2021 Ankara Kahve Festivali’nin ardından

Pandemi dönemi hariç olmak üzere son yılların Eylül ve Ekim aylarında, İstanbul, İzmir, Eskişehir dahil olmak üzere birçok şehir, kahve festivallerine sahne oluyor. Bu festivallerden en büyükleri olan Ankara ve İstanbul festivalinin organizasyonunu Dream Sales Machine üstleniyor. Katılımcı markalar için çok yoğun geçen 3 günlük festivalde tüm yorgunluklarına rağmen kahve emekçilerinin mutlu olduklarını gözlemledim. Bunda muhakkak pandemi sürecinde hem sosyal hayatta hem de iş hayatındaki izolasyonun bunaltıcı etkisinin yavaş yavaş sona ermesi ve sonunda sektörel olarak bir araya gelebilme imkanı etkili. Festival boyunca düzenlenen konserler de hem kahveseverleri hem de çalışanları enerjik tutmuş olsa gerek. 

Tedbirler altında bir festival

Çoğu sektörde düzenli aralıklarla gerçekleştirilen festival, fuar vb. organizasyonlar paydaşların ve tüketicilerin bir araya gelmesini, sektördeki son gelişmeler hakkında herkesin bilgi sahibi olmasını ve geride bırakılan yılın (veya yılların) gözden geçirilmesi ve belki de kutlanmasını sağlar. Fuar, kongre gibi etkinlikler sektör-içi katılımcıları hedeflerken festivaller genelde son tüketiciyi ve tabii ki bir miktar da eğlenceyi merkeze alır. Ankara Kahve Festivali de bundan bağımsız değildi. Fakat, diğer sektörlerden farklı olarak kahve festivali kahveden keyif alan ve o hafta sonu yapacak daha iyi bir etkinliği olmayan herkese hitap ettiğinden etkinlik çok geniş bir katılımla gerçekleşti. Özellikle öğleden sonra seansları dikkat çeken bir kalabalığa sahne oldu. COVID önlemi olarak ise çift aşı veya azami 48 saat önce yapılmış PCR testi veya geçirilmiş hastalığı olmayan kişiler etkinlik alanına alınmadılar. Belki de bu tedbir sayesinde kalabalığa rağmen festivale katıldığını bildiğim çok sayıda insandan herhangi birinin COVID geçirdiğine dair bir haber bana ulaşmadı. 

Festival biletine sahip katılımcılar, birçok kahve kavurucusu ve kahve dükkanı standında hem demleme (pour-over, filtre) hem espresso olarak çok sayıda kahve deneme imkanı buldular, sektör profesyonelleri tarafından düzenlenen atölye çalışmalarına katıldılar ve Bedük, Ege Çubukçu, Can Bonomo gibi sanatçıları canlı dinlediler. 

Kahve firmalarının/dükkanlarının çoğunluğu Ankara’dan olsa da İstanbul ve başka şehirlerden firmalar da vardı. Kahve tüketiminin artmasıyla birlikte son yıllarda bir yan pazar da oluşmaya başladı; vegan sütler, batı tarzı pastacılık ürünleri, kahve temalı tişört ve takılar, kahve aksesuarları, karton-plastik bardaklar gibi bu ürünler de festivalde yer aldı.

Mahalle kahvecilerine ilgi yüksek

Bu seneki festivalde önceki yıllardan farklı olarak birçok mahalle kahve dükkanının stant açması sevindiriciydi. Son yıllarda yavaş ve yerel/yerinde tüketim, giderek hissedilir bir hal alan iklim krizine karşı hatırı sayılır bir duyarlılığın artmasıyla birlikte önem kazanan bir tüketim tarzına dönüştü. Bunun kahve dünyasına yansıması da yerel/butik kahve kavurucularının ve kahve dükkânlarının yaygınlaşması oldu. Kahve çekirdeklerinin hali hazırda ithal ediliyor olması yerel avantajların daha da öne çıkmasına neden oluyor. Ayrancı’da da giderek çoğalan bu “mahalle kahvecilerinin” ayırt edici özellikleri genellikle ulusal veya uluslararası sermayeye ait bir zincir içerisinde yer almamaları, gündelik hayatın geleneksel olarak yeniden üretildiği sokak ve caddelerde bulunmaları, sürdürülebilirliğe ve israf etmemeye özen göstermeleri sayılabilir. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de “yerel kahve dükkânlarını destekleyin” (support your local coffee shop) akımı giderek daha fazla kahve tüketicisi arasında karşılık bulmaya başladı. Bu anlamda Ankara Kahve Festivali’nde Kuzgundokuz (Ayrancı), Kakule, Celsius, Coffee Code (Ayrancı), Peca, Container, Coffee Project, Clinic, Tetra’ N gibi birçok yerel dükkan kahveseverlerle buluştu ve bu dükkanlar yoğun ilgi gördü. Ankara’daki yerel mahalle kahvecilerini desteklemek amacıyla kurulan “Mahalle Kahvecileri Ankara” da (@ankaramahallekahvecileri) festival katılımcıları arasındaydı. 

Festivalin yıldızlarından: True Artisan Cafe

Festivale “nitelikli espresso” beklentisiyle gidenler için 1927 yılında Floransa’:da kurulan ve üst düzey espresso kahve makinelerinde uzmanlaşmış La Marzocco’nun Türkiye ekibi tarafından kurulan True Artisan Cafe oldukça ilgi çekiciydi. True artisan bölümüne kurulan 4 üst düzey espresso makinesi, festival boyunca farklı dükkanlar tarafından kullanıldı ve katılımcılara espresso ve espresso bazlı sütlü içecekler sundu. Özellikle espressoda basınç, süre, sıcaklık gibi kontroller tam ve doğru sağlandığında ortaya çıkan fincanlar gerçekten fark yarattığından bu makinelerin (fiyatları 200 bin TL’nin üzerinde) ürettiği kahveleri denemek kahveseverler için güzel bir deneyimdi. Aynı şekilde kahve dükkanları da bu makinelerle kahve hazırlama şansı buldular. Yani hem dükkanlar hem de kahveseverler için bir win-win (kazan-kazan) durumu gerçekleşti.

Bazı eksiklikler

İstanbul’da 7-10 Ekim tarihlerinde gerçekleşen festivali de yerinde izlemiş biri olarak; İstanbul’daki festivalin daha geniş bir alanda, daha çok katılımcı firma ve aktiviteyle ve daha zengin imkanlarla gerçekleştiğini söyleyebilirim. Nitelikli Kahve Kuruluşu (SCA) Türkiye ekibi tadım yarışmasını sadece İstanbul’da düzenledi. Ankara’daki güçlü potansiyel düşünüldüğünde Ankaralıların İstanbul’un yarısı ölçeğinde bir festivalden fazlasını hak ettiğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra yemek, tuvalet (hiç yoktu), oturma-dinlenme alanı gibi yan ihtiyaçlar Ankara’da çok yeterli değildi. Aynı şekilde atölye çalışmalarının da çeşitliliği ve izlenebilirliği sınırlıydı. Çok sayıda tüketilen tek kullanımlık bardakların geri dönüştürülmesi için etkili bir önlem göze çarpmıyordu.

Nitelikli kahvenin daha erişilebilir olduğu, kahve emekçilerinin hak ettiğini kazandığı ve sürdürülebilir üretimin ve tüketimin yaygınlaştığı bir dünyada kahve festivalleri eminim ki daha da keyifli olacaktır. Nicelerine diyelim…

Mahalle kültüründe yeni nesil kahve

Kent yaşamına aktif katılan herkesin mutlaka dikkatini çekmiştir; son yıllarda giderek daha da görünür olan bir kahve tüketim trendi içerisindeyiz. Hem kişi başına düşen ortalama yıllık tüketim artıyor, hem de kahve hazırlama yöntemleri giderek çeşitleniyor. Bu yeni tüketim ekolü uzmanlarca 3. nesil kahvecilik (diğer adlarıyla 3. dalga veya yeni nesil kahvecilik) olarak tanımlanıyor. 

Bu yeni dalgayı; granül kahvenin tüm dünyada kitlesel olarak tüketildiği 1. dalga ve zincir kahvecilerin piyasayı domine ettiği 2. dalgadan farklı kılan pek çok unsur var. Bunların en başında kahve çekirdeklerinin yüksek niteliği, üretim-tüketim zincirinin şeffaflığı, sürdürülebilirlik gibi hassasiyetler ön plana çıkıyor ve kahvenin ‘ayık tutma’ odaklı temel işlevi yerini gövde, asidite, canlılık gibi terimlerin kullanıldığı özel bir gastronomik deneyime bırakıyor.

2010’larda gelişmeye başlayan bu yeni kahve tüketim tarzı etkilerini en çok şehir yaşamında her gün bir yenisi açılan butik kahvecilerle gösteriyor. Dükkan sayısındaki bu artış trendi pandemi koşullarındaki dezavantajları göz ardı edersek hala devam ediyor. Ayrancı özelinde bile 10’dan fazla kahve dükkanı mevcut. Bu dükkanları ilgiye mazhar kılan şey genelde mahalle kültürüne “rağmen” değil bilakis içerisinde ve ona katkı sunan unsurlarla işletilmeleri. Mahalle kültürüne yeni kahve dükkanlarının entegrasyonu, kitlelere dayatılan AVM kültürünün sessiz bir protestosu ve reddini de içeriyor şüphesiz. 

Kuzgundokuz’dan Önder ve Ali Taşyürek kardeşler

Buradan yola çıkarak Ayrancı’da kısa sürede hatırı sayılır bir üne kavuşan, adresi adıyla müsemma mahalle kahvecisi Kuzgundokuz’dan Önder ve Ali Taşyürek kardeşlerle bu yeni trende, Ayrancı’da esnaf olmaya dair lezzetli bir sohbet gerçekleştirdik:

Bu dükkanı Ayrancı’da açmanızın özel bir sebebi var mı? 

Önder: Ayrancı’nın bende özel bir yeri var. 1994’te Ankara’ya geldiğimde Şimşek Sokak’ta oturuyordum. O dönemden bugüne Ayrancı’daki sosyolojik değişimi bizzat gözlemledim. Aynı şekilde mahalledeki köklü işletmecilik ve esnafçılık anlayışına da şahidim. Kendi dükkanımızı açma fikri ortaya çıktığında aklımızda hep Ayrancı vardı. Ankara’da mahalle kültürünün hala korunduğu az sayıdaki semtlerden birisi de burası. Birçok arkadaşım sokak arasındaki bir dükkanın ticari olarak akıllıca olmayacağı yönünde bizi uyardı ama ben özellikle mahalle kültürünün içerisinde bir dükkan istiyordum. Kalitemiz sayesinde işlek yerde olmamanın dezavantajlarını aşacağımıza inancımız tamdı, nitekim de öyle oldu. Müşterilerimizin konforu ve huzurunu önceledik. Belki de Ayrancı’da olmamızın önemli sebeplerinden biri de Türk kahvesinin bu semtin kültürüyle çok örtüştüğünü düşünmemiz. Her yaş kitlesinden, yeni deneyimlere açık mahalle sakinlerinin varlığı bizi cesaretlendirdi. Gelenekle yeni olanın birlikteliği için uygun bir zemin sunuyor bu semt. Yeni nesil butik dükkanların işletmecileri de bizzat AVM kültürünün soğuk ve insana dokunmayan yapısından mustarip. Bu yeni tarz işletmeler hem kendilerine hem müşterilerine bu temas imkanını sağlıyorlar aslında.

Buradan yeni nesil kahveciliğe girelim. Eski kahve alışkanlıklarına göre bugün ne farklı?

Önder: Önemli olan yüksek kalitedeki çekirdekleri, müşteriye şeffaf bir şekilde sunabilmek; kahvenin yetiştiği ülke, bölge, rakımı, toprak yapısı, işleme yöntemi, fermantasyonu vb. tüketicinin bu detaylara erişimi olması adil ticaret ve sürdürülebilirlik anlamında önemli. Biz dükkanda 80 puan üzeri almış kahve çekirdeklerini, özel su ve özel ekipmanlar kullanarak titizlikle demliyoruz. Bizim diğer dükkanlardan farkımız menümüzde espresso bazlı kahvelerin olmaması. Her dükkanda espresso mevcut ama nitelikli Türk kahvesi bulunmuyor. Biz odağa Türk kahvesini almak istedik. Dükkana gelen müşteriler ayrıca V60, Chemex gibi yöntemlerle demlenmiş filtre kahve de içebiliyorlar. Her yöntemin sunduğu tatlar farklı ve bunu keşfetmek müşteri için keyifli bir macera oluyor.

Türkiye’de olmamıza rağmen nitelikli Türk kahvesi sunan çok az yer olmasını ironik buluyorum. Türk kahvesine yaklaşımınız nasıl?

Önder: Nereye gidersek gidelim, en yakın kuruyemişçi ya da marketten alınmış öğütülmüş kahve kullanılarak Türk kahvesi hazırlanıyor. Bu çekirdeklerin ne zaman kavrulduğu, ne zaman öğütüldüğü ve kaliteleri tamamen muamma. Hiçbir yerde Türk kahvesi nitelikli çekirdekler kullanılarak anında öğütülüp servis edilmiyor. Biraz önce konuştuğumuz şeffaflık ilkesi Türk kahvesi için de geçerli olmalı. Türk kahvesinin 500 yıllık bir hikayesi var, baştan savma yapılmasına razı olmadık. İçi gümüş kaplı özel bakır cezveler kullanıyoruz. Demlemeyi 60 derece suyla başlatıyoruz ve kahvenin yanmasına izin vermiyoruz. 

Ali: Bütün geri bildirimler olumlu. Müşteriler alıştıkları Türk kahvesi tadından çok daha aromatik buluyorlar bizim yaptığımız kahveyi. Her yaş kitlesi memnun ayrılıyor. Bir de öğretici olabiliyor bizim yaşattığımız deneyim. Mesela bizi kahve çekirdeklerini tartarken ve öğütürken gördüklerinde, “yanlış anladınız Türk kahvesi istemiştim ben” diyebiliyorlar. Türk kahvesinin de aslında bir öğütme ve demleme yöntemi olduğunu ve her çekirdekle yapılabileceğini öğrenmiş oluyorlar. Bu bilgi eksikliği genel olarak sektördekilerin yani bizlerin hatası, o yüzden kapatmaya uğraşıyoruz.

Ali’nin cheesecake’leri Ayrancı’da ve hatta Ankara’da hatırı sayılır bir üne kavuştu. Cheesecake’deki başarınızın ardında ne var?

Ali: Çok titiz bir deneme ve hazırlık sürecimiz var. En doğru malzemeleri en doğru şekilde kullanmak için çaba sarf ediyoruz. Mesela kullandığımız meyvelerin mevsiminde toplanmış olmasını çok önemsiyoruz. İyi malzeme için vakit harcıyoruz. Bazen meyveleri bizzat doğadan biz topluyoruz, bazen arkadaşlarımız özel yöresinde yetişmiş meyveleri getiriyor. Herhangi bir katkı maddesi veya boya içeren bir malzememiz yok. Toplamda 30 çeşit cheesecake üretiyoruz ama bu mevsime göre değişiyor. Mesela bugünlerde balkabaklı, orman meyveli, incirli ve süt reçelli cheesecake çok tutuyor. Süt reçelini günlük sütten kendimiz yapıyoruz. Hazır üründen kaçınıyoruz. Taze ve günlük üretimi önemsiyoruz.

Üretim sürecimiz de son derece şeffaf. Müşteri bizi cheesecake yaparken barın arkasından görebiliyor ve içi böylece rahat ediyor. Genel olarak müşterilerin geri bildirimleri çok olumlu bu da beni motive ediyor. Her şeyin başında bu işi sevmem yatıyor galiba.