Ayrancı’da Kentsel Isı Adası Etkisi: Mahallemizden çıkan dersler

Kentsel yaşam sağladığı konfor ve kolaylıklarıyla hayatımızı şekillendirirken, artan sıcaklıklar, azalan yeşil alanlar ve betonarme yapılarla iklim değişikliğinin yükünü de ağırlaştırıyor. Şehirlerde, özellikle binaların yoğun ve yeşil alanların az olduğu yerlerde sıcaklıklar daha yüksektir, bu durum “kentsel ısı adası” olarak bilinir. Bu sorun sadece dünya çapında değil, Ayrancı semtinde de hissediliyor. Yaz mevsiminin en sıcak döneminde kaldırımda yürürken niçin gölge alanlar arıyoruz? Parklarda zaman geçirirken niçin gölge alanlar seçip rahatlıyoruz? Tüm bu soruların cevabı bizlere ısı adası etkisine karşı yeşil alanların önemini gösterir nitelikte. Hem küresel hem de yerelde kendini hissettiren ısı adası sorununa dikkat çekmek ve çözümler üretmek için 16 Kasım 2024 tarihinde düzenlenen Kentsel Isı Adası Çalıştayı önemli bir adım oldu. Çalıştay, Ayrancı’nın hem yeşil alanlarıyla öne çıktığını hem de hızlı şehirleşme, artan betonlaşma ve altyapı sorunları gibi modernleşmenin getirdiği zorluklarla mücadele ettiğini gösterdi. 

Ayrancı’daki çevresel sorunları ve kentsel ısı adası etkileri hakkında daha fazla bilgi edinmek için 89 mahalle sakininin katılımıyla online bir anket yaptık. Anket sonuçlarına göre, mahalle sakinleri çevresel sorunlardan endişe duyuyor ancak “kentsel ısı adası” kavramı hakkında çok fazla bilgiye sahip değiller. Bu durum, daha fazla farkındalık çalışmasının gerekli olduğunu gösteriyor.

 Isı adası sebepleri ve çözümleri

Çalıştay ve anketin sonuçlarına göre, ısı adasının etkisini artıran en önemli faktörler “betonlaşma”, “rüzgar hareketlerini engelleyen yüksek yapılar” ve “azalan yeşil alanlar”dır. Katılımcılar, ağaçlandırma projelerinin hızlandırılmasını, yeşil çatılar gibi doğa dostu uygulamaların yaygınlaştırılmasını ve sürdürülebilir enerji projelerinin desteklenmesini öneriyor. Bu öneriler, sadece Ayrancı değil, aynı zamanda Ankara’nın diğer mahalleleri için de örnek olabilir. Anketin sonuçları, yüksek sıcaklıkların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri konusunda da endişe yaratıyor. Katılımcılar, sıcak çarpması, solunum sıkıntısı ve uyku sorunları yaşadıklarını söyledi. Bu, kentsel yenileme projelerinin hem estetik hem de insan sağlığı göz önünde bulundurarak yürütülmesi gerektiğini gösteriyor. 

Çözüm için çalışma ve sorumluluklar

Ankette çözümün farklı aktörlerin işbirliği ile mümkün olduğu belirtiliyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, belediyeler, semt meclisleri, sivil toplum kuruluşları ve mahalle sakinleri bu aktörler arasında yer almaktadır. Özellikle belediyelerin, betonlaşmayı azaltılması, yeşil alanların korunması ve genişletilmesi, toplu taşıma altyapısının güçlendirilmesi gibi somut adımlar atması bekleniyor. Mahalle sakinlerinin de sorumluluklarını yerine getirmeye hazır olması gerektiği vurgulanıyor. Sürece katkıda bulunanlar, ağaçlandırma projelerine katılım, enerji tasarrufu ve çevre dostu yaşam alışkanlıkları geliştirebilir.

Ayrancı’nın çevresel sorunları, sadece yöneticilerin değil, tüm insanların ortak çabasıyla çözülebilir. Çalıştay ve anket sonuçları, mahalle ölçeğinden başlayarak daha büyük bir değişimin gerçekleşebileceğini gösteriyor. Ayrancı’da ısı adası etkisini azaltmak ve daha sağlıklı bir gelecek için işbirliği, sürdürülebilir projeler ve farkındalık sayesinde mümkündür. 

Ne durumdayız?

Ayrancı, sahip olduğu doğal ve sosyal yapısıyla kentsel sorunlarla mücadele açısından birçok avantaja sahip. Yeşil alanların diğer mahallelere kıyasla daha fazla olması, Dikmen Vadisi gibi serinletici doğal bölgelerin varlığı ve genel bina yüksekliklerinin düşük olması mahallemizin diğer alanlara kıyasla daha fazla nefes alabilmesini sağlıyor. Burada kent sorunlarıyla mücadelede önemli bir faktör olan farkındalık açısından mahalle sakinlerinin çevreye duyarlılığı da çözüm odaklı projeler için önemli bir fırsat yaratıyor.

Öte yandan, hızlı betonlaşma, eski binalardaki yalıtım eksiklikleri ve trafik yoğunluğu gibi sorunlar, ısı adası etkisini artırıyor. Yeşil alanların azalması da mahallemizin doğal serinletici gücünü zayıflatıyor. Bu sorunlar, hem çevre koşullarını hem de mahalle sakinlerinin yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. 

Ancak, çevre dostu projeler için büyük bir potansiyele sahibiz. Mahallemizde daha fazla yeşil çatı, dikey bahçe gibi uygulamalar yapılabilir ve eski binalar modern yöntemlerle iyileştirilebilir. Toplumsal farkındalığın artırılması ile birlikte daha fazla kişinin bu sürece katılımı sağlanabilir.

Elbette, iklim değişikliği, kuraklık ve aşırı hava olayları gibi sorunlar bizleri zorlamaya devam ediyor. Ancak mahalle sakinleri olarak birlikte hareket edersek bu sorunların etkilerini azaltabilir ve Ayrancı’yı yaşam kalitesi daha yüksek bir mahalle haline getirebiliriz.

Küresel sorunlara yerelden çözüm

Kentsel ısı adası etkisi, yalnızca Ayrancı’nın değil, dünyanın pek çok yerinin sorunu. Ancak bu küresel soruna, mahallemizden başlayarak yerel çözümler üretmek mümkün. Unutmayalım ki küçük ölçekli projeler, büyük değişimlerin ilk adımıdır. Bizler, yaşadığımız mahalleye sahip çıkarak, doğaya daha fazla yer açarak ve modern yaşamın getirdiği sorunlarla mücadele ederek sadece kendimiz için değil, gelecek nesiller için de daha sağlıklı bir çevre yaratabiliriz.

Birlikte daha serin bir gelecek

Çalıştaydan ve anketten çıkan sonuçlar, mahalle ölçeğinde başlayarak daha geniş çaplı bir değişim yaratabileceğimizi gösteriyor. Kamu, sivil toplum ve birey iş birliği ile Ayrancı’da kentsel ısı adasının etkisini azaltabilir, mahallemizi geleceğe daha sağlıklı bir şekilde taşıyabiliriz. Her bireyin çabası bir fark yaratır. Gelin, hep birlikte Ayrancı’da bu farkı yaratalım.

Ayrancı Kentsel Isı Adası Çalıştayı Politika Metni Ayrancı: Ankara için bir model

Ayrancı, sahip olduğu mevcut yeşil altyapı, diplomatik ve sosyal donatı alanları ile Ankara için bir model oluşturma potansiyeline sahiptir. Çalıştayda geliştirilen öneriler ve hazırlanan politika metni, yalnızca Ayrancı’nın sorunlarına çözüm üretmekle kalmıyor; aynı zamanda bu semti Ankara’nın diğer bölgeleri için bir model haline getiriyor. Mahalle ölçeğinde başlatılan bu adımlar, kentsel ısı adası etkisi ile mücadelenin başarılı bir örneği olma yolunda ilerlemektedir. Ayrancı, güçlü toplumsal yapısı ve doğal varlıklarıyla Ankara’nın yeşil geleceğini şekillendirecek öncü bir mahalle olarak öne çıkmaktadır.

Politika Metni

Bu politika metni, Ayrancı’daki kentsel ısı adası etkisi ve iklim krizi ile mücadelede bilimsel, sosyal ve yönetimsel bir çerçeve sunmaktadır. Doğa tabanlı çözümler, toplumsal katılım, altyapı geliştirme ve yönetimsel iş birliği ile sürdürülebilir bir şehir vizyonu mümkün kılınabilir. Bu öneriler, yalnızca Ayrancı için değil, benzer sorunlar yaşayan diğer kentler için de örnek teşkil edecek niteliktedir.

 Ankara’nın Ayrancı semtinde düzenlenen “Kentsel Isı Adası Etkisi ve İklim Krizi ile Mücadele” temalı çalıştay, kentsel çevre sorunlarına yönelik kapsamlı ve bütüncül çözümler geliştirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalıştay, Türkiye’nin ulusal hedefleri, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin vizyonu ve ilgili kamu kurumlarının politikalarıyla uyumlu bir şekilde, 12. Kalkınma Planı, Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planları (SECAPlar) ve 2053 Net Sıfır Emisyon hedeflerini destekleyen somut öneriler sunmayı amaçlamıştır.

 Ayrancı, yoğun kentsel yapılaşmaya rağmen zengin yeşil alan potansiyeline sahiptir. Ancak, mahalledeki yeşil alanlar üzerindeki tehditler, kentsel dönüşüm süreçleriyle birlikte artmaktadır. Çalıştay sırasında yapılan analizler ve tartışmalar, kentsel ısı adası etkisinin nedenlerini, çözüm yollarını ve bu etkilerin mahalle sakinleri üzerindeki sosyal, sağlık ve çevresel sonuçlarını kapsamlı bir şekilde ele almıştır.

Yoğun yapılaşma, betonlaşma ve asfalt yüzeylerin artışı, mahalledeki sıcaklık farklılıklarını tetiklemektedir. Yeşil alan eksikliği, yaz aylarında sıcaklık artışlarını kontrol edilemez düzeye getirmekte ve mikro iklim üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Trafik yoğunluğu ve endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan atık ısı, kentsel sıcaklık seviyelerini artırmaktadır.

 Tropik gün sayısındaki artış (23°C’nin üzerinde gece sıcaklıkları) ve düzensiz yağış rejimleri, yerel altyapının sınırlarını zorlamaktadır. Yağmur suyu yönetimi eksikliği, sel ve taşkın risklerini artırırken, yeraltı su kaynaklarının tükenmesine yol açmaktadır. Biyolojik çeşitliliğin azalması, doğal ekosistem hizmetlerini zayıflatmaktadır.

Kalkınma Planı, çevre ve sürdürülebilirlik konularına öncelik vermektedir. Plan, kentsel alanlarda doğal varlıkların korunmasını ve iklim değişikliğine karşı dirençli altyapı sistemlerinin geliştirilmesini öngörmektedir. Bu bağlamda, Ayrancı çalıştayı kapsamında önerilen doğa tabanlı çözümler ve yeşil altyapı projeleri, planın hedefleri ile örtüşmektedir. Ayrıca, 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi doğrultusunda, enerji verimliliği ve karbon salınımını azaltmaya yönelik politikalar, çalıştay sonuçlarında belirgin bir şekilde yer almıştır.

 Ankara Büyükşehir Belediyesi, SECAP doğrultusunda, kentsel sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğine uyum konularında aktif bir rol üstlenmiştir. Belediye, yeşil alanların artırılması, enerji verimliliği projelerinin teşvik edilmesi ve toplumsal farkındalık kampanyalarının yürütülmesi gibi uygulamalarla, kentsel ısı adası etkisini azaltmayı hedeflemektedir. Ayrancı semtindeki mevcut yeşil alanların korunması ve yeni alanların yaratılması, bu hedeflere ulaşmada kritik öneme sahiptir.

 Doğa tabanlı çözümler, çalıştayda vurgulanan ana strateji olarak öne çıkmıştır. 

Betonlaşmış alanlarda doğal serinletici etkiler yaratmak için yeşil çatı uygulamaları ve dikey bahçeler teşvik edilmelidir. Ankara’nın ekolojik koşullarına uygun bitki türleri seçilerek yeşil alanlar artırılmalı ve karbon tutma kapasiteleri artırılmalıdır. Yağmur suyu toplama sistemleri yaygınlaştırılarak suyun etkin kullanımı sağlanmalı ve taşkın riski azaltılmalıdır.

Mevcut ağaç varlıklarının envanteri çıkarılmalı ve dijital olarak izlenebilir hale getirilmelidir. Yeni yapılaşmalarda yeşil altyapı standartları zorunlu hale getirilmelidir. Kentsel planlamada geçirimsiz yüzeyler yerine su geçiren materyaller tercih edilmelidir.

Mahalle sakinleri, kentsel ısı adası etkisi ve doğa tabanlı çözümler konusunda bilinçlendirilmelidir. Yeşil alanların erişilebilirliği artırılmalı, dezavantajlı gruplar için özel düzenlemeler yapılmalıdır. İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik etkinlikler ve bilgilendirme çalışmaları artırılmalıdır.

Ankara Büyükşehir Belediyesi ve ilgili kamu kurumları arasında güçlü bir koordinasyon sağlanmalıdır. Avrupa Birliği projeleri ve dış kaynaklı fonlar kullanılarak doğa tabanlı çözümler finanse edilmelidir. Üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları, bilimsel araştırmalar ve toplumsal projelerle sürece dahil edilmelidir.

2053 Net Sıfır Emisyon hedefi doğrultusunda, kentsel alanlarda karbon salınımının azaltılması büyük önem taşımaktadır. Ayrancı’daki doğa tabanlı çözümler ve kentsel planlama önerileri, bu hedefin gerçekleşmesine katkı sağlayacak niteliktedir. Özellikle, yeşil altyapı projeleri ve enerji verimliliği uygulamaları, kentsel sürdürülebilirlik için kilit rol oynamaktadır.

Ayrancı’da Kentsel Isı Adası Etkisi Çalıştayı, kentsel ısı adası etkisi ve iklim krizi ile mücadelede yenilikçi ve uygulanabilir çözümler sunmuştur. Türkiye’nin ulusal politikaları ve 2053 hedefleriyle uyumlu olan bu öneriler, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve diğer paydaşlar için önemli bir rehber niteliğindedir. Doğa tabanlı çözümler, toplumsal katılım, altyapı geliştirme ve yönetimsel iş birlikleriyle sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek mümkündür. 

Bu çalıştayda belirlenen stratejiler, yalnızca Ayrancı için değil, Türkiye genelinde benzer sorunlar yaşayan tüm şehirler için örnek teşkil etmektedir.

Ayrancı Perspektifi: Kentsel Isı Adasına Karşı Ortak Çözümler

Doğa Koruma Merkezi tarafından 2020 yılında yayınlanan “Şehir Planlama Aracı Olarak Ekosistem Hizmetleri: Çankaya İlçesi Örneği” çalışması, Ayrancı’daki ekolojik yapıyı anlamada ve semtteki kentsel ısı adası etkisini değerlendirmede bir ilham kaynağı olmuştur. Ayrancım Derneği, bu çalışmadan yola çıkarak AB Sivil Düşün Programı desteğiyle Ayrancı özelinde kentsel ısı adası etkisini ele alan bir çalıştay düzenledi. Çalıştayda mahalledeki doğal varlıkların korunması, yeşil altyapının güçlendirilmesi ve yerel yönetimlerin bu konuda üstlenmesi gereken roller üzerine odaklanıldı.

Mahalle sakinleri, yerel uzmanlar, akademisyenler ve şehir plancılarının katılımıyla gerçekleştirilen çalıştayda, şu başlıklar altında detaylı tartışmalar yapılmıştır:

• Ayrancı’daki yeşil alanların korunması ve genişletilmesi,

• Kentsel ısı adası etkisinin azaltılması için çözüm önerileri,

• Merkezi ve yerel yönetimlerin bu süreçteki sorumlulukları.

Çalıştaydan elde edilen veriler ışığında, Ayrancı özelinde hazırlanan politika metni, semtin mevcut sorunlarına çözüm önerileri geliştirmeyi ve Ankara genelinde uygulanabilecek bir model oluşturmayı hedeflemektedir.

Ankara’nın merkezinde yer alan Ayrancı semti, tarihi ve kentsel dokusuyla, başkentin en dikkat çeken mahallelerinden biridir. Semt, yaklaşık 50 bin kişilik bir nüfusa sahip olup, Remzi Oğuz Arık, Güvenevler, Güzeltepe, Aziziye ve Ayrancı mahallelerinden oluşmaktadır. Nüfus yoğunluğu ve hareketliliğiyle dikkat çeken Ayrancı, sadece konut alanlarıyla değil, aynı zamanda kamu binaları, elçilikler ve yeşil alanlarıyla da öne çıkmaktadır.

Ayrancı’nın öne çıkan özellikleri

Ayrancı, diplomatik bir merkez olarak, pek çok ülkenin elçilik binasına ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle Fransa, Almanya ve İtalya gibi ülkelerin büyükelçilik binaları semtin prestijini artırmaktadır. Bunun yanında, kamuya ait önemli yapılar ve sosyal donatılar da semtin işlevselliğini artıran unsurlar arasındadır. Eğitim kurumları, sağlık kuruluşları ve sosyal tesislerin yoğunluğu, Ayrancı’yı hem yaşam hem de çalışma alanı olarak cazip hale getirmektedir.

Semt, aynı zamanda parklar ve rekreasyon alanları açısından da zengin bir yapıya sahiptir. Kuğulu Park ve Seğmenler Parkı gibi Ankara’nın simgesel yeşil alanları, Ayrancı’nın sınırlarında yer almakta ve kentin nefes almasını sağlayan doğal alanlar sunmaktadır. Cadde ağaçlandırmaları ve apartman bahçeleri de mahalledeki mikro iklim düzenlemesinde önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, bu yeşil dokunun kentsel dönüşüm süreçleri nedeniyle tehdit altında olduğu da göz ardı edilmemelidir.

Ayrancı’da kentsel sorunlar ve çözüm arayışları

Yoğun nüfus ve yapılaşma, Ayrancı’nın ekolojik dengesini zorlayan unsurlar arasında yer almaktadır. Semtin özellikle merkezi konumu nedeniyle trafik yoğunluğu ve çevresel baskı artmaktadır. Bununla birlikte, konut bahçelerindeki ağaçlar ve mahalle içindeki yeşil alanlar, kentsel ısı adası etkisini azaltmada kritik öneme sahiptir. Ancak bu unsurlar, kentsel yenileme süreçleriyle tehdit altında olduğundan, korunmaları ve geliştirilmesi büyük bir öncelik olarak ele alınmalıdır.

Ayrancı özelinde çözüm önerileri

Hazırlanan politika metni, Ayrancı’nın mevcut sorunlarını ele almak ve sürdürülebilir bir kent modeli oluşturmak için somut öneriler sunmaktadır:

1. Yerel Yönetimlerin Sorumlulukları:

Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Çankaya Belediyesi arasında daha etkin bir iş birliği sağlanmalıdır. Mahalle bazında kentsel ısı adası haritaları hazırlanmalı ve bu verilere dayalı projeler uygulanmalıdır. Ayrıca, imar ve fen işleri birimlerinin bu konuda farkındalığını artıracak eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır.

2. Toplum Temelli Çözümler:

Mahalle sakinlerinin apartman bahçelerindeki yeşil alanların korunması ve yerel projelere aktif katılım göstermesi teşvik edilmelidir. Ayrancı Semt Meclisi ve Çankaya Kent Konseyi’nin kentsel ısı adası etkisiyle ilgili çalışmalarda daha aktif rol alması sağlanmalıdır.

3. Merkezi Yönetimin Rolü:

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, kentsel ısı adası etkisini azaltmaya yönelik ulusal politikalar geliştirmeli ve bu politikaların mahalle düzeyinde uygulanmasını sağlayacak mekanizmalar oluşturmalıdır. Ayrıca, fon ve kaynak yönetimiyle ilgili belediyelere destek sağlanmalıdır.

4. Yeşil Altyapının Geliştirilmesi:

Yeşil çatılar, dikey bahçeler ve sokak ağaçlandırmaları gibi projelerle mahalledeki doğal varlıklar artırılmalı ve mevcut yeşil alanların sürekliliği sağlanmalıdır.


Ayrancı neresi?

En sık karşılaştığımız ve cevabı en çok bilinen soru budur; Ayrancı neresi? Biz bunu Ayrancı’nın kentsel ısı adası etkisine dikkat çekmek için yeniden soruyoruz.

Ayrancı aslında yandaki haritadan da görüleceği gibi bir su damlasına benzetilen alanda etrafı yeşil bir kuşakla çevrilmiş bir alandır. Giriş kapısını TBMM’nin geniş bahçesi olarak alırsak Dikmen Caddesi boyunca Ayrancı pazarının karşısına denk gelecek şekilde Kara Harp Okulu bahçesi gibi büyük yeşil alanı ile çevrilmiştir. Bunun bittiği Çetin Emeç Bulvarı göbeğinde Dikmen Vadisi başlar ve Güzeltepe mahallemizin arkasını yeşil ve sulak bir kuşakla çevirir. Vadinin bittiği yerden Portakal Çiçeği Vadisi, Botanik Parkı ikilisi büyük iki kent parkı olarak yerini alırlar. Botanik Parkı aslında arkasını Çankaya Köşkü‘ne yaslamıştır ki, bölgenin en büyük yeşil öbeğini buralar oluşturur. Botanik Parkı’nın bitiminde Seymenler Parkı, İsveç ve Polonya Elçilikleri’nin büyük bahçeleri yetişir ve Kuğulu Park ile buluşturur. Buradan itibaren ise Fransa, Almanya, eski ABD elçilikleri’nin büyük bahçeleriyle tekrar TBMM’nin önündeki Milli Egemenlik Parkı‘na ulaşır.

Görüleceği gibi Ayrancı etrafı büyük yeşil kuşaklarla çevrilmiş fakat en büyük desteğini Ayrancı’nın içindeki apartman arka bahçelerinin oluşturduğu yeşil alanlarla kendisine uygun bir ekosistem oluşturmuş ve kentsel  ısı adasının oluşmasına doğal bir engel yaratmıştır.

Ayrancı’nın dereleri nerede?

11 yıl önce Ankara/Ayrancı’ya ilk taşındığımda semtin topoğrafyası beni şaşırtmıştı. Açıkçası bu kadar yokuşlu bir kent beklemiyordum. Nispeten daha düz olan Eskişehir ve Konya’ya kıyasla Ankara tam bir vadiler kenti. Bir zamanlar bu vadilerden şimdi sokaklara adını veren derelerin aktığını yüksek lisans tezimi yazarken öğrendim. Ankara’nın yerleşim örüntüsüne yön veren bu derelerin nasıl kaybolduklarını ve tekrar gün yüzüne çıkarılıp çıkarılamayacağını merak ederek tezimi 2020’de bitirdim. Kent merkezinde 100 km2 alana odaklanan çalışmamda yüzeyden yaklaşık 56 km akarsuyun yok olduğu sonucuna ulaştım ve Kayıp Dereler Haritası oluşturdum. Su yaşamı canlandırdığı gibi aslında şehir hayatını da canlandırmaktadır. Ankara’da bir akarsu boyunca yürümek, oturmak, sohbet edebilmek suyun akışını herhangi bir kötü koku olmadan yakından izleyebilmek ne güzel olurdu değil mi? Fakat Ankara’nın dereleri şuan yerin altında menfezlerden akıyor ve daha nicesi yürürlükteki mevzuatlara göre beton kanallar içine alınarak ıslah ediliyor.

Ankara’nın dereleri nasıl kayboldu?

Derelerin kayboluşu Cumhuriyet Ankara’sının da tarihi aslında. Ankara il sınırının çok büyük bölümü Sakarya Havzası içindedir. Hatip Çayı, Çubuk Çayı ve İncesu; Bu akarsular birleştikten sonra Ankara Çayı adını alır ve batıya Sakarya Çayına doğru ilerler. Ankara’nın jeomorfolojik özellikleri, bu dört akarsuyu besleyen birçok küçük suyoluyla şekillenir. Bu derelerin kuru dere yani mevsimsel akışa geçen dereler olduğunu belirtmek gerekir. Ankara iklimi ve yer şekilleri itibariyle konveksiyonel (kırkikindi) yağışlar almaktadır. Dolayısıyla düşük debili bu kuru dereler ilkbaharda yüksek debi ile akar ve havza ekosistemini besler.

Kalenin etrafını dolanan Hatip Çayı kentin evsel ve ticari su ihtiyacını uzun süre karşılamıştır. Üzerine Romalılar tarafından inşa edilen ‘bent’ baraj görevi görmüş ve suyu şehrin belirli bölgelerine cazibe  (yerçekimi) ile taşımak için kullanılmıştır. Bu nedenle Hatip Çayı, “Bentderesi” olarak da anılmaktadır. Diğer derelere nispeten daha yüksek debide akan Hatip Çayı üzerinde buğday vb. öğütmek üzere kurulmuş değirmenler, deri yıkamak için Tabakhane denilen dükkânlar bulunmaktaydı. 1900’lerin başında İncesu deresi ise Ankara Garı önünde taşarak geniş bataklık alanlar oluştururdu. Bu durum sıtma hastalığının artmasına sebep olurdu. Ankara başkent olduktan sonra kentsel gelişimini yönlendiren Jansen Planında bu bataklık alanlar, açık-yeşil sistemler olarak planladı. Gençlik Parkı, Stadyum ve Hipodrom gibi spor ve rekreasyon alanlarının Gar önündeki düzlükte planlanması bir tesadüf değildir. Bu yeşil koridor Abdi İpekçi ve Kurtuluş Parkına doğru uzanmaktadır. İlerleyen dönemde İncesu dere yatağı daraltılmıştır. 1944 Ankara Haritasında İncesu deresinin taşkın önlemek amacıyla Sıhhiye pazarı ve Atatürk Bulvarı boyunca Kazım Özalp caddesine kadar kanal içine alındığı görülür. 

Ayrancı’nın dereleri

Ankara’nın üç ana deresi dışında, şehirde mevsimsel olarak akan irili ufaklı birçok dere vardır. 1944 Çankaya Haritasında, İncesu deresinin batı tarafında sırasıyla Büyükesat, Kavaklıdere, Hoşdere, Dikmen deresi ve Kirazlıdere gözükür. Hoşdere, o dönemde Orta Ayrancı ve Yukarı Ayrancı olarak gösterilen vadiden –Portakal Çiçeği Vadisi– aşağı doğru bugünkü Kuzgun sokak boyunca Meclis bahçesine doğru akmaktadır. Kavaklıdere ise kaynağını Çankaya Köşkü yakınından alarak Seğmenler Parkı içinden geçip bugünkü Tunus Caddesi boyunca ilerler ve İncesu deresine kavuşurdu. Günümüzde Kavaklıdere Seğmenler Parkı içinden halen açıktan akmaktadır, ancak Seğmenler Parkı alt kotunda menfeze girer, Kuğulu Parkın altından geçerek Tunus Caddesi boyunca yolun altından akar ve İncesu menfezi ile birleşir. 14 km uzunluğu bulan Dikmen Çayı ise Dikmen Köyü Camii’si civarından başlayarak vadiden geçer ve Kara Harp Okuluna doğru devam ederek bugünkü Saraçoğlu Mahallesine doğru akardı. Trajik bir şekilde bugün dere, vadi içerisindeki menfezde, yer altından akarken üstünden yapay havuz akar. Sonrasında Çetin Emeç Bulvarı altında bulunan sel kapanına (su tutma alanına) girer ve Cemal Süreya Parkına doğru Dikmen Caddesi altından geçerek Kirazlıdere menfezi ile Necatibey metro istasyonu civarında birleştirilir, son olarak Ankara Çayına yönlenir. 

Ayrancı’nın dereleri

Derelerin kaderini değiştiren seller 

11 Eylül 1957’de Hatip deresinin ve de kentin kaderini değiştiren büyük bir sel meydana gelir. Erman Tamur’un “Suda Suretimiz Çıkıyor” eserindeki anlatımıyla il merkezinde yağmur bile yağmamışken Hatip Çayı’nın su toplama havzasında yer alan Hasanoğlan, Lalahan, Kayaş ve Mamak bölgeleri 1,5 saat yağış almış, su, derenin taşma debisini aşarak Kayaş-Dışkapı güzergâhındaki taşkın yatağında bulunan her şeyi önüne katıp sürüklemiştir. Önceki yıllarda da Hatip, İncesu ve Dikmen derelerinde seller meydana gelmiş ise de bu seferki sel, 20 milyon lirayı aşkın hasar ve 165 kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. O yıl erken seçime giden Türkiye’nin siyasi gündemi de çok hareketliydi, öyle ki selle aynı gün mecliste Seçim Kanunu değişiklikleri yapılmaktaydı ve sel meclis gündemine ancak gece girebilmişti. Sel sonrası Hatip Çayı’nın ıslahı DP’nin bir seçim propagandası olmuş ve akabinde bir kısmı (bugünkü Bentderesi Caddesi) yer altına alınarak Hatip Çayı kapatılan ilk dere olmuştu. 

Ankara’nın 11 Eylül 1957 Sel Felaketi

Dereler altyapısız başkentin kanalizasyon hatlarına dönüşürken, seller derelerin kapatılmasının bahanesi olmuştur. Hâlbuki seller politikacıların söylediği gibi asrın felaketleri değildir, insan müdahalesinin ve yetersiz altyapının bir sonucudur. Zira 1963 DSİ Raporunda taşkınların sebebi şu şekilde açıklanmıştır: “Kontrolsüz iskân derelerin tahliye kapasitesini azaltmıştır… Derelerin drenaj alanlarının bitki örtüsünden mahrum bulunması, arazinin yanlış kullanılması, herhangi bir şekilde toprak muhafaza tedbiri alınmadan tarım yapılması ve mecralara muhtelif artıkların dökülmesi…” Yani sellerin ana sebebi, yoğun nüfus artışı, dere kenarlarındaki gecekondulaşma ve altyapı yetersizliğiydi. Jansen Planı’nda 1980 için öngörülen nüfusa 1950’lerin başında ulaşan Ankara için yeni bir master plan (Yücel-Uybadin, 1957) yapılmış, plan raporlarında İncesu ve Bentderesi’nin kanalizasyon sisteminin bir parçası olduğuna değinilmiştir. 1963 DSİ Raporuna göre, şehrin yalnızca 1/10’unda atıksu ve yağmursuyu sistemi vardı, kalan yerlerde septik tanklar kullanılırdı veya atıksular arıtılmaksızın derelere deşarj edilirdi. Hatta 1950’lerde belediyeler, muhtarlara beton büzler dağıtmış halkın iş birliği ile atıksu hatları döşenmesi sağlanmıştır. Ancak bilgisizlik ve yönetim eksikliği nedeniyle yine DSİ Raporuna göre PTT’nin telefon menholüne bile kanalizasyon bağlantılarının yapıldığı görülmüştür. 1970’lerde Anadolu’nun büyük kısmı fosseptik çukurlarına insan dışkısını biriktirir, daha sonra gübre vb. olarak yararlanır ya da boş arazilere dökülürdü. Bu evsel atık anlamında çevre kirliliğini geciktiren olumlu bir durumdu aslında, çünkü 90’larda kanalizasyon bağlantısı arttıkça arıtma tesisi oranı yok denecek kadar az olduğundan içme suyu havzalarını tehdit eden kirlilik yüksek seviyelere ulaşmıştır. 

Atatürk Bulvarı’nın Sıhhıye bölümünden açıktan akan İncesu Deresi (1970)

Kanalizasyona dönüşen dereler

Büyük selden sonra Hatip Çayı’nın kent içerisinde kalan kısımları da 60lı yıllar boyunca DSİ tarafından kapatılmıştır. Böylelikle Hatip Çayının dere yatağı kamu yararına kullanılmak yerine ranta kurban edilerek özel mülkiyete geçmiş, şehir dışında yeni rekreasyon alanları (sel kapanları) inşa edildiği düşünülerek gözden çıkarılmıştır. İncesu ise açık bir kanalizasyon hattına dönüşmüştür. Raporlara göre yazın dereden gelen koku başkentin merkezine yakışmayacak şekilde ağır kokmaktaydı. Nitekim 1972-76 yılları arası İncesu deresinin kent merkezindeki büyük bölümü menfeze alınarak üstü kapatılmıştır. 1961’de kent merkezindeki sellere önlem almak için Dikmen deresi önüne büyük bir sel kapanı (bugün Çetin Emeç Bulvarı altındadır) yapılmıştır. Tamur’un anlatımıyla Dikmen deresi küçük bir dere olmasına karşın, mevsimsel sellere neden olurdu. Dere, Saraçoğlu Mahallesine doğru akarken yönünü değiştirip Anıtkabir-Bahçelievler tarafına yönlendirilerek Kirazlıdere ile birleştirildi, böylece sellerin önüne geçilmesi planlandı. Ankara Taşkın Projesi Tatbikatı (1968) kitabında İbrahim Batukan İncesu deresinde yapılan hatanın Kirazlıdere de yapıldığını, hemen Anıtkabir’in yanından bugünkü M. Fevzi Çakmak Caddesi altından akan Kirazlıdere’ye Beşevler boyunca birçok apartmanın kaçak olarak kanalizasyonlarının bağladığı belirtilmektedir. Yıllar içerisinde Dikmen deresinde de aynı hata yapılacaktı. 1957 Yücel-Uybadin İmar Planında vadiler (Seğmenler, Botanik vd.) koruma altına alındıysa da Dikmen Vadisi kontrolsüz yapılaşmaya uğramıştır. 1989’da Ankara Büyükşehir Belediyesi “Dikmen Vadisi Konut ve Çevre Geliştirme Projesi” adı altında bölgeyi yeniden ele almış, kentsel dönüşümün ilk örneklerinden birini gerçekleştirmiştir. Projede dere ıslah edilerek menfeze alınmış ve havza ekosistemi, geri dönüşümü olanaksız değişikliklere uğramıştır.

Dikmen Vadisi Çetin Emeç Bulvarı tarafından görünüşü 1990

90’lardan günümüze 

1980lerde Ankara Çayı’na arıtılmaksızın verilen kanalizasyon hatları neticesinde içme suyu havzalarındaki kirlilik yüksek seviyeye ulaştı. 1989’da ayrık kanalizasyon sistemi ve arıtma tesisi içeren Büyük Ankara Kanalizasyon ve Yağmursuyu Projesi (BAKAY) planlandı. 1997’de Sincan-Tatlar’da son teknoloji bir Arıtma Tesisi inşa edildi. Ancak, ABB, 2017’de BAKAY projesinin sadece %54ünün tamamlanabildiğini belirtmiştir. BAKAY Projesine göre yağmur suyu taşıması planlanan kapalı veya açık derelerin çoğu halen atıksu da taşımaktadır ve bu hatlara atıksu bağlantıları yapılmaktadır. Bu durum, 2016’da DSİ için hazırlanan havza raporlarında belirtilmiştir. Diğer taraftan IV. Sınıf yani çok kirli olan Ankara Çayı ve Sakarya Nehri tarımsal sulamada hatta içme suyunda kullanılmaktadır. 

Mansur Yavaş’ın da birçok kez dile getirdiği gibi bugün Tatlar Arıtma Tesisi yetersiz kalmaktadır, çünkü giren su miktarı çok fazladır. Nüfus artışı yanı sıra özellikle derelerin ve yağmursularının tesise maliyeti çok yüksektir. Dereler ve yağmur suları atıksu hatlarından ayrılarak, olabildiğince yeraltı suyuna sızdırılmalı ve bunun için klasik bir yöntem olan daha fazla boru döşemek yerine doğa-tabanlı çözümlere geçilmelidir. Yağmursuyu hasadı, yeşil çatılar, biyotutma sistemleri, geçirgen yüzey döşemeleri vb. sürdürülebilir drenaj sistemleri ile sadece su krizine değil kentlerin ısınmasına da çözüm üretebiliriz. Derelerin tekrar açılması bir hayal değil aslında ekolojik ve ekonomik bir gerekliliktir. 

Ayrancı’dan doğaya dönüş çağrısı

Ayrancı’da Kentsel Isı Adası Çalıştayı tamamlandı: Isınan kentlere mahalleden çözüm: Doğaya dönün

Ayrancım Derneği, kentsel ısı adası etkisine dikkat çekmek amacıyla bir çalıştay düzenledi. 16 Kasım 2024 cumartesi günü Ankara Midi Hotel’de yapılan çalıştay akademisyenler, mahalle sakinleri, mahalle muhtarları ve yerel yönetim temsilcilerinden oluşan yaklaşık 40 katılımcı ile gerçekleşti. Etkinlik Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı’nın katkılarıyla ve Kent-Lab-Kentsel Stratejiler ve Yerel Uygulamalar Derneği ile Doğa Koruma Merkezi’nin desteğiyle gerçekleştirildi.

Kentsel dönüşüm bahçeleri yok ediyor

Ayrancım Derneği Başkanı Ali Necati Koçak, açılış konuşmasında kentsel yenileme alanlarında yıkılan eski binaların arka bahçelerinde yer alan yetişkin ağaçların yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını belirtti. Koçak, “Konut bahçelerinin yerel iklimi düzenlemedeki rolünü güçlendirmek için bu alanlardaki ağaçların korunmasını temel bir ilke olarak kabul ediyoruz” dedi. Koçak ayrıca, Ayrancı ile Seyrantepe semtlerini karşılaştıran çalışmaya dikkat çekerek, benzer gelişim süreçlerine sahip bu iki semt arasındaki sıcaklık farkının, apartman bahçelerinin büyüklüğü ve ağaç varlığına dayandığını vurguladı. Doğa Koruma Merkezi’nin çalışmasından ilham aldıklarını belirten Koçak, kent içindeki yeşil alanların ihmal edilen değerine dikkat çekti.

Şehir Plancıları Ezgi Acar ve Hilal Öztürk, mahalle sakinlerinin kentsel ısı adası konusunda bilgi ve farkındalık düzeyini ölçen anket sonuçlarını sunumlarının ardından Siyaset Bilimci Irmak Dalgıç kentsel ısı adası projesinin önemine vurgu yaptı ve projenin içeriğinden bahsetti. Şehir Plancısı Sercan Sevgili, proje sürecinde modellenen “Ayrancı Isı Haritası“nın sürecini ve içeriğini katılımcılarla paylaştı.

Isı adasına ekolojik çözümler

Kent-Lab’dan E. Serdar Karaduman’ın moderatörlüğünde devam eden çalıştayda, uzmanlar ekolojik çözümler üzerine sunumlar gerçekleştirdi.

Gözde Güldal (Doğa Koruma Merkezi), “Şehir Planlama Aracı Olarak Ekosistem Hizmetleri – Çankaya İlçe Örneği” başlıklı konuşmasında, ekosistem hizmetlerinin kent planlamasında nasıl değerlendirilebileceğini anlattı.

Doç. Dr. Ayşe Kalaycı Önaç (İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü), İzmir’in Çiğli ilçesinden örnekler sunarak, “Kentlerde Yüzey Sıcaklıklarını Düşürmeye Yönelik Doğa Tabanlı Çözümler” konulu sunum yaptı.

Dr. Öğr. Gör. Ufuk Özkan (İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Orman Mühendisliği Bölümü), iklim değişikliğine hazırlıkta mavi/yeşil altyapının rolünü vurguladı.

Prof. Dr. Nilgül Karadeniz ve Doç. Dr. Zuhal Dilaver (Kent-Lab / Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü), Ankara İmrahor Projesi çerçevesinde doğa tabanlı çözümleri ele aldı.

Mahallenin yaşam kalitesini arttırmalıyız

Çalıştayın kapanış tartışmalarında, Ankara’nın önemli bir su merkezi olduğu ve sulak alanlarının korunması gerektiği vurgulandı. Katılımcılar, dere ve vadilerin imara açılarak rant alanlarına dönüştürülmesinin ciddi bir sorun olduğunun altını çizdi.

Çalıştayda, merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasında iletişimsizlik ve koordinasyon eksikliği olduğu da tartışıldı. Katılımcılar, kent konseyi ve sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek ortak bir akıl oluşturmaları gerektiğini vurguladı. Ayrancım Derneği Başkanı Ali Necati Koçak etkinliğin ardından, “Mahalle sakinlerimizin yaşam kalitesini artırmak ve iklim değişikliğine karşı duyarlılığı yükseltmek adına çalışmalarımıza devam edeceğiz” diyerek, sürdürülebilir çevre politikalarının önemine dikkat çekti.

Ayrancı’da Kentsel Isı Adasına Karşı Doğa Tabanlı Çözümler

Kentlerimiz giderek ısınıyor. Küresel iklim krizi nedeniyle ısınan kentlerde günlük yaşantımız da etkileniyor.
* Mahalleniz eskisinden daha mı sıcak?
* Artan sıcaklar sağlığınızı tehdit mi ediyor?
* Semtiniz daha mı az yağış alıyor?
* Mevsimler eskiden daha mı farklıydı?
* Klimalar yüzünden yazın daha fazla mı elektrik parası ödüyoruz?
#birnedenivar

Bütün bunları ve daha fazlasını konuşmak için sizi mahalle toplantılarımıza davet ediyoruz.
.
26 Ekim 2024 Cumartesi
11.00 Remzi Oğuz Arık Mahalle Toplantısı
13.00 Güvenevler Mahalle Toplantısı
15.00 Ayrancı Mahalle Toplantısı
.
27 Ekim 2024 Pazar
13.00 Aziziye Mahalle Toplantısı
15.00 Güzeltepe Mahalle Toplantısı
.
Kayıt ve ayrıntılı bilgi için
0532. 227 05 68 Ali Necati Koçak
.
Bu proje Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı tarafından desteklenmektedir.

Sürdürülebilir bir kent hayali: Ayrancı Bostanı Girişimi 

Yağmurların asla durmadığı, en güzel baharın bir türlü bitmediği, yazın başlamakla başlamamak arasında kaldığı, umutlarımızı sineye çektiğimiz günlerde Ayrancı Mahalle Bostanı için harekete geçtik. Bir grup semt sevdalısı, yeşile düşkün insan ile 10. yıldönümünde Gezi Direnişi’ne de bir selam yollayıp bir araya geldik. Çok heyecanlı bir gruptuk, uzun uzun konuştuk.

İlk ve en önemli sorunumuz Ayrancı’da bostan yapacak alanın olmamasıydı. Bazı kimseler “onu da belediye veriversin” dese de, olmayan şeyleri belediyeden isteyemezdik. Semtin esnafı “ürünleri satacak mısınız” endişesine düşse de tabii ki satmayacağız… Aslında daha başka sorunlarımız vardı: Zararlılarla nasıl mücadele edeceğiz, egzoz gazı, hava kirliliği ürünleri nasıl etkileyecek, hangi mevsimde ne ekeceğiz, ona nasıl bakacak ve nasıl hasat edeceğiz? 

Madem henüz bostan alanımız yok, o zaman önce teorik bazı bilgilere erişelim sonra diğer sorunlarımız çözelim ve mümkünse sonbahara –değilse 2024 ilkbaharına– ekimimizi gerçekleştirelim kararını verdik. 

Cemile Sunar

Ayrancı’nın bostan hayali

Ayrancı’da bostan hayali yeni değil. Bunu apartman bahçelerinde deneyenler var.

Peyzaj Yüksek Mimarı Cemile Sunar oturduğu apartmanın bahçesinde oluşturduğu bostanla gazetemize konu olmuştu, hatırlarsınız. Onun hem eğitiminden hem de deneyiminden faydalanmak istememiz de tam olarak bu sebeptendi. Önce sevgili hocamız Cemile ile görüştük. Ayrancı’da bir bostan fikri onu da son derece cezbetti ve kendini semt bostanına adadı.

İşte böyle başlayan hikâyemizi Haziran’ın sonundan beri her perşembe 19.00’da Çankaya Belediyesi Baharevi’nde bir araya gelerek sürdürüyoruz. 

Cemile hocanın haftalık sunumlarıyla öğreniyoruz, tecrübe paylaşımı yapıyor sorularımızı soruyoruz. Viyollere havuç, brokoli, sap kereviz gibi sebzeler ekip aramızda bölüşüyoruz. Bunları evlerimizde filizlendirip saksılara ekmeye dair planlar yapıyoruz. Burada Çiğdem hanımın kulaklarını çınlatmadan olmaz. Kendisi semtimizin bir başka yeşil sevdalısı. Oturduğu apartmanın bahçesini bir bostana çevirmiş. Tam da hayal ettiğimiz sebze ve meyveleri yetiştiriyor. Kendisi bizi her şeyleri ektiği o şahane bahçesinde ağırlıyor, kırk yıllık hatırlı kahveler yapıyor.

Bir başka hafta, hocamızın sunumunun ardından “Şehir Bahçeleri” isimli belgeseli değerlendirdik. Balkonda yeşeren –belki de yeşeremeyen– tohumlarımızı konuştuk. Bir hafta Çankaya Belediyesinin Mutlukent’te bulunan kent bostanını ziyaret ettik, eğitimlerine katıldık.

Bedava maydanoz için bostan mı kurulur?

Semtimizde bir bostan kurmak istiyoruz ama maksat bedava maydanoz yemek değil. Çünkü öyle bir alanımız yok ve ektiklerimizle semtte yaşayanların sebze, meyve ihtiyacını karşılayacak bir insan gücümüz veya maddi imkanımız da yok… Bostan hayalimizin altında yeşile düşkün, semte sevdalı dostlarımızla bir arada olmak yatıyor. Çünkü aynı hayali kuranlarla bir araya gelemediğimizde duygularımız da boşa gidiyor, çabalarımız da… Biliyoruz ki birbirimizi bilmek, görmek, duymak hepimize güç veriyor. Dayanışma yaşatıyor komşular. 

Bostan için alan yok peki neden bu çalışmalar diye sorabilirsiniz. Yeşil ve sahipsiz bir alan yok ama tek seçeneğimiz “bahçeye” ekmek değil. Tohumlarımızı yükseltilmiş bahçecilik, topraksız tarım gibi uygulamalar ile canlandırabileceğimiz gibi balkonları, saksıları, bazı parkları da bu işe katabiliriz. Yaşamlarımızı sürdürülebilir kılabiliriz.

Komşu komşunun külüne de gülüne de muhtaçtır

Semtimizin başının belası kentsel dönüşümlerle, kentsel dönüşüm sebebiyle yıkılan yok olan bahçeler, meyve ağaçlarının yerine tayin edilen çim alanlar ile mücadele edeceğiz. Bostan hayaliyle girdiğimiz bu yolda aslında bir semt özsavunmasını inşa edeceğiz. Sosyal medyada bostan duyurusu paylaştığımızda altına gelen betonlaşmayla mücadele ne zaman sorularına sabırla cevap vereceğiz ve eleştirenlerin de desteğinizi bekleyeceğiz. Bilmelisiniz ki, siz de katıldığınız gün mücadele hızlanacak. 

Komşu komşunun külüne de gülüne de muhtaçtır diyoruz ve hepinizi açık seçik davet ediyoruz. Canını seven, yeşil bir semt isteyen komşular; perşembe 19.00’da Baharevi’nde görüşmek üzere!

İklim krizi kısa tarihi ve güncel konular

İklim krizine dair bilimsel kanıtları bir araya getirmek uzun ve zor bir süreç olagelmiştir. Bir asırdan fazla bir süredir binlerce zihni meşgul etmiş, üzerine yürütülen tartışmalar ilkokul sıralarından meclislere ve hükümetlerarası panellere uzanan çok çeşitli alanları işgal etmiştir.

İlk çalışma olarak, Joseph Fourier’nin (1824) şimdi “sera etkisi” diye adlandırılan olguyu keşfetmesi işaret edilir. Yalnızca güneşten uzaklığa dayanan tahminlere göre dünyanın gerekenden çok daha sıcak olduğunu hesaplar. Buna sebep olan şeyin, dünyanın atmosferinin ısıyı uzaya yaymayı yavaşlatması olduğunu önerir. Güneşten gelen ışığın, karaları ve okyanusları ısıtmak için atmosferden geçtiğini, atmosferin ise bu ısının kaçmasını engellediğini belirtir. Ancak “sera etkisi” adlandırması kendisi tarafından o tarihlerde yapılmaz.

Eunice Foote

Ancak günümüzde yeni yayınlanan araştırmalar, “sera gazı” deneylerini ilk yürüten araştırmacının Eunice Foote isimli bir kadın araştırmacı olduğunu göstermektedir. Tüm kaynaklarda keşfin atfedildiği John Tyndall’dan 5 yıl önce, güneş ışınlarının farklı gazlar üzerindeki ısınma etkisini, çok basit ancak çok etkili bir deneysel düzenekle test etmiş ve bulguları sonucunda, “(…) diyelim ki tarihinin bir döneminde hava daha büyük oranda “karbondioksit” ile karışırsa, zorunlu olarak sıcaklık artışıyla sonuçlanmalıdır” diyerek, Sanayi Devrimi sonra yaşayacağımız ve bugün içinde bulunduğumuz tüm gerçekliği öngörmüştür. Fakat çalışmasının sonuçları American Association for the Advancement of Science isimli bilimsel kongrede kendisi tarafından sunulmamış, onun yerine Joseph Henry tarafından kısa bir bildiri olarak okunmuştur. Daha sonra kısa bir bildiri yayınlasa da görmezden gelinmiş ve ilk çalışmalar kendisinden tam 5 yıl sonra aynı sonuçları bulgulayan John Tyndall’a atfedilmiştir.

Steve Arrhenius,1896’da buzul çağlarına CO2’deki bir düşüşün neden olduğu hipotezini test etme arayışında, atmosferdeki değişen karbondioksit seviyelerinin etkisinin ayrıntılı bir hesaplamasını yapan ilk kişiydi. Bu çalışma, hem atmosferdeki ne oranda CO2 artışının ne kadar sıcaklık artışıyla sonuçlanacağını belirlemenin temelini oluşturur hem de dünyanın geçmiş döngülerindeki iklimsel değişkenlikleri anlamamıza olanak sağlar. 

Sera gazları” araştırmalarının temelini oluşturan tüm bu çalışmalar, yayınlandıkları sırada bu terimi kullanmamışlardır. “Sera gazı” ve “sera etkisi” farklı yayınlarda adı geçmiş olsa da ilk kez 1907 yılında John Henry Poynting tarafından detaylı tanımı yapılarak kullanılmıştır. 

Bu ilk çalışmaların ardından geçen 100 yılda, iklim krizi gündemi çokça değişmiştir. Ortalama 5 yıl öncesine kadar “iklim değişikliği” diye bahsettiğimiz olgu, hükümetlerin “iklim acil durumu” ilan etmeye başlamasıyla “kriz”e dönüşmüştür. Yalnızca bilimsel bir çalışma alanı olmaktan çıkmış; gıda gündeminin, sivil toplum örgütlerinin, sanatın, yerel hükümetlerin, felsefenin, uluslararası anlaşmaların konusu olmuştur. Beraberinde iklim şüphecileri ya da iklim inkarcıları üretmiş, daha sonra onları tüketmiştir. Son yıllarda sıklığı artan ve etki alanı genişleyen iklim eylemleri başlamıştır. 2023 yılında gündelik hayatımızın neredeyse her alanına işlemiş bu kriz, ilk keşfinden bugüne geldiğimiz noktada artık çok daha farklı konulara odaklanmaktadır.

İklim Göçü (Kaynak: The Guardian)

Bu konuların başlıca örneklerinden biri iklim göçleridir. Belli bölgelerde, iklim krizi kaynaklı kuraklık artışları, su kaynakları azalışı ve buna bağlı olarak gıda üretimi verimsizleşmesi; fırtına, taşkın gibi aşırı hava olaylarının artışı ve deniz seviyesinde yükselmeler nedeniyle yaşamanın, barınmanın elverişsiz hale gelmesi insan topluluklarının göç etmesini tetikleyen unsurlardan başlıcası haline gelmektedir. Aynı zamanda, iklim krizinin yaşayabilirlik üzerine bu negatif etkileri asimetriktir. Toplumun her bireyi eşit olarak zarar görmez; yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve yoksullar ilk etkilenen dezavantajlı gruplar olarak düşünülebilir. Daha geniş perspektifte ise yoksul ve beyaz-olmayan toplumların iklim krizinin etkilerinden doğrudan zarar görme ve göçe mecbur kalma oranı çok daha yüksektir. Oxfam tarafından yayınlanan bir rapor, iklim kaynaklı afetlerin son 10 yılda ülke içi göçlerin bir numaralı itici gücü olduğunu, yılda 20 milyondan fazla insanın (her iki saniyede bir kişi) evlerini terk etmek zorunda kaldığını ileri sürmektedir.

Avusturalya Orman Yangınları (2019). Kaynak: New Scientist.

Hem dünyada hem Türkiye’de sıklığı ve şiddeti artan orman yangınları, iklim krizinin güncel konularına bir diğer örnektir. Orman yangınlarının evrimsel tarihin bir parçası olduğu ekosistemlerde, yangının o ekosistemde yaşayan türler üzerine negatif bir etkisi olmaktan ziyade, üremelerini tetiklediği, popülasyon yenilenmesini sağladığı uzun zamandır araştırmacılar tarafından bilinmektedir. Ancak iklim krizinin sıcaklıkları ve kuraklığı artıran etkisiyle, doğal yangın sıklığından daha sık gerçekleşen yangınlar hem ekosistemin kendini toparlamasına fırsat vermez. Aynı etkilerle şiddeti ve süresi artan yangınlar ekosistemlerin devamlılığı ile birlikte insan yaşam alanlarını da tehdit eder hale gelmektedir. Aynı zamanda Avusturalya yangınları (2019) sonrası  kanser, solunum ve kalp hastalıkları oranlarında artış olduğu belirtilmektedir.

İklim krizinde geldiğimiz noktada, değişen iklimle birlikte var olmanın ve krize uyum sağlamanın bir yöntemi olarak önerilen dirençli toplumdur. İklime dirençli kentler, iklime dirençli tarım uygulamaları, iklime dirençli kalkınma, iklime dirençli okullar/kampüsler dirençli toplum çalışmalarının birkaç örneği sayılabilir. Tarım bağlamında su gereksinimi az ürün örüntüsüne geçiş, kalkınma bağlamında iklim krizi nedeniyle işini kaybeden bireylere istihdam sağlanması, okullar bağlamında karbon salımını azaltmaya yönelik uygulamalar örnek verilebilir. 

Ücretsiz ulaşım mümkün

Ücretsiz ulaşım ne tür yarar ve anlam üretir?

İklim değişikliği ve ekolojik bakımdan: Enerji kullanımında tasarruf sağlar. Bu tasarruf, yenilenebilir enerjiyle çalışan özel araçlar için bile anlamlı bir tasarruf olacaktır. Kent içi hava temizliği üzerindeki etkisi, özel araçla ulaşıma ciddi bir alternatif sağlandığından trafiğe çıkan özel araç sayısında azalma sağlayabilir ve böylece karbon emisyonlarının azaltılmasında/ tasarrufunda ilerleme sağlanmış olur. Ayrıca otomobile göre tasarlanan kentin kamusal ulaşım sistemlerinin ağlaşmasına göre tasarlanabilmesi ve daha çok yeşil alan sağlanabilmesine olana sağlar, yaya ve bisikletli ulaşımını özendireceği için diğer ulaşım türlerinin otomobilin yarattığı risklerden arındırılmasını sağlar.

Ekonomik bakımdan: Bireylerin/ ailelerin bütçeleri bakımından, bir harcama kaleminin küçülmesine neden olacağı için özellikle en zor ekonomik durumdakilere ciddi bir parasal destek sağlamış olur. Ancak bu destek herkese eşit bir biçimde sunulduğundan sosyal yardım almaktaki gibi statü kaybına/ çekinceye vb. neden olmadan bunu sağlamış olacaktır. Bunun bir anlamda dar gelirli gruplara yönelik örtük ama eşitleyici bir gelir transferi olacağını da düşünebiliriz.

Kentsel rantın izlenmesine destek

Yerel yönetim bütçesinin finansman dengeleri bakımından: Ülke ölçeğinde, özel araçlar için ve buna bağlı olarak ülkenin karayolu ulaşım altyapısının kapasitesi ve gereksinimleri bakımından daha az yatırım yapılmasına neden olacağı için ülkesel olarak giderek daha tasarruflu bir harcama/tasarruf düzeni sağlanabilir; böylece ulusal kaynakların daha gerekli yerlerde kullanılabilmesi olanağı teorik olarak artar. Uzun erimde ise ekoloji/ insan sağlığı/ iklim değişikliğini tersine çevirmek için uygulanacak programlar, yatırımların-üretimin çeşitlenmesi ve ekolojik olarak daha sağlıklı/ risksiz alanlarda geliştirilmesi vb. gibi açılardan sağlanacak (şimdiden hesaplanması teknik olarak zor olabilecek) kazanımlar, kent içi ulaşım maliyetlerinin kamusal olarak sağlanması için yapılacak harcamalardan/ sübvansiyondan çok daha büyük olacaktır.

Kamusal (yerel) bütçeden kentin özel araçlara göre geliştirilmesi gereken altılısındaki harcamalarda; yol genişlikleri, kavşaklar, tüneller, köprüler, viyadükler vb. önemli bir tasarruf sağlanabilir ve bu tasarruf, kamusal ulaşımın finansmanında kullanılabilecek bir olanak sağlar. Kamusal bütçelerin düzenlenmesinde orta ve orta alt kesimlerin ulaşım ihtiyacının desteklenebilmesi için gereken kaynakların, belediye vergileri ve diğer uygulamalarla kentin varlıklı/ emlak sahibi veya herhangi bir nedenle üst gelir gruplarının daha çok kentin çıkarları için ödeme yapmasına göre düzenlenen bir politikayla gerçekleştirilmesi sağlanabilir. Bu, kentteki gelir dağılımın uçurumlaşmasına karşı bir politika veya gelir dağılımı stratejisi olarak düşünülebilir. Böylece kentsel rantın/ spekülatif emlak-toprak rantının daha sıkı bir biçimde izlenmesi ve vergilendirilmesi, ayrıca kentsel bir kaynak artışı ve spekülatif arayışları/ davranışlarına daraltıcı bir etki de sağlanacaktır.

Kentin toplumsal yaşamı daha uyumlu ve dayanışmacı bir yapıya evrilebilir

Sosyal etkileri bakımından: Kişi bütçesinden kalkan ulaşım yükü, geçime destek olarak bir anlamda toplumsal adalete katkıda bulunur. Kentteki adalet, dayanışma, gelir dağılımın uçurumlaşmasının azaltılması vb. gibi etkileri nedeniyle eşitlik doğrultusundaki duyarlıklar üzerinde onarıcı etkisi olacaktır, kentin toplumsal yaşamı, böylece daha uyumlu ve daha dayanışmacı bir yapıya doğru evrilebilir.

Kent içi ulaşımın ücretsiz olması, toplumsal bakımdan da kentlilerin birbiriyle daha çok karşılaşması ve etkileşmesi için daha çok fırsat yaratacaktır. Kent kamusal yaşamının canlanması, kentin karar alma davranışı ve yapısında, bu nedenle yapılacak tartışmaların da yardımıyla, demokrasiye doğru bir ilerleme sağlanacaktır.

Tarihsel kent bölgelerinin korunması fırsatı

Kent bütünü ve kentsel planlama ve kentsel tasarım bakımından: Kent makro formu, özel araçlara göre saçaklanana bir yapıdan, kamusal ulaşımın ayrıntılanmasından doğacak bir yapıda daha derişik ve kentin işleyişi bakımından daha enerji tasarruflu bir şemaya sahip olabilmesi mümkün olacaktır. Kenti algılanması ve imgesinin oluşmasında otomobilin hızı ve ritmi, yerini kamu taşımacılığı, bisikletlilik ve yayalık ritmine ve hızına bırakacağı için kentsel mekanların görülmesi/ algılanması/ değerlendirilmesi ve tarihsel kent bölgelerinin bütünüyle yayalaştırılabilmesi ve korunması gibi fırsatlar yaratılmış olacaktır. Böylece kentlerin gerek açık mekanların düzenlenmesinde gerek yapıların mimari özellikleri, daha güçlü bir özenle iyileşmeye doğru bir ilerlemesi sağlanacaktır.

Sosyal demokrat veya sol partiler için politik olanak

Bu tür bir kamusal finansman ve bütçe stratejisi, özellikle kentin yoksul ve orta kesimlerinden oy talep eden sosyal demokrat veya sol partiler için son derece rasyonel ve politik olarak da anlamlı bir olanak sağlayacaktır. Kentler/ kent yönetimleri bütünüyle neo-liberal bir mantık tarafından kuşatılırmış ve ele geçirilmiş olduğundan, ücretsiz ulaşım önerisi düşünülemez/ akla uygun olmayan veya saçma bir düşünce olarak etiketlendirilmeye çalışılacaktır. Bu stratejinin ve finansman tekniklerinin geliştirilmesine katılımcı süreçler ve bunların iyi işlemesi son derece önemlidir. 

Glasgow İklim Değişikliği Taraflar Konferansı ve gıda sistemi

Geçtiğimiz günlerde Glasgow’da yapılan konferansın sonuçları sadece kömür konusu ile ilgili hedefler çıkartmış olsa da gıda sisteminin değişimiyle ilgili ülkelere çok fazla iş düşüyor.

Karbon ayak izimizin azalması ve sıcaklık artışlarına bağlı kuraklıktan beslenmemizin etkilenmemesi için yerelde ve dünyanın her yerinde kendine yetebilen bölgeler yaratmalıyız. 

Konferanstan önce 4 hedef belirleyen BM Genel Kurulu bu hedeflerden sadece iki tanesini kabul ettirebildi. Yüzyılın ortasına kadar her ülke tahattüt ettiği hedeflere ulaşsa bile dünya +2 derece daha ısınmış olacak. Bu da gıda sistemimiz için oldukça riskli. Daha radikal çözümlere ihtiyacımız var.   

Küresel ısınmaya neler neden oluyor?

Sanayi devriminden sonra artan enerji yoğunluğu, nüfus, eknomik büyüme ve birim enerji başına düşen gaz salınımı dünyanın ısınmasına neden oluyor. 

Gıda sistemi ve küresel ısınma

2.5 milyon yıldır et tüketiminin beyin gelişimimiz üzerinde etkisi olsa da günümüzde tüketilen et miktarı sağlığımızı ve dünyayı tehdit ediyor. Gelişmekte olan ülkelerde et, zenginlik ve statü göstergesi olarak düşünülüyor. Ancak sayılarla baktığımızda etin bize maliyeti oldukça fazla.  

Tüm sera gazı emisyonlarının yüzde15’i et endüstrisi tarafından yaratılıyor.

Küresel olarak, her gün yaklaşık 200 milyon hayvan öldürülüyor.

Yaşam alanlarının yüzde 40’ı et üretimi için kullanılıyor. Bu da daha fazla ormanın et üretimi için kullanılmasına neden oluyor. 

Dünyadaki tatlı suların yüzde 27’si et ve süt üretimi için kullanılıyor.

Bir kilo biftek için 25 kilo tahıl ve 15 bin litre su gerekir.

Kullandığımız antibiyotiklerin çoğu çiftlik hayvanları için, ABD’de yüzde 80’e kadar 10 yıl içerisinde ölümlerin en büyük nedeninin antibiyotik direncinden olacağı öngörülüyor.

İşlenmiş  kırmızı et, kanser oranını arttırırken süt ürünleri ve balığın kanser oranını azalttığı görülüyor. 

Sağlıklı ve çevreye duyarlı  beslenme modeli hangisi? 

Sağlık sektöründe prestijli bir yere sahip Lancet dergisinin oluşturduğu İklim ve Beslenme Komisyonu, “planetary health diyeti: çoğunlukla bitkisel kaynaklı besinlerden, sınırlı düzeyde hayvansal kaynaklı besinlerin yer aldığı bir beslenme şeklini” öneriyor. 

Beslenme sistemi için bu komisyonun 3 önerisi bulunuyor: 

Küresel olarak ‘planetary health diyet’ modeline geçmek.

Gıda üretimi uygulamalarında iyileşme.

Gıda kaybı ve atığını azaltmak.

Bütün ülkelerin birleşerek sıfır emisyona ulaşmak için adımlar atması gerekiyor. Şu an için yapılacak en doğru yaklaşım siyasilerin çevreyle ilgili adım atmasını sağlamak. Sonrasında da kendi alışkanlıklarımıza ve etkileyebileceğimiz insanlarla etkileşime geçmek. 

Robert Swan, “Gezegenimiz için en büyük tehdit, onu bir başkasının kurtaracağına olan inançtır” diyor. Bizi kurtaracak bir kahraman yok, kendimiz bu sorunun üstesinden gelmeliyiz…

Kaynakça;

https://www.thelancet.com/journals/lanplh/article/PIIS2542-5196(19)30023-3/fulltext

https://www.gaplesinstitute.org/sustainable-diets/