Hakkı Okulu’nun üçüncü dersinde “Kent hakkı, katılım ve yerel yönetimler” başlıklı sunumunda katılımcılığın öneminden ve yerel yönetimlerde katılım mekanizmalarından bahsetti.
Dünyadan ve Türkiye’den kent hakkı mücadeleleri
Dördüncü derste Cihan Uzunçarşılı Baysal, “Dünyadan ve Türkiye’den kent hakkı mücadeleleri”ni örneklerle anlattı. Kentli hakkı mı kent hakkı mı diye sorarak başlayan Baysal, kent hakkının kentteki olanaklara erişme hakkından ibaret, bununla sınırlı bir hak olmadığını belirtti. Lefebvre’nin kent hakkı tanımının antisistem bir hak, radikal bir kavram olduğunu belirten Baysal artık mevcut olanaklara erişmek değil, asi vatandaşlar olarak olanakları yaratmak için mücadele anlamına geldiğini anlattı. Ayrıca Baysal, kent bostanlarının kent hakkı mücadelesinde önemli bir yeri olduğunun altını çizerken Gezi’nin somutlaşmış bir ütopya örneği olduğunu, halkın değiştirme hakkını ve değiştirme hakkını kullanma hakkını kullanması gerekliliğini ifade etti.
Kent kültürü bağlamında kent hakkı
Ankara’nın unutulmayan belediye başkanı Murat Karayalçın, son dersimizde “Kent kültürü bağlamında kent hakkı” başlıklı konuşmasıyla Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden deneyimlerini aktardı. Kente karşı işlenen suçlar olduğu halde bu suçların ceza yasalarında karşılığı olmayabildiğini vurgulayan Karayalçın kent hakkının anayasaya konması gerektiğini ve Avrupa Özerklik Şartı’nın önemini vurguladı. İnsanların yaşadığı yer üzerinde söz sahibi olmaları gerektiğini, bunun örneklerini Batıkent, Dikmen Vadisi gibi projelerinden örnekle açıklayan Karayalçın, herkesin kendi kararının sorumluluğunu aldığı, halkın iradesini ortaya koyduğu ve bunu saygıyla karşılayan, katılımcı bir anlayış benimseyen belediyeciliğin mümkün olduğunu belirtti.
Yerel yönetimler tüm dünyada gittikçe önem kazanan bir yerde konumlanıyor. Değişimin yerelden filizlendiğini de artık biliyoruz. Bu bilgiler ışığında Kent Konseyleri ile birlikte mücadele etmenin önemi de açığa çıkıyor. Kent Hakkı Okulu’nda beş değerli hocamızın anlatımlarının ardından; biz asi vatandaşlar olmaya, katılmaya, söz söyleme hakkımıza sahip çıkmaya kesin karar verdik. Siz komşularımızı da kentine, yaşamına, belediyesine, imar kararına sahip çıkmaya, kent konseyi ve semt meclisleri çatısında hep birlikte mücadeleye davet ediyoruz.
Sayın başkan ülkemiz önce 6 Şubat depremleriyle ardından 3 Mart siyasi depremiyle sarsıldı. Ülke gündeminde bir seçim tartışması var. Bu kadar yoğun bir gündemde bizimle olduğunuz için teşekkür ederiz.
Önce 6 Şubat depremleriyle başlayalım istiyorum, deprem sonrasında Çankaya Kent Konseyimiz de yoğun bir çalışmanın içindeydi, neler yaptınız?
Gerçekten tahmin edilemeyecek büyüklükte bir deprem süreci yaşadık. Depremin gerçekleştiği alan çok genişti. İkincisi birden fazla yerde yıkıcı büyüklükte depremler gerçekleşti. Ve son olarak depremler birbirini tetikleyerek başka depremlerin oluşmasına neden oldu. Şimdi de Elazığ ve Bingöl çevresindeki oluşacak depremlerden korkuluyor.
Bu nedenle buna deprem değil “deprem süreci” demek gerekebilir. Buradan bir kez daha depremlerde kaybettiğimiz canları anarak, yaralılara da acil şifalar dileyerek üzüntümüzü belirtmek isterim.
Deprem sabahı konsey yürütmesi ve çalışma arkadaşlarımızla hızla bir araya gelerek durumumuzu ve kapasitemizi değerlendirdik. Ben Çankaya Belediye Başkanımız ve Ankara Kent Konseyi başkanımızla hızla iletişime geçip planlama sürecimizi ve birlikte yapabileceklerimiz konusunda görüştüm. Ankara Kent Konseyi’nde yapılan afet koordinasyon toplantısına yürütme kurulundan arkadaşlarımızı gönderdik. Aslında ilk 6 saat içinde yapabileceklerimizi yaptığımızı düşünüyorum.
Bundan sonrası için Çankaya Kent Konseyi olarak semt meclislerimiz ve mahalle muhtarlarımız üzerinden bir iletişim ve koordinasyon noktası olarak konumlandırdık kendimizi. Bu arada zaten hem Ankara Büyükşehir Belediyemiz hem de Çankaya Belediyemiz yardım toplama merkezlerini koordine etmişlerdi.
Biz yoğun olarak bu toplama merkezlerine yardım aktarılmasını ve gönüllülerin desteğini koordine etmeye çalıştık. Bu genişlikte bir afet doğal olarak sadece afet bölgesini etkilemiyor. Hepimizin ailesi, akrabaları, eşi dostu, tanıdığı bu bölgelerde yaşıyorlar. Herkes endişeli ve telaşla, korkuyla, heyecanla devletin orada olmasını bekliyor. Herkesin iyilik haberlerini duymak istiyor. Halkın bu kadar içinde olduğu, devletin ise deyim yerindeyse bu kadar umursamaz olduğu süreç herkesi bir kızgınlığa itti. Bunun olmaması beklenilemez zaten. Herkesin kendini yalnız ve çaresiz hissettiği ortamda büyük bir dayanışma ile afetin yaraları sarılmaya çalışıldı. Teşbihte hata olmaz ama bana Gezi olayları sırasında gösterilen toplumsal dayanışmayı anımsattı dersem yanlış söylemiş olmam.
Afet bir süredir sizin de gündeminizdeydi. Neden böyle bir pozisyon aldınız Çankaya Kent Konseyi olarak?
Afetin ne zaman, nerede, ne şiddette sizi yakalayacağı belli değil. Sadece yaşadığınız yer değil, tesadüfen bulunduğunuz yer de bile afetle burun buruna gelebilirsiniz.
Herkes büyük İstanbul depremini konuşuyordu, herkes bunun için hazırlıksız olduğumuzun farkındaydı ama gördüğüm kadarıyla bir toplumsal hareketsizlik içindeydik. Büyük bir afet beklentiniz varsa bunun halkın katılımı olmadan, dayanışma olmadan ve en önemlisi hazırlığınız olmadan yaşamanız kadar kötü bir durum olamaz. Çankaya Kent Konseyi olarak afet konusunu gündemimize almamızın böyle bir altlığı var.
Bunu semt meclislerimiz aracılığıyla bütün Çankaya’ya yaymak ve hiç olmazsa fikirsel bir hazırlık içinde olmak için zaman kaybetmek istemedik. Geçen yıl, 2022 Şubat ve Nisan ayları içerisinde Ankara Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi Daire Başkanlığı ile bir ortak programı semt meclislerimizin ve gönüllülerimizin katılımı ile gerçekleştirdik. Bizim yedi bölgede semt meclisimiz var. Buralarda yedi ayrı eğitim programı gerçekleştirdik. Toplamda 320 başvurunu 240 gönüllü eğitimi tamamlayarak sertifikalarını aldılar.
Bu gönüllülerin talebiyle bir afet müdahale timi oluşturmak üzere de Ankara Büyükşehir İtfaiyesi ile daha kapsamlı bir eğitim çalışması için ön görüşmelerimizi yapmıştık. Bu çalışma sonlanmadan 6 Şubat depremleri ile sarsıldık.
Bu bile bize şunu gösteriyor; afeti beklemenin bir anlamı yok çünkü afet sizi beklemiyor. Afete hazırlık konusunda alınacak ilk karar şu olmalı “hemen!”. Eğer hemen başlamazsanız siz başlamadan afet başlıyor zaten. Afete hazırlığı fikirsel olarak, duygusal olarak gündeminize aldığınızda artık o noktadan sonra kendi hayatınızı düşünmez bir noktada oluyorsunuz. Çünkü hiç kimse ben afetten nasıl kurtulurum, kendime nasıl ilkyardım yaparım demiyor. Ben afet anında nasıl hareket etmeliyim, başkalarına nasıl faydam olur, bir başkasının hayatını nasıl kurtarabilirim diye düşünüyor.
İşte bunu kendi içinizde hissettiğiniz an, afete hazırlığınız da başlıyor. Bu kırılmayı herkesin gündemine sokabilmeyi biz kendi gündemimize aldık. Bundan sonra ama, fakat diyecek noktada değiliz. Hepimiz afet hazır olmalıyız, hazırlıklı olmalıyız.
Kentlerde yaşayan insanlar, bu yerleşimlerin sorumlu, aktif ve bilgili yurttaşları olmadan, bu kentlerde çağdaş anlamda yaşayamazlar. ‘’Ancak toplumun kendi iç dinamikleri ve pratikleri daha iyi bir yaşam, daha iyi konut, sağlıklı bir çevre, eğitim gibi kentsel hakları değiştirebilir’’.
Dolayısıyla denilebilir ki, kentli hakları; “temel hakların, ekonomik, toplumsal ve kültürel hakların ve dayanışma haklarının gerçekleşme alanı olarak kent mekânında somutlaşmasıdır”.
Avrupa’yı kapsayan; halk ve yerel yönetimlere yönelik söz konusu kampanyalarda, yereldeki yaşamın daha da iyileşmesini amaçlarken; kentsel çevrenin ve mevcut konut stokunun iyileştirilmesi, yerleşmelerde sosyal ve kültürel olanakların yaratılması konularının yanında “toplumsal kalkınma ve halk katılımının özendirilmesine de büyük ağırlık vermektedir.
Örneğin küreselleşmeci bakış, kentsel hakların İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen ve liberal demokrasinin temsil krizine alternatif olarak ileri sürdüğü yönetişim uygulamasıyla kentsel katılımın gerçekleştirileceğini ve bunun temel bir kentsel hak olduğunu ileri sürmektedir.
Buna karşın, Lefebvre’in teorik çerçevesini çizdiği bakışla kentsel hak, kent kaynaklarına ulaşma ve kentsel kararlara bireysel katılım özgürlüğünden çok daha öte, onu aşan bağlamda, kenti değiştirerek kişilerin kendilerini değiştirme perspektifi ile değerlendirilmektedir.
“Kentsel haklar karar vermeyi devletten uzaklaştırıp kentsel mekânın bir ürünü olmaya yaklaştıracak şekilde yeniden düzenlemektedir. Demokratik müzakerenin sadece devlet kararları ile sınırlı tutulması yerine, kentsel mekânın üretimine katkı sağlayacak tüm kararlarda uygulanması gerektiğini belirtmektedir. Kentsel hak, kentle ilgili kararlarda kontrolü tümüyle sermaye ve devletten kent sakinlerine kaydıracak, kentsel mekânın üretiminin temelini oluşturan güç ilişkilerinin yeniden yapılandırılması ihtiyacı üzerinde durmaktadır’’. Ayrıca bu konuda başka görüşler; ‘’sadece var olan kentsel haklara erişim değil, aynı zamanda bunları dilediğimiz gibi değiştirebilme hakkı olduğunu işaret etmekte ve kentsel haklar kavramını biraz daha geliştirmektedir’’.
Kentlerde yaşayan insanların kente ait haklarının neler olduğunu bilme ve onun üzerinde karar sahibi olma hakkı vardır. Kentin mahallelerinde, sokaklarında, caddelerinde ve meydanlarında yaşayanlar orada yaşamaktan doğan haklarını bilen, yaşadıkları mekânın organizasyonunun nasıl olması gerektiğine karar verme hakları vardır. Kentsel hak, kentte yaşayanların çıkarlarını korumak ve geliştirmek üzere tasarlanmıştır. Bu haklar kullanıcılarına bir yandan kente ilişkin düşüncelerini ve kentsel aktivitelerini tanımlamak için kullanıcı haklarını doğururken, aynı zamanda yaşanabilir konutların, yeşil alanların ve diğer hizmetlerin kullanımını da içermektedir. Kent hakkı bilinci çağdaş yaşamın gelişmiş, ileri ve toplumcu kültürünün son aşamasıdır.
Gerçekten de kentsel tarihsel süreç göstermiştir ki ‘’kentler özgürlüğün doyasıya yaşandığı yerler olmuş ve özgürlük de demokrasiyle iç içe gelişmiştir’’. O halde kent tarihi açısından demokrasi bilincini geliştirmenin koşullarının ilki, insanın kentine ait olduğunu duyumsamasıdır. İkincisi ise kentsel kararlar üzerinde söz sahibi olabilmesidir diyebiliriz.
AYRANCI SEMT MECLİSİ
Meclisimizin çalışma gruplarına katılmak için ayrancisemtmeclisi@gmail.com mail adresi üzerinden iletişime geçebilirsiniz.
Günümüzde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artık nüfusun büyük çoğunluğu kentlerde yaşamakta ve dünya neredeyse artık bir kentler dünyasına dönüşmüş durumdadır. Bu dönüşüm dünyada son on yıllarda uygulanan makroekonomi politikaları ve özellikle buna uygun kent ve tarım politikaları kırsal-tarımsal ve kentsel yapılar arasındaki dengeyi etkilerken kentlerde mevcut sorunların yanı sıra yeni kentsel sorunları da beraberinde getirmiş ve getirmektedir. Bu durum kentlerde yaşanan sorunlara çözüm üretilmesini ve daha yaşanır kentler oluşturmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle insanların farklılıkları ile bir arada ve kentin tüm bileşenlerinin katılımı ile demokratik biçimde birlikte yaşama ve birlikte sorun çözme yollarını geliştirmesi giderek daha da önem kazanmaktadır. Bu anlamda Kent Konseylerine önemli sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi çabasına düşünsel ve pratik katkı sunması, sorumlulukların ve yapılacakların bilimsel/nesnel değerlendirmelere dayanması amacı ile Çankaya Kent Konseyi Kent Akademisi kurulmuştur.
Çankaya Kent Akademisi kuruldu.
Çankaya Kent Konseyi Yürütme Kurulu “Çankaya Kent Konseyi Kent Akademisi” kurulması ve Akademi Başkanlığını Prof. Dr. Hayriye Erbaş’ın yürütmesi kararları almıştır.
Prof. Dr. Hayriye ERBAŞ, Prof. Dr. Tayfun ÇINAR, Doç. Dr. Mustafa Kemal BAYIRBAĞ, Doç. Dr. Erdoğan YILDIRIM, Dr. Ethem TORUNOĞLU, Dr. Serhan SARIKAYA tarafından oluşan Akademik Kurul Kent Akademisi Çalışma Programını oluşturmuştur.
Aşağıda dönem programını sunduğumuz Kent Akademisi’nin kent yaşamının iyileştirilmesine, ortak bir gelecek vizyonunun oluşmasına ve demokratik değerlerle örülen deneyimlere düşünsel ve pratik katkı sunacağı düşüncesindeyiz. Bu oluşumun bir başlangıç olduğu ve zamanla daha da gelişerek daha yaşanır kentler için anlamlı bir örnek olabileceğine inanıyoruz.
ÇALIŞMA PROGRAMI
“Kentsel Vatandaşlık Bilinci” Sertifikalı Eğitim Programı (Çevrimiçi/On-Line)
1. Kent Konseyi nedir, ne değildir?
2. Kentsel Eşitsizlikler ve Temel Haklar
3. Kent, Hukuk ve Demokrasi
4. Kent ve Çevre
5. Kentsel ve Kültürel Bellek
6. Kent ve Kadın
7. Kent ve Çocuk
8. Kent ve Gençler
9. Kent ve Yaşlılar
10. Kent ve Engelliler
11. Kent ve LGBT+
12. Kent ve Hayvan
13. Kent, Göç ve Göçmenler
14. Kent ve Dayanışma
15. Kent Estetiği
16. Kent ve Sanat
17. Kent ve Eğitim
Ankara/Çankaya Üzerine Söyleşiler, Paneller ve Buluşmalar
1. Ankara Araştırmaları
2. Sanat – Edebiyat Buluşmaları
3. Söyleşilerle Belgesel, Film ve Fotoğraf Buluşmaları
Hemşehrilik: Farkındalık ve Kimlik İnşası Videoları
Ulusal Sempozyum
“Kent, Çevre ve Gelecek için Açılımlar” (DTCF Sosyoloji Bölümü İşbirliği ile) (22-23 Ekim 2022)
Yayınlar
1. Sempozyum Kitabı
2. Ankara Üzerine Akademik Derleme Kitaplar
3. Romanlarda Ankara
4. Şiirlerde Ankara
Araştırma ve Projeler
Araştırmacıların katılımının sağlanarak kent sorunlarının saptanmasına ve sorunların sürdürülebilir çözümlerinin üretilmesine yönelik araştırmaların yapılması.
Ayrancı Semt Meclisi 22 Şubat 2022 Salı akşamı olağan toplantısında Çayyolu Semt Meclisini ağırladı.
Ayrancı Semt Meclisinin kuruluşunu tebrik için yapılan ziyarette Çayyolu Semt Meclisi temsilcileri semt meclisimizin yürütme kurulu üyeleri ile deneyimlerini paylaştı. Çalışma grupları ve yönerge üzerine konuşmaların yapıldığı toplantıda kent konseyleri ve semt meclislerinin mahalleler için kapsayıcı çatı olarak önemi dile getirildi.
Çayyolu Semt Meclisi, Ayrancı Semt Meclisinin yürütme kurulu üyeleri ile biraraya geldi.
16 Şubat 2022 tarihindeki etkinlikle 8. yaşını kutlayan Çayyolu Semt Meclisi bu süre içerisinde çalışmaları ve etkinlikleriyle önemli deneyimler biriktirmiş bir yapı oldu. Çankaya Kent Konseyi bünyesinde çalışmalar yapan Çayyolu, Kırkkonaklar, Seyranbağları, Sokullu, Üniversiteler, Yüzüncü Yıl, İncesu ve Ayrancı semt meclisleriyle birlikte sayıları sekize ulaşan semt meclisleri; semt yaşamında, kent vizyonunun ve hemşerilik bilincinin geliştirilmesi, semtin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım, yönetişim ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışıyor.
19 Kasım 2021’de yapılan ilk genel kurul ile kurulan semt meclisimiz çalışmalarına başlıyor sevgili semt sakinleri. Ayrancı Semt Meclisi (ASM) semtte çalışan, yaşayan, bir sebepten bulunan, semti seven, semte bir faydam dokunsun diyen herkesin meclisi. Bu ‘herkesin oluş’, tabii ki bir görevler çemberiyle perçinlenecek ve düzenlenecek. Bu sebeple canımız istediği zaman değil canımız semtimiz için gerektiği zaman çalışmak, düşünmek, araştırmak, bazen fikir belki bazen başka bir takım şeyler üretmek için kendimizi bazı gruplara dahil etmemiz gerekiyor.
Ayrancılılar olarak kentsel-yerel sorunların çözümü amacıyla yaygın bir katılım ve temsil oluşturmak için erişebildiğimiz her kimliği ve çevreyi meclis sürecine katmaya çalıştık. Meclisimizin Yürütme Kurulu beş mahallemizin muhtarları dahil 28 üye ile oluştu. 11 Aralık 2021’de yaptığımız Yürütme Kurulu toplantısında ise çalışma gruplarımızı oluşturduk. Hissedilen ihtiyaç ve gelen taleplere göre şekillenen, şimdilik 11 başlıkta topladığımız çalışma gruplarımız şöyle:
-Kent ve Çevre Sorunları ÇG
-Kültür ve Sanat ÇG
-Esnaf ve Zanaatkar ÇG
-Toplumsal Cinsiyet ÇG
-Gençlik ÇG
-Halk Sağlığı ve Gıda ÇG
-Hayvan Hakları ÇG
-Doğa ÇG
-Yaşlılık ÇG
-Eğitim ÇG
-Arama-Kurtarma ve İlkyardım Gönüllüsü ÇG
Ayrancı’da yaşayan bizlerin yaşam alanlarımız hakkında alınan kararlarda, yapılan faaliyetlerde söz sahibi olmamız ve politika yapan aktörlere yön verebilmemiz ancak katılımımızla mümkün ve doğru orantılı olacaktır. Birer katılım organı olan çalışma gruplarımız her Ayrancılı’nın katılımına açık. Kurulmuş olan bu çalışma gruplarının dışında özgül her çalışma ve programa da meclis yürütmesi olarak açığız. Bu nedenle fikri, hevesi ve enerjisi olan herkesi bekliyoruz! Sizsiz 1 eksiğiz!
Nasıl bir kentte yaşayacağımız, kentte yaşayanların ve komşuların farkındalığıyla doğrudan ilgilidir. Bu yüzden bundan böyle semti ilgilendiren her konu hakkında bilgi sahibi olmak ve olmayanları da bilgilendirmek için çalışmalar yapacağız. Meclisimiz, kent bilincimizi ve farkındalığımızı geliştireceği gibi, komşuluk ilişkilerimizi de çoğaltacak; Meclis’teki çalışma gruplarına katılım, bir arada olmamızı ve tanışıklığımızı artıracak. Bu şekilde kentsel haklarımız ve güvenliğimiz kendine zemin bulacak. Bu son derece heyecan verici bir bilgi ve bu bilgiye sahip bir semt meclisi neler neler yapabilir, bir düşünün abiler…*
Ayrancı’da bireylerin kültür ve edinimleri gelişkindir. Bu anlamda her bir komşumuzun Ayrancı’ya ve çevresine katkısı çok yerinde olacaktır şüphesiz. Ayrıca bireyler kendi kafalarında oluşan soru ve cevapların muhataplarını kendi yaşadıkları yerlerde, mahallelerinde bulabilirler, bu şekilde politikalara dahil olabilirler. Dolayısıyla yaşadıkları yerde sorunların değil ama çözümlerin bir parçası olabilirler.
Ayrancı Semt Meclisi olarak Ayrancı’da yaşayan her bir bireyin katkısı, desteği, görüşleri ve gücüne ihtiyacımız var. Sorun yaratanlardan değil mevcut sorunları çözebilenlerden, ortaya çıkabilecek sorunları tespit edebilip anlık harekete geçebileceklerden olacağız. Nasıl? Tabii ki hep beraber, tabii ki dayanışmayla. Semt aşkı değil mi konuştuğumuz? O halde tekrar söyleyeyim; aşk örgütlenmektir, bir daha düşünelim abiler*…
Türkiye geçtiğimiz yılı afetlerle geçirdi. Bundan ders çıkaran Ankara afete hazırlanıyor.
Ayrancım Gazetesi’nin bu sayısında Ankara Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire BaşkanıMutlu Gürler ile Çankaya’da yapılacak Afet Gönüllüleri Eğitimi’ni, yapmak istediklerini ve Ankara için projeksiyonlarını konuştuk. Gürler, şöyle anlatıyor:
Mutlu Gürler
İlk iş personel
Daire başkanlığımızın kuruluşundan bugüne bir planlama takvimi izledik. İlk iş olarak kendi personelimizin eğitimlerini, donanımlarını, psikolojik durumlarına kadar hazırlık aşamasında ölçtük, test ettik. Elimizdeki personel kadrosu yeterli midir, bu kadro bir taraftan afet farkındalık eğitimlerini vermek, bir taraftan şehri afetlere hazırlamak, bir taraftan afet öncesi süreçlerde hazırlıklı olmak noktasında meslek nosyonu olarak ve kişisel özellikler açısından olsun psikolojik seviyeler açısından olsun hazırlar mı, değiller mi diye önce kendi içimize baktık. Eksiklerimizi aksaklıklarımızı gidermek için birinci adımda personel takviyelerini yaparak başladık. Kurumsal kişiliğimizi, kurumsal hüviyetimizi oluşturmak için başlarken bir hayli zorluklar yaşadık ama yönetim kademesinin Ankara’da bir afet koordinasyon merkezinin bulunmaması, bir deprem risk yönetimi ve kentsel iyileştirme daire başkanlığı adı altında afetlere şehri hazırlayacak bir birimin bulunmamasına ilişkin çok net bir tavrı oldu. Bu vizyon bizim dairemizin kuruluşuyla sonuçlandı.
Ankara için başka önceliklerimiz olması lazım
Ben kendi adıma bu meslek grubunda yaklaşık 27. meslek yılımı dolduruyordum. Farklı kurumlarda farklı görevleri yapmıştım bu alanda. Daha çok doğa koruma çalışmıştım. Bu defa insanları doğadan korumak tarafıma verilmişti. Bunu da yapmak için biraz tersten okumaya başladım.
Küresel iklim değişikliği nedeniyle farklı afet türlerinin her an yeniden gündeme gelebileceği bir döneme giriyoruz. Dolayısıyla büyük kentlerde kent selleri gibi aniden çıkan süreçler bize bir şey gösterdi; Türkiye’nin dört bir yanında farklı afet türleri çok büyük riskler taşıyor ama Ankara için başka önceliklerimiz olması lazım. Bu öncelikleri belirlemek için geçmişten bugüne Ankara’da yaşanan afet süreçlerini inceledik, değerlendirdik. Çok sık yaşanan afet türlerini, yaşandıkları bölgeleri belirledik. Bu bizim yapılanmamızdaki köşe taşlarını oluşturdu. Bu hazırlıkları yaparken çok ani bir şekilde pandemiyle yüz yüze kaldık. Bu da başka bir afet türü olarak karşımıza çıktı. Bununla ilgili de yapılanmamızda eksiklerimiz vardı. Bunları gidermek için hemen pozisyon aldık, gerekli düzenlemeleri yaptık. Önce Ankara kentinin bizden beklentilerini, kurduğumuz çağrı merkeziyle toplamaya çalıştık. Sonra yağmur gibi gelen taleplere hızla cevap vermek zorundaydık. Mansur başkanımız (Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı) da bu yönde toplumda saygı gören gönüllü bir iyilik dalgası yarattı. Biz de buna yetişmeye çalıştık.
Covid salgını daha pandemi diye adlandırılmadan Mansur Bey aradı ve “Mutlu Bey pandemi geliyor, ne yapıyorsunuz, hazırlığınız var mı” diye sordu ve bizi gerçekten sarstı. Biz zaten o günlerde birkaç toplantı yapmıştık. Kendimizde gördüğümüz riskleri çözebilecek süreçlere ilişkin planlamalara başlamıştık. Bunda, genel sekreter yardımcımız Mustafa Kemal Çokakoğlu’nun tecrübesi de bizim için çok öğretici oldu.
Bir taraftan kendi dairemizi kurup kurumsal yapısını güçlendirmeye çalıştık, diğer taraftan da pandemi sürecinin beklentilerine cevap vermeye çalıştık. Arkasından depremler, seller ve yangınlar geldi. Türkiye geçtiğimiz 2 yıl içinde her afet türünü beklenmedik bir şekilde ve beklenmedik noktalarda yaşadı. Biz de Ankara’nın dışındaki bu afetlere hızlıca koştuk çünkü hem hazırlıklarımız hem de ufkumuz o yöndeydi.
Devlet bütün kabiliyetleriyle sahada olsa bile gönüllülerin, STK’ların büyük bir nosyonu var
Ankara Türkiye’nin başka şehirleriyle kıyaslandığında afetlere göreli olarak daha hazırlıklı görünür. Ama bu korunaklı merkezde Türkiye’nin beklenen diğer afetleri için de hazırlıklı olacak bir kadroyu yapılandırmak ve elimizi Türkiye’nin dört bir yanına uzatmak gibi bir düşüncemiz vardı. Bu afetlerde sahada şunu gördük; AFAD’ın bütün afet planlaması doğrudur ama sahada afetle karşılaştığınızda yaşanan o kaotik ortam görevlerin tam anlaşılıp anlaşılmadığının, bu görevlerle ilgili yetkilendirdiğimiz kurumların yeterince hazırlık olup olmadığının büyük bir testi oluyor. Maalesef üzüntü ve acı verici bir testi çokça can kaybıyla geçirdik.
Afetler hiç kimseye ayrım yapmıyor. Önüne kattığı herkese aynı acıyı, aynı şiddeti, aynı hızda eşit seviyede tattırıyor ne yazık ki.
Biz sahada şunu çok net gördük, devletin bütün birimleri bütün kabiliyetleriyle sahada olsa bile gönüllülerin, STK’ların bu alandaki beceri düzeyini yukarı çekme yönünde büyük bir nosyonu var. Sahada gerçekten günlerce uyumadan cansiperane çalışan itfaiye erlerini, orman muhafaza memurlarını, zabıtaları, hasta bakıcılarımızı gördük. Ama birşey daha gördük, terliğiyle, şortuyla gelen ve espri konusu olan, eleştirilen gönüllüler, gördük. Bodrum’a, Marmaris’e tatile giden birçok vatandaşı elinde yarım litrelik suyla yangın yerinde ne yapabilirim diye koştuğunu gördük. O tablo gözümün önünden gitmiyor. Ülkenin sorunlarına duyarlı bir gönüllü kitle var, siz ona özel bir şey yapmıyorsunuz. Ülkesini belli bir bilinçle seven insanlar topluluğu bunlar. Hükümet yetkilileri o gönüllüleri sahadan hızla çıkarttılar. Yangın bölgesinde de deprem bölgesinde de böyle oldu. Ama sabahın erken saatlerinde yorulan bir itfaiyecinin yanında yalnızca boş hortumu toplamak için bile birine ihtiyaç oldu. Yalnızca hortumun bağlantı noktasındaki açma kapama vanası için bir kişiye ihtiyaç oldu. O bir kişi itfaiye aracı sayısıyla çarptığında kırk kişi oldu, vidanjör sayısıyla çarptığında seksen kişi oldu. 400-500 kişilik gönüllü topluluğuna ihtiyacımız olduğunu gördük bir anda. Oysa biz o gönüllü ordusunu sahaya çağırmak yerine birkaç bin kişiyi sahadan uzaklaştırdık. Sonra da anonslar yaptık “gönüllüye ihtiyaç var, yangın bölgesine şu kadar gönüllü arıyoruz” diye.
İtfaiyecinin yanında eğitilmiş bir gönüllü, mevzuata hakim, itfaiyenin yaptığı işin temel bilgisiyle donatılmış birine ne kadar ihtiyaç olduğunu gördük. Dönünce afet farkındalık eğitimleri, eğitici eğitimleri, gönüllü eğitimlerini gündemimize aldık. Benim açımdan sürecin işleyişi böyle.
Ankara’nın afet farkındalığı hangi seviyede, bunu ölçtük
Hazırlıklarımızı yapmaya başladığımızda Ankara şehrinin afet farkındalığının hangi seviyede olduğuna dair sosyolojik bir anket yaptık, sahayı taradık. Ankara’nın farklı sosyal, kültürel kimliklerinin bulunduğu çok farklı lokasyonlarında uzman meslek gruplarıyla, akademik danışmanlarla beraber çalışarak küçük araştırmalar yaptık; vatandaşların afetlere bakışı nedir, Ankara afete duyarlı mıdır, Ankara kent sakinleri afetler konusundaki kaygıları ve beklentileri nedir?
Buradan da elimizde çok sahici, çok somut veriler oluştu. Biz bu veriler üzerine bir modelleme kurmaya çalıştık. Bir; personelimizin genel durumunu öğrenmiş olduk, o yönde eksiklerimizi giderdik. İki; saha gözlemleri yaptık, sahadaki ihtiyaçları gördük. Üç; Ankara kentinin bu konudaki beklentilerini ölçtük. Bunlarla yapacağımız tek şey afet farkındalık eğitimlerini farklı sivil toplum kuruluşlarıyla, farklı sosyal kümelerle buluşturmak.
Eğitimleri toplumsal bilinç seviyesini yükseltecek bir araç olarak görüyoruz
Burada birkaç hedef kitlemiz vardı, bunu da kendi içimizde tartışarak değerlendirdik. Birinci adımımızı Apartman Görevlileri Sendikası’yla (Konut-Sen) attık. Biliyorsunuz Konut-Sen Türkiye’de Kemal Kılıçdaroğlu sayesinde ilk defa muhatap alınmış bir sosyal topluluk. Kentlerimizi paylaştığımız bizim için çok değerli bir paydaş. Her apartmanda bir apartman görevlisi var. Bizim sahada yapacağımız çalışmalarda elimizi uzatacağımız birinci hedef kitle onlar. Onlarla temaslar kurduk, çok sıcak yaklaşımla karşılaştık. Birinci adımda onlarla bir iş birliği projeksiyonu geliştirdik. Ankara’da daha çok afet ve acil durum vakalarında bizim ekiplerin sahaya giderken yönlendirilmesindeki birinci partnerimiz olarak düşündüğümüz için onlarla belirli bir mesafeyi aldık. Protokolümüzü imzaladık, onlarla eğitimlere başlıyoruz.
Kent konseyleri bizim için gerçekten kent yönetiminde düşünsel ve fiili hizmet paydaşlarımız. Sizler özellikle büyük sempatiyle, büyük sıcaklıkla karşılayıp bu iş birliğinin yolunu açtınız. Biz Ankara merkezindeki daha çok Çankaya’yı ilgilendirdiği için hem eğitim merkezlerinin koordinasyonu açısından hem de kent merkezinde itfaiyeyle, belediyemizin diğer birimleriyle çok kolay koordinasyon kurabileceğimiz ekiplerle iş birliği yapmak üzere Çankaya Kent Konseyi’yle bir adım atıyoruz. Bu adımda niyetimiz, beklentimiz şu; bu yöndeki iyi niyetli, gönüllü ilişkileri, eğitimli, iyi organize olmuş, ne yapacağını bilen bilinçli yurttaşlar seviyesine taşımak ve bu ilişkiyi bu seviye üzerinde götürmek düşüncesindeyiz.
Bir başka ilgi grubumuz daha oldu. Bilim Ağacı Vakfı, Ankara’yı yüksek puanlarla kazanmış ve ekonomik durumu uygun olmayan öğrencilere burs vermek için kurulmuş bir vakıf. Bu vakfın temas ettiği 2 bin beş yüz genç üniversiteli gencimiz var. Onlarla hatıra ormanı yapacaktık sonra işin içerisine afet farkındalık eğitimleri koyalım mı diye düşündük. Gençlerden büyük sempati, büyük bir ilgi gördük. Bir başka partnerimizde onlar olacaklar.
Özetle söylemek gerekirse afetlerle yaşamak zorunda olduğumuz ülkemizde, afet farkındalık eğitimlerini kamu otoritesinin yanı sıra toplumsal bilinç seviyesini yükseltecek, bu yöndeki ilgiyi ve duyarlılığı artıracak bizim için önemli bir araç olarak görüyoruz. Bu iş birliğini iyi bir planlamayla yaygın hale getirmek istiyoruz. Bu iş birliği için Çankaya Kent Konseyi’nin gösterdiği ilgiye, alakaya, sevgiye, sempatiye minnet borçluyuz.
En az bin kişilik bir gönüllü ordusunun sahaya inebilecek seviyede hazır olmasını istiyoruz
Afet risk bölgelerinin haritaları çok sık değişiyor. Bir taraftan ihtiyaç olan bir şey bu, yeni teknolojik bilgilerle ve gelişmelerle ona ilişkin projeksiyonları değiştirmek zorundayız. Ankara bir önceki afet bölgeleri haritasına göre neredeyse riski sıfıra yakın görünüyordu. Oysa şimdi Ankara’nın bazı bölgeleri 2. derece deprem riski altında. Bu, modellemelerinizi en az birkaç yüz kat daha dikkate yapmanız gerektiği anlamına geliyor. Yıkıcı bir deprem bekleyen bir bölge içerisindedir Ankara. Özellikle kuzey bölgeleri yıkıcı bir depremi yaşama ihtimali yüksek. Hem yapı stoku hem de yapı stokunun bulunduğu alanlar nedeniyle böyle.
Bu afet farkındalık eğitimlerimizde bütün önceliğimiz Ankara’dır. Ancak elimizde beklediğimiz seviyede nitelikli, yetenekli, iyi organize olmuş bir ekip oluşması durumunda bunu Türkiye’nin herhangi bir yerinden ihtiyaç olması durumunda hizmet vermesinde bir engel yok. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin en az bin kişilik bir eğitimli gönüllü ordusunun Türkiye’nin dört bir yanındaki afetlerde sahaya inebilecek seviyede hazır olmasını istiyoruz.
Ayrancı’da yaşayanlar olarak Çankaya Kent Konseyi çatısı altında kurulan yedi semt meclisinin yanında sekizinci semt meclisini beş mahallemizle birlikte oluşturup yerimizi aldık.
Günümüzde yerel yönetimlerin varlık nedenlerinden birisi de katılımcı demokrasinin gerçekleşmesi konusunda halkın yönetişim süreçlerine katılmasıdır. Ayrancı halkı olarak yaşadığımız kentle ilgili yaşamsal alanlarımızda alınan kararlarda ve yapılan faaliyetlerde söz sahibi ve politika yapan aktörlerden birisi olmamız demokrasi kültürümüzün gelişmesiyle doğrudan ilgilidir.
Ayrancı Semt Meclisi
Semt veya mahalle meclisleri hem semt-mahalle sakinlerine, yöneticilerle aynı platformda buluşma fırsatı vermekte hem de bireylerin yaşadıkları alan ile ilgili yönetsel kararlara doğrudan katılım gerçekleştirmelerini sağlamaktadır.
Ayrancı semti olarak oluşturduğumuz meclis kentsel yönetişim bakımından önemli bir eksiğimizi tamamlayacaktır. Ayrancı’da mahalleli olma, Ayrancı’da oturma bilinci Ankara’nın birçok semt ve mahallesine göre daha köklüdür. Burada yaşayanlar daha sıcak ve samimi ilişkilere sahiptir. Ayrancı Meclisi, kentli yaşamımızda kentin sorunlarını anlamak ve açıklamak, çözümlerine destek sağlamanın çağdaş bir aracı olacaktır. Ayrancı, Semt Meclisi ile daha güvenli, daha temiz, daha estetik bir semt olarak kendini var edip sürdürebilecektir.
Ayrancı’da yaşayanların nitelik ve birikimleri kendi yaşadıkları sokakları, caddeleri, parkları ve binaları çağdaş anlamda anlayabilecek şekillendirebilecek ve sürdürebilecek ölçektedir.
Çankaya Belediyesi gibi, Ankara’da ve Türkiye’de kıyaslandığında oldukça yetkin bir belediye hizmet sahasında yer alıyoruz. Bu anlamda belki de şanslı semtlerden biriyiz.
Buna rağmen bir bakalım; daha güvenli, daha temiz, daha sağlıklı, daha ulaşılabilir, daha çevreci ve daha estetik bir semtte mi yaşıyoruz! Ayrıca, Ayrancı’nın daha çağdaş bir semt olmasında sadece belediye ve devletin hizmetleri yeterli olabilir mi? Her nerede ve ne şekilde olursa olsun, yaşadığı yer ve ortamda her bir bireyin yaşamın sürecine katılmadığı bir hayat eksiktir. Kent politikalarının oluşmasında yerel unsurların etkisi hayati derecede önemlidir.
Çağdaş anlamda kentlilik bilinciyle yaşayan bir kent, hem kültürel bağlarıyla daha sıcak ve sıkı, hem daha güvenli, hem de temiz ve estetik bir kenttir. Bunun Dünyada örnekleri vardır. Katılımcı politikaların hayat bulduğu ortamlarda bireylerin farkındalığı yüksektir. Farkındalığı yüksek olan bireyler bulundukları yerde sorunların değil ama çözümlerin bir parçası olurlar. Ayrancı Meclisi, Ayrancı’da yaşayanların birikimlerini, bilgilerini değerlendireceği gibi, her bir yurttaşımızın çağdaş anlamda niteliksel dönüşümüne de ortam sağlayacaktır. Ayrancı neşeli bir semt olacak, neşesini ve huzurunu kalıcı festivallerle de sürdürecektir. Ayrancılıları Ayrancı Meclisi’ne katılmaya davet ediyoruz. Ayrancılılar meclisleriyle kendilerini yöneteceklerdir.
Ayrancı Semt Meclisi’nin yolculuğu 2019’da Çankaya Bahar Evi’nde yapılan ilk toplantı ile başlamıştı. Ancak ne yazık ki pandemi sebebiyle Ayrancı Semt Meclisi’nin kuruluşu da ertelenmek durumunda kalmıştı. Nihayetinde, Ayrancım Derneği’nin de yoğun çabaları ile 2021 yılı boyunca semt meclisinde görev almak isteyen, semte gönül veren kişiler bir araya geldiler ve takvimler 19 Kasım 2021 Cuma gününü gösterdiğinde Ayrancı Semt Meclisi semt halkının yoğun katılımıyla kuruldu.
Genel kurul toplantısını Çankaya Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi ve Ayrancım Derneği Başkanı Ali Necati Koçak başlattı.
Ayrancı, Aziziye, Güvenevler, Güzeltepe ve Remzi Oğuz Arık mahallelerini kapsayan Ayrancı Semt Meclisi ilk genel kurulu, Çankaya Kent Konseyi’nin 12 Kasım 2021’de yaptığı çağrı üzerine 19 Kasım’da Çankaya Bahar Evi’nde toplandı. Genel kurul toplantısını Çankaya Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi ve Ayrancım Derneği Başkanı Ali Necati Koçak başlattı.
Koçak konuşmasında Ayrancı Semt Meclisi’nin yolculuğunu anlattı. “Aslında süreç pandemiye denk gelmeseydi birkaç ay içinde Ayrancı Semt Meclisi’nin Genel Kurulu’nu da yapıp çalışmalara başlayacaktık fakat sokağa çıkma yasakları, pandemi süreci derken her yerde olduğu gibi burada da süreç bir miktar ertelendi” diyen Koçak Çankaya Kent Konseyi Başkanı Mustafa Coşar’ın Ayrancım Derneği Başkanı olarak kendisini Çankaya Kent Konseyi’nde ilçedeki semt ve mahalle derneklerini temsilen yönetime davet ettiğini belirtti.
“Bizim için en temel anayasa komşuluk ve mahalle hukuku “
Koçak, kurulacak semt meclisinin 2019’daki toplantıdan sonra aslında biraz da gayrı resmi olarak açılan sosyal medya hesapları hakkındaki görüşlerini şöyle belirtti:
“Sözü Sayın Mustafa Coşar’a bırakmadan önce süreci nasıl yönettiğimizi, ne beklediğimizi, neler yapacağımızı paylaşmak istiyorum. Birincisi; biliyorsunuz Ayrancı Semt Meclisi henüz oluşuyor, dolayısıyla kurulmamış bir meclis adına bizim dışımızda açılan sosyal medya hesapları da doğru ve meşru değil. O nedenle bugün oluşacak yeni yürütme kurulu bu çalışmaları devralacak ve organize edecek.”
İkinci olarak 5 mahallenin 5 muhtarının da tartışılmaz ögeler olduğunu ifade eden Koçak, şunları söyledi:
“Çankaya Kent Konseyi’nin yönetmeliği içinde semt meclisinin nasıl oluşacağı, neler yapacağı tarif edilmiş. Bu tarifin üzerine ÇKK yönetimi ve başkanının çok hassas olduğu, diğer semt meclislerinde başından beri uygulanan çok temel bir anlayışımız var. Mahallenin seçilmiş muhtarlarının bu semt meclislerinin bünyesinde bulunması anlayışı ve gerekçesidir. 123 mahallemiz var birbirine benzemediği gibi muhtarları da çalışmalarıyla, siyasi anlayışlarıyla, cinsiyetleriyle ve görev süreçlerinde birbirlerine benzemiyorlar. Ancak biz seçilmiş muhtarlarımızı her zaman başımızın üzerinde tutuyoruz. Bu süreçte muhtarların olması bizim için tartışılmaz bir şey. Kent Konseyi Başkanımızın anlayışı da baştan beri böyleydi ve oluşan tüm mahalle meclislerimizde, muhtarlarımız en başta görev aldılar. Bu görev bana verildiğinde 5 mahalle muhtarımızı tek tek dolaştım ve kendilerini semt meclisi oluşumuna davet ettim, onlarla fikirlerimi paylaştım onların fikirlerini aldım. Biz aslında bunları tartışma konusu yapmadık ama bu konular dışarda maalesef tartışıldı. Neticede muhtarlarımızla ve ‘Bu iş ne zaman başlayacak, içinde bulunmak istiyorum’ diyenlerle ikinci, üçüncü istişareleri yaptıktan sonra genel kurul tarihini belirledik.”
“Ayrancı Semt Meclisi bugün burada bulunan herkestir”
“Ayrancı Semt Meclisi, bugün burada bulunan herkestir. Yani beş mahallemizden buraya gelen, talep eden, söz isteyen herkes meclistir. Siz ne kadar devam eder, bu toplantılara katılırsanız bu meclis o kadar devam eder. Meclise bir üyelik, kayıt yok. Bizim için en temel anayasa komşuluk ve mahalle hukukudur. Dolayısıyla bu mahallede yaşayan, çalışan, bu mahalleyi seven herkes meclisimizin bir parçası. Biz sadece belli periyotlarda bu çalışmaları sürdürecek, belli yazışmaları yapacak bir yürütme kurulu seçeceğiz. Bu kurul belki daha sık toplanacak, mahallelerin, muhtarlarımızın Ayrancı Semt Meclisi’nin taleplerini, önerilerini alacak öncelikle Kent Konseyi’ne sonra Konsey aracılığıyla muhatap olunan diğer kurum ve kuruluşlara iletecek. Buranın çalışma prensibi temek olarak bu. Biz bu toplantıları belli aralıklarla yapacağız ve ne isteniyor ne tür sorunlar var, nasıl çözüm üretebiliriz, bunları yürütme kurulu aracılığıyla gerekli yerlere ileteceğiz. Bu konuda pek çok arkadaşımızın sorusu ve bilgi eksikliği olduğu için bunları temel olarak belirtmek istedim. Bugün burada önerileri, talepleri alacağız sonra eğer yürütme kuruluna aday arkadaşlarımız varsa, bir liste çalışması varsa onların adaylıklarını da alıp küçük bir seçim yapacağız.”
Çankaya Kent Konseyi Başkanı Mustafa Coşar
“En kötü örgütlülük en iyi örgütsüzlükten iyidir”
Çankaya Kent Konseyi Başkanı Mustafa Coşar da şöyle konuştu:
“Çankaya’da 7 semt meclisi, 123 mahale var hem dayanışma kültürü açısından sosyolojik olarak lokasyon olarak da birbirine yakın mahallelerden semt meclisleri oluşturduk. Bu 7 semt meclisinden yeni kurulanlar var, yeri olanlar var, yeniden çalışmaya başlayanlar, çaba sarfedenler var. Önümüzdeki dönem için hedeflerimizden biri bütün mahallelerimizde semt meclislerini oluşturmak. Bunun temel gerekçesi de en kötü örgütlülük en iyi örgütsüzlükten iyidir. Sorunlar sıkıntılar eksikler olsa da iyidir. Bu temel saiklerle önümüzdeki süreç için bütün mahallelileri kapsayan bir semt meclisleri sürecine girdik bunu Genel Kurul’da da beyan etmiştik. İlk adım olarak Ayrancı’da bir süreç zaten hareketlenmişti ki, Ayrancı’nın tüm mahallelerini kapsayarak söylüyorum, Ankara için kadim bir bölgedir. Entelektüel birikimi, örgütlenmeye olan alışkınlık, demokratik yaşam ve dayanışma kültürü içinde olması bunu geliştirecek potansiyeli taşıyor olması ve karanlık siyasal süreçlere daha aydınlık bir çerçeve açabilecek bir dinamizmi temsil ediyor olmasından kaynaklı da Ayrancı Semt Meclisi önemli bir noktada.
Kamusal alan tasfiye edildi ve tamamen neoliberal süreçlerin emrine sunuldu. Biz kendi kent hayatımız açısından söylersek ne oldu? Bizler için kritik şey şu; bizim sokaklarımız, caddelerimiz ve meydanlarımız kamusal alanlardır. Bu ticarete, boydan boya trafiğe tahvil edilemez, kent bu değil kent demek kentlilerle ilgili bir şeydir. Bu yıkım süreci, bütün bu kamusal alanları ortadan kaldırdı. Bizim sokaklarımız, caddelerimiz, meydanlarımız insansız, sadece ticaretin ve turizmin, trafiğin alanına sunuldu. Biz bu alanları yeniden talep etmeliyiz. Sabahları işe giderken mutsuz insanlar duraklarda, akşamları işten dönen mutsuz insanlar duraklarda, hiçbir biçimde geleceğe dair ışıltılı bir güzellik görmüyoruz. Neden kamusal alanın yeniden talep edilmesini ve inşasını sokaklardan, caddelerden, meydanlardan istemeyelim? Neden duraklarda şairler işe giden insanlara şiirler okumasınlar, neden şarkılar söylenmesin, neden sanatçılar bunları yapmasın, neden insanlar bir araya gelip eğlenmesin? Biz mutsuz olmaya mahkum muyuz? Aslında semt meclisi ve kent konseyi de böyle bir şey. Ayrancı’ya ilişkin münhasıran bir uyarıda bulunmak isterim. Ben uzun yıllardır burdayım, 17 yaşından sonra hep Ankara’daydım, burada ve pek çok semtinde yaşadım, bu nedenle de kendimi Ankaralı hissederim. Dikkat edin, bir kültürel göç var, negatif bir kültürel göç. Ulus vardı eskiden, şimdi folklorik bir eleştiri yapmıyorum ama kriminal bir şey vardı, sonra o kriminal şey Sakarya’ya geldi, yani uyuşturucu ve benzeri suç gasp, kadına yönelik şiddet, kadınların gece dışarda gezememesine neden olan sosyal kültürel hayat. Konur Sokağı’na geldi, Olgunlar’a geldi ve şu an Ayrancı’ya geliyor. Bu negatif kültürel göç kriminal bir bozukluğu tarif eden bir zeminden bize geliyor. Bir turnusol kağıdına yağın damlaması gibi gittiği her yeri bozan bir negatif olay gelirken kadın hayatını tehdit ediyor, özgürlükleri kısıtlıyor! Dolayısıyla buraya ilişkin olarak bu göçün tehditi altındasınız. Sokağımızı, caddemizi, mahallemizi, bize ait olanı elimizde alan bu vahşi kapitalizm, yağmacı, talancı durumu tersine çevirecek bir şeye ihtiyaç var. Bir günlük yaşam pratiğine ihtiyaç var. Yarattığımız değerler cinsiyetçilik, türcülük, sömürü, tahakküm ilişkileri! Hala insan merkezli bir tartışma içindeyiz. Kentleşme tartıştığımız zaman otopark, kaldırım konuşuyoruz. Bu kentte kuşlar, ağaçlar, böcekler yok mu?
Ayrancı semt meclisi böyle bir deneyim yaratmayı, özgürleştirici, yaratıcı dinamizmi yaratmayı başarabilecek bir yer. Ayrancı semt meclisi buraya katılan hatta katılmayan herkesindir. Ümit ediyorum ki çok güzel bir yola çıktık ve güzel işlerle devam edeceğiz.”
Ali Necati Koçak, “Bir liste çalışması varsa listeyi, tek tek aday olanlar varsa aday olanların isimlerini alıp başlayacağız. Önce konuşmalar sonrasında da gerek görülürse açık veya kapalı oylama ile toplantımızı sonlandıracağız” diyerek adayların başvurularının beklendiğini belirtti.
Semt halkından birkaç yurttaş söz alıp mahallelinin dayanışmasının öneminin altını çizdi. Akademisyen Gülseren Adaklı’nın önerisi ile divan oluşturuldu, gönüllü kişiler divanda yerlerini aldılar. Ahmet Uçar söz alarak 26 kişilik bir liste çalışması olduğunu belirtti ve listedeki adayları açıkladı, başka aday olup olmadığı soruldu. Katılımcılar içinden iki kişi aday olmak istediklerini belirttiler. Semt meclisi katılımcılarının önerisi üzerine aday olan iki kişi de 26 kişilik listeye eklenerek 28 kişiden oluşan Yürütme Kurulu açık oylama yöntemi ile oylandı. Kimse reddetmedi veya aksi yönde görüş bildirmedi, böylelikle Ayrancı Semt Meclisi’nin ilk yürütme kurulu oybirliği ile göreve seçilmiş oldu. Ekipteki tüm arkadaşlarımıza başarılar diliyoruz. Mustafa Coşar’ın da belirttiği gibi en kötü örgütlülük en iyi örgütsüzlükten iyidir.
Ayrancı Semt Meclisi kuruldu
Ayrancı Semt Meclisi Yürütme Kurulu ilk toplantısını gerçekleştirdi
Ayrancı Semt Meclisi Yürütme Kurulu ilk toplantısını Semt Meclisi kuruluşunun akabinde 27 Kasım’da Ayrancı Bahar Evi’nde gerçekleştirdi. Yürütme Kurulu üyelerinin tanışmasının ardından semt meclisinin gündemi ve çalışma yöntemi üzerine konuşuldu. Toplantı her açıdan çok heyecan vericiydi. Semt için çalışacak gönüllü insanlar eminim dayanışmayı, bir arada yaşamayı, kolektif bir umudu körükleyecek, belki de Türkiye’de semt meclisleri başlığına yeni bir anlam katacak.
Mustafa Coşar’ın da dediği gibi birbirimize soracağız: Neden olmasın? Neden kamusal alanlarımızı, caddelerimizi meydanlarımızı istemeyelim ki? Buralar zaten bizim ve bizim kalması için bizden alınanları geri kazanmak için elimizden geleni yapacağız.
Sen de yurttaş olarak semt meclisinde görev al, çalışma gruplarına katıl ve geleceğe söz söyle!
TKKP 27. Genel Kurulu 16-17 Ekim 2021 tarihlerinde Edirne’de “İklim Krizi” ana temasıyla gerçekleştirildi.
Türkiye Kent Konseyleri Platformu Genel Kurulu’ndan
Namık Kemal Üniversitesi’nden Prof. Dr. Halim Orta İklim Krizi ve Kır, Trakya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mahmut Güler İklim Krizi ve Kent, MAREM’den Levent Artüz İklim Krizi ve Denizler konulu sunumlarını gerçekleştirdiler. İklimdeki değişimin krize evrilmesinin üretim tarzından kaynaklandığı ortaya kondu. Üç uzmanın da üzerinde durduğu en önemli nokta; iklim krizinin yıkıcı etkilerinin artık uzak bir zamanda olmayacağı, gündelik hayatımızın içerisinde olduğu ve bir an önce harekete geçilmesi gerekliliğidir. Konuşmalarda iki ana eksen ortaya çıkmıştır; iklim krizine sebep olan üretim faaliyetlerinin toplumsal yarar lehine düzenlenmesi, iklim krizinden kaynaklanan afet gibi durumların risklerini en aza indirecek politikaların üretilmesi.
Derin deniz deşarjları, sanayi kirliliği, doğru yöntemlerle arıtılmayıp bertaraf edilmeyen atıklar, endüstriyel tarım uygulamaları, ranta dayalı kentleşme politikaları gibi insan kaynaklı uygulamaların küresel ısınma ve iklim krizinin temelinde yer aldığı vurgulanmıştır. Bu bağlamda Kyoto Protokolü, Paris İklim Anlaşması gibi uluslararası sözleşmelerin uygulanması için ulusal ve yerel mekanizmaların geliştirilmesi ve küresel ısınmaya yol açan faaliyetlerin kısıtlanması üzerinde durulmuştur. İklim krizinin sonuçlarının izleneceği milli kuraklık merkezinin kurulması, konvansiyonel tarım yerine onarıcı ve pulluksuz tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması, su kullanımında farkındalık yaratılması, iklim krizi politikalarının üretilmesi ve uygulanmasında merkezi ve yerel yönetim başta olmak üzere tüm paydaşların sürece katılmalarının sağlanması konularına değinilmiştir. Bu bağlamda kent konseylerinin, iklim krizinin gerek sebeplerinin azaltılması gerekse de sonuçlarıyla mücadelede sivil toplum üzerinden kilit rolde olduğu ortadadır.
TKKP 27. Genel Kurulu’nda iklim krizi ve su kaynaklarımız, iklim krizi ve toprak, tarımsal alanlar, iklim krizi ve gıda, iklim krizi ve hava, iklim krizi doğa olayları ve afetler, iklim krizi ve hukuk atölye çalışmaları yürütülmüştür. Bu atölye çalışmalarında aşağıdaki tespit ve öneriler üzerinde durulmuştur:
• Kent konseylerinde doğal ve kültürel varlıkların korunması için çalışma grupları oluşturulması.
• Başta tarım ve kentsel şebeke suyu kullanımı konusunda farkındalık oluşturulması, yeşil altyapı yatırımlarının yaygınlaşması için girişimlerde bulunması.
• Tarım üreticilerine üretim ve örgütlenme eğitimleri verilmesi, üretimde damla sulama sistemine geçilmesi, bilinçsiz ve gereksiz su kullanımı, aşırı gübre kullanımının engellenmesi, planlı tarıma geçilmesi ve uygulamaların denetlenmesi.
• Kent konseylerinin, tarım kooperatifleri ve çiftçi sendikaları ile birlikte çalışması.
• Kentlerin nefes almasını sağlayacak hava koridorlarının önünü kapatmayacak, yerleşim palanları yapılması. Bu planların yapılmasında kent konseyleri işlevsel kılınması.
• Herkes için eşit, sağlıklı, ulaşılabilir ve adil gıda talebi en temel haktır. Bu gıdaların üretim süreçlerinin demokratikleşmesi, dağıtım süreçlerinin yoksulları da kapsayacak şekilde eşit bir biçimde yürütülmesi için merkezi ve yerel düzeydeki örgütlenmelere kent konseyleri destek vermesi.
• Üretici pazarları tohum takas etkinlikleri, kent bostanları, üretici ve tüketici kooperatifleri gibi faaliyetleri kent konseyleri ortaklaşmasıyla yürütülmesi.
• İklim krizi sonucu oluşan afetlerde gerek hazırlık aşamasında gerekse müdahalede ciddi koordinasyon sorunları olduğu vurgulanmıştır. Kent konseylerinin bu koordinasyon sorununda çözüm mercii olabilmeli.
• Özel ilgi gerektiren grupların afetlerde daha fazla etkilendiği, bu sebeple hazırlık aşamasında bu gruplara yönelik çalışmaların yürütülmesi.
• Kent konseyleri bünyesinde toplumsal bilincin artırılması ve yerelde iş birliğini sağlamak için afet çalışma gruplarının oluşturulması.
• İklim krizine sebep olan kentleşme politikaları ve doğal varlıkların yanlış kullanımları aynı zamanda hukuk sorunudur. Gerek mevzuatın uygulamasında gerekse de yorumda iklim krizinin etki ve sonuçlarının göz önünde tutulması.
• Ranta ve talana karşı doğanın ve yaşam alanlarımızın korunması için mücadele ederken birçok yıldırma politikasıyla karşı karşıya kalmaktayız. Bu duruma karşı Kent Konseylerinin dayanışma içinde olması.
Toplantımıza ev sahipliği yapan Edirne’de ve bölgesinde Saros körfezinin korunması için yıllardır mücadele edilmektedir. Saros’ta yapılmaya başlanan FSRU doğalgaz limanı ve kara boru hattının yıkımına dair yıllardır ortaya konan bilimsel raporlar ışığında sürdürülen mücadelenin tüm kent konseyleri olarak yanındayız. İnanıyoruz ki Kazdağları’nda altın madeni şirketine karşı kazandığımız mücadelede olduğu gibi birlikte mücadele ederek yan yana durmaktan başka çaremiz yok.
Marmaris Kent Konseyi’ne karşı açılan tazminat davası sürecinde olduğu gibi, şirketler, kamu kurum ve kuruluşları ÇED süreciyle denetlenmeden, hesap vermeden, sorumluluk üstlenmeden, en düşük maliyetle en yüksek karı elde ederek istedikleri gibi çalışamayacaklarını bilmek zorundadırlar. Kent konseyleri kentlerdeki ve doğadaki her tür yaşam ve kent hakkını ihlal eden faaliyetlere ve eko-kırım yatırımlarına karşı haklarımızı savunmaya devam edecektir.
Hukuku kendi çıkarları için araçsallaştırmaya çalışanların karşısında, ekoloji mücadelesi veren Marmaris Kent Konseyi’nin yanındayız.
Türkiye Kent Konseyleri Platformu Genel Kurulu adına Yürütme Kurulu