Koç Üniversitesi – Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (VEKAM), yılda iki kez yayınladığı hakemli bir dergi “Ankara Araştırmaları Dergisi“‘nin 2025-1 sayısında akademisyen Rasim Özgür Dönmez ile araştırmacı Burcu Albayrak Dönmez‘in ortak makalesi “Ankara Mahalle Dernekleri: Örgütsel Kapasiteleri ve Yerel Demokrasi” başlığıyla yayınlandı.
Aralarında Ayrancım Derneği‘nin de bulunduğu beş mahalle derneğiyle yapılan görüşmelerin sonuçlarının yer aldığı makalede derneklerin örgütsel kapasiteleri inceleniyor.
Açıklama bölümünde çalışma şöyle özetlenmiş.
Bu çalışmanın amacı, mahalle derneklerinin demokrasi inşasında örgütsel kapasitelerini ve sınırlılıklarını analiz etmektir. Bu amaçtan yola çıkarak çalışma, Ankara ili Çankaya ilçesinde kurulmuş mahalle derneklerinden beş tanesinin temsilcisi ile yarı yapılandırılmış mülakatlara dayandırılmıştır. Belirtilen üç kritere göre, mahalle derneklerinin, mahalli idare ile toplum arasında önemli bir arabulucu işlevi olduğu görülmüştür. Ancak finansal yetersizlikler, ortak çalışma kültürünün çok güçlü olmaması,gençlerin bu derneklerde görev alma isteksizlikleri, vb. nedenler mahalle derneklerinin etkin bir şekilde işlemesini ve yerel demokrasiye katkılarını oldukça sınırlamaktadır.
8. Kültürel Bellek Ankara Sempozyumu, Hacettepe Üniversitesi Tarihi ve Kültürel Mirası Araştırma Merkezi (HÜTKAM) tarafından 28-30 Kasım 2023 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Ankara Kent Konseyi salonunda ve Erimtan Müzesi’nde yapılan oturumlarda Ankara üzerine sunumlarını yapan çok sayıda konuğu ağırladı.
29 Kasım 2023 Çarşamba günü Çankaya’daki semt derneklerinin yer aldığı oturumda;
Şevket Özgün; Küresel Salgın Sürecinde Bahçelievler Derneği
Fatih Fethi Aksoy; Çağa Uygun Dayanışma, Çağa Uygun Komşuluk: Çiğdemim Derneği
Ali Necati Koçak; Kent Hakkına Mahalle Ölçeğinde Bakmak: Ayrancım Derneği
Halil Yurtkuran; Kültürel Bellek ve Kavaklıderem Derneği
konuşmaları yapıldı.
Kent hakkına mahalle ölçeğinde bakmak: Ayrancım Derneği
Kent hakkı günümüzde artık insan hakları kavramı içerisinde ifade edilen önemli haklardan biri. Sadece ülkemizde değil, dünyanın çoğunluğunda artık insanlar kentlerde yaşıyorlar.
Çeşitli nedenlerle kentlerde yaşıyorlar. Yaşamak için, eğitime daha rahat erişebilmek için, iş bulabilmek, çalışabilmek için, kentlerin sunduğu hizmetlerden yararlanabilmek için kentlerde yaşıyorlar. Bunları daha da artırabiliriz.
Kentlerin sunduğu bu olanaklar nedeniyle doğal olarak bir göçle nüfusları artmış ve kalabalıklaşmış. Kentlerin temel yaşam alanı olan mahalleler bu göçle gelen birikmelerle kurulmuşlar.
Mahalle kavramının kökeni
Osmanlıya kadar giden tarihçesinde mahallelerin merkezini cami ya da mescid oluşturmuş. Osmanlı şehrinde mahalle yazılı kaynaklarda şöyle ifade ediliyor; Birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirlerinin davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içinde olan kişilerden oluşmuş bir topluluğun yaşadığı yerdir. Yani temelinde dayanışma argümanı var. Birbirinden sorumlu olma durumu var.
Cumhuriyetle birlikte 30’lu yıllarda köyden kente bir göç başlamış. Bu göç hareketi kentlerde “aynı yerden gelenlerin” yanyana yaşadığı mahalleleri oluşturmuş. Bu mahallelerin oluşumunda da dayanışma argümanı var.
50’li yıllarda artık çok partili sisteme geçişle mahalleler kendi mahalle ve hemşeri derneklerini kurmaya başlamışlar.
İlk mahalle derneğinin izine 1948 yılında rastlıyoruz. İsmi tam olarak şöyle; Kazlıçeşme Zeytinburnu Havalisi Gecekondularını Güzelleştirme ve Teşkilatlandırma Derneği
Gecekondular artık büyük kentlerin en önemli olgusu. Gecekondu affı bu dönemde hep gündemde olmuş. Öyle ki, 1948-1976 arasında 6 defa gecekondu affı çıkarılmış. Bu beklentinin bir uzantısı olarak bu dernekler DP’nin oy deposuna dönüşmüş.
1960 askeri müdahalesi ile derneklerin çoğu kapatılmış ama 70’li yılların başında bu defa sol grupların hakimiyetinde yeniden kurulmuşlar.
Öyle ki, 1973 yerel seçimlerinde CHP’nin büyük kentlerdeki başarısının arkasında bu mahalle güzelleştirme dernekleri yoluyla CHP’ye akan oyların büyüklüğü gösteriliyor.
Kent kültürü kentin gündeminde
1980’den sonra büyük kentler artık bir kent kültürü inşasına tanık oluyor. Kent kavramı kadar, kentli, kent kültürü, kent kimliği kavramları bu dönemin ruhunu oluşturuyor.
İşte bizim bugün kent hakkı kavramı üzerinden kurmaya çalıştığımız çalışmaların temeli özetle bu şekilde atılmış.
Kent Konseyleri yeni iklim oluşturdu
Özellikle 2019 yerel seçimlerinden sonra Ankara’nın kent örgütlülüğü ikliminin değiştiğini hepimiz görüyoruz. Ankara Kent Konseyi ve Çankaya Kent Konseyi’nin çalışmaları, hareketliliği bu yerel örgütlenme iklimine çok etki etti. Haklarını teslim etmek gerekiyor.
İşte bu iklim içerisinde Ayrancım Derneği olarak kent hakkı kavramını kentin gündemine sokmaya çalışıyoruz. Bu kavramı geliştirmeye ve bilinci artırmaya çalışıyoruz.
Kent hakkı çalışmaları
Zaman zaman bu konuda sert eleştirilere maruz kalıyoruz. Gerek mahalle içerisinde gerekse kent ölçeğinde yaşanan kent hakkı ihlallerine karşı özellikle müdahale konusunda bizden çokça aksiyon bekleniliyor ama henüz bu aksiyon konusunda biz meslek odalarının ve baroların biraz gerisindeyiz.
Öncelikle 2 yıldır kent hakkı kavramını gündemde tutmaya çalıştık. Bir duyarlılığın oluştuğunu görüyoruz.2024 yerel seçimleri sürecinde bu kavramı daha çok duyacağız.
Çankaya Kent Konseyi bünyesinde bir Kent Hakkı Çalışma Grubu oluştu.
Herkes İçin Kent Hakkı Okulu başlığıyla bir eğitim programı düzenledik. Çok da ilgi gördü. Üzerine bir sempozyum düzenlendi. Fakat daha önemlisi kent hakkı ihlalleri konusunun yasal boyutu ve kentlinin hak arama yolları konusunda bir hukuksal duyarlılık oluştu.
Ayrancı’nın gündemi
Ayrancı özelinde ise tam da bu konuların gölgesinde Ayrancının 3 gündemi var.
Güven Hastanesi yıllar içerinde büyümüştü şimdi yeni bir blokla yaşlılara yönelik bir hizmet için yeni bir yapılaşmaya gidiyor.
Hemen Ayrancı’nın girişinde yer alan Amerikan Büyükelçiliği bildiğiniz gibi Çukurambara taşındı ve eski yerini satışa çıkarıyor. Oranın nasıl bir yapılaşmaya açılacağı gündemimizde.
Botanik Parkı içindeki cam sera ve etrafı, proje müellifinin izni alınmadan ve Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı çiğnenerek ticari işletmeye açılıyor.
Büyükşehirlerin sorunu “görmezden gelmek”
Şimdi biz bir taraftan kent hakkı bağlamında bir bilinci geliştirmeye diğer taraftan kent hakkı ihlalleri konusunda bir taraf olmaya çalışıyoruz.
Tabii günlük yaşamın hızı hepimizi birlikte daha büyük, daha büyük işler üretmeye iterken bizi gerçek sorunları görmekten alıkoyuyor. Uzmanlar diyorlar ki, büyükşehirlerin sorunu “görmezden gelmek”tir. Bu hız nedeniyle mahalle ve semt dernekleri olarak bizlere günlük yaşamın küçük ama gerçek sorunlarıyla ilgilenmek düşüyor.
Semt ve mahalle sözcüklerinin ikisi de bize Arapça’dan geçti. Demokrasinin yalnız ve ilk olarak eski Yunan kent devleti (polis) Atina’da ortaya çıktığı eksik bir bilgi olsa da halk yönetimi anlamındaki demokrasi (demos=halk, krasi=yönetim) terimi antik Atina’dan geliyor. Buradaki halk terimi, toplam kent nüfusu 30 bin kişi olsa da polisin bütün halkından değil, mahalle halkından geliyor. Eski Yunan’da mahalleye “deme” deniyordu. “Demos” (halk) teriminin kaynağı “deme”, yani mahalle halkı. Demelerin temsilcileri seçimle “500’ler Meclisi”ni oluşturup, dönüşümlü olarak polisi yönetiyordu. Bir “doğrudan demokrasi” örneği. (Her ne kadar demokrasi teriminin kaynağını oluşturma gururunu taşısa da, orada kadının konumunun, bugünün Afganistan’ının bazı bölgelerini yöneten şeriatçı Taliban’ın kadına biçtiği konumdan farkı yoktu. Köleci ve koyu ataerkil bir yönetim vardı.) Kısacası, demokrasi, tarihsel olarak taban birimi olan mahalleden, eski Orta Asya’da ve eski Germen kabilelerinin askeri demokrasilerinde ise mahallenin eşiti sayabileceğimiz obalardan geliyor.
Modern çağda ilk olarak İngiltere’de ortaya çıkan “temsili demokrasi” de, –dünyanın çok küçük bazı bölgelerinde görülmesi dışında– bırakalım doğrudan demokrasiyi semt, mahalle örgütlenmeleri bile yok. Demokratik devleti insan bedenine benzetirsek; organları var (yasama, yürütme, yargı), dokuları var (il-ilçe belediyeleri, il genel meclisleri) ama hücreleri yok (mahalleler). Günümüz demokrasisinde taban örgütlenmesi olarak ilçe altı birimler, yani semtler, mahalleler yok. Batının demokratik rejimlerinde olmadığı gibi bizde de yok. Bu nedenle temsili demokrasi sınırlı ve sakat bir seçkinci demokrasi olarak insanlık tarihinde süregidiyor.
Aslında bizde taban örgütleri bir ara vardı. 1960 öncesinde, ocak ve bucak örgütlenmeleri yasaldı. Ocaklar bugünün mahallelerine denk geliyordu. Hatta daha küçük birimlerdi. Bugün nüfusu küçük bir kent ölçeğinde, 30-40 bin kişilik mahalleler bile var. Ocaklarda siyasal partilerin birimleri yasal olarak vardı. 27 Mayıs darbesinden sonra ne yazık ki ocaklar Kurucu Meclis’te “kıyıldı”. Bu demokrasinin derinleşmesine duyulan bir kuşku, seçkinci, halka güvenmeyen bir uygulamaydı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın sağduyu ve sağgörüden yoksun ufuksuzluğu Demokrat Partinin sivil cuntaya yönelmesinin başlıca nedeni olsa da, tepede Bayar-İnönü arasındaki kavganın faturası halka kesildi ve demokrasinin taban örgütleri biçildi. Merkeziyetçi, iki bin yıllık devlet geleneğimiz, hem de demokrasi getirmekle övünülen yeni anayasa ile karşımıza heyula gibi yeniden dikilmişti: “Modernleşeceksek yukardan aşağı olacak! Halk bilmez, yanlış yapar. Devlet ne derse o!”
Türkiye’de artan sayılarda ve çok çeşitli alanlarda STK’lar kurulsa da, toplumun hücreleri, taban birimleri olan mahallelerde STK’lara çok az rastlanıyor. Artık, imar planlarında semt STK’larına yer ayrılmasının gündeme getirilmesi gerekiyor. Ama yer, mekan sorunu bile dayanışmacı bir güç oluşturarak aşılabilir.
Semt derneklerinin az olmasının, toplumumuzda STK’ların nicel ve nitel olarak az ve güçsüz olmasının altında kuşkusuz siyasal nedenler var. Güçlü devlet güçsüz toplum istenmiştir. 1960 sonrasındaki askeri darbelerin STK’ların üstüne çökmesi, halkta bilinçaltına yerleşen “örgüt ve mimlenme” korkusunu pekiştirdi. Toplumun sindirilmesi ne yazık ki, sivil toplumculuğun önünde ciddi bir engel. Pek demokratik bir ülke sayılmayız, değil mi?
Yasa yoksa halk var! Çiğdemim’in ayrıksı öyküsü
Ortadan kaldırılan siyasal partilerin semt örgütlenmelerinin yasallaştırılarak yeniden kurulması gerekir. Halkın kendi siyasal deneyimleriyle siyaseti öğrenip kendini ve demokrasiyi olgunlaştırmasının önü açılmalı. Bunun yanında, ilçe belediyelerinin altında, onların belirli bazı yetkileriyle “semt belediyeleri” de düşünülebilir (bu ayrı bir yazı konusudur). Bu iki taban örgütlenmesi demokrasiye ve halkın politik olgunluğunun gelişmesine büyük katkıda bulunur.
Bunların olmaması halkın elini kolunu bağlamaz. Batıda üçüncü sektör, hükümet dışı örgütler de (NGO) denen, bizdeki yerleşmiş adıyla, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) devlet ve parti örgütlenmesinin boş bıraktığı bu alanı, siyasal partilerden bağımsızlığını koruyarak, bazı yönleriyle doldurabilir. Aşağıda, bu sorunları özgücüyle aşmış, Ankara’nın Çankaya İlçesinin, ODTÜ arka kapısı ile Fen Lisesi arasında konuşlanmış Çiğdem Mahallesinin 25 yıl önce kurulmuş derneğinin, Çiğdemim kısa adlı, Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’nin ayrıksı, sıradışı uğraşının çok kısa bir öyküsünü okuyacaksınız.
Türkiye gibi kurumlaşması, kurumlarının sürekliliği çok zayıf bir ülkede 25 yıllık kesintisiz, özgücüyle yaşamış kaç tane dernek var? Eğitim, çevre, dayanışma, kültür deyince kendi yaptıkları dışında belediyelere destek ve öncü olan, onlarla işbirliği yapan bir uygarlık adacığı. Çiğdemim, çalışma alanlarının yanına “bağımsız, tarafsız, gönüllü” ilkelerini koydu. “Mahallenin sakini değil, sahibi olalım” dedi. Halkın üçte ikisinin (bebekler, okul çocuk ve gençleri, ev kadınları, emekliler, işsizler, işyerleri) 24 saat yaşadığı mahalleleri dev yatakhaneler olarak gören merkeziyetçi anlayışa karşı, toplumsal olarak “nitelikli yaşam alanları”, siyasal olarak “demokrasimizin taban birimleri” yapmak için düşünsel ve eylemli çabaları oldu.
Türk halkında örgütlenme bilincinin oluşmasında, yukarda belirtilen nedenlerle bir “STK bilinci ve girişimi” yeterince oluşmadığı gibi, “takım çalışması” alışkanlığı da yoktur. İlkinin nedeni siyasal, ikincinin eğitseldir (ah şu eğitmeyen eğitim düzeni!) Ancak öncüler bu çoraklıkta bile bir şeyler yaparlar. Öncü çalışmalar için yaratıcı, girişken, çalışkan, dürüst bir takıma ve bu takımın birleştirici bir önderliğe gereksinim duyulur. Halkı öncüler yürütür.
Çiğdemim’de bir dönemde, genellikle etkin uğraşan kişi sayısı 15-25 civarında olmuştur. Her dönem, bir süre etkin çalışıp sonra iç dünyasına çekilenler oldu. Bu anlamda, derneğin kurullarında çalışan kişi sayısı toplamda 150’yi bulur. Derneğin büyük şansı, ömrünü –gücünü– aklını 25 yıl boyunca buraya kesintisiz adamış bir başkanının olmasıdır.
Çiğdemim neler mi yaptı?
Ekonomiye ayrışmış atıkları kazandırdı (kağıt, pil, yağ, elektronik, plastik, metal). Tiyatro, konser ve gezilere toplu gidişler gerçekleştirdi. Bu gelişkinlikte, semt STK’larınca kurulmuş bir örneği olmayan, , üstelik semt halkının bağışladığı kitaplarla oluşturulan, 30 bin kitaplı, hep nicel ve nitel gelişmesini sürdüren bir semt kütüphanesi kurdu (Kütüphanenin yeni yapısını 5 yıl önce Çankaya Belediyesi verdi). ODTÜ Ormanını koruma ve mahallenin ağaçlandırılması/bakımı, yaz-kış film gösterimi, söyleşi ve konferanslar, bir İZ TV belgeselinde konu edinilen bostanı, belediye-kaymakamlık-kent konseyi vb resmi kurumlarla verimli işbirlikleri, semt halkının bağışladığı paralarla her yıl lise ve üniversite öğrencisi 31 öğrenciye eğitim bursu, semtteki okullara destek çalışmaları, Ankara STK’larıyla yakın ilişkiler, komşuluk panayırı, giysi-eşya takası günleri, üniversiteler ve Avrupa Birliği ile ortak projeler, çocuklara ve yetişkinlere sayısı 20’nin üstünde eğitsel ve hobi kurslarıyla toplulukları; fotoğraf, resim, edebiyat, sinema vb (örneğin Çocuklar İçin Felsefe Topluluğu kimin aklına gelir), 20 yıllık Türk Sanat Müziği Korosu, 4 bin kişilik eposta+Whatsapp iletişim topluluğu, 20. Yıl kitabı, çevrim içi dergisi ve öncesinde 5 yıl kağıt olarak 8 sayfa çıkan semt bülteni yaptıkları arasında. Sosyal sorumluluk projeleri, mahallenin her ortak sorununa koşan bir Dernek. Dernek üyesi olan Muhtarla, özellikle son iki dönem ortak çalışıldı. Dolayısıyla çeşitli ödüller almasına şaşmamak gerekir.
Özcesi, mahalle kültür ve yaşamını anlamlandırmak, yaşam düzeyini yükseltmek bakımından Çiğdemim Derneği, bir semt belediyesi gibi çalışmış, en iyi çalışan bir il/ilçe belediyesinin bir semt ölçeğinde yaptığından hatta yapabileceğinden fazlasını yapmıştır. Başka benzer derneklerin kurulmasına esin vermiştir. Dileriz Çiğdemim virüsü, kardeş derneklerle birlikte, bütün ülkeye, bütün semtlere yayılsın, her semti her kenti kavrasın.
Halkın büyük kesimi Dernek çalışmalarına uygulayıcı olarak etkin katkı yapamasa da sevgisi, övgüsü ve küçük katkıların toplamı övünülecek düzeydedir. Dernek başarısına bu halkayı ekleyerek, onlarla sıcak bağlarla bu başarıyı yakalamıştır.
O, adıyla sanıyla Çiğdemim Derneğidir. Mahalle halkının medar-ı iftiharı, övüncü, gururudur. O çeyrek yüzyıllık kesintisiz ömrüyle, bir STK ve semt efsanesi olarak nitelenmeyi hak etmiştir. Nice çeyrek yüzyıllara!