Ayrancı’nın meyveli ağaçları

Bütün betonlaştırma çabalarına rağmen Ayrancı sokaklarında, arka bahçelerinde, balkonlarda hayat yeşile durabiliyor hâlâ. Bazı bitkiler insana ihtiyaç duymaksızın kendi kendine doğanın kucağında yaşıyor, baharda çiçeklenip yazın meyve veriyor. O meyvelerin çoğu da ağaç diplerinde çürüyüp gidiyor. Her çürüme olumsuz sonuçlar üretmiyor, hatta doğada çürüme üretici bir süreç. O çürüyen elmalar, armutlar, kirazlar asla “boşa” gitmiyor, toprağa karışırsa adeta reenkarnasyona uğruyor! Bazen de insan elinde ezik büzük meyveler uzun ömürlü besinlere dönüşüyor. 

Ayrancı sokaklarını arşınladığım günlerden birinde Ayrancılı bir elma ağacının dibine düşüp biriken elmaları fark ettim. Toprağın üzerinde yara bereyle de olsa sapasağlam duruyorlardı. Kısa bir tereddütten sonra biraz toplamaya karar verdim.

O sırada oradan geçen biriyle göz göze geldik. Ardından şu soruyu yöneltti: “o topladığınız şeyler nedir?” Afallamak sözcüğü bu ana özgülenmişti adeta! “Elma bunlar, böyle ‘eskimiş’ meyvelerden sirke yapıyorum ben, siz de yapabilirsiniz, yazık burada sadece çürümekle kalacaklar” diyip sirke tarifime geçtim ama adamcağızın ilgi alanında elma bile yokken sirke çok ağır geldi galiba, “iyi akşamlar” diyip ayrıldı… Bir iki tane daha toplayıp ceplerime tıkıştırdıktan sonra ben de eve yollandım.

Evde elmaları bir güzel yıkadım, bıçakla dört parçaya bölüp iç kısmındaki sert bölümleri çıkardım, çekirdekleri alıkoydum. Bir kavanoza önce 2-3 nohudu, sonra dilimlediğim elmaları yerleştirdim. Daha önce yaptığım sirkeden birkaç kaşık ile kavanozu dolduracak kadar dinlenmiş su ekleyip onları, çok kısa zamanda üşüşecek sirke sineklerinden korumak üzere hava alan pamuklu bezlerle kapattım. Ve böylece, bana hep mucizevi gelen fermantasyon sürecini, mikroplarla hiç bitmeyen faydalı ilişkimizi bir kez daha başlatmış oldum!

Sirke maceram

Sirkeyle belki en yakından ilişkili yiyecek turşudur herhalde, o da mayalanmadan nasiplenen uzun ömürlü besinlerimizdendir. Yıllar önce bir heves pazara inip envai çeşit sebze ve meyve alıp, çok sevdiğim bir yiyecek olan turşuyu kurmaya girişmiştim. Zira çarşı pazardan turşu almak hem gücüme gidiyor (maddi ve manevi olarak!) hem de hata kaza alırsam ikinci yiyişte tadı bozulmuş oluyordu. Her şeyi kitabına uygun şekilde hazırlayıp kavanozu kuru ve karanlık bir yere terk ettim. Galiba bir iki ay sonra kapağını açıp heyecanla tadına baktığımda kitaptaki çok önemli bir ilkeyi feci halde yanlış yorumladığımı fark ettim: “bolca tuz ekleyin, tuzu sakınmayın!” Yaklaşık sekiz kilo malzemeyi berbat etmiştim. 

Uzunca bir süre, 15 yıl kadar elimi turşu alet edevatına değdirmedim. Sonra pandemi geldi! Ve ben yeniden turşuya ve o ana kadar pek de farkında olmadığım, onun yakın arkadaşı sirkeye meftun oldum. Yavaş yavaş mayalanmanın önemini kavramaya başladım, her an her yerde bir tür mayalanma meydana geliyordu, biz farkında olsak da olmasak da. Mayalanmayı kendi lehine bir sürece dönüştürmek ise işten bile değildi! 

…her nefesimizde, her lokmamızda bakteri ve mantar bulunur… antibakteriyel sabunlarla, mantar önleyici kremlerle ve antibiyotik ilaçlarla onları yok etmeye çalışın, kaçamazsınız: Onlar her yerde bulunan dönüşüm ajanlarıdır, çürüyen maddeyle beslenirler, dinamik yaşam güçlerini sürekli olarak bir mucizevi ve korkunç yaratımdan diğerine kaydırırlar. Bazı mikroorganizmalar olağanüstü mutfak dönüşümleri sergileyebilir. Gözümüze görünmeyen minik varlıklar bize ilgi çekici ve çeşitli tatlar getirir. Fermantasyon bize ekmek ve peynir gibi en temel gıdalarımızın çoğunu ve çikolata, kahve, şarap ve bira gibi en zevkli ikramlarımızı verir.(1)


(1) Sandor Ellix Katz. 2003. Wild fermentation: the flavor, nutrition, and craft of live-culture foods. Vermont: Chelsea Green Publishing Company. s. 2.

Orada bir bostan var uzakta: Çankaya Belediyesi Mutlukent Bostanı gezisi 

Temmuz ayından bu yana sürdürdüğümüz Ayrancı mahalle bostanı eğitimlerine, altıncı haftamızda Çankaya Belediyesi’nin kurduğu ilk kent bostanına yaptığımız geziyle devam ettik. 

17 Ağustos 2023 günü sabah 9.00’da Ayrancı Baharevinde başlayan maceramızın yeni hedefi Çankaya Belediyesi Mutlukent Bostanı oldu. 2015 yılında 2 bin metrekarelik bir alanda kurulan bostanda ilkbahar ve sonbaharda ücretsiz olarak temel sebze yetiştiriciliği eğitimleri veriliyor. Eğitimlere katılan kursiyerlere öğrendiklerini uygulama imkânı sunan, 20 parselden oluşan Mutlukent Bostanı yaklaşık 350 metrekarelik bu araziyi, dikim alanı, eğitim salonu ve sera ile paylaşıyor.Kursiyerler Ocak-Haziran arası aldıkları eğitimin sonunda dikim yaptıkları alandan ürünlerini bu aralar almaya başlamış. Bir ay içinde kışlık ekim için yeni hazırlıklar da başlayacak. 

2015 yılında açılan Çankaya Belediyesi Mutlukent Bostanı 2 bin metrekarelik bir alanda kurulmuş.

Mutlukent Bostanı’nda bizi Çankaya Belediyesi Kent Tarım Grubundan Ziraat Mühendisi Sertaç Hekim ve ekibi karşıladı. Bizimle bostanın açılış fikrinden bugününe kadar geçtikleri yolları, yaşadıkları sorunları ve hissettikleri mutluluğu paylaştılar. 

Çankaya Belediyesi Kent Tarım Grubundan Ziraat Mühendisi Sertaç Hekim

Hekim, “Amaç kışa turşuluk çıkarmak değil bostancılığı öğrenmek” diyor ve ekliyor “Tabii ki bazı kurallar burada da var: Her parseli 2 kişi paylaşıyor. Herkes bahçesiyle ilgilenmeli, biri tatile gittiğinde diğeri burada olmalı. Gönüllülük esası ve dayanışmayı büyüten bostan çalışmasında hasata yaklaştık. 1 ay içinde ürünleri hasat ettikten sonra güz ekimine başlanacak.“ Hekim ayrıca kardeş bitkiler ve zararlılarla mücadele yöntemleri konusunda şunları açıkladı: “Kabak, fasulye ve mısır aslında üç kız kardeş olarak bilinir ve birlikte ekilirler. Ayrıca kadife çiçeği de bazı zararlıları uzak tutar. Bahçede kesinlikle kimyasal ilaç kullanmıyoruz. Doğal ilaç kullanıyoruz.” 

Mutlukent Bostanı’na yeni ebeveynlerin çok ilgili olduğunu belirten Hekim bostancılığın sağladığı faydayı üç başlıkla özetliyor: “Tabiat bilinci artıyor, sosyal iletişim güçleniyor ve ekme biçme yetiştirme konusunda bilgilendiriyor.” Biz farklı yaş gruplarının bir arada olduğu, aynı dili konuşan insanların bir dayanışma içinde olması nasıl da güzel diye düşünürken altını çiziyor: “Sağlıklı gıdaya en kolay kendiniz yetiştirerek ulaşabilirsiniz!

Hekim tohumların saklanmasından ekilmesine kadarki süreci ise şöyle açıklıyor: “Serada, önceki seneden gelen ve gönüllülerin paylaştığı atalık ve/veya yerel tohumlar tohum çimlendirme torfu kullanılarak ekiliyor ve kursiyerler kendi fidelerini üretiyorlar. Tohumlar ışık almayan nemsiz ortamda saklanmalı. Tohumların hepsi hava almayan kavanozlarda ve buzdolabında muhafaza ediliyor. Tohumları iyi muhafaza etmediğimiz durumda verim yüzde 70’in altına düşer ve mümkünse bu senenin tohumlarını seneye kullanırız, çok da uzun zaman bekletmememiz gerekir.” 

Ziraat Mühendisi Sertaç Hekim serada tohumların saklanmasından ekilmesine kadarki süreci açıklıyor.

Mutlukent Bostanı’ndan size özel öneriler:

Taşınacağımız zaman hep güney cephe gözetiyor olsak da ekim yapacağımız alan için en doğru taraf doğu yönü. Çünkü isteğimiz sıcaktan kavrulan toprak ve bitkiler değil sabah güneşi ile beslenip sonrasında serinlemesi.

Kullandığımız toprak karışımı besin açısından zengin olmalı. Toprağın rengi açık kahverengi değil koyu kahverengi humuslu ve ph’ı da optimum 6.0-7.5 olmalı. 

Cam kenarında yetiştirme yapmamalıyız; tohum çimlenene kadar karanlık ve nemli tutmamız gerekiyor. 

Hava 20 dereceyi geçtiyse sulama yapmamalıyız.

Ekim yaptığımız saksı en az 40-45 cm derinliğinde olmalı.

Kanatlı gübresi çiçeklenme zamanında eklenmeli.

Mutlukent bostanından bahçe bitkilerimiz için doğal ilaç tarifi

30 gr arap sabunu, 

15 ml ispirto

1 litre suyu karıştırıp bahçenize, balkonunuzdaki saksılarınızı afifler, beyaz sinek, tripsler ve unlu bite karşı korumak için, bu zararlılarla mücadelede doğal bir ilaç olarak kullanabilirsiniz.

Sürdürülebilir bir kent hayali: Ayrancı Bostanı Girişimi 

Yağmurların asla durmadığı, en güzel baharın bir türlü bitmediği, yazın başlamakla başlamamak arasında kaldığı, umutlarımızı sineye çektiğimiz günlerde Ayrancı Mahalle Bostanı için harekete geçtik. Bir grup semt sevdalısı, yeşile düşkün insan ile 10. yıldönümünde Gezi Direnişi’ne de bir selam yollayıp bir araya geldik. Çok heyecanlı bir gruptuk, uzun uzun konuştuk.

İlk ve en önemli sorunumuz Ayrancı’da bostan yapacak alanın olmamasıydı. Bazı kimseler “onu da belediye veriversin” dese de, olmayan şeyleri belediyeden isteyemezdik. Semtin esnafı “ürünleri satacak mısınız” endişesine düşse de tabii ki satmayacağız… Aslında daha başka sorunlarımız vardı: Zararlılarla nasıl mücadele edeceğiz, egzoz gazı, hava kirliliği ürünleri nasıl etkileyecek, hangi mevsimde ne ekeceğiz, ona nasıl bakacak ve nasıl hasat edeceğiz? 

Madem henüz bostan alanımız yok, o zaman önce teorik bazı bilgilere erişelim sonra diğer sorunlarımız çözelim ve mümkünse sonbahara –değilse 2024 ilkbaharına– ekimimizi gerçekleştirelim kararını verdik. 

Cemile Sunar

Ayrancı’nın bostan hayali

Ayrancı’da bostan hayali yeni değil. Bunu apartman bahçelerinde deneyenler var.

Peyzaj Yüksek Mimarı Cemile Sunar oturduğu apartmanın bahçesinde oluşturduğu bostanla gazetemize konu olmuştu, hatırlarsınız. Onun hem eğitiminden hem de deneyiminden faydalanmak istememiz de tam olarak bu sebeptendi. Önce sevgili hocamız Cemile ile görüştük. Ayrancı’da bir bostan fikri onu da son derece cezbetti ve kendini semt bostanına adadı.

İşte böyle başlayan hikâyemizi Haziran’ın sonundan beri her perşembe 19.00’da Çankaya Belediyesi Baharevi’nde bir araya gelerek sürdürüyoruz. 

Cemile hocanın haftalık sunumlarıyla öğreniyoruz, tecrübe paylaşımı yapıyor sorularımızı soruyoruz. Viyollere havuç, brokoli, sap kereviz gibi sebzeler ekip aramızda bölüşüyoruz. Bunları evlerimizde filizlendirip saksılara ekmeye dair planlar yapıyoruz. Burada Çiğdem hanımın kulaklarını çınlatmadan olmaz. Kendisi semtimizin bir başka yeşil sevdalısı. Oturduğu apartmanın bahçesini bir bostana çevirmiş. Tam da hayal ettiğimiz sebze ve meyveleri yetiştiriyor. Kendisi bizi her şeyleri ektiği o şahane bahçesinde ağırlıyor, kırk yıllık hatırlı kahveler yapıyor.

Bir başka hafta, hocamızın sunumunun ardından “Şehir Bahçeleri” isimli belgeseli değerlendirdik. Balkonda yeşeren –belki de yeşeremeyen– tohumlarımızı konuştuk. Bir hafta Çankaya Belediyesinin Mutlukent’te bulunan kent bostanını ziyaret ettik, eğitimlerine katıldık.

Bedava maydanoz için bostan mı kurulur?

Semtimizde bir bostan kurmak istiyoruz ama maksat bedava maydanoz yemek değil. Çünkü öyle bir alanımız yok ve ektiklerimizle semtte yaşayanların sebze, meyve ihtiyacını karşılayacak bir insan gücümüz veya maddi imkanımız da yok… Bostan hayalimizin altında yeşile düşkün, semte sevdalı dostlarımızla bir arada olmak yatıyor. Çünkü aynı hayali kuranlarla bir araya gelemediğimizde duygularımız da boşa gidiyor, çabalarımız da… Biliyoruz ki birbirimizi bilmek, görmek, duymak hepimize güç veriyor. Dayanışma yaşatıyor komşular. 

Bostan için alan yok peki neden bu çalışmalar diye sorabilirsiniz. Yeşil ve sahipsiz bir alan yok ama tek seçeneğimiz “bahçeye” ekmek değil. Tohumlarımızı yükseltilmiş bahçecilik, topraksız tarım gibi uygulamalar ile canlandırabileceğimiz gibi balkonları, saksıları, bazı parkları da bu işe katabiliriz. Yaşamlarımızı sürdürülebilir kılabiliriz.

Komşu komşunun külüne de gülüne de muhtaçtır

Semtimizin başının belası kentsel dönüşümlerle, kentsel dönüşüm sebebiyle yıkılan yok olan bahçeler, meyve ağaçlarının yerine tayin edilen çim alanlar ile mücadele edeceğiz. Bostan hayaliyle girdiğimiz bu yolda aslında bir semt özsavunmasını inşa edeceğiz. Sosyal medyada bostan duyurusu paylaştığımızda altına gelen betonlaşmayla mücadele ne zaman sorularına sabırla cevap vereceğiz ve eleştirenlerin de desteğinizi bekleyeceğiz. Bilmelisiniz ki, siz de katıldığınız gün mücadele hızlanacak. 

Komşu komşunun külüne de gülüne de muhtaçtır diyoruz ve hepinizi açık seçik davet ediyoruz. Canını seven, yeşil bir semt isteyen komşular; perşembe 19.00’da Baharevi’nde görüşmek üzere!

Ayrancı Mahalle Bostanı’na davet

“Gezi Direnişi’nin 10. yılında Ayrancı’ya bir Bostan iyi gider.”

İyi gider diye düşünenler gelin birlikte yapalım. 

Gezi’ye Ayrancı’dan bir selam göndermek isteyen komşularla tanışmak, Ayrancı Bostanı’nı beraber kotarmak, komşuluk ilişkilerini ve mahallelilerin birlikteliğini, dayanışmasını pekiştirmek, ortamımızı yeşertmek için Haziran ayında yağmurlar izin verir vermez haydi buluşalım, yapacaklarımıza biz karar verelim.

ayrancibostani@gmail.com

Ayrancı mahalle bostanına davet

Ayrancı Mahalle Bostanı

Ayrancı’da mahalle bostanı yapmak üzere biraraya gelen gönüllülerle bir eğitim programı ve sonunda Çankaya Belediyesi Mutlukent Bostanı Gezisi ile tamamlandı.



Ayrancı’da bir mahalle bostanı

Kedilerle, salyangozlarla, komşularla, çocuklarla birlikte

Cemile Sunar Özalpay geçen yaz Ayrancım Derneği’nin sosyal medya hesapları üzerinden bize ulaşıp Ayrancı’yla ilgili bazı bilgileri ve görüşlerini paylaşmış ardından oturdukları apartmanın arka bahçesinde küçük bir bostan yapmaya çalıştıklarından bahsetmişti. Bunun üzerine hem heyecanını paylaşmak hem de bostanın durumunu görmek için kendisiyle buluşup söyleşmiştik. 
Mahalle bostanı, kent bostanı, kent bahçeleri konuları son yıllarda çok popüler oldu. Fakat bu girişimlerin daha başında “biz bostan yapacağız, belediye bize yer versin”, “biz bahçe ekeceğiz tohum versin, fide getirsin” gibi talepler gelişiyor. İşin garibi bunu söyleyenlerden hiçbiri kendi apartmanının bahçesini bu işe koymak istemiyor, kendi komşularıyla salatalık, domates paylaşmak istemiyor, kendi deneyimlerini, bilgisini apartmandaki çocuklara göstermiyor ama herkesin bir yer talebi, fidan isteği, tohum listesi var.
Cemile Sunar’ın hikayesi bunun tam tersi gelişmiş, bence ders alınacak, desteklenecek ve örnek gösterilecek bir girişim. Kendisi öğreniyor, gözlem yapıyor, komşularıyla ilişki kuruyor, onlardan izin istiyor, bahçesindekini, saksıda büyüttüklerini komşularıyla paylaşıyor. Buyurun hikayesine birlikte ortak olalım.

Peyzaj yüksek mimarı Cemile Sunar

Cemile Sunar Özalpay ismim, Peyzaj yüksek mimarıyım. Kent bahçesi, kent peyzajı konularında hep okuyup araştırdığım şeylerdi. Çiğdemim Derneğini falan çok takip ediyordum Ayrancı’da da dernek kurulunca çok sevinmiştim. Hep katılmak istemiştim, yazı yazmak istiyordum, tanıştıktan sonra artık devam eder ve yazarım diyorum. 

Ben İzmirliyim, 2016’dan beri buradayım. Selçuk bu apartmana 2011’de taşınmış. Hep Ayrancı’da oturmak istemiş, parka yakın burayı bulunca hemen taşınmış. Ben arada “inelim bir bakalım nasıl bir bahçe var arkada” diyordum ama biz bahçeye nerdeyse hiç inmiyorduk.

Peyzaj mimarıyım ama bitki, fidanlık kısımlarında daha çok oldum. Peyzajı seçme sebebimde tasarımda bitkinin, doğanın bir arada olduğu bir meslek olmasındandır. Hem kendimden bir şeyler katabileceğim bir alan hem de doğayla bir arada olabileceğim bir alan.

Reşat Nuri Sokakta bir (Sukkala Garden) atölyemiz var. Saksılar tasarlıyorum, betondan üretimler yapıyorum.

Ayrancı peyzaj açısından, mahalle kültürüyle, bitkiler, bahçeler açısından son yıllarda biraz bozulmuş. Yeni binalar yapılırken, ön bahçeler, arka bahçeler yıkılmış. Buna rağmen bütün bir sokakta aynı dokunun birbirini takip ettiğini görebiliyorsunuz. Güller, zambaklar, meyve ağaçları hepsi var. O yüzden Ayrancıyı ben de hep severim. 

Bahçeyi kullanma fikri nasıl gelişti?

Ankara’nın bu tarafı çok güzel. Çok gözlemliyorum; Ayrancıyı, kendi sokağımızı da, neler, ne zaman çıktı, bazen yok olup giden bitkiler var, onlara da çok üzülüyorum. Hepsini gözlemleyip yaşamayı çok seviyorum. Burası da biraz öyle. 

Ben balkonda sebze yetiştiriyordum. Bizim balkonumuz çok güneş alıyor ve sürekli iki balkon arasında bitkileri taşımak zorunda kalıyordum. O da çok verimli olmuyordu. Bahçeye inmemiz aslında çok geç oldu.  Biraz pandeminin etkisi oldu, pandemide komşularımız daha fazla kullanmaya başladı bahçeyi. Aslında kimse inmiyordu, çocuklar biraz kullanıyordu. Pandemide yaşlılarımız hepsi gelip oturdular. Pandemi sürecinde arka bahçe çok kullanıldı sonra normalleşmeyle herkes eve geri döndü. Biz de dışarı çıkmak istediğimizde kahvemizi yapıp vadiye iniyorduk daha çok. Ama burası gördüğünüz gibi serin, gölge, esintili, güzel bir alan aslında. 

Ben buraya nasıl geldim? Balkonda bitki ‘yetiştirememe’ sürecinde Ankara’nın yakınlarında bir yer edinelim diye düşünüyorduk. Balkonda biberiye, nane, patates, maydanoz, fesleğen gibi şeyler yetiştirmeye çalışıyorduk. 

Buraya inmeyi sadece “hayal ediyordum”. Apartman yöneticimizle konuştuk birgün. Arka bahçeye birşeyler ekebilir miyiz, apartmanla konuşsak mı, izin verirler mi diye sorduk. Yöneticimiz “ekebilirsiniz, kimse için bir sorun olacağını sanmıyorum” dedi. Önümüzü böylece açınca ben de o heyecanla çapamı aldım geldim bahçeye. 

Biraz gözlemledim hangi alanı ekebiliriz diye. Kediler var, çok salyangoz var, çocuklar oyun oynuyor onları engellesin istemedik. Böylece küçük bir alan seçtik ekim için. Benim daha önceden bazı girişimlerim vardı; Güneşköy vardı, TADYA Derneği var, ilk fidelerimi de onlardan aldım. Kendi yetiştirdiğim fidelerim vardı. Aslında Ankara’ya gelmeden önce buradaki ekoloji topluluklarını falan araştırmış, onları bilen biriydim. Buraya geldikten sonra içerisine girip ne kadar varolabiliyorsam çalıştığım bir alan oldu. İşte bu deneyimlerin sonrasında bahçeye de böylece inmiş olduk.

Apartmandaki çocuklar falan ilgi gösteriyor, ‘sen yokken suladım ben’ diyor. Hangi bitki olduğunu soruyor, öğreniyor, ilgililer. 

Bu bostandan önce tarım deneyiminiz var mıydı?

Ben Ödemişliyim, patatesi meşhurdur. Çocukluğumdan beri anneanne bahçesinde yetiştim. Bizim orada otlar yenir, ot toplamaya gidilir. Biz pikniğe gittiğimizde anneler hep poşetlerle giderler, dolu dönerler. Çocukluğumuz böyle geçti bizim Anneannemin bahçeli bir evi vardı. Onun bahçesinde herşeyi vardı, incir ağaçları, yer elmaları, asmalar, üzümler herşey vardı. Çocuklukta oradan geliyor toprakla ilişkimiz. Onların eli güzeldi, her diktiği yeşeren ellerden, annemde de anneannemde de vardır bu. Bende o kadar yüksek değil bu. Ben biraz çabalayarak devam ettiriyorum. 

Anneannemin bahçesindeki alışkanlık nedeniyle buraya hemen yer elması ektim. Çok yıllık bir bitki her yıl büyüyecek. Bazı yerde de varolanı değerlendirmek gerekiyor. Burada patates var, evde filizlenenleri diktik. 

Bostanımızda biberler var, apartman görevlimizin büyüttüğü naneler var. Semizotu, fesleğen, ıspanak, yer elması, biberiye var. 

Burada salyangozları ne kadar uzak tutabiliriz, kedileri nasıl uzak tutabiliriz, başka hangi zararlılar gelebilir biraz gözlem için deneyimlere ihtiyaç var. Kardeş bitki yöntemiyle de yararlı böcekleri çekip, zararlıları uzaklaştırmak, birlikte dikim tekniğiyle toprağa azot bağlayıp diğeriyle kullandırtmak biraz onları deneyimleyip bize hangisi iyi gelecek ona bakmak gerekecek. Selçuk teknolojik şeylerle ilgilenir, belki bir sulama sistemi yapabilirim dedi. Damacana koyup damlama sulama gibi birşey yapalım mı diye düşündük. Biz biraz kendi çözüm bulan, kendi üreten kişileriz. 

Evde yediğimiz kuruyemiş kabuklarını biriktirip malç olarak kullanıyoruz. Aslına benim bahçede ilk yapmak istediğim şey kompost yapabilmekti. O biraz daha zor. Evde yapıp direk buraya da getirebiliriz. Organik dönüşümü de sağlamış oluruz.

Hani ay dikime başladınız?

Ben biraz geç başladım. Çünkü geçen yıl yağmurlar, fırtınalar durmadı. Domates fidelerimin bazılarını kaybettim. Temmuz gibiydi bahçeye dikime indiğimiz. 

Bahçeyi nasıl kullanıyorsunuz?

En çok pandemi döneminde hava almak için kullanıldı. Onun dışında pek kullanılmıyor.

Biz ön taraf kotta olduğumuz için burayı doğrudan göremiyoruz. Bahçeden ıhlamur toplamak istiyorduk, dökülmüştü toplayamadık. Birkaç yıl vadiden toplamıştık. Orada da insanlar toplarken ağaçlara çok zarar vermeye başladılar. 

Bu yıl biraz daha gözlemek gerekebilir. Budama gerekebilir, bütün bahçeye bir plan gerekebilir. Mevcut ağaçların hepsini daha verimli hale getirebiliriz.  Belki apartmandan başka fikirler gelebilir. Biraz daha aromatik bitkilere, daha kolay bakabileceğimiz, daha ekolojik şeylere yönelebiliriz.

Kediler için bir tarafa kedi çimi ekebiliriz diye düşünüyoruz, oraya gidebilirler. Bizim de kedimiz var, seviyoruz onları.

Kentsel peyzaj alanına da dahil oluyor kent bahçeleri. Apartman bahçeleri, kent bostanları hepsi bir bütün olarak kentsel peyzajı oluşturuyorlar. O yüzden ben meslek olarak da çok yakınım, bu tarz oluşumlara ve araştırmalara. Bir de böyle bir varlığı kullanabiliyor olmamız da önemli, burada kullanabileceğimiz bir alan var. Şu an herşeyin fiyatı müthiş yükselmiş durumda. En azından kahvaltıda bile taze yiyebileceğimiz sebzeyi çıkarabilsek herkes için bu bahçe gayet yeterli aslında.

Yöneticimiz, bahçe başarılı olursa bu alanı büyütebiliriz de demişti. O zaman denemeye başlayalım, biz başlarız katılmak isteyen, güzel oldu büyütelim diyebilir.

Bütün bunları yaptınız, ne hissediyorsunuz?

Denemeden ibaret değil bu büyük bir hayal. Bu ilk adım dediğimiz için deneme diyoruz. Ulaşılabilir, herkesin erişimine açık, istediğimiz herşeyi yetiştirebileceğimiz, bir sınırımızın olmadığı, bize ait olan ve bizimle büyüyecek bir alan. Şu an 6 m2. Taze patates ve biber diğer aromatikler olabilir ama o yer elmasının olması bile beni çocukluğuma götürüyor.

Ankaraya yakın bir yerde kendimize bir yer almak en az 80 km. 80 km’yi git gel, her an yakın olamayacaksın. Karbon ayak izimizi de yükselten bir süreç. Neden hafta sonu o kadar yolu git gel yapalım, burada onu kısaltıyoruz hemen arka bahçemizde. Apartmanın buna yapabilirsiniz demesi de bir şans. Burası çok büyük bir nimet bizim için.

Ben gastronomiyi de çok severim. Mutfağı, aşçılığı, yemekleri de çok severim. Fesleğenler, biberiyeler, orada taze koklayacağınız patatesle marketten aldığınız patates arasında çok büyük bir fark var. Kimyasala maruz kalmıyorlar, biz de kimyasal kullanmayacağız. Daha doğal bir yetiştirme alanı olacak. Belki ileri süreçlerde kompost işin içine girer. Belki yükseltilmiş alanlarda yetiştirme, damlama sulama olabilir. 

Ben zaten çok anlam yüklerim böyle şeylere. Bu beni mesleki olarak da doyuruyor. Apartmanla, mahalleyle olan iletişimimi de yükseltiyor.

CEMİLE SUNAR ÖZALPAY

SUKKALA GARDEN

Reşat Nuri Sokağı No: 28/A  Y.Ayrancı