Ayrancı’nın kadınlarına mor bir çağrı

Kadın Savunma Ağı olarak 5 sene önce kurulduk. Bulunduğumuz kentlerde kadınların birbirlerini güçlendirecekleri, örgütlenebilecekleri, haklarını öğrenmek ve aramak için mücadele edebilecekleri özerk alanlar oluşturmak amacıyla yola çıktık. Türkiye’nin dört bir yanında olan ağımız Ankara’da faaliyetlerini tüm hızı ile sürdürüyor. 

Kadın Savunma Ağı’nın dernek şubesi olarak “Mor Mekan’’ Ankara’da 2019 yılında kuruldu. Kızılırmak Caddesi No:5/2 adresinde kadınların nefes durağı olan mekanımız açık. Peki bizler kadın savunma ağında neler yapıyoruz:

-Kadınlar için “feminist öz savunma’’ eğitimleri yapıyoruz. Bu eğitimlerde fiziksel savunmanın ötesinde öz savunmanın aslında hayatımızdaki şiddetin kaynağını bulup buna karşı verilen her türlü mücadele olduğunu bilince çıkarıyoruz.

-Şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik yönlendirme yapıyoruz. Yerel yönetimler, avukat örgütlenmeleri ve çeşitli STK’lar ile iş birliği yaparak şiddete uğrayan kadınlarla dayanışma ilişkisi kuruyoruz. 

-Çeşitli panel ve şöyleşilerle feminist politikaya dair tartışmalar gerçekleştiriyoruz. Akademisyen, yazar, gazeteci, feminist pratiklerde yol alan pek çok ismi konuk ediyoruz.

-Şiir gecelerinde ünlü kadın şairlerin şiirlerini okuyor, tartışıyor ve hayatlarına dair sohbet ediyoruz.

– Masal Atölyelerinde Clarissa Pinkola Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabından masalları okuyarak farkındalıklarımızı arttırıyor, deneyimlerimizi paylaşıyoruz.

– Feminist gece yürüyüşlerini, kadın cinayetlerine karşı protestoları, adliyede kadınların adalet arayışını destekliyor, aktif olarak eylemlerin düzenlenmesine dahil oluyoruz.

-İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa, kadın sağlığı, gibi konularda mahallelerde kadınlara bilgilendirme etkinlikleri düzenliyoruz.

-Depremden etkilenen kadınlarla dayanışma için Hatay Defne’de bulunan kadın çadırımıza malzeme tedarik ediyoruz. Gönüllüleri deprem bölgesine yönlendiriyoruz. 

-El emeği ürünler ürettiğimiz atölyeler gerçekleştiriyor zaman zaman bu ürünlerin olduğu kermesler düzenliyoruz.

Kadın savunma ağı adıyla müsemma bir ağ olarak örgütlenmektedir. Her yerden kadınlar bu ağın bir parçası olabilir. Özellikle mahallerde kadınların kurmuş olduğu birliktelikler ağın en önemli ayaklarından birini oluşturuyor. Ayrancı semti ise ağın pek çok üyesinin yaşadığı bir semt. Yaşanan şiddet durumlarında ise bu ağın parçası olan kadınlarla şiddet faillerinden hesap sormak kadın dayanışmasını örgütlemek için bir araya hızlıca gelebiliyoruz. 

Ayrancı’da öldürülen Pelin için de benzer şekilde harekete geçtik. Dayanışma ilişkisi kurduğumuz tüm kadınlarla ve kurumlarla birlikte hareket ederek mahallerde yaşanan şiddete karşı kadınların yalnız ve çaresiz olmadığını birlikte dile getirdik. Şimdi ise yaşanan bu politik saflaşmada İstanbul Sözleşmesini geri almanın, ülkeyi yeniden inşa etmenin ve gerici tüm ittifaklara karşı mücadele etmenin olanaklarını geliştirmeye devam ediyoruz. Bedenlerimizin, emeğimizin, yaşamlarımızın böylesine tahakküm altına alındığı ve pazarlık konusu haline getirdiği bir düzende yaşamaya tahammülümüz yok! 

Ne istediğimizi çok iyi biliyoruz

İstanbul Sözleşmesi

6284

Erkek şiddetine karşı cezasızlığın son bulması

Çocuklara yönelik her türlü istismar ve suçun son bulması

Başta gösteri ve örgütlenme hakkımız olmak üzere tüm demokratik-politik haklarımız; diktatörlüğün baskı politikaları yüzünden cezaevlerinde bulunan tüm tutsakların serbest bırakılması 

Güvenceli ve insanca-eşit koşullarda istihdam, kocadan ve babadan bağımsız sosyal güvence, bakım emeğinin tanınması ve bakım yükünün toplumsallaştırılması, sağlık ve eğitim haklarımız başta olmak üzere tüm temel toplumsal- haklarımızın güvence altına alınması

Doğa yağmasının son bulması, finansallaştırılmış ve her türlü doğal afet karşısında güvencesiz hale gelen ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren kent-konut modelleri yerine afetlere karşı güvenli, erkek şiddetine karşı korunaklı sosyal konut-kent modelleri

Depremden etkilenen milyonlarca insanın piyasa koşullarında sefalete terk edilmemesi; yeniden borçlandıkları bir hayatta kalma mücadelesine mahkûm edilmemesi; depremde yaşanan yıkımın ve toplumsal kıyımın tüm sorumlularının yargılanması ve depremden etkilenen herkesin kaybının karşılanması için yağmalanan servetlerin kamulaştırılması, sermayenin vergilendirilmesi; devletin deprem bölgesinde, gönüllülerin, kadınların sırtına yıktığı tüm toplumsal sorumluluklarını yeniden üstlenmesi. Deprem bölgelerinin halkın söz ve karar sahibi olduğu bir süreçle yeniden inşasına kadar bölgede kalanlara acil ve ücretsiz konteynır, hijyen ürünleri, erişilebilir sağlıklı su ve gıda, tuvalet, duş, yaşlı ve çocuk bakımevleri, yemekhaneler, çamaşırhaneler, sağlık ve eğitim hizmetleri sağlanması, erkek şiddetine karşı önleme, müdahale ve koruma mekanizmalarının acilen kurulması; enkaz çalışmalarının oluşturduğu tehlikelerin ortadan kaldırılması, finans sermayesinin depremden etkilenen kentlerin yeniden inşasından nemalanmasına acilen son verilmesi. 

Sermaye değil yaşam merkezli bir toplumu kurmanın ön koşulu kadınların haklarına ve hayatlarına sahip çıkmasından geçmektedir. Sizler de ağın bir parçası olun, birlikte bu ağı mahallelerimizde büyütelim!

Pelin Ceylan’ı koruyamadık

Ayrancı da erkek şiddetinden azade değil

Hoşdere Caddesinde ayrıldığı kocası tarafından vurulan Pelin Ceylan için mahalleli ve kadın inisiyatifleri tepkilerini bildirdiler

Tarih 12 Aralık ve günlerden pazartesi, TBMM duvarına 300 metre mesafede, Ali Dede Sokağı ile Hoşdere Caddesi kesişiminde, tüm şehrin gözünün önünde sokak ortasında bir erkek bir kadını öldürmeye çalıştı. Pelin Ceylan, sokak ortasında kan kaybediyordu ve onu vuran silahlı eski kocası Mehmet Eroğlu kimseyi yanına yaklaştırmıyordu, biz ise sadece seyredebildik. Biz videolara bakmaya devam ettik, Pelin Ceylan kan kaybetmeye.

İki koruması olduğu bilinen Pelin Ceylan, tutuklu (olduğu sanılan) eski eşi Mehmet Eroğlu’nun açık cezaevinden izinli çıktığını (tabii ki) bilmeden evinden alışverişe çıkmış ve çilek alırken, kendi mahallesinde, evinin yakınında ve ‘bizim’ dediğimiz sokaklardan birinde, hepimizin gözü önünde öldürülmeye çalışıldı.

Şimdi Pelin Ceylan, ölümün kıyısında yaşam mücadelesi veriyor. Tüm Ankara O’nun için kan aradı, hastanede doktorlar tüm birikimlerini sergiliyorlar ama durumu iyi değil. Umarız siz bu cümleleri okurken hepimiz kötü haberi almayız.

Pelin Ceylan, Mehmet Eroğlu tarafından vurulduktan ve yerde kan kaybettikten 15-20 dakika sonra katil erkek Mehmet Eroğlu yakalanabildi. Ambulans gelmedi ve Pelin taksiyle hastaneye götürülebildi. Devlet (zaten ne zaman korudu ki) koruyamadı (koruma elemanları neredeydi!), biz mahallelileri de bir şey yapamadık. Muhtar Elif Doğan mahalleye geldiğinden bu yana ilgileniyordu ama sadece O ve birkaç komşusu. 

Pelin Ceylan

(Ayrancı mahallesi muhtarı) Elif Doğan anlatıyor:

“Birlikte destek olduk ama koruyamadık, çok üzgünüz. 3 çocuğu var Pelin’in. Pelin Ceylan devlet korumasında bir kadındı. Aile içi şiddetten dolayı yer değiştirmişti. Gizlilik kararı nedeniyle küçük çocuğu ile birlikte bütün bilgileri değiştirilmişti. Gittiği yerde tutunamayıp geri dönmüştü. Bu değişikliklere karşın, Pelin Ceylan’a güvenlik ‘bu şehirden git’ diyor. ‘Bir şey yapamaz, köpekten korkuyor’ diyerek bir köpek de almıştı. Ben ‘Yeniden uzaklaştırma al istersen’ demiştim. Koruyamadık.”

Kadınları koruyan mekanizmalar günden güne kaybedilirken ve yeni çağın yaşam biçiminde dayanışma gittikçe erir giderken kadınlar yalnızlaşıyor, kırılganlaşıyor. Erkek egemen toplum düzeni ailesinden devletine her geçen gün bir kez daha hakimiyetini ilan ederken ve erkek şiddeti de pervasızlaşıyor, televizyonlarımızdan izleyip ahlanıp vahlanıp unutup geçtiğimiz; erkek şiddeti her yanı sarıyor, Pelin ve birçok kadın yaşama tutunmaya çalışırken gittikçe azalıyor, azalıyoruz. 

Yine de kadınlar geri adım atmıyorlar. Her günün getirdikleri ve götürdüklerine direniyor, hiçbir kadının yalnız yürümemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Ülkenin en büyük örgütlenmesi de, dayanışma sergileyeni de kadınlar.

13 Aralık Salı günü Emekliler Parkı’nda buluşan Ayrancılı kadınlar ve Ankara Kadın Platformu, Pelin Ceylan’a sokak ortasında ve mahallemizde, katil Mehmet Eroğlu tarafından yapılan cinayet girişimini “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”… “Asla yalnız yürümeyeceksin” diye slogan atarak ve basın açıklaması ile protesto ettiler;

“Dün tam da burada, bir kadın daha erkek şiddetine maruz bırakıldı. Arkadaşımız Pelin, boşandığı erkek Mehmet Eroğlu tarafından hunharca öldürülmeye çalışıldı. Üstelik de Pelin’i yaralayan fail, olay mahallinde tehditler savurmaktan çekinmeyerek ve ölmesini umarak başında bekledi. Adeta düşmanını vurmuş bir avcı gibi, iğrenç bir yaratık gibi başında bekledi saatlerce.

Uzun süredir boşandığı erkek tarafından tehdit edilen Pelin, devletin sözde koruma kararı altındayken bu saldırıya maruz kaldı. Şikayet için gittiği kolluk güçleri, tedbir almak yerine, yaşadığı yeri terk etmesini söylediler Pelin’e. Hala yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren Pelin’e yapılan bu vahşi saldırı, asla münferit değildir, tekil bir saldırı değildir.

Bizler bu saldırgan erkek cüretinin nereden geldiğini çok iyi tanıyor ve biliyoruz;

– İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede fes etmeye çalışanlardan… ‘kadın cinayetleri abartılıyor’ diyenlerden… ‘O saatte ne işi varmış’ diyenlerden tanıyoruz.

– Cezasızlık politikaları ile erkeklerin sırtını sıvazlayan erkek adaletten tanıyoruz.

– 8 Mart’ta, 25 Kasım’da ‘yaşamak istiyoruz’ diyen kadınlara işkenceyle gözaltına alanlardan tanıyoruz.

– 6 yaşındaki bir kız çocuğunun maruz bırakıldığı cinsel şiddeti, evlilik adı altında aklayanlardan ve buna göz yumanlardan tanıyoruz.

– Çıkar ilişkileri olan tarikatlarda, cemaatlerde, kurumlarda işlenen suçlara ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diyenlerden tanıyoruz.

– ‘Artık yeter’ demek için, ‘bir kişi daha eksilmek istemiyoruz’ demek için sokağa çıkan, haklarını arayan kadınları kriminalize etmeye çalışan iktidar ve yandaşlarından tanıyoruz.

Bireysel silahlanmaya karşı hiçbir önlem almayanlar, kadın cinayetlerini kader kisvesi altında geçiştirmeye çalışıyor. Sokaklarda tedirgin dolaşmak istemiyoruz. Pelin’in verdiği yaşam mücadelesi hepimizin mücadelesidir. 3 yıl boyunca cebinde koruma kararlarıyla gezen, 3 yıl boyunca hiçbir tedbir alınmayan ve bu sebeple şiddete uğrayan ve saldırılan, öldürülmeye çalışılan kadınlardan bir tanesidir Pelin.

Artık bir kişi bile eksilmeye tahammülümüz yok.

Artık yeter diyoruz..!

Bireysel silahlanmaya hayır diyoruz.

Erkek adalet değil gerçek adalet diyoruz.”dediler hep birlikte.

En temel hak yaşamak.  Devletin ilk büyük sorumluluğu, insanının yaşam hakkını korumak. Bizim ilk büyük sorumluluğumuz dayanışmak. Ama erkek şiddeti, sistemin erkek lehine tüm olanaklarını sergilediği düzen ve bizim kendi 100 m2’lerimize kapandığımız yaşamda, Ayrancı’da bir kadının yaşamı erkek şiddetiyle ellerinin ucundan kayıp gidiyor. En steril, en korunaklı alanlara çektiğimizi zannettiğimiz hayatlarımızı patriyarka en korkunç yüzüyle darmadağın edebiliyor. Dayanışmasıyla övündüğümüz Ayrancı’nın orta yerinde çaresizlik içinde boğazımızda bir koca düğüm gözümüzde yaş ile kalıveriyoruz, elimizden sadece ummak geliyor.

Sistemin tüm gözeneklerimize, tüm ara sokaklarımıza işlediği çok soğuk günler… Ancak birbirimizin elini tutarsak var olabiliriz. O güne kadar, bir kadının canının yandığı her gün yataklarımız bize dar gelsin.

Pelin Ceylan için, sevgi ile, umut ile…

Sidal: Semtte dayanışma ağlarının olması anlamlı

Sidal, yaklaşık 15 yıldır Ayrancı’da yaşayan, emekli bir kadın. Sidal Hanım’a göre kentlerde yaşayan bireyler kentlerden eşit olarak yararlanmalı:

“Semtte kadınlar ve çocuklar biraz daha güvende olabilirler. Gece olduğunda kent tehlikeli olabilse de Ayrancı’da daha rahat olabiliyoruz. Eğitim seviyesinin yüksek olması ve Ayrancı’nın geleneği olan bir semt olması nedeniyle yaşam daha kolay. Ulaşım yeterli. Ben çocuğumu Ayrancı’da büyüttüm. Yakında park olması anneleri ve çocukları rahatlatıyor. Ancak kaldırımlar dar ve engebeli. Bu durum engelliler Aynı zamanda Aile Sağlığı Merkezi ve eczaneler yeterince sağlık hizmeti sunuyor. 

Mahallemizde şiddete tanık olmadım. ancak etrafımda şiddet söz konusu olursa Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ALO 183 Sosyal Destek Hattı aranabilir. Semtte dayanışma ağlarının olması anlamlı. Kadınlar kendini güvende hissetmeli.  Mahallemizin muhtarının kadın olduğunu biliyorum. Pandemi sürecinde dünya geneline bakarsak kadınların yönetimde olduğu ülkelerde daha olumlu bir süreç olduğunu görüyoruz. Finlandiya’da vaka sayılarının çok düşük olması kadınların fark yarattığını bize gösteriyor. Ben de kadınların özgür ve mutlu olduğu, ne giydiğine, saat kaçta dışarıda olduğuna karışılmadığı bir kentte ve semtte yaşamak isterim. Semtimizde kadınların birlikte üretim yaptıkları yerler kurabiliriz. Hep birlikte çalışıp üretebiliriz.”

Özlem: Sokaklar fiziksel kısıtlarla dolu ancak özel alanlara müdahale olunmadan tanış olabilmek, mahallemizin avantajı

Gazetemiz yazarlarından Özlem Demirci ise bir Ayrancılı olarak kendi izlenimlerini şöyle anlatıyor:

Özlem Demirci

“Ankara’ya 2011 yılında üniversite için geldim. Üniversite bitince ilk Ayrancı’da eve çıktık.  Arada bir sene Bahçeli’ye geçtim ama sonra yine buraya döndüm. Üç yılı aşkındır da Ayrancı’da yaşıyorum. Özel bir şirkette yazılımcı olarak çalışıyorum. Kentlerden maalesef ne kadınlar ne çocuklar ne de erkekler eşit şekilde yararlanamıyor. Bunun en önemli nedeni insan odaklı düşünmemek. Kadınlar açısından ise maalesef genel olarak kentlerimizi çok güvenli bulmuyorum. Ayrancı ise, Meclis’in, Emniyet’in, çok sayıda elçilik binasının bulunması ve çok merkezi bir yerde ama insan sirkülasyonunun da buna karşın çok olmaması, uzun yıllar burada yaşamış ciddi nüfusu nedeniyle bende güvenlikli bir yer izlenimi bırakıyor. Öyle ki sokakta aynı yüzleri görüp bir zaman sonra selam verir hale geliyorsunuz. Saydığım bu sebeplerden dolayı günün her saati insanların rahatlıkla dolaşabileceği bir yer olarak düşünüyorum burayı. 

Ulaşım açısından ise Kızılay’a yakın olması büyük bir avantaj. Ayrancı içine giren ODTÜ dolmuşu ve 427 Ego dışında özellikle Hoşdere ve Atatürk bulvarından geçen birçok toplu taşıma aracı da Ayrancı’ya ulaşmak için kullanılabiliyor. Güvenli ve yeterli buluyorum. 

Yaşadığım yerde günün hangi saatinde olursa olsun, dışarı çıkmaktan çekinmek istemem. Ayrancı bana o güveni veriyor. Gece yürüyüşleri yapmayı severim ve sokak aydınlatmasını da yeterli buluyorum. Kendimi genelde rahat hissediyorum.

Ayrancı, dar sokakları ve belli saatlerdeki yoğun trafiği nedeniyle çocuklar için çok güvenli değil maalesef. Oyun alanı anlamında da yetersiz buluyorum. Örneğin etrafı telle çevrili basket sahaları, insanların evcil hayvanlarını yürüyüşe çıkardıklarında uğradıkları bir alana dönüşmüş. Öyle olmayan yerler de genelde kalabalık oluyor. Okul bahçelerinde yeterli aydınlatma yok. Bu nedenlerle oyun alanı anlamında ne çocuklar için ne de çocuklu kadınlar için pek bir seçenek görmüyorum Ayrancı’da. Bunun yanında, tek başına yaşayan veya kadın ev arkadaşı ile yaşayanların da rahat olduklarını düşünüyorum. Ben de ev arkadaşım ile yaşıyorum. Tek başına yaşayan komşularımız var. Fiziksel kısıtlarla dolu sokaklarının haricinde güzel yanına bakarsak bence en güzel yanı insanların birbirlerinin özel alanlarına müdahale etmeden tanış olabilmeleri ve bunun verdiği rahatlık. Ben öyle hissediyorum.”

Acil durumlar için semt kapsamında dayanışma ağı kurulması yararlı olur

“Hiç şiddet olayına tanık olmadım ama bu durumda ilk aklıma gelen polisi aramak olurdu. Acil durumlar için dayanışma ağı kurulması da çok yararlı olur. İnsanların dayanışma anlamında, özellikle böyle bir konuda katılımcı olacağını düşünüyorum. –Gerekmemesi dileğiyle– gerektiğinde yardım edecek birinin olduğunu bilmek herkese kendini rahat hissettirir. En nihayetinde şiddetten bahsediyoruz ve bu yardımın da daha tehlikeli bir durum ortaya çıkarmaması için iyi bir organizasyon gerekir. Semt kapsamında bu planlama yapılabilir.

Kentimizde veya mahallemizde, bizi ilgilendiren konularda ne gibi kararlar alındığından pek haberim olmuyor. Karar sürecinde kadınların olması elbette önemli ancak nasıl bir fark yaratacağı tamamen kitlenin süreçlere vs. beraber baktığında farklı ne gördüğüne bağlı olarak değişir. Elbette daha geniş kitleleri içine alan çözüm önerileri gelecektir. Herkesin yararının gözetildiği bir ideale yaklaşırız belki. 

Kadın muhtarlarımızdan ve seçim dönemi sayesinde diğer kadın adaylardan da haberim vardı. Kendi açımdan ayırt edilebilir bir fark olduğunu söyleyemem. Kadın veya erkek muhtar olmasından daha çok isteyebileceğim şey ise daha ulaşılabilir olmaları, iletişime açık olmaları ve zaman zaman da değişmeleridir herhalde.” 

Kadın dostu kent…

“Kadınların yaşadıkları yerde sosyal, kültürel, siyasal hayata katılımında eşitlikçi bir ortam hazırlamayı amaçlayan bir proje. Özellikle küçük şehirlerde/ilçelerde kadınların bir araya gelip üretebilecekleri, sorunlarını dile getirebilecekleri, çözüm bulacakları ve karar alma sürecine katılım sağlayabilecekleri yapıların (STK vb.) kurulması.

Ben de herkesin birbirine saygılı olduğu, eşitlikçi, sınıfsal veya cinsiyete dayalı ayrımcılığın olmadığı bir kentte yaşamak isterim.

Biz kadınlar mahallemizde bir çok şey yapabiliriz. Yalnız yaşayan, çocuklu yardıma ihtiyacı olabilecek kadınların, yaşlı kadınların, yabancı kadınların, şiddet mağduru kadınların vb ihtiyaç duyduğunda başvurabilecekleri bir dayanışma ağının kurulmasının önemli bir konu olduğuna değinmiştik. Örnek uygulamalar incelenmeli. Geliri olmayan kadınları, olanaklar dahilinde üretime teşvik edecek uygulamalar üzerinde çalışılabilir. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığına her yaştan ve sosyo-kültürel yapıdan insan/kadın maruz kalıyor. ‘Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı nedir? Cinsiyet temelli şiddet nedir? Kapsamı nedir? Fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddet nedir?’ gibi konularda farkındalığın artırılması amacıyla etkinlikler planlanabilir.”

Belde: Toplumsal tüm eşitsizliklerin izini kentlerde de görebiliyoruz

Belde, Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde doktora öğrencisi. Bir buçuk senedir Ayrancı’da yaşıyor:

“Kentlerden kadınlar ve çocukların eşit yararlandıklarını düşünmüyorum. Ekonomik ve sosyal eşitsizlik kentlere ve kent mekanlarına da sirayet ettiğinden toplumsal tüm eşitsizliklerin izini kentlerde de görebiliyoruz. Ayrancı için ise bugüne kadar yaşadığım yerlere göre bir değerlendirme yaptığımda, en rahat ettiğim yer olduğunu söyleyebilirim. Kendimi güvende hissediyorum. Hatta bazı hırsızlık olayları duysam da bu hissim değişmedi. 

Ulaşım açısından merkeze çok yakın olması avantaj ama Ayrancı otobüsleri uzun aralıklarla geliyor. Bu biraz can sıkıcı. Gece Ayrancı sokaklarında kendimi rahat hissediyorum ama sokaklar biraz daha iyi aydınlatılabilir. Sağlık hizmeti açısından Ayrancı’ya çok yakın özel hastaneler var ama bana göre o kadar yakın devlet hastanesi yok. Böyle bir hastanenin var olması iyi olabilirdi. 

Ayrancı’da çocuklu kadınlar için özel bir olanağın olduğunu düşünmüyorum. Kaldırımlar bebek arabaları için uygun değil, aynı zamanda engelli / tekerlekli sandalye kullanan insanlar için de uygun değil. Kreş ve gündüz bakımevleri ise çok gözüme çarpmadı açıkçası. Genel olarak Ayrancı’da kadınların rahat hissettiğini düşünüyorum ama bir de bunu çocuk sahibi kadınlara sormak, onların deneyimlerini öğrenmek gerek.”

Şiddet Hattı 183 vardı

“Sokakta, apartmanda bir şiddet olayına tanık olmadım. Şiddete maruz kalsam veya tanıklık etsem bildiğim kadarıyla şiddet hattı 183 vardı. Acil bir durumda polis de aranabilir. Böyle bir durumda iletişime geçilecek bir tür dayanışma ağının kurulması faydalı olur. Sadece Ayrancı için değil her yerde oldukça anlamlı ve bu konularda dayanışmayı güçlendiren bir şey olur.”

“Kadınların kentin tüm sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarından özgürce yararlanabildiği bir kent bana göre kadın dostu kenttir.”

“Kentlere ilişkin karar süreçlerine genelde kadınlar daha az dahil oluyor. Kadınların ve bugüne kadar bu karar mekanizmalarına dahil olamayanların karar süreçlerine dahil olması daha eşitlikçi ve özgür bir kent yaşamının ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Ayrancı’da kadın muhtarların olduğunu biliyorum ama onları tanımıyorum. Kadın muhtarların olduğu mahallelerde spesifik olarak şöyle bir fark ortaya çıktı diyemem. Ama burada daha rahat ediyor oluşumuza katkıları vardır muhakkak.

Bir kentin kadın dostu olması da yeterli değil, engelli dostu da olmalıdır. Güven içinde ve özgür hissettiğim, insanların birbirine saygı gösterdiği, kentsel düzenlemelerle de eşitlikçi olan, tüm dezavantajlı insanları göz önünde bulunduran ve kentsel yapıların asgari düzeyde estetik değerler içerdiği bir kentte yaşamak isterim. Biz kadınlar birlikte neler yapabiliriz konusunda ise net bir fikrim yok. Sadece, kadınlar bir araya gelerek kendi talepleri doğrultusunda yerel yönetimlere baskı yapabilir.”

Ayşegül: Kadınların özgürleşmesinin başlangıç noktasını önce evleri sonra da yaşadıkları semt olarak görüyorum

Ayşegül Dalgıç

Ayşegül, 20 yaşında üniversite öğrencisi genç bir kadın:

“Toplumun her birimine farklı davranan kent, kadınlar için tabii ki daha zor bir mekan. Biz daha şanslı kesimdeyiz belki. Eski ve köklü bir mahalle olmasının getirdiği güven aşikar. İki buçuk yıldır Ayrancı’da yaşıyorum ve şimdiye kadar hiç dışarı çıkarken saat beni düşündürtmedi. Bunun sebebi Ayrancı’da yaşayan insan profili ve yaşam tarzı diyebiliriz. Sokakta yürürken gece ya da gündüzün güvenlik açısından farkını hissetmiyorum ancak aydınlatma zayıf.  Endişeye neden olacak herhangi bir şiddet olayına da şahit olmadım aslında. Ne yaşadığım apartmanda ne de sokakta kadına şiddete dair bir durum duymadım. Aynı zamanda mahallemiz şiddete kayıtsız kalmayacak kadar duyarlı. 

Seçimlerde muhtar adayları içerisinden kadın adaya özellikle oy verdim. Ailem ve çevrem de aynı hassasiyeti gösterdi. Karar alma aşamalarında ne yazık ki hala bir cinsiyet eşitliği söz konusu değil. Bundan dolayı her fırsatta hemcinslerimi desteklemeyi kendime görev edindim diyebilirim ancak yönetimde kadın figürünü de sadece bir dayanışma göstergesine indirgemiyorum. Özellikle yerel yönetimlerde kadınların fikri ve temsiliyeti güvenli, eşitlikçi ve kadının kendini gerçekleştirebileceği semt anlamlarını da taşıyor bence.” Ayşegül, “Kadın Dostu Kent” konusunda ise şunları paylaşıyor:

“Kadınların özgürleşmesinin başlangıç noktası olarak da önce evlerini sonra da yaşadıkları semtleri görüyorum. Aslında kentler çok çeşitliliği yaşatan barınaklardır. Yani kent bazındaki çözümü sadece kadınlarla ve kadın dostu olmakta aramak bana kalırsa son derece yetersiz. Yaşayan her şeyin dostu olmanın verdiği rahatlık ve huzuru aşılamak gerektiğini düşünüyorum. Ben karar alma ve uygulama süreçlerinde cinsiyet eşitliğinin amasız fakatsız karşılık bulduğu ve artık biz kadınların yaşamını iyi hale getirmek için değil zaten iyi olan hayatlarımızdan yaşadığımız yere neler katabileceğimizi tartıştığımız projeler öngörüyorum aslında. Semtteki kadınlar olarak şiddetin politik bir savaş haline geldiği bu noktada birlikte olmamız en kıymetlisi olacaktır. Ama yalnız kadın kadına değil erkek kardeşlerimizle, eşlerimizle, her sabah aynı saatlerde bizleri kaldırımlarda buluşturan köpeklerimizle… Bir şeyler elbette değişecek ve değişimin nerede kimlerle başlayacağına ancak değiştirenler karar verir. Ayrancılılar olarak önce kadının sonra herkesin emeğine, evine ve yaşamına sahip çıktığımız noktada sabahların ve kaldırımların hepimize eşit davranacağına inanıyorum.”

Mercan: Türkiye’de kadın olmak çok çok zor, buna her gün tanık oluyoruz

Mercan, özel bir firmada ürün tasarımcısı olarak çalışıyor. Yakın zamanda kısa öykülerden oluşan “Çember” adında bir kitabı yayınlandı. Ankara’ya üniversite için 13 sene önce gelen Mercan, yaklaşık 3 senedir Ayrancı’da oturuyor, daha önceden de yine 2 sene kadar Ayrancı’da ikamet etmiş:

“Ne yazık ki kentlerden kadınlar, erkekler, çocuklar eşit olarak yararlanamıyorlar. Kadınlar kentlerde her semtte kendini güvende hissedemiyor. Bazı yerlere gittiğimizde daha dikkatli olmak zorunda hissediyoruz. Çocuklar ise daha da şanssız bir durumda. Sokaklarda oynamak için yeterli alanları olmadığı gibi artık pek çok aile etraflarında uygun yerler olsa bile çocuklarını güvenlik kaygısı nedeniyle dışarıda oynamaya göndermiyor. Türkiye’de kadın olmak çok çok zor, buna her gün tanık oluyoruz. Ayrancı’da kadın olmak diye bir ayrım yapacaksak, bu durum bizler için nispeten daha kolay.

Ayrancı’da ulaşım, işe gidiş ve çıkış saatlerinde toplu taşımada yoğunluk olsa da oldukça kolay. Geceleri dışarıda pek rahat edemiyorum. Ama bunun Ayrancı ile doğrudan ilgisi olduğunu söyleyemem sanırım. Artık çoğu yerde gece belli saatlerde dışarıda olunca huzursuz oluyorum.  Ayrancı sokaklarında ise en büyük korkum köpekler ne yazık ki. O masum çocukların yaşam alanlarını gasp ettiğimiz için sokaklarda olduklarını biliyorum ama özellikle kış aylarında sürü halinde dolaşan köpeklere denk gelmek korkutuyor. Sokakların aydınlatması ise pek yeterli gelmiyor. 

Ayrancı’nın çocuklu kadınlar için uygun koşullar taşıdığını düşünmüyorum.

Kaldırımlar bebek arabası olmadan da yürümek için oldukça elverişsiz durumda. Otopark sorunu yüzünden araçlar kaldırımları kapatıyor, çoğu zaman yol kenarından yürümek zorunda kalıyoruz. Çocukların da yeterli oyun alanlarına sahip olmadığını düşünüyorum. Var olan parklar ve oyun alanları yetersiz kalıyor gibi, ne zaman baksak hep çok kalabalık oluyor.” 

Kadınlar şiddet konusunda her türlü dayanışmaya açık

“Apartmanda veya sokakta şiddet olayına tanık olmadım. Böyle bir durumda nerelere başvuracağımı bilemiyorum. Haberleri izledikçe bu tür durumda yardım istense bile bir karşılık alınamadığını duyuyoruz sürekli. O yüzden böyle bir durum yaşanırsa yardım istemek için kime güvenebiliriz bilemiyorum. Mahallede şiddet anında veya acil bir durumda başvurulabilecek bir dayanışma hattının kurulması konusunda ise bence kadınlar bu konuda her türlü dayanışmaya açık. Yapılabilecek her yardım anlamlı olacaktır.” 

Yaşamak istediğim şehir, mahalle…

“Kent ile ilgili karar verici pozisyonlardaki insanların o semtte vakit geçiren, insanları dinleyen, dertlerine çözüm aramaya istekli olan kişiler olmasını tercih ederim ve dilerim. Bu kişi kadın ya da erkek olsun fark etmez. Ayrancı’da muhtarlarımızın çoğunun kadın olduğunu çok yeni öğrendim, ne yazık ki öncesinde bir bilgim yoktu.

İnsanların birbirinin varoluşuna, yaşam hakkına saygı duyduğu bir çevrede olmak isterdim. Birbirimizi sevmek zorunda değiliz ama yaşadığımız yerdeki insanların, hayvanların, canlı diye nitelediğimiz her şeyin var olma hakkına saygı duyabilseydik eğer pek çok sorunu çözebilirdik. Biz kadınlar/insanlar birlikte etrafımıza daha çok saygı duyabiliriz demek istiyorum. Biz kadınlar olarak birbirimize daha saygı duyup anlayışlı olursak, çocuklarımıza hayata saygı duymayı öğretirsek gerisini bir şekilde çözebiliriz diye düşünüyorum. Fiziksel problemlerin her zaman bir çözümü var.”